Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@1scintilla

 

 

 

❝𝓃𝓸𝓴𝓽𝓪❞

 

 

 

Bölüm 2. MOR KARASI ZARF

 

 

 

Evvel zaman içinde kalbur saman dışında ile başlayan peri masalları gibi hayatıma değmesi gereken sihirli bir değnek vardı. Dileğimi çok mu içten gerçekleştirdim bilmiyorum ama okul dolabımı açtığımda benim için yeni bir devrin başlangıcı olacağını bilmiyordum.

 

Kitaplarımı istiflediğim bölümün önünde siyaha çalan koyu mor bir zarf duruyordu. Dolabımın hiçbir şekilde zorlanmadığına emindim. Her zamanki gibi açılmıştı bugün de. Kapağı hafifçe kapatıp koridordan geçen diğer öğrencileri izledim. Herkes normal gözüküyor, bir kişi bile tedirgin durmuyordu.

 

Ne zaman bırakıldığı belli olmayan zarfı elime almak üzereyken duraksadım. Bu zarfı açtığımda hayatımda ne değişecekti? Hayatımın değişmesine ihtiyacım var mıydı? Yeteri kadar alt üst olduğu hangi evrede bir değişim istemiştim. Zarftan aldığım hissiyat çok güçlü geliyordu. Üzerindeki semboller bile basit bir zarf olmadığını kanıtlar niteliğindeydi.

 

Dolap kapağını yarı kapatır vaziyette tutup omzumun üzerinden diğerlerine baktım. Hâlâ her şey yolundaydı. Zarfın bana bakan yüzünde açılma kısmı da dahil tam ortasında bir çember çiziliydi. Sanki rastgele bir fırçayla daire çizilip bırakılmış gibi ucu tam kapalı değildi. Çemberin içinden uçları dışarı taşan bir de gemi dümenine benzeyen bir çizim vardı. Dümenin tam ortasında işte nokta şeklinde bir boşluk.

 

El ile çizildiği çok bariz olan bu zarf neden benim dolabımdaydı? Neden ona dokunmaya korkuyordum? Neden hayatımı değiştirecek büyüklükte bir şey çıkacak gibi hissediyordum?

 

Mevcut şartlar gereği köklü bir değişime hazır değildim. Bu yüzden zarfa dokunmadan elimdeki diğer defteri ve çantamdaki kalemlerden birkaçını dolaba koyup hızla kilitledim. Zarfı açmak isteyen ve açmama şiddetle karşı çıkan yanım berabere gidiyordu.

 

Merak tüm benliğimi gri ince bir sis tabakası gibi sararken başka şeyler düşünmeye çalıştım. Mesela neden konservatuar bölümünü seçiğimi yeniden düşünebilirdim. Hadi seçtim, neden tiyatro anasanat dalını tercih etmiştim?

 

Aileme konservatuar okuyacağım deyince akıllarına ilk gelen şey sesimi geliştirmem olmuştu. Ancak oyuncu olmak istediğimi duyduklarında nedenini anlamadıkları için ortamda derin bir sessizlik olmuştu. İlk okulda yapılan drama, tiyatro gösterilerinde ne kadar hevesli olduğumu bildiklerinden kimse beni vazgeçirecek bir şey demedi.

 

Babam her zaman "İnsan sevdiği mesleği yapmazsa zulüm olur, ağır gelir. Ne kendi kaldırabilir zamanla ne de karşılarındaki... Sevdiğin mesleği yaptığında içindeki çocuksu heves seni hiç bırakmaz. Zorluklar karşısında dişini tırnağına katar çabalarsın çünkü canın öyle istiyordur," demiştir.

 

İkisi arasındaki müthiş ayrımı, yıllar içinde uzun uzun anlattığından başkaları gibi "O da meslek mi öyle? Biz seni doktor ol öğretmen ol diye okuttuk. Çabalarımızı boşa çıkardın," türevlerindeki cümleleri hiçbir zaman kurmadılar.

 

Bir gün pamuk prensesi canlandırırken karşıma çıkan cadıyla repliğimi bozmuş "Sen çok kötüsün görür görmez gözlerinden anladım, benden uzak dur," demiştim. Çünkü ilk kez tam kostümlü çalışmamızı seyirci karşısında yapmıştık ve gerçekten korkmuştum. O ana kadar burnuna ve süpürgesine tahammül edebilmiştim anca.

 

Bunun üzerine cümlemi taktir eden babam "Hayatının her anında kurduğun bu cümleyi kulağına küpe et. Kötü kalpleri gözlerinden tanı ve uzak dur," diyerek bana bir küpe hediye almıştı. Altın elma... bana her zaman bunu hatırlatan yegâne semboldü. Ne yazık ki herkesin gözünde ve kalbinde bu ayrıntıyı görememiştim. Belki de çocuk kalbim diğerlerini çok iyi ayırt ederken, bu özelliğim zamanla körelmişti.

 

Kulaklığımı kulağıma takıp dağılan aklımı duble dağıtmaya yarayacak şarkılar seçtim. Kırmızı otobüsün geldiğini gördüğümde ise otobüs kartımı hazırladım. Otobüse binip arkaya doğru ilerlediğimde kulağıma dolan şarkı hiç yardımcı olmuyordu.

 

Kapüşonumu iyice çekip kendimi herkesten soyutladım. Hayır, ne olursa olsun o zarfa bakmayacaktım...

 

Adımlarım gerisin geri okulu takip ederken, ilk durakta inen kişiyle beraber uzun bir süre açık kalan kapının benim inmem için olduğunu düşünüp kendimi dışarı attım. O lanet olası zarf beni bu gece asla uyutmazdı ve işaretleri takip etmek ne kadar önemli bilmeliydim.

 

Sağımı solumu kontrol edip, iyice boşalan kampüse girdiğimde koridorda tek tük öğrenci gördüm. Dolabıma ulaştığımda ise az önce fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Zarfın üzerinde duran sembolün bir kısmı dolabımın üst kısmına çizilmişti. Ben gittikten sonra mı yapılmıştı yoksa zaten vardı ancak ben mi anlamamıştım? İkisi de mümkündü.

 

Çantamın içinde her zaman tek seferde elime gelen anahtarı aramaya koyulurken duyduğum sesle yerimden sıçradım.

 

"Leyla, pardon korkuttum mu?"

 

Kendi dolabımı bir suçlu konumunda açmaya çalıştığım için korkmuştum evet.

 

"Boşluğuma geldi canım, sorun değil."

 

"Sen genelde bu saatlerde burada olmazdın. İlk otobüsle koşarak evine gitmen gerekiyordu. Merak ettim o yüzden. Kötü bir şey yok ya?"

 

"Umarım yoktur," diye ağzımın içinde mırıldandıktan sonra cevap bekleyen kıza döndüm. "Haklısın Ilgın, koşarak uzaklaşmış hatta otobüse de binmiştim ama önemli bir şey unuttuğumu fark ettim." Gülümsemeye çalışarak gerginliğimi bir nebze azaltmaya çalıştım.

 

"Tamam, geç kalıyorsan eğer seni arabayla bırakabilirim?"

 

"Hiç gerek yok gerçekten-"

 

"İyi akşamlar kızlar." Profesörün sesini duyduğumuzda ikimiz de yönümüzü ona doğra çevirdik. "Bir sorun mu var?"

 

"Hayır Armağan hocam bir sorun yok laflıyorduk."

 

"Laflamak için geç bir saat olduğunu düşünsem de susma hakkımı kullanıp sizi germeyeceğim. Bana güle güle o halde."

 

"Güle güle hocam," deyip ikimiz de birlikte mırıldandığımızda gülümsedik.

 

"Bu adamın yapmak istemediği ama cümle içinde yaptığı yorumlar beni bitiriyor valla Leyla."

 

"Kesinlikle katılıyorum, tipik bir kaynana gibi."

 

Cümlemle beraber kahkaha atmaya başladığında, ben de kendimi tutamayıp güldüm. Bu kısa konuşma gerginliğime iyi gelmişti.

 

"Alemsin, nereden geliyor aklına böyle şeyler."

 

Nereden aklıma geldiğini söylesem anlamaz hatta büyük olay olurdu. "Geliyor bir yerden, görüşürüz o zaman," dedim yeniden ve onunla gitmeyeceğimi garantilemiş oldum. Bunu anlamış gibi gözlerini kısıp baktı.

 

"Eh iyi madem ısrar etmiyorum. Hoşça kal."

 

Ilgın'ın boş koridorda ses çıkaran adımlarını dinlerken nihayet anahtarımı bulup dolabımı açtım ama mektup yoktu. Eğer ihtimallerin birinde bu mektup benim için iyi bir fırsat olacaksa bile artık bu fırsatı kaçırmıştım...

Loading...
0%