Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Küçük Bi̇r Çocuk

@1mielepazzoo

"Kavo karargâhtan gidene kadar uzaklaştırma aldın Üsteğmen! Bu süre içerisinde Timin gittiği operasyonlara da gitmeyeceksin! Çık!" "Emredersiniz..." Çıktım. Odama girip sivil kıyafetlerimi giydim ve çıktım.

Eve geldiğimde kendimi direkt banyoya attım. Buz gibi upuzun bir duş alıp çıktım. Üstüme eşofman tişört giyip yatağıma uzandım ve cenin pozisyonu aldım.

(Akşam 18.30)

Kapı çalıyordu. Umurumda değildi. Çalar çalar giderdi. "Atlas benim Şeker açar mısın evde olduğunu biliyorum." İstifimi bozmadım. "Atlas aç yoksa kırarım. Aç!" sinirle kalkıp kapıya ilerledim ve açtım. "Ne var ne?" Derin bir nefes aldı. "Müsaade var mı?" gözlerimi devirip kapıyı açık bıraktım ve mutfağa geçtim.

"Nasılsın?" "Niye geldin?" bardak çıkarıp kahve yapmaya başladım. "Konuşmak için omzundaki dağlanmış yara." Ona döndüm. "Bir kere söyleyeceğim sonra unutacaksın. İstihbarat için çalışıyorum. İzinli değildim özel görev geldi gittim orada oldu. Başka yolum yoktu dağladım." Yutkundu. "Börülce sensin." Başımı sallayıp olan kahveleri bardaklara doldurdum. Birini ona verip yanından salona geçtim.

Sessizdik. "Sana sormayacağım olanları. Ama anlatmak istersen..." "Sizden nefret etmiyorum." Kaşlarını çattı hafifçe. "Anlamadım?" boğazımı temizledim. "Sizden nefret etmiyorum. Ama eğer size değer verdiğimi kabul edersem kaybederim. Benim kaybetmeye tahammülüm kalmadı Şeker. Hiç kalmadı. Ben on iki kardeş kaybettim acısı hala tam buramda." Elimi göğsüme vurdum iki kez. Gözlerim dolmuştu.

"Buramda Şeker geçmiyor benim verdiğim karar yüzünden hepsi gitti ben bunun vicdan yükünü taşıyamıyor acısına dayanamıyorum. O yükü o acıyı arttırmaya niyetim yok Şeker." Bir şey diyecek gibi oldu ama geri kapattı ağzını.

"Görüşürüz Atlas." Deyip gitti. Bende odama geçip tekrar cenin pozisyonu aldım yatakta.

(Ertesi Gün 19.40)

Tüm gün evdeydim. Düşünmemek için tüm evi dip bucak temizlemiştim. Şimdi de koltukta uzanıyordum. Kapı çaldı. Derin bir nefes alıp kalktım ve kapıya ilerledim.

"Dede?" "Güzel kizum." Şaşkın şaşkın dedeme ve arkasındaki Kübra abla ile minik Atlas'a bakıyordum. "Almayacağ musun bizu içeri da?" dedemin elindeki çantaları alıp kenara çekildim.

Uyuyan Junior Atlas'ı benim yatağıma yatırıp salona geçtik. "Hayırdır hangi rüzgâr attı sizi buraya?" birbirlerine baktılar. "Çakır amca ne zamandır sana gelmek istiyormuş. Konuştuk dedik gidelim sürpriz yapalım ona. Çakır amca dün öğlen bize geldi. Bugün de buraya geldik." Tebessüm ettim küçücük. "Hoş geldiniz."


Birlikte yemek yemiş Kübra abla ile mutfağı toplamıştık. Şimdi de yerde dedemle oynayan küçük Atlas'a bakıyordum. Gülücükler saçıyordu. Kübra abla kapıdan bana bakıyordu. Gözleriyle peşimden gel dedi. Kalktım.

Balkona geçmiş karşılıklı kahve içiyorduk. "Ellerine ne oldu?" ellerimin üzerindeki yumruk atmaktan oluşan yaralara baktım. Ellerimi masanın altına sakladım. Derin bir nefes aldı. "Tamam sormuyorum hiçbir şey. Rahat rahat iç kahveni."

(İki Gün Sonra)

Sabah erkenden kalkmıştım. Kübra abla ve dedem hala uyuyordu. Koltukta uyuyordum. Benim odamda Kübra abla ve ufaklık kalıyordu. Misafir odasında da dedem. Bende salonda... Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra önce dedemi kontrol ettim. Ardından odamın kapısını açtım. Küçük Atlas uyanmış çıkmaya başlayan dişlerini eliyle kaşıyor ve gülüyordu. Kübra abla ise uyuyordu. Uyanmasın diye yaklaşıp yavaşça küçük Atlas'ı kucağıma aldım ve çıktım.

Mutfağa girip eline salatalık yıkayıp verdim. Ardından çay suyu koydum. Tek elimle masayı da hazırlarken içerideki telefonum çalmaya başladı. Gidip aldım. Karargâhtan arıyorlardı. "Demir dinlemede?" "Komutanım uzaklaştırma durumunuz bitti. Albay bugünkü içtimada onu da göreceğim dedi." Gözlerim duvar saatine gitti. Bir saat vardı içtima.

"Anlaşıldı." Telefonu kapatıp koltuğun üstüne attım. Odaya ilerleyip kapıyı araladım. Kübra abla hala uyuyordu. Küçük Atlas'ı yatırıp kıyafet aldım ve çıktım. Mutfağa gidip çayın altını kıstım. Masa hazırdı zaten.

Banyoya girip üstümü değiştirdim. Saçlarımı topuz yapıp çıktım. TV ünitesinin arkasına sakladığım silahımı alıp belime yerleştirdim. Telefonumu ve cüzdanımı alıp çıktım.

Karargaha geldiğimde hemen odama gidip üniformamı giydim ve çıktım odadan. Bizimkiler içtima için sırada bekliyordu. Beni görünce hazır ola geçti hepsi. "Rahat." Yerime geçtim. Hemen ardından Yüzbaşı ve Albay geldi.

"Zehir Timi beş Astsubay üç subay ile emir ve görüşlerinize hazırdır Komutanım!" selam çaktı Albay'a. "Sağ olun Yüzbaşım yerinize geçebilirsiniz." Yüzbaşı yanımdaki yerine geçti. "Günaydın Zehir." "SAĞ OL!" "Nasılsınız?" "SAĞ OL!" Tebessüm etti. "Rahatta dinle." Rahata geçtik.

"Şimdiden harika işlere imza attınız evlatlar. Devamının da bu şekilde geleceğini biliyor sizinle gurur duyuyorum." Hazır ola geçip sağ ol çektik. Bana döndü. "Kıdemli Üsteğmen Atlas Demir odama dağılabilirsiniz." Herkes dağılırken ben derin bir nefes alıp peşinden ilerledim.

Odasına girdiğimde selam durdum. "Kıdemli Üsteğmen Atlas Demir, Rize emredin Komutanım." Derin bir nefes aldı. "Kafanı toplayabildin mi?" kaşlarımı çattım. "Toplayacak bir şey mi vardı Komutanım?" "Atlas!" derin bir nefes aldım. "O herif benim şehit olan kardeşlerime küfrederken piç piç gülerken ne yapmamı bekliyordunuz Komutanım?" Kaşlarını çattı.

"Her şeyi geçtim..." Başımı iyice diktim. "Bana yalan söylediniz siz. O yoğun bakım köşesinde uyandığımda ilk sorduğum soruydu kim ve nerede diye. Bana dediniz ki kim olduğunu boş ver yakaladık!" derin bir nefes alıp yutkundu. "Şimdi karşıma geçip de kafanı topladın mı kendine geldin mi demeyin hakkınız yok çünkü bana yalan söylediniz." Bir şey demesini beklemeden çıktım odasından. Kendi odama geçtiğimde koltuğuma oturdum ve çalışmaya başladım.

Odaklanamıyordum. Telefonumun sesi ile irkilip doğruldum. Dedem arıyordu. Derin bir nefes alıp boğazımı temizledim. "Efendim?" "Atlas dedem müsait miydun?" ufak bir tebessüm oluştu dudaklarımda. "Birkaç dosya ile ilgileniyorum dede bir şey mi oldu?" arkadan küçük Atlas'ın sesi geliyordu.

"Saat beşte uçagumiz var gitmadan yanuna geleceğuz kizum haber vereyum dedum." Derin bir nefes aldım. "Tamam dedem gelin. Sorun olmaz." Telefonu kapatınca masanın üstüne bıraktım. Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım. Sıcaklamıştım iyice. Üniformamın uçlarını pantolonumdan çıkarıp düğmelerini çözdüm. Altımda üniformamın hâkî yeşil tişörtü vardı.


Masanın üstündeki merkezi hat çalınca elimdeki tükenmez kelamı bırakıp ahizeyi kaldırdım. "Kıdemli Üsteğmen Demir?" "Komutanım nizamiyeden Çavuş Haydar Divane. Ziyaretçileriniz var." Tebessüm ettim. "Çardaklara alın geliyorum." Ahizeyi geri yerine koydum önümdeki dosyayı kapatıp yerimden kalktım.

Bana doğru minik adımlarla gelen Atlas'a baktım. Düşeceği zaman hemen tutup kucağıma aldım onu. Ellerini hemen başımdaki bordo bereye götürdü. Bende dedemle Kübra ablanın karşısına oturdum.

"Junior sana takalım bunu gel." Minik ellerinin arasındaki beremi alıp ona taktım. Gülerek bana baktı ve ellerini çırptı. Hayri abimin kopyasıydı resmen. Durgunlaştığımda Kübra ablanın sesiyle ona döndüm. "Hayri'min kopyası halası." "Atlas'um etma bunu da kendune." "Bir şey etmeyrum dedem iyuyum."

Yüzüme konan elle başımı kucağımda başında benim beremle bana bakan küçük Atlas'a çevirdim. Gülümsedim kocaman. "Çok yakıştı sevdin mi sende?" boynuma atıldı. Bende ellerimi ona doladım. Derince boynundan kokladım. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Özür dilerim bir tanem... Hepsi için her şey için özür dilerim..." geri çekildim. Gitme vakitleri gelmişti. Atlas kucağımdayken Kübra abla ile sarıldım sıkıca. Ardından dedemin elini öpüp sarıldım.

Atlas'ı birkaç kez havaya atıp tuttum. En son etrafımda dönmeye başladığımda gülmeye devam ediyordu. Durduğum da boynundan koklayarak seslice öptüm.

Elimde berem taksi ile uzaklaşmalarını izliyordum. "Demir?" yanıma gelen adama bakmadım. "Bozkurt?" "Yeğenin miydi?" "Sayılır. Bir sorun mu vardı?" bana döndüğünü hissettiğimde ona döndüm. Aynı anda birbirimize doğru dönmüştük.

İkimizin de elleri belinde ayakları omuz genişliğinde açık ve bedenlerimiz arasında en fazla bir karış mesafe olacak şekilde duruyorduk. "Yok." Deyip gitti.

Mesai bittiğinde eve gitmek yerine iki bira alıp Şemdinli yolundaki bayıra gelmiştim yine. Kaskımı gideno asıp boyunluğumu indirdim ve motora astığım siyah poşeti alıp içindeki şişelerden birini alıp açtım.

Yanımda bir araba durdu. Başımı çevirip baktım. Bu adam beni mi takip ediyor ya... geri önüme döndüm. Elinde bira şişesi vardı onun da. "Hayırdır beni mi takip ediyorsun Bozkurt?" kahkaha attı. "Tapulu bölgen mi?" tek kaşım havaya kalkarken bir yudum aldım.

Bir süre ikimizde sessizdik. "Anlat hadi?" kaşlarım çatılırken ona döndüm. "Neyi anlatacağım çok pardon?" o da bana döndü. "Ne anlatmak istersen." Gözlerimi devirip önüme döndüm ve şişeyi başıma diktim. Biten şişeyi siyah poşete koyup göğsüne sertçe bıraktım. Kaskımı elime alıp ona döndüm. "Yemedi Bozkurt." Boyunluğumu gözlerimin altına kadar çekip kaskımı taktım ve gazladım.

Eve geldiğimde kapı aralıktı. Hemen belimden silahımı çıkarıp emniyetini açtım. Sessizce eve girdiğimde salonu mutfağı kontrol ettim. Odama gidene kadar tüm odaları banyoyu tuvaleti kontrol etmiştim. Odamın kapısını açıp içeri girdim. Kimse yoktu evde. Silahımı indirdim. Yatağımın üstünde kâğıt vardı. Aldım.

"Oyuna hoş geldin Deli komutan!" yazıyordu. Derin bir nefes aldım. Evde kalamazdım. Tehlikeliydi. Sırt çantamı aldım. İçine birkaç eşofman takımı iç çamaşırı kasamdaki eşyaları bilgisayarımı koydum. Silahımı geri belime koydum.

Evi kilitleyip ön kapıdan çıkmadan arka bahçeye geçtim. Hırkamın kapüşonunu kapatıp bahçe duvarından yan duvara diye diye sokağın sonuna gelmiştim. Binanın içine bahçe kapısını dışarıdan açarak girdim ve ön kapıdan çıktım. Tehlikeye hazır bir şekilde hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Gidebileceğim tek yer Şeker'in eviydi. Yalnız yaşıyordu.

Şehir merkezindeki evine geldiğimde arabası buradaydı. Evinin ışığı yanıyordu. Binanın kapısı açıktı. Girdim ve en üst kata çıktım. Kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve iki kere tıkladım kapıyı. Şimdiden pişman olmuştum. Neden buraya geldim ki...

Geri döndüğümde kapı açıldı. "Atlas?" derin bir nefes aldım ve ona döndüm. "Merhaba. Gelebilir miyim?" hala şaşkındı. "Gel gel tabi buyur." Kapıdan çekildi. Bende ayakkabılarımı çıkarıp girdim. Salonu gösterdi. Geçtim. Sade tasarlanmış bir salondu. "Otursana ayakta kaldın." Başımı sallayıp oturdum ve kapüşonumu indirdim. Çantamı kenara bıraktım.

"Ne içersin?" "Fark etmez." Gülümsedi. "O zaman sade kahve yapıyorum." Başımı salladım. On dakika sonra elinde iki kupayla geldi. "Teşekkür ederim." "Afiyet olsun." Karşıma oturdu. "Bir sorun var sanırım." Başımı salladım ve cebimdeki kâğıdı çıkarıp sehpanın üstüne koydum. Kaşları çatılırken kâğıdı alıp okudu. "Evine mi girdiler?" Başımı salladım. "Mecbur olmasam gelmezdim. Rahatsız etmek asla istemedim seni. Ama gidecek başka yerim yoktu. Otel tehlikeli karargâha ya da orduevine gidersem herkes öğrenir işler sarpa sarardı." Gülümsedi. "Sorun değil istediğin kadar kalabilirsin. Benim evim senin evin. De ne yapacağız?"

Kaşlarımı çattım. "Yapacağız değil yapacağım." O da kaşlarını çattı. "Saçmala tamam time Hüseyin Albaya söylemek istemiyorsun ama tek başına da kalmana izin vermeyeceğim. Üzgünüm bile bile seni yalnız bırakamam." Ofladım. "Ne inatçı adamsın sen ya." Kahkaha attı. "Aç mısın?" "Zahmet etme." Gözlerini devirdi ve telefonunu çıkardı. "Pizza söylüyorum?" başımla onayladım sadece.

Evi iki artı birdi. Odalardan biri müzik odasıyken diğeri kendi odasıydı. Banyoda üstüme eşofman takımı giymiştim. "Sen benim odamda kal ben salonda." Kaşlarımı çattım. "Hayır Edip ben salonda sen kendi odanda. Ve itiraz da ısrar da etme. Gerçekten o kadar değil." Derin bir nefes alıp başını salladı. "Eşyalarını odama koyabilirsin temiz bir insanım eşyalarını da karıştırmam." Bunu kabul edebilirdim. Çantamı ve ceketimi alıp odasına ilerledim.

Siyah ağırlıklı bir odaydı ve genişti. Sürgülü bir dolap geniş bir yatak çalışma masası yatağın iki yanında komodin vardı. Çantamı ve ceketimi kapının yanına ayak altından uzak bir yere bıraktım. Siyah perdeleri vardı. Silahı komodinin üstündeydi. Nevresim takımı siyah zemin üstüne beyaz ve gri üçgen desenliydi. Kapının çaldığını duyduğumda odasından çıktım.

İki büyük boy pizza ve kola söylemişti. "Gel kola içersin değil mi?" "Olur içerim." Doldurdu. Yere sehpanın yanına karşılıklı oturduk. Sessizce yiyorduk.

Bitirdiğimizde etrafı toplamasına yardım ettim. Koltuklarda karşılıklı uzanıyorduk. Telefonum çalınca eşofmanımın cebinden telefonumu çıkardım. Arayana baktığımda dedem olduğunu gördüm ve açtım.

"Dedem ne yaptın vardın mı eve?" "Sen hangi yüzle arıyorsun dedeni bizi?" duyduğum sesle yutkundum. "Bir daha sakın ne dedemi ne de bizden birini arama sakın sen bizim hiçbir şeyimiz değilsin!" Yüzüme kapanan telefonla ayağa kalktım. Edip de peşimden kalkmıştı. Odadan ceketimi ve silahımı alıp yanından geçtim.

"Atlas ne oldu kötü bir şey mi var?" "Gelme peşimden hava alacağım sadece." Kapıya gidene kadar ceketimi giymiştim. Kapıyı açıp silahımı belime koydum ve ayakkabılarımı giydim. Edip ceketine uzanıyordu. "Şeker hava alacağım sadece gelme peşimden. Emir de verdirtme sivildeyken." Derin bir nefes aldığında hızla merdivenlerden inmeye başladım.

Binadan çıktığımda göz yaşlarım düşmeye başlamıştı. Ceketimin kapüşonunu kapatıp ellerimi cebime sokup ağlayarak nereye yürüdüğümü bilmeden yürümeye başladım. Sesim çıkmadan ağlayarak bir parka gelmiş banka çökmüştüm. Yollar sokaklar park bomboştu. Hıçkırmaya başladım.

Hıçkırıklarım iç çekmelere döndüğünde gözlerimi ve yüzümü silip arkama yaslandım. Başımı göğe kaldırdım ve içime derin derin nefesler almaya başladım. Telefonum çaldığında burnumu çekip cebimden çıkardım. Karargâhtan arıyorlardı. "Demir dinlemede." "Komutanım görev emri geldi Albay bir saate tüm Timi istiyor." "Anlaşıldı geliyorum." Telefonu kapatıp cebime koydum.

Karargâha taksi ile gelmiştim. Ücreti ödeyip içeri girdim. Sanırım ilk gelen ben olmuştum. Odama gidip üniformamı giydim. Beremi takıp aynadan yüzüme baktım. Gözlerim kızarıktı. Derin ve sıkıntılı bir nefes alıp odadan çıktım.

Harekât merkezinde girdiğimde sadece nöbetçi subaylar vardı ve ben girince ayağa kalktılar. "Rahat oturun." Onlar yerleşirken bende toplantı masasındaki yerimi aldım. Kısa süre sonra herkes gelmişti Albay ve Yüzbaşı hariç.

Yanımdaki Edip kulağıma eğildi. "İyi misiniz?" "İyiyim Şeker uzaklaş." Cümlem biter bitmez kapı açıldı. Önce Albay sonra Yüzbaşı girdi hemen ayağa kalktık. "Rahat oturun çocuklar." Yerleştik. Büyük ekrana fotoğraflar gelmeye başladı.

"Çocuk ve kadın taciri Tepegöz değil mi bu?" Burç sormuştu. "Aynen öyle Astsubay'ım. Hakkari'deki kaybolan sekiz-on yedi yaş aralığındaki çocukların elinde olduğundan eminiz. Göreviniz gidip çocukları kurtarmak ve Tepegöz'ü almak. Geri kalan tüm bilgiler Tim komutanınıza bildirildi." Ayağa kalktığında ayağa kalktık. "Yolunuz açık olsun Zehir!" "SAĞ OL!"

Odamda hemen kamuflajlarımı giydim. Üst kamuflajımı çantama koyacaktım soğuğu hissetmeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle hücum yeleğimi giyip odamdaki teçhizatı yeleğime yerleştirdim.

Silah odamıza girdiğimde ilk ben gelmiştim. Dolabımı açıp derin bir nefes alıp fotoğrafı aldım. Kübra ablanın evindeki fotoğrafın küçük haliydi. Gözlerimi kapatıp çok hafif dudaklarımı bastırdım ve fotoğrafı geri yerine koydum. Ben fotoğrafı bıraktığım an kapı açıldı ve timin geri kalanı girdi.

Çantamı hazırlamış tüfeğimi almış ve çıkmıştım. Siyah boyunluğu gözlerimin altına kadar çekmiş kaskımı takmıştım. Herkes geldiğinde sıraya girmiş Albay'ın iyi dileklerini aldıktan sonra Bozkurt'un emri ile helikoptere binmiştik.

Sessizdim. Bozkurt'un anlattıklarını dinliyordum. "Üsteğmen'im iyi misin?" gözlerimi açıp karşımdaki adama baktım. Ben yerde oturmayı tercih etmiştim. "İyiyim Komutanım. Ama ufak bir istirhamım var." Herkes bana bakıyordu şimdi. "Nedir?" "Çocuklar ve Tepegöz denen it kampın iki ayrı ucunda. İkiye ayrılamayız çünkü az önce sizin de dediğiniz gibi Tepegöz'ün bulunduğu taraf daha kalabalık. Çocukları da tehlikeye atamayız. Ben çocukları alandan uzaklaştırıp sizin yanınıza dönsem daha iyi olur diyorum." Bana baktı önüne döndü sonra tekrar bana baktı tekrar önüme döndü. Derin bir nefes aldı ve bakışları bende sabit kaldı.

Ağzının içinden bir şeyler mırıldandı. "Sen ve Şeker çocukları alacaksınız. Geri kalanlar Tepegöz'ü alacağız. Anlaşılmayan bir şey var mı Zehir?" "Emredersiniz Komutanım."

Helikopter indiğinde kamp alanına yaklaştığımız da Şeker ve ben ayrıldık. Çocuklar depoda tutuluyordu. Kamp alanına bir tık daha uzaktı. "Üç kişi saydım önde." "Arkada biri yok. Sessizce giriyoruz." Başını salladı. Tüfekleri sırtımıza astık ve ilerlemeye başladık.

Arkadan dolanmıştık. "Heval Ben bir su döküp geleyim." Edip'in tarafına ilerliyordu. Bende dercesine hareket yaptı ve geri çekildi. Beş dakika sonra tamam işareti verdi. Ellerimle üçten geriye saydım. Aynı anda iki herifin de boynunu kırıp kenara çektik.

Kapının önünde buluştuğumuzda ben kapıyı açarken o tabancası elinde hazır bekliyordu. İçeri girdiğimizde uyuyan uyanık yaklaşık elli çocuk vardı. "Sakin olun biz askeriz sizi buradan kurtaracağız." Hepsi gülerek birbirine baktı." Hepsi hızlıca ayaklandı. "Asker abla ablam ablamı götürdüler bir saat önce. Kurtarın ne olur." Derin bir nefes aldım. Edip'e baktım. "Çocukları çıkar buradan ve hazır bekleyen time götür hemen." "Komutanım siz?" "Ne diyorsam onu yap Edip!" Emredersiniz dedi.

Çocuklar Edip ile hızla uzaklaşırken kulaklığımdan Bozkurt'a ulaşmaya çalışıyordum. Bir terslik vardı. Koşmaya başladım. Çatışma çıkmıştı. "Hay ben babası belli olmayan sizi sikeyim!" Binaya girdiğimde tek tek odalara bakmaya başladım. En son girdiğim odada yerde baygın yatan kız vardı. Tişörtü yoktu ama yer yer çamur lekeleri olmuş eşofmanı üstündeydi. Hemen yanına gidip nabzını kontrol ettim. Hissettiğim güçlü atışla tuttuğum nefesimi verip başımı eğdim. "Çok şükür Allah'ım sana çok şükür. Küçük bir çocuğun hayatı kararmadı çok şükür."

Çantamı sırtımdan önüme çekip içinden kamuflajımın üstünü çıkardım ve baygın kıza giydirdim. Ayağa kalkıp onu kucağıma almak için eğilecekken kafama aldığım dert darbe ile yere düştüm. "Kız sadece yemdi Deli Komutan. Artık avcumdasın." Tanımadığım bir sesti en son duyduğum. "Küçük bir çocuk..." bilincim kaybetmeden en son mırıldandığım şeydi...

:):):)

Wattpad'de kaldığımız yere üç bölüm kaldı o üç bölümü de yarın en geç pazartesi atacağım sonrasında da kaldığımız yerden tam gaz devam edeceğiz.

Yorumlarda buluşalım...

Loading...
0%