Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Sorulamayan Soru

@1mielepazzoo

(Fatih Burak'tan)

Tepegöz'ü almıştık. Bu süre içinde Edip ve Atlas ile iletişim kuramamıştık çünkü çakallar kampın her köşesine jammer koymuştu. Yanımıza koşarak Edip geldi. Ortalık durulmuştu. "Komutanım siviller güvende." Kaşlarımı çattım. "Demir nerede?" o da kaşlarını çattı. "Sizinle değil mi?" kaşlarım daha da çatıldı. "Ne demek sizinle değil mi Edip?" yutkundu. "Bu piçler kızlardan birini ana binaya götürmüş onu bulmak için sizin yanınıza geldi beni gönderip." İdrak etmeye çalışıyordum.

Koşarak ana binaya ilerledim. Direk ve Aydın hariç hepsi peşimden gelmişti. Tek tek odaları gezerken en son girdiğim odada yerde baygın yatan bir kız vardı. Edip hemen yanına gitti ve nabzını kontrol etti. "Yaşıyor." Kızın üstünde kamuflaj vardı. Çantası tüfeği hücum yeleği tabancası her şeyi buradaydı.

"Komutanım..." Caner abinin seslenmesi ile ona döndüm. Bana değil yere ayaklarımın dibine bakıyordu. Baktığı yere ayaklarımın dibine baktım. Yere çöktüm. Kandı. Birkaç damlaydı ama kandı.

"Komutanım Albay." Bana uydu telefonunu uzattı. "Zehir1 dinlemede." "Tepegöz ile dönün Zehir." Derin bir nefes aldım. "Mümkün değil Komutanım. Bir birlik talep ediyorum. Tepegöz'ü teslim alması için." "Yüzbaşı! Ne diyorsam onu yapın! Hemen!" Dişlerimi sıkarken boştaki elim yumruk olmuştu. "Emredersiniz." Telefonu geri Boran'a verdim. "Zehir toparlanın dönüyoruz."

Helikopterden inmiş üstümüze üniformaları giyip dinlenme odasındaydık Albay çağırana kadar... herkes suspus oturuyordu. "Kim neden aklım almıyor nereden biliyorlardı baskın yapacağımızı hadi biliyorlardı neden Demir delireceğim." Kendi kendime volta atarken sesli düşünüyordum.

"Komutanım... Of Atlas beni kesecek ama... Size söylemem gereken şeyler var." Durup ona baktım ve ellerimi belime koydum. "Nedir?" derin bir nefes aldı. "Dün akşam Atlas bana geldi. Evime... Evine girmişler ve not bırakmışlar." Kaşlarım havaya kalkarken ona bakıyordum devam etmesi için. Diğerlerinin de benden farkı yoktu.

"Ne notu Edip söylesene?" Boran benden önce davranmıştı. Bana dikti gözlerini. "Oyuna hoş geldin Deli Komutan yazan bir not." Sinirle elimi enseme atıp sıvazladım. "Neden durumu hemen bana bildirmediniz Edip?" "Atlas öyle istedi." Kaşlarımı çatıp ona doğru birkaç adım attım. Ayağa kalkmıştı. Burun buruna geldik. Tam ona bir şey diyecekken kapı açıldı. "Komutanım Hüseyin Albay Zehir timini harekât merkezinde bekliyor." Omzumun üstünden ona baktım. "Geliyoruz git."

Karşımdaki yeri boştu. "Beni bölmeden dinleyin. Bundan iki yıl önce bir Tim kuruldu Şırnak'ta. Akkurt Timi. Birbirinden başarılı sizler gibi askerlerden oluşuyordu. Başlarındaki Tim komutanı Deli Komutan olarak adını duyduğunuz Kıdemli Üsteğmen Atlas Demir'di."

Herkes bende dahil şaşkınlıkla birbirimize baktık. Albay derin bir nefes aldı. "Yaklaşık yedi buçuk sekiz ay önce bir operasyona gittiler. O zamanlar Kanca'nın adını bilmiyorduk meğer o zamanlar gizliden yürütüyor önümüze yem elebaşı atıyormuş."

Sonunun nereye bağlanacağını az çok kestirmiştik hepimiz. Çıt çıkmıyordu... "Girdikleri binanın asansör boşluğuna boydan boya patlayıcı döşemişler. O sırada Atlas Üsteğmen dışarıda sırtına ve göğsüne totalde beş kurşun yemiş destek istediğini bildirmeye çalışıyordu." Yutkundu Hüseyin Albay.

"Uzaktaydı patlama alanından. Timi onun yaralandığını bilmiyordu. Sonrasında patlama gerçekleşti. Atlas Üsteğmen o patlamaya şahit oldu. Destek geldiğinde baygındı kan kaybından ölmek üzereydi. Neredeyse bir ay yoğun bakımda kaldı. O zamanlar Şırnak'taki komutanı da bendim. Ankara'daydı. Yoğun bakımda uyandığında ilk sorduğu şey kim ve nerede oldu." Sustu. Bir süre sessiz kaldı ve derin bir nefes aldı.

"Ona kim olduklarını boş ver yakaladık dedim." "Ona yalan söylediniz?" herkes sert tepki veren Edip'e dönmüştü. "Mecburduk Astsubayım." Kaşlarımı çattım. Şeker ve Demir? Ne ayak lan...

"Hastaneden çıktıktan sonraki ilk üç ayı raporluydu sonraki dört ayda ise izinliydi. İstifa etmesini tüm TSK istemiyordu. En sonunda tekrardan özel bir Tim kuruldu. Siz Zehir. Kıdemli Üsteğmen Atlas Demir atandı ve görevine geri döndü. Lakin birileri geri döndüğünü öğrenmiş." Kaşlarımız çatılmıştı Tim olarak.

"Demir'in gerçek kimliğini evini adresini bilen hadi hepsini geçelim operasyon bilgilerini bilen kaç kişi var Komutanım? Ayrıca neden Demir?" bana döndü. "Sorularının cevaplarını henüz bilmiyorum Fatih. Ama şunu biliyorum birileri canımızı yakmak istiyor. Birileri içimize sızmış. Ve yine şunu biliyorum ki eğer Atlas'ı aldılarsa dua edelim bizimki lakabının hakkını vermesin."

Birbirimize baktık. "Elimizde bir veri yok mu Komutanım? Atlas Komutanım evet dayanır hatta çok affedersiniz hepsiyle ayakta uyurken cima eyler ama yani ya işkence ederlerse?" ulan Direk cima eylemek ne lan ama haklısın da...

"MİT devreye girdi onlar karadan arama yaparken biz de İHAlar ile arıyoruz. Siz hazır da bekleyin. Karargâhtan ayrılmayın."

(Atlas'tan)

Başımdan aşağıya dökülen buz gibi su ile gözlerimi açtım. Başım zonkluyordu iyi mi... "Günaydın prenses şükür uyandın." Gözlerimi kırpıştırıp ellerimi hareket ettirdim ama başımın üstünden zincirle bağlıydım ayak parmak uçlarım yere değiyordu. Üstümde kamuflaj pantolonum ve siyah sporcu atleti vardı. Onun dışındaki her şeyi çıkarmışlardı üstümden. Çoraplarım bile...

"Ooo misafirhane güzelmiş yalnız." Güneş ışığının bile zar zor girdiği çeşit çeşit işkence aletinin olduğu bir yerdi. "Beğenmene sevindim Deli Komutan. İyi ağırlamak isterim seni." "Misafirperver misin sen? Oy oy agucuk bugucuk." Elleri cebinde önüme ilerledi. Kahverengi gözleri uzun boyu beyaz teni vardı. Gözlerinden aşağısını göremiyordum ama giyimine kuşamına bakılırsa finansal destek veren bir piçti.

"Sana işkence ederlerken izlemeyi hatta bizzat işkence eden olmayı çok isterdim a-" sözünü kestim. "Aman o pahalı kıyafetlerin kirlenir bembeyaz ayakkabılarına kan sıçrar falan yazık olur bok gibi parana. Miden de hassastır şimdi senin. Kolej bebesi vibe aldım senden. Kusacaksan ötede kus seni görürsem bende kusarım sonra."

Elini cebinden çıkarıp arkasına işaret verdi. Hemen iyi giyimli bir kişi ve önümdeki piç hariç hepsi dışarı çıktı. Elini yanağıma uzattığında başımı çektim. "Senin tadına bakmayı o kadar çok istiyorum ki? O güzel göğüslerinin dolgun dudaklarının... o küçük şeyinin..." kafayı koydum suratına. "Bu da şefin spesiyeli adı da burun kıran nasıl beğendin mi piçin oğlu?"

Ayağa kalktı. Yüzünü gizleyen gri kaliteli kumaş kırmızıya boyanmıştı. Arkasındaki adama işaret verdi ve çıktı. İşareti alan ayı Yorgi kılıklı herif ceketini çıkarıp kenara koydu. "Çok eğleneceğiz desene ayı Yorgi..."

(Fatih Burak'tan)

Akşam olmuş ne bir haber ne bir ipucu vardı. Şimdi de Albay bizi tekrar harekât merkezinde toplamıştı. Hepimiz ekrana bakıyorduk. "Üç dakika önce gönderildi." Dediğinde video başladı.

Atlas elleri tavandan zincirli üstünde sadece sporcu atleti ve kamuflaj pantolonu ile baygındı. Ayakları çıplak sadece parmak uçları değiyordu yere. Üstüne su attıklarında kendine gelip hızlıca etrafı ve durumunu inceledi. "Ooo misafirhane güzelmiş yalnız." Gözlerine kadar yüzü gizli iyi giyimli bir adam önüne ilerledi. "Beğenmene sevindim Deli Komutan. İyi ağırlamak isterim seni." Atlas sırıttı. "Misafirperver misin sen? Oy agucuk bugucuk."

"Sana işkence ederlerken izlemeyi hatta bizzat işkence eden olmayı çok isterdim a-" sözünü kesti. "Aman o pahalı kıyafetlerin kirlenir bembeyaz ayakkabılarına kan sıçrar falan yazık olur bok gibi parana. Miden de hassastır şimdi senin. Kolej bebesi vibe aldım senden. Kusacaksan ötede kus seni görürsem bende kusarım sonra."

Elini cebinden çıkarıp arkasına işaret verdi. Hemen iyi giyimli bir kişi ve önündeki şerefsiz hariç hepsi dışarı çıktı. Elini yanağına uzattığında başını çekti. "Senin tadına bakmayı o kadar çok istiyorum ki? O güzel göğüslerinin dolgun dudaklarının... o küçük şeyinin..." Benim ellerim yumruk olurken kafayı koydu suratına. "Bu da şefin spesiyeli adı da burun kıran nasıl beğendin mi piçin oğlu?"

Herkes gergindi. Şerefsiz ayağa kalktı. Yüzünü gizleyen gri kaliteli kumaş kırmızıya boyanmıştı. Arkasındaki adama işaret verdi ve çıktı. İşareti alan iri yarı adam ceketini çıkardı. "Çok eğleneceğiz desene ayı Yorgi..." herkesten senkronize bir derin nefes sesi geldi.

Eline bir sopa alan herif Atlas'ın karşısında durdu. "Aaa yoksa tırnağın mı kırılır bana yumruk atarsan ayı Yorgi?" bilerek kışkırtıyordu geri zekalı.

Karnına bacaklarına sert darbeler yemişti ama gülüyordu. "Mazoşist bu." Caner'in sesi ile hepimiz ona döndük. "Manyak desek daha doğru olur." Dedi Hüseyin Albay. "Gündoğdu hep uyandık siperlere dayandık!" sesi ile geri ekrana döndük. Dişlerini sıkıyor bedeni titriyor elleri yumruktu. Ayakları suyun içindeydi. "Elektrik veriyorlar...”

Video Elektrik almaya devam ederken bitmişti. Hemen albaya döndüm. "Onu hemen oradan çıkarmamız lazım." Derin bir nefes aldı. "Uğraşıyoruz Fatih. Sabırlı olun."

(Atlas'tan)

Şu an yanımda kimse yoktu. O yüzden vücudumu başımı dik tutmama da gerek yoktu ki zaten mecalim de yoktu. Ayı Yorgi sopayı sırtımda kırmıştı öncesinde bacaklarıma ve karnıma baya çalışmıştı. Üstüne Elektrik yemiştim. Üstüne tazyikli su derken bedenim bir güzel yorulmuştu.

Kapı kilidinin sesini duyduğumda dikleştim. Ayı Yorgi gelmişti yine. Direkt gelip kafamın arkasına sert bir şeyle vurdu. Ulan siz beni bayıltıyorsunuz ben sizi ebedi uykuya göndereceğim...

(Fatih Burak'tan)

Albay'ın odasına girdim. "Neden hala bir haber yok?" kaşlarını çattı. "Sesinin tonuna dikkat et Yüzbaşı. Uğraşıyoruz diyorum nesini anlamıyorsun?" Kaşlarım havaya kalktı. "Uğraşmak? Onu alan kimmiş öğrendiniz mi ben öğrendim çünkü. Lukas lakaplı it. Hani kadınlara çocuklara ettiği tecavüzleri ile nam salan Lukas."

"Fatih!" "Neyi bekliyoruz Dayı! O piçin Atlas'a tecavüz etmesini mi Neyi?!" şaşkınlıkla kaldı. "Burak...Sen..." derin bir nefes aldım. "Adım Fatih Hüseyin Albay. Sadece Fatih. "

(Gece Yarısı)

Gelen ihbarla hemen harekete geçmiştik. Büyük bir kamp alanının patladığı ihbarı gelmişti. Atlas olabilirdi. Hatta ihtimal değildi biliyordum oydu. "Zehir açılarak ilerliyoruz. Bizi ne bekliyor bilmiyoruz." Hepsi anladığını belirtirken devam ettik ilerlemeye. Yangın neredeyse bitmişti ama dumanlar hala çıkıyordu.

"Atlas..." alevlerin önünde dikilen her yanı kan içinde olan kadına doğru koşmaya başladı Edip. Biz de peşinden tabi... Edip omzuna dokunduğu an kıvrak bir şekilde kollarını boynuna doladı sert nefesler alıyordu. Edip'i önüne siper etmiş bize bakıyordu. Kendinde değil gibiydi.

"Atlas biziz timiz tanıyorsun bizi." Tepki vermedi. Temkinli bir şekilde ona bir adım attığımda Edip'in boynunu daha da sıktı. Durdum. "Atlas benim Şeker. Beni tanıyorsun." Başını Edip'e eğdi. Kolları gevşer gibi oldu. "Benim Şeker çocuk Şeker. Benim Atlas." Edip'i temkinli bir şekilde bıraktı. "Ze-Ze-" Devam edemeden bayıldı. Edip hemen onu tutmuştu.

"Tuttum tamam tuttum güvendesin artık." Yüzündeki saçlarını çekti ve yavaşça yere yatırdı. Nabzını kontrol etti ilk iş. "Nabzı çok hızlı Komutanım bilinci de yerinde değildi hiç iyi değil. Hemen kapsamlı bir hastaneye gitmesi lazım." "Boran Albay'a ulaş. Edip Direk olabildiğince ilgilenin. Geri kalanlar çevre güvenliği alsın hemen."

Şu an helikopterdeydik direkt olarak Ankara'ya uçuyorduk. Albay'da gelecekti. Ben Edip ve Atlas ambulans helikopterdeyken Timin geri kalanları iki avcı helikoptere dağılmıştı.

Hastanenin çatısına indiğimizde ekipler hazır bekliyordu. Şeker durum raporu geçerken onu hemen acil müşahede odasına aldılar. Biz de önündeydik kapının.

İki Saat olmuştu bir haber yoktu. Albay da gelmişti herkes bir köşede bekliyordu. "Aydın oğlum bu Lukas denen şerefsiz Atlas ablaya..." "Kenan!" Edip'in sert sesi ile herkes ona döndü. O ise daha önce hiç görmediğimiz bir ifade ile Kenan'a bakıyordu. "Düşünceni içinde tut koçum!" Kenan yutkundu ve başını öne eğdi. Albay ile bakışlarımız kesişti.

"Nerede? Atlas nerede?" içeriye daha önce Atlas'ın yanında gördüğüm kadın girdi üstünde hemşire önlüğü vardı. Edip ayağa kalktı. "Edip?" kadın şaşkın görünüyordu. "Merhaba Kübra abla." Ne dolaplar dönüyor lan burada? "Atlas nerede?" Edip başıyla acil müşahede odasını işaret etti. Kadın başını sallayıp içeri girdi.

(Ertesi Gün)

Doktor odasından çıktı. "Çok ciddi bir durumu yok. İşkence gördüğü için birkaç çürük ve zedelenmesi mevcut. Elektrik akımı iç organlarına ciddi zarar vermemiş. Kafa travması söz konusu değil. Eğer bir problem olmazsa öğleden sonra çıkabilir. Tabii birkaç hafta görevlerden uzak kalacak. Geçmiş olsun." Teşekkür ettiğimizde gitti.

"Nasıl oldu bu?" kadın hepimize sert sert bakıyordu. Herkes derin bir nefes aldı. Olanı anlatabileceğimiz şekilde anlattık. Derin bir nefes aldı kadın. "Tecavüz..." Sustu. "Abla deme..." "Bilmiyoruz Edip tek kelime etmiyor doktoru kovardı onu bile yapmadı. Sadece susuyor. Serumu söküp atar hastaneden giderdi yapmıyor. Aklıma geliyor ama düşünmek istemiyorum." Herkes derin bir nefes aldı.

(Atlas'tan)

Doktor taburcu olabileceğimi söylediğinde yavaş yavaş üstümü giyindim. Kübra abla geldi yanıma. Üstünde sivil kıyafetleri vardı. "Hadi gel güzelim eve gidelim." Başımı salladım. Yürürken tüm kemiklerim ağrıyordu. Odadan çıktığımızda tüm tim sivil kıyafetlerle bana bakıyordu. Bakışlarım Edip'in boynuna gitti. Mosmordu. Hayal meyal hatırlıyordum ben yapmıştım. Gözlerimi kaçırıp yere diktim.

Kübra abla ile biz önden timde arkamızdan girmişti eve. "Hanife abla sen çıkabilirsin erkenden birkaç günde gelme izinliyim ben." Hanife abla küçük Atlas'ın bakıcısıydı. Hemen eşyalarını alıp çıktı.

Beyler salona geçerken ben arkalarından baktım. Hepsi bana bakıyordu. Kübra ablaya yanaştım iyice. "Abla senden bir şey isteyebilir miyim?" bana döndü sesimle. "Beni yıkar mısın?" sesim fısıltı gibiydi. Çok hafif başını salladı. "Beyler oğlum size emanet mutfağı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Biz hemen geliyoruz."

Banyoya geçtiğimizde Kübra abla küveti ayarlarken ben eşofmanımı ve tişörtümü çıkardım. "Bakmam ben sana rahat ol." Çekindiğimi fark etmişti. Derin bir nefes alıp sutyenimi çıkardım ve yere attığım kıyafetlerin üstüne attım.

Küvete sırtım ona dönük oturdum. Dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma doladım. "Sıcak mı bir tanem ya da soğuksa söyle bana." "İyi..." Temiz bir lif aldı ve çikolatalı duş jeli sıkıp çok naif bir şekilde sırtıma sürdü. Acımıyordu. "Atlas...Sana..." "Sorma..."

Saçlarımı da güzelce yıkamıştı. "Güzelim ben çıkıyorum buraya temiz havlu bıraktım. Benim odama geçebilirsin sana temiz kıyafet koydum yatağın üstüne." Başımı salladım o da çıktı.

(Fatih Burak'tan)

Kübra hanım salona döndüğünde tişörtü biraz ıslanmıştı. "Nasıl?" bana döndü derin bir nefes aldı. "İyi olacak. Sormama izin vermedi." Hepimiz sıkıntı ile derin nefesler aldık. Time baktım. "Biz gidelim bir şey olursa numaralarımızı bıraktım hiç çekinmeden ararsınız Atlas dönene kadar buradayız." Benimle herkes ayaklandı. Hızlıca çıktık evden.

Orduevine gelmiştik. Herkes odasına dağılmıştı. Bende bir saattir odada dönüp duruyordum. Sigara içme isteği ile odadan çıkıp çatı katına çıktım. Edip de buradaydı. "Hayırdır?" sesimle bana döndü. Geldiğimi fark ettiğini biliyordum zaten. "Hava alma ihtiyacı hissettim." Elindeki sigaraya baktım. Nadiren içerken görüyordum onu. Canı sıkkınken...

"Çok sık içmiyorsun?" hafifçe Tebessüm etti. "Aslında nefret ediyorum bu şeyden." İstemsizce kahkaha attım. "Sen ve Demir..." "Düşündüğün gibi bir şey değil." Kaşlarım havaya kalktı. "Ben İzmirliyim. Ailem beni bir çöp kovasına çanta içinde bırakıp gitmiş. Beni Çocuk Esirgeme kurumunda çalışan genç bir psikolog bulmuş ve yetimhaneye götürmüş. Kübra abla ile oda arkadaşıyız." Buraya kadar Atlas yoktu.

"Lisedeyken çok sessiz içine kapanıktım. Belki de biraz pısırık o zamanlar spor falan hiç yok zargananın tekiyim. Öğle arasında kahve almıştım. Okulun kibirli megaloman serserisi ile çarpıştık kahve üstüne döküldü. Benden bir sınıf büyüktü. Tam bana saldıracağı zaman Atlas engel oldu. Hatta beni ara sokakta falan sıkıştırırlar diye bekliyordum ama ertesi gün bir geldi okula kaşı açılmış dudağı patlak elmacık kemiği mor. Kimseye anlatamıyor sonra Atlas'ın bakışını yakaladım. O an anladım o yapmıştı."

Güldük. Kesmeden büyük bir dikkatle onu dinliyordum. "Uzun bir süre onunla arkadaş olmak için çabaladım. En sonunda kabul etti. Aynı sınıf düzeyindeydik. İki sene boyunca hiç ayrılmadık. Sonra o Harp okulunu kazandı ben Tıp." Kaşlarımı çattım. "Ama..." "O zamanlar Edip Şeker değildim."

Kaşlarımı çattım. "Edip Koray Kayalar. Gerçek ailemin soy adı." Kayalar... "Sen..." "Evet o şerefsiz piçin oğluymuşum. Hain bir milletvekilinin oğlu. Bunu öğrendiğimde tıp dördüncü sınıftım. Okulu bıraktım. Soyadımı değiştirdim askere oradan da orduya." Derin bir nefes aldık. "Yetimhane kayıtlarım ve beni bulan Seval hocanın şahitliği sayesinde güvenliği tehdit etmediğim kanıtlandı." Başımı salladım sadece.

(Atlas'tan)

Kübra abla ve küçük Atlas uyuyordu. Bense uyumayı denemiş gözlerimi kapatır kapatmaz gözümün önüne gelenlerle uyuyamamıştım. Kalktım eşyalarım buradaydı. Üstüme deri ceketimi giyip silahımı belime yerleştirdim. Telefonumu komodinin üstünde bırakıp ayakkabılarımı giydim ve çıktım evden.

Ellerim cebimde yürüyordum nereye yürüdüğümü bilmeden. Bir parka geldiğimde banka oturdum.

(Fatih Burak'tan)

Telefonumun sesi ile gözlerimi açtım. Bilmediğim bir numaraydı. "Efendim?" "Fatih ben Kübra." Hemen doğruldum. "Hayırdır inşallah Kübra abla?" Sesi ufaktan telaşlıydı. "Atlas yok gitmiş telefonunu almamış." Yataktan kalktım. Arkadan bebeğin ağlama sesi geliyordu. "Abla tamam sen oğlanla ilgilen biz buluruz Atlas'ı tamam mı eve gelirse haber ver." "Tamam tamam Fatih. Haber bekliyorum." Telefonu kapattık.

Üstüme siyah pantolon ve tişört giyip ceketimi aldım. Telefonumu cebime koyup silahımı belime yerleştirdim. Odadan çıkıp herkesi tek tek uyandırdım ve aşağıya indim. Herkes toparlanmıştı. "Atlas evden çıkmış telefonu yanında değil. Onu bulacağız bulan diğerlerine haber verecek." "Parklara dikkat edin oralarda olabilir." Herkes başını salladı ve dağıldık.

Parkları ara sokakları geze geze onu arıyordum. Bu geldiğim kaçıncı parktı bilmiyorum ama güneş doğacaktı birazdan. Etrafa bakarken onu gördüm. Öylece bankta oturuyor ve ağlıyordu. Telefonumu çıkarıp timin grubuna 'Onu buldum orduevine dönün.' Yazıp gönderdim. Telefonumu cebime koyup yanına ilerledim.

"Atlas oturabilir miyim?" bana döndü ve gözlerini silip yana kaydı. Oturdum. "Neden buraya geldin?" "Kaçtı..." sesi kısıktı. "Sorun değil yakalar cezasını keseriz." Burnunu çekti. "Bana dokundu..." yutkundum. Ellerim yumruk oldu. "Sana..." "Yapamadı... Kolunu kırdım. Bir de bıçakladım kaçtı..." hıçkırdı ve bana döndü.

İçim gitti göz yaşlarına titreyen dudağına... "Fatih..." yakarırcasına söyledi adımı. "Ben uyumak istiyorum. Fatih ben gözlerim kapatınca oraya dönüyorum. Ben oraya dönmek istemiyorum Fatih..." göğsüme çektim onu ve sımsıkı sardım. Hıçkırarak ağlamaya başladı. O hıçkırdıkça daha sıkı sarıyordum onu.

"Sana yemin olsun oraya dönmeyeceksin. Sana yemin olsun seni vatanım gibi koruyacağım. Şimdi sakinleş ben yanındayım güvendesin. Canımı alırlar seni alamazlar buradan..." burnumu çektim gözlerim dolmuştu. İç çekerek uyuya kalmıştı göğsümde. Yavaşça onu sarsmadan kucağıma aldım. Derince iç çekti. İlerlemeye başladım.

Kübra ablanın evine geldiğimde kapıyı açtı. Ayakkabılarımı hızlıca çıkarıp içeri girdim. "Uyuyor mu?" başımı salladım. Odasına götürüp yatırdım. Kübra abla montunu ve ayakkabılarını çıkardı. "Abla yanlış anlamazsan onunla burada kalsam uyanana kadar?" "Ne yanlış anlaması Fatih kalabilirsin." Dedi ve çıktı.

Üstünü güzelce örtüp yatağın dibine yere oturdum. Ara ara iç çekiyor irkiliyordu. Bende elini tutup buradayım diyordum güvendesin diyordum. Sakinleşiyordu hemen...

(Atlas'tan)

Gözlerimi araladığımda başım ağrıyordu. Gözlerimdeki yanma ve şişlik hissi de cabası... Fatih... yanımda ne işi vardı ve neden uyuyordu? Gece olanlar... konuşmuştum onunla sonra da ağlayarak yardım dilenircesine adını söylemiş uyumak istiyorum demiştim. Dokundu bana demiştim...

Derin ama titrek bir nefes aldığımda hemen dikildi. Elimi tuttu. "Buradayım güvendesin Atlas sorun yok güvendesin." Ağzımdan ufak bir kıkırtı kaçtı. Gözleri kapalıydı ama elimi tutup beni teselli etmeye çalışıyordu.

Kıkırtımla gözlerini araladı. "Atlas?" "Günaydın..." eliyle gözlerini ovuşturdu. "İyi misin nasıl hissediyorsun?" "Başım ağrıyor sadece. Sende oturma daha fazla yerde." Tam bir şey diyecekken kapı açıldı. Kucağında küçük Atlas ile Kübra abla girdi içeri.

"Saat on bir oldu timin geri kalanı da geldi kahvaltı yapalım hep beraber uyandınız madem." Fatih hemen ayaklandı. "Ben bir elimi yüzümü yıkayayım İzninizle." Hızla çıktı odadan. Kübra abla yanıma oturdu. Doğrulup oturdum bende.

"Atlas..." "Yapmadı bana hiçbir şey yapmadı abla izin vermedim. Kendimi öldürürdüm de izin vermezdim. Sadece... dokundu işte abla. Evet belki ötesine izin vermedim ama henüz tam kendimde değilken..." elimi tuttu sıkıca. "Hepsini atlatacaksın biliyorsun değil mi? Neleri atlattın Atlas. Tek bilmen gereken senin hiçbir suçun yok." Yutkundum. Ayağa kalktı. "Hadi kalk bakalım kahvaltı yapalım güzelce."

Kübra abla çıkınca yataktan kalkıp yatağı topladım ve saçlarımı bileğimdeki toka ile tepeden at kuyruğu yaptım. Elimi yüzümü yıkayıp salona geçtim. Masada kuş sütü eksikti ve herkes buradaydı. Hüseyin Albay da...

"Günaydın..." sesim fısıltı gibiydi. Kenan ayağa kalkıp yanıma geldi. Gözleri dolu doluydu. "Çok Korkuttun bizi... Sarılayım mı?" derin bir nefes alıp kollarımı açtım. Timin en kısası olduğumdan uzun boyuyla sarıldı bana. "Lan Kenan nokta nokta yedi Direk çekil kenara ben de sarılacağım." Faruk Kenan'ı itip beni kollarının arasına aldı.

"Çekil lan süt bebesi." Boran gelip ensesinden tutup kenara atmıştı onu. Zarifçe sarıldı bana. "Ne olursa olsun yanındayız." Kulağıma fısıldayıp geri çekildi. "Bacım müsaaden var mı?" Caner abi kollarını açıp sormuştu. Sarıldım onunla da. "Bu timin en değerlisi sensin bunu unutma." O da geri çekildi.

Edip karşıma geldi. Boynu mordan yeşile dönmüştü. "Özür dilerim ben o an kendimden değildim bir bahane değil tabii ama..." "Atlas saçmalama." Deyip sarıldı bana. Bir şey demesini beklerken sessiz kaldı ve geri çekildi. Albay geldi bu sefer karşıma.

"İyi olmana sevindim Atlas." "Sağ olun Komutanım." O da çok kısa sarıldı bana. Sıra gelmişti Fatih'e. Yavaşça sarıldı bana. "Ne olursa olsun sana bir yemin ettim yeminimi bozmayacağım bunu bil." Dedi ve geri çekildi.

(İki Hafta Sonra)

Raporum bitmiş Hakkari'ye dönmüştük. Beylerin tartışmasını izliyordum. Mevzu nerede kalacağımdı... "Beyler!" ayaktaki yedi adamda sesimle bana döndü. Gözlerimi devirdim. "Birincisi burada benimle ilgili kararları ben veririm. İkincisi evimde kalacağım. Üçüncüsü ben açım yemek yemeye gidiyorum oradan da evime geçerim." Deyip ayağa kalktım. Edip'in evindeydik.

Evden çıktığımda hepsi peşimden gelmişti. "Bir istirhamım vardı Atlas abla?" yandan bir bakış attım Aydın ve Direk'e. "Dinliyorum?" "Şimdi sen bize artık sikecek gibi bakmıyorsun ya bizi sevdin demek mi oluyor bu?" gözlerimi devirip ellerimi cebime koydum. "Birincisi benim sizi sevmediğim falan yok. Hiç olmadı. İkincisi sikecek gibi baksam inan bana hissedersin Direk."

Hepsi gülerken Şeker sırıtıyordu. Göz kırptım ona. Ocak başına geldiğimizde oturduk. "Usta sen bana acılı bir buçuk dürüm hazırla. Önden çiğ köfte ve fındık lahmacun yolla. Bir de açıktan şalgam gönder." Usta başını salladı. Herkes şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Omuz silktim ve onlarda siparişlerini verdiler.

Bir elimde çiğ köfte bir elimde iki tane iç içe koyduğum fındık lahmacun vardı. Masa donatılmıştı. Hem mesleğim hem de metabolizmam sağ olsun kolay kolay kilo almıyordum. "Abla acılı dürümün." "Eyvallah koçum." Büyük bir iştahla yiyordum. Biber turşusuna uzandığımda hepsi bana bakıyordu. "Ne var lan ne bakıyorsunuz?" Bozkurt boğazını temizledi. "Yani afiyet olsun gözümüz yok tabii de ne bileyim yavaş mı yesen?" doğruldum.

"Yavaş yiyorum zaten. Hem siz kendinize bakın be bitirmiş ikinciyi bekliyorsunuz." Çemkirmem ile hepsi dudaklarını dişlerken ben yemeğime döndüm. İki tane bir buçuk Adana dürüm yarım da ciğer dürüm gömmüştüm. Doymuştum valla. Ama tatlıya yer vardı. "Koçum bana bir künefe getiriver." Diğerleri bana şaşkın şaşkın bakarken garson gitti.

Künefeyi beklerken karşımda oturan Bozkurt'un telefonu çaldı. "Bozkurt dinlemede." Bir süre dinledi. "Anlaşıldı geliyoruz hemen." Telefonu kapattı. "Acil görev emri Zehir." Hemen ayaklandık. "Koç benim künefeyi sen ye." Ceketimi giyerken hesap gelmişti ve Bozkurt'tan hızlı davranıp ödemiştim hesabı.

:):):)

Diğer kalan iki bölümde birazdan geliyor ardından instagram hesabımda yeni bölümden alıntı paylaşacağım.

Yorumlarda ve instagramda alıntının altında görüşmek üzereeee...

Loading...
0%