Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@1scintilla

 

Bölüm 1. Yanan Bir Mum

 

 

Yalnızlığı soruyorlar; yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

 

Cemal Süreya

 

 

Hayatım bir noktaya kadar kolay değildi, o noktadan sonra ise hiç kolay olmamıştı. Güzeller güzeli annemi kaybetmem ve babamın yeni, cici ailesinden kurtulmam iki senemi aldı. Şimdi ise hayatımın üçüncü noktası olacak bir maili okuyordum, bu noktanın devamı hiç ama hiç kolay olmadı mı olacaktı, yoksa her şey sihirli bir değnek değmiş kadar kolaylaşacak mıydı?

 

 

 

 

Tek başıma yaşadığım bu evde doğum günü pastama bakarak vakit geçiriyordum. Saat on ikiyi çoktan vurmuş ve bir türlü atmadığım guguklu saatim çirkin sesiyle öterek beni korkutmuştu. Pastaya diktiğim mum yanmaktan sönmek üzereydi. Kendi kendini yakıp tükettiğinde pastayı kirletmesini boş bakışlarla izledim.

 

Biz de bu mum gibi değil miydik? Dertlerimizden kendimizi strese boğup kendi kendimizi tüketmiyor muyduk? Üstelik bunu yaparken çevreye lekelerimizi bırakarak.

 

Soğuk çatalın metal dokusu elime değdiğinde pastanın tam olarak mum damlamış kısmını alıp yedim. Kendi kendimi tüketiyorsam eğer, yine kendimi yutar ve yeni baştan yanardım. Işığım sönse ve dibe yığılsam bile yine bulurdum bir yolunu kalkmanın. Mumun bir omurgası yoktu ama benim vardı. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, yeniden devam edebilirdim, edecektim.

 

Pastadan daha fazla yemeden alt komşuma bıraktım. Çocukların gördüğü zaman ışıldayan gözleri benim için en güzel hediyeydi. Mumlu bir dilim pasta ise bana yeterdi.

 

Yalnızlık kimler için sorun olurdu, kaç kişi senden gidince yalnız kalırdın bilmiyorum. Benim en büyük yalnızlığım annem benden gittiğinde oldu. Babamın, içini koca bir ateşle yakmasına dayanamadı ve tıpkı bir mum gibi eridi gitti gözlerimin önünde. Ondan başka yalnızlıklar umurumda olmadığı için çoğu kişiyi de hayatımdan ben çıkardım. Hem çevrem hem de kafam sakinleşti.

 

Birkaç fesat bakıştan ve hain cümleler duymaktan daha mutlu olduğum anlar vardı. Mesela yemek yapmak ve fotoğraf çekmek. İnsanlar seni mutlu edemezdi ama doğa ve yemekler öyle değildi.

 

Tamamen yalnızlaştığımdan beri iki sene olmak üzere. Annem bu hayata gözlerini kapattığında babam fazla beklemeden yeniden evlendi. Ona bile katlanamazken, yeni eşine ve çocuklarına hiç katlanamazdım. Aldıkları nefesi her geri verdiklerinde ortama zehir yayıyormuş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum.

 

Bu yüzden vakti geldiğinde bu minicik evi kiraladım ve eşyalarımı toplayıp oradan ayrıldım. Babamın buna hiç sesini çıkartmamasına oldukça şaşkın olsam da yeni eşi sayesinde suskun kaldığını anlamam zor olmadı. Yoksa şimdiye kadar dünyayı çoktan başıma yıkmıştı ama ona karşı eski Gökçe de yoktu artık. Sabır limitimi oldukça zorlamış, tahammül seviyemi çoktan aşmışlardı.

 

Ben Gökçe Dağdelen. Üniversitede her zorluğa rağmen fotoğrafçılık okuyup mesleğine oldukça bağlanan kadın.

 

Bugün dokuz Ağustos, yirmi dört yaşıma giriyorum. Yeni yaşımı erimiş mumlu bir dilim pastayla kutlayıp keyifle koltuğumda uzanıyorum. Baktığım tavanda yeni düşünce havuzuna dalarken telefonuma gelen bildirim sesiyle dikkatim dağıldı.

 

Uzun zamandır oynadığım bir strateji oyunu vardı ve bunu oynarken her zerresinden keyif alıyordum. Şimdi gelen bildirim ise yeni bölüme geçip geçmeyeceğimi soruyordu. Ekranda gördüğüm devam et ve sonlandır yazıları üzerinde gözlerimi gezdirip bir müddet bekledim.

 

Devam eti seçip merakla sıradaki hamlemi düşünmeye başladım. Diğer oyunlardan farklıydı ne saçma sapan savaş oyunuydu ne de süt vermesi için saatlerce başında beklediğin bir inek.

 

Tamamen strateji ve zekâ içeriyordu. Olaylar karşısında verdiğim soğukkanlı tepkiler sayesinde ödüller kazanıyordum. bir ormandan kurtulmak için önerdiğim her kaçma tavsiyesi için de, birini kurtarmak için yaptığım ataklardan da... Beni cezbeden de bu oldu. Ama asla kaçıncı bölüme geldiğimi öğrenemiyordum. Harflerle belirleniyor ve karışık bir biçimde ilerliyordu. Aslında çok da umurumda olduğu söylenemezdi çünkü bu gergin dünyadan ufak bir kaçış olsa bana yeterdi..

 

Bugün başka işim yoktu ve akşama kadar gelen sahte doğum günü tebriklerini kabul ettim. Sosyal medyanın yalancı yüzü gülümsemeyi asla bırakmıyordu. Kendime güzel yemekler yaptım. Biraz çizim yaptım. Biraz babamla zoraki konuştum. Yeni eşi doğum günümü onlarda geçirmem için ısrar ediyormuş ve akşam onlara gitmeliymişim, bu cümleye alayla güldüm. Kesin bir dille reddettikten sonra üzerimdeki badiyi ve eşofman altını çıkarıp, sade ve şık bir elbise giydim.

 

Evrene güzel olumlamalar göndermenin bir sakıncası yoktu. Gözlerimi kapattığım anda içimden geçen şey; bu yıl hayatımda güzel bir değişim olmasıydı.

 

Annem küçükken asla dilek dilemekten vazgeçmemem gerektiğini öğretmişti. Dua kapımın ne zaman açık olacağını bilemezdim. Küçük kalbime ektiği güzelliklerden biriydi bu da. Onu çok özlüyorum. Ne kadar büyürsem büyüyüm saçımda gezinen ellerini özlemeden duramayacağım. Aramızdan bu kadar erken ayrılmasına kendi kendime içerleyip duracağım.

 

Beni öyle yapayalnız bırakıp gitti ki boşluğunu dolduramıyorum. İçimde hiç kapanmayan bir yara oluştu ve benim merhemim yok. Anne sen benim her şeyimdin. Sadece annem değil, arkadaşım, sırdaşım ve her başım sıkıştığında kanatlarının altına saklandığım kurtarıcı meleğimdin. Sensiz bir dünya koca bir sis bulutu gibi.

 

Düşüncelerimi bölen şey yeni bir bildirim seni oldu. Aynı ses hem bilgisayarımdan hem de telefonumdan geliyordu. Gelen maile merakla baktım ve kaşlarım şaşkınlığımı ele vererek havaya kalktı. Bu da ne demek oluyordu?

 

YZA Akademiye kabul edildiniz...

Loading...
0%