@1scintilla
|
Bölüm 4. Sakinleşen Geceler
Bazı insanlar vardır daha ilk karşılaşmada ona ısınır, güven ve sempati duyarsınız. Cengiz Aytmatov
Hayatımın bazı dönemlerinde tıpkı bir belgeselde gibi yaşadım. Avını yemeye gelen sinsi bir aslandan kurtulmam için daha zeki ve çevik olmayı öğrendim. Bu yüzden zorluklar karşısında kendimi savunurken hiç tereddüt etmiyordum.
Kötülüğü bilerek çektiğinizi düşündüğünüz anlar oldu mu hiç? Ben bazen neden benim başıma geliyor diye sorgulardım. İyi şeylere mi layık değildim yoksa kötülük tohumlarımda vardı ve bir şekilde gelip, beni mi buluyordu? Aynanın karşısına geçip 'ayna ayna söyle bana var mı benden daha güzeli bu dünyada' deyip şımarmama çok az kalmıştı. Siyah uzun yırtmaçlı bir etek, üzerine siyah dantelli bir crop ve siyah ceketimi giydim. Saçlarımı düzleştirip makyaj masama oturdum. Partiye katılacağımız için biraz abartmaktan zarar gelmezdi. Detaylı bir makyaj yaptıktan sonra hazırdım. Parfümümü alıp sıktıktan sonra topuklu ayakkabılarımı giyip odadan çıktım. Kızlarla merdivende karşılaştık ve ikisi de göz kamaştırıcı olmuştu. Alya kırmızı saten bir elbise, Güneş ip askılı çiçekli bir elbise giymişti. Bense siyahların kadını gibi ortalarında duruyordum. "Kızlar bu ne güzellik. Story olsanız alevli emoji atmıştım." dediğimde ikisi birden gülmeye başladı. Yabani olmayıp onlarla iletim kurmamı, dün gece kendime sık sık hatırlatmıştım. "Sen de çok göz alıcı olmuşsun Gökçe üzerinde çekici bir aura dolaşıyor," dedi Güneş. "Kesinlikle. Bugün burayı yıkıyoruz kızlar iş öncesinde bütün gerginliğimizi atmanın tam vakti," diye son harfi uzatarak coşkulu bir şekilde devam etti Alya. Aşırı enerjik görünüyordu. Zaten o siyah küt saçları ve kırmızı elbisesiyle adeta bir ateş tanrıçası gibi dolanıyordu. Gülüşerek merdivenden aşağı inmeye başladığımızda bir alkış ve ıslık tufanına tutulduk. "Hanımlar çok şık görünüyorsunuz." Önce Faysal Bey centilmenlik yaptı ve ardından diğerleri.
"Kızlar bakamıyorum ışığınız gözlerimi yakıyor," dedi Levent kör olmuş gibi bir performans sergilerken. Onaylayan birkaç mırıltı daha dökülmüştü diğerlerinin dudaklarından. Hafifçe gülümseyerek devam ettik. Kibar bir beyefendi iltifat etmesini bilmeliydiler. Parti buraya çok yakın olan bahçeye hazırlanmış ve her yer ışıl ışıldı. Havuz kenarında ve bahçenin çeşitli yerlerine dağılmış bir kalabalık vardı. Bizimkilere baktığımda onların da kalabalığa karıştığını gördüm. Başkalarının yanında bizimkiler diye sahiplenmiştim bile. Her ne kadar ayrı yerlere dağılsak da birbirimize alışmaya ihtiyacımız vardı. Kalabalıklar arasında genelde kendimi bir nokta gibi hissederdim, bu yüzden bugün bunu kırmanın tam vaktiydi. Derin bir nefes alıp bahçenin köşesinde üzerinde içecekler ve atıştırmalık bulunan uzun masaya doğru ilerledim. O sırada genç bir çocuk "Burayla ben ilgileniyorum bu akşam, istediğiniz bir şey varsa yardımcı olabilirim," dediğinde alkolsüz buz gibi bir meyve kokteyli istedim. O ise gülerek işini yapmaya başladı. Kokteylimi içerken bizim kızları aradı gözlerim. Ellerinde bardaklara çılgınca dans edip eğleniyorlardı. Gülümseyerek onlara doğru yürürken gitardan tanıdık bir melodi çalmaya başladı ve rotamı değiştirdim. Yeni hayatımın yeni adımları için bugün bir şarkı söyleyebilirdim. Uzun zamandır topluluk içinde söylememiş olsam da sahneye doğru adım attım. Gitarist bana başıyla onay verince şarkının giriş kısmını bekledim. Sıla'nın şarkılarına bayılırdım. Seçtiğim şarkı Efe Bahadır’ın bestelediği engerek şarkısıydı. Boşanmış kalp zemberekten, zehrimiz çok engerekten, gurbet elden memleketten, peşrevini çal şarkısı bizden... Nakarat kısmında alkışlarla şarkı sözlerine eşlik eden bir kalabalık vardı. İnanılmaz bir enerjiyle dolmuştum. İçimdeki coşku ve hareket etme isteği gittikçe çoğalıyordu ve bu kadar hoş tepkiler beklemiyordum. Güzel işaretler devam ediyordu, şimdilik... Şarkıyı bitirdiğimde kuvvetli bir alkış istilasına tutuldum. Hafifçe eğilip bir ayağımı diğerinin arkasına atarak reverans verdim. Sahneden indiğimde Faysal sahneye çıktı. "Arkadaşlar bugünkü partimizin asıl amacı aramıza katılan yeni üyelerimize hoş geldin demek. Epeydir böyle kalabalık bir grupla açılış yapmıyorduk. Hepinizin yardımcı olacağına gönülden inanıyorum. Güzel işler başaracağız çocuklar, aramıza hoş geldiniz," dediğinde yine bir alkış tufanı koptu. O sırada arkamdan bir yerden 'her konuda yardımcı olacağımızdan şüpheniz olmasın' diye kısık bir ses duydum ama kimden geldiğini bulamadım. Müzik yeniden çalmaya başlayınca kızların yanına gidip dans etmeye başladım. Baterinin her vuruşunda kalbim de benimle birlikte hopluyordu. Bir kuş olup gökyüzüne doğru kanat çırpma isteği giriyordu içime. Kokteyli alkolsüz istemiştim ama karıştırmış olma ihtimali var mıydı? Çünkü beni gittikçe sıcak basıyordu. Üzerimdeki ceketi çıkarıp sağdaki taburenin üzerine koydum. O sırada bana kokteyli yapan çocuk yanıma geldi. "Merhaba. Ortama alıştın mı diye sormak istedim?" diye sordu gülerek. Ben yüzüne ifadesizce bakarken o beni süzüyordu. Rahatsız edici olduğundan haberi yok muydu? "Senin içeceklerle ilgilendiğini sanıyordum," dedim. Biraz bağırmışta olabilirim sesimi duyurmak adına. Tekrar güldü ve bir adım daha yaklaştı. "Benim de eğlenmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Bir arkadaşıma devrettim. Hem böyle güzel bir bayanla konuşmak beni oldukça mutlu eder," dedi ve göz kırptı. İtici bir aurası vardı ve ben gittikçe terlemeye başlamıştım. Ellerimle kendime yelpaze yaparken bir adım daha yaklaştı. "Hep böyle suskun musundur? Gerçi şarkı söylerken hiç öyle durmuyordun. Avaz avaz bağırmak sana çok yakışıyor. Sesinin tınısı da çok hoş. Daha hoş şeyler de duymak isterim," dedi aptal bir imayla. Usulca kulağına doğru yaklaşıp "Yanlış kişiyle uğraşıyorsun. Bugünkü yemin ben olmayacağım. Uzaklaş lütfen," diyerek her şeye rağmen kibarca reddettim. "Oldun bile," dediğinde hiçbir şey anlamadım. "Bu saçmalığa daha fazla katlanmayacağım," deyip tam arkamı dönüp gidecektim ki bileğimden tutup kendine çevirdi. "Nereye gidiyorsun? Bu geceyi daha güzel bir şekilde sonlandırabiliriz." Aniden bileğini tutup geriye doğru büktüm ve o sırada diz boşluğuna bir tekme atıp yere düşmesini sağladım. Böyle bir hareket beklemediği bakışlarından belli oluyordu. "Kibar bir şekilde reddetmiştim ama illa direteceksiniz! Herkesin önünde rezil olmana değdi mi gerçekten? Bir kadın hayır diyorsa bu hayır demektir. Bir daha etrafımda dolaşma." Etrafta bizi izleyen birkaç gözün ardından kızların yanına gittim. Bu gözlerden biri buz gibi içime işleyen bakışların sahibiydi. Sanki buraya doğru geliyormuş ama son anda durmuş gibi hissettim. İçim adeta yanıyordu. Bu kadar harekete bu enerji nasıl bitmez anlayamıyorum. Artık kokteylime alkol koyduğundan emindim. Puşt. Alkol ve sigara içmiyorum. İnsanların seçimlerine karışabilme hakkını kendinde bulan herkesten nefret ediyorum. Bu gerginlikten sonra parti benim için bitmişti. Kızlara kendimi biraz kötü hissettiğimi ve odama çıkacağımı söyledikten sonra oradan hemen uzaklaştım. Odama geldiğim an altımdaki eteği ve topuklu ayakkabımı çıkarıp bir köşeye attıktan sonra geri geri ilerleyip kendimi yatağa bıraktım. Ellerimle kendime yelpaze yaparken bilekliğime komut verip klimayı açmasını istedim. Burası çok sıcak olmuştu! Ne yapsam bir deniz gibi dalgalanan duygularıma engel olamıyordum. Siktir! Kokteylime ilaç mı atmıştı? Sadece alkol diye düşündüğüm içeceğin doğuracağı sonuçlar zihnimde çınladı. Bu nasıl bir kendini bilmezlikti! İçim içime sığmazken onu bulup hayatının hatasını yaptığını göstermek istedim. Tabii bunu sonra yapacaktım. Aptal adam kadınları bu şekilde tuzağa düşürüyordu ve eminim bu ne ilk ne de son olmayacaktı. Gidip kendimi soğuk suyun altına bıraktım. Ya benimle konuşmasına ve cüretkâr cümlelerini devam ettirmesine izin verseydim ne olacaktı? Her kadına bunu mu yapıyordu? Etrafımızda bir tane bile onurlu ve şerefli bir erkek kalmamış mıydı? Dehşet verici düşüncemden sonra kapının tıklandığını duyup gerildim. O mu gelmişti? Odamı nereden biliyordu? Kendimi koruyacak kadar dövüş teknikleri biliyordum ancak müşkül bir durumdaydım. Düşüncelerle boğuşurken kapı tekrar çaldı. Bornozla kapıyı açmak riskli olacağından üzerime bir tayt ve tişört giydim. Kapı tekrar tıklanmıştı asla pes etmiyordu. Ne olur ne olmaz biber gazını elimde tutup kapıyı açtım. Karşımda onu görmeyi hiç beklemiyordum. Buz adam kapımın önündeydi. "Hazırlan spora gidiyoruz." "Bu saatte ne sporu dışarı çıkmamam daha sağlıklı olur." "Tam da o yüzden spora gidiyoruz. Kendimi tekrarlamaktan hoşlanmıyorum lütfen iki dakika içinde hazır ol dışarıda bekliyorum," dedi. Ses tonunun ahengine kulak verirken bile emirle rica arasında geçen cümlelerine dikkat edebilmiştim. Havluyla saçımın ıslaklığını aldıktan sonra tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. Ayakkabılarımı hızla giyip kapıyı açtığımda karşı duvara yaslanmış beni beklediğini gördüm. Kafasını kaldırınca buz mavileriyle göz göze geldim. Kötü bir haberim vardı buz mavileri bile içimi soğutmaya yetmiyordu şu an. İmdat! Beni henüz yerini yeni öğrendiğim devasa bir spor salonuna getirdi. Önce ısınmamız için hafif tempoda koşmaya başladık ve gittikçe hızlandık. Enerjimi minimum tutarda atabilmiştim anca. Sonra karşıma geçip farklı figürler gösterdi ama benim odaklanabildiğim şey başkaydı. Kafamı sağa sola sallayıp bunu aklımdan çıkarmaya çalıştım. Bir sapık gibi davranmaktan vazgeçsem iyi olurdu. Hem yarın bu düşüncemden utanabilirdim de. Gösterdiği hareketlere geçte olsa uyum sağladım ta ki arkama geçip kollarımı nasıl tutmam gerektiğini gösterene kadar. Yine bedenimi ateş basıyor ve ben kendimi sabit tutmakta zorlanıyorum. Bir daha kokteyl içmemeye, şu an için kendime söz verdim. Tanrım! Kendimi bir sapık gibi hissediyorum. İrademi sonuna kadar korumaya çalışıp gösterdiği hareketlere uyum sağlamaya çalıştım. Yaklaşık bir saat kadar daha çalıştıktan sonra canım çıktı ve kendimi yere attım. Ah, zerre kadar enerjim kalmadı. Sonunda. Bunu hem o adamın yanına bırakmak istemiyordum, hem de asla muhatap olmamak istiyordum. Bu konu hakkında sonra düşünmeyi beynime not ettim. "Gökçe, Gökçe? Gökçe!" Derinlerden gelen adımı duyduğumda gözlerimi kapattığımın farkında bile değildim. "Beni duyuyor musun?" diye sordu, sorusunun ardından anlık dudaklarını yalamasıyla gözlerim yeniden o peluş dolgunluklara kaydı. Bakma. Bakma hayır kes şunu! Kötü haber içeceğin etkisinin çoktan geçmiş olmasıydı. "Yeterince enerjini attığını düşünüyorum odana çıksan iyi olur uzun bir gün oldu." "Ne olduğu hakkında bir fikrin var mıydı?" "Fikirden daha çok, bir görüşe sahiptim. Müdahale etmeye fırsatım olmadan içmiş bulundun. Aslında adamı net bir şekilde reddetmeseydin bu konunun üzerine düşmeyebilirdim." Şimdiye kadar ki en uzun konuşmasını yapmasını tarihe not düşüyorum. "Yani bu olaya şahit olduğun için kendini bir nevi sorumlu gibi hissettin öyle mi?" "Kısaca o. Artık görevim son bulduğuna göre," diyerek bir adım yaklaşıp "sakin geceler," dedi. Arkasını dönüp gitmek üzereyken transa girmiş gibi aniden kendime geldim ve o an asla aklımda olmayan bir soruyu sormuş bulundum. "Bari adını söyleseydin?" Adımlarını durdurup olduğu yerde kaldı. Bunu iki gündür düşündüğümü anlamış mıydı acaba? Geniş omuzlarının üzerinden kafasını yavaşça arkaya doğru çevirdi, buz mavilerimiz gecenin soğuğunda titrek bir yağmur damlası gibi birbirine çarptı. Birbirine karışıp camdan aşağı beraber kayan yağmur damlasının serinliğini üzerimde hissediyordum. Bakışlarını hâlâ üzerimden çekmemişti. Cevap vermeyecek miydi? O halde ne bekliyordu? Bu kadar uzun düşünüp inceleyecek ne vardı? Gözlerimin içine bakarken dudaklarını araladı ve adını söyledi. Sanki bunu duymak için bin yıl beklemiş ve sonunda istediğimi almış gibi saçma bir gurura kapılmıştım. "Dizdar," diye fısıldadı. Ya da fısıldamamıştı ama gecenin sesi, onun sesini yutup kelimenin içimi ürpertmesine neden olacak bir fısıltı getirmişti kulağıma. Dudaklarında milimlik bir kıvrılma mı görmüştüm yoksa ben mi uyduruyordum emin değildim. "Dizdar," diye mırıldandım o çoktan arkasını dönüp gittiğinde. "Sakin geceler Dizdar..."
|
0% |