Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@1scintilla

Bölüm 6. Ceza İnfaz Kurumu

 

Gördüm babaların ağlamasını, dalları düğüm düğüm, gövdesi kahve falı

Bir zeytin ağacını köklemek var ya, sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı

Kazma vurmak beş yüz yıllık meşeye, acısı duymak var ya kopmanın

Babaların ağlaması o işte...

H. Hüseyin Korkmazgil

 

 

 

Annelere bir soru sorulsa ve denilse ki "Çocuğunuz için neyi yaparsanız?" cevap çocuksa her şeyi olur. Bir anne kırk hafta karnında taşıyıp daha görmeden bağ kurduğu evladının bir de kokusunu duyduğunda artık ondan güçlü kimse olamaz. Varlığının en güzel hitaplarından biridir anne olmak. Bu hayata anne olmak için gelmezsin belki ama anne olmayı her şeyden çok seversin.

 

Peki bu soru babalara sorulduğunda ne olurdu? Süslü cümleleri olmazdı elbette, babalar söylemez gösterirlerdi. Kalbini kırdığım babam, beni korumaktan bir an bile vazgeçmemişti. Babadan babaya farklılık gösteren bu terimin içine çocuğumun babası dahil değildi elbette.

 

Şimdi açık ceza infaz kurumunun önünde elimde bir çantayla bekliyordum. Birgün onu parmaklıklar arkasında göreceğimi asla tahmin etmezdim. Fakat yasalara göre suçlu bulunup buraya mahkûm edilmişti. Gerçeklere ise yalnızca biz inanıyorduk.

 

Başıma gelenleri öğrenen babam oturduğumuz evi basmış ve eski kocam Barış'ı tüm hıncını çıkararak dövmüştü. Ben şiş gözlerle ellerim titreyerek anlattığım bu rüsva olaydan sonra odalara sığamamış ve hava almaya çıkmıştır diye düşünmüştüm. Annemin ne düşündüğünü ise hiç bilmiyordum zira zaten duygusal olan annem bayılmanın eşiğine gelmişti.

 

Kafası güzel olan Barış, ağzı burnu kan oluncaya kadar dayak yemiş fakat sonrasında kurtulmak için babama bıçak çekmişti. O arbede esnasında bıçağı almaya çalışan babamın üzerine düşünce bıçak, Barış'ın karın boşluğuna saplanmıştı.

 

Olay bu kadarla kaldığı gibi olsaydı daha hafif bir ceza yerdi fakat bıçağın Barış'ın elinde olmasına rağmen korkup, yarasına havlu bastırırken dokununca parmak izi yeterli bir kanıt niteliğinde olmuştu. Sesleri duyan komşular polisi aramış ve neredeyse nefes alamayacak Barış, o şekilde bulununca babam da parmaklıklar arkasına yollanmıştı.

 

Kendi halinde insanlar olduğumuz için çekişmeli bir avukat tutamamıştık ve masumluğumuz kanıtlanmadığı için bu cezayı çekmeye biz de mahkûm kılınmıştık.

 

Görüşün yapılacağı yapıdan içeri girip sıra sıra dizili masalardan birine geçip oturdum. Sıcak havanın etkisi ve gerginliğimle birlikte avuç içlerim terlemişti. Derin bir nefes alıp babama kavuşacağım anı beklemeye başladım.

 

Kapıya vuran zincirli kilidin sesini duyduğumda hemen ayağa fırladım. Her zamanki gömleklerinden biriyle birlikte karşımdaydı.

 

"Baba," dedim sitemli ve kırık sesimle.

 

"Leylam, nasılsın yavrum?"

 

Titreyen elleri boynuma dolanırken saçlarımdan öptü beni.

 

"Ben iyiyim asıl sen nasılsın İskender hocam?"

 

Babam emekli sınıf öğretmeniydi. Bu yüzden sayısız çocuk görüp her birinin halini, tavrını, duygularını anlardı.

 

"Ben de iyiyim, merak edilecek bir şey yok. Mahkûmlardan bazılarına okuma yazma öğretiyorum."

 

"Mesleki deformasyon diyorsun yani?" deyip kıkırdadığımda yeniden sarıldık. "Ne iyi olmuş. Bir öğretmenin öğretme arzusuyla hiçbir şey kıyaslanamaz."

 

"Evet, insan kendi söküğünü dikemiyor işte bir tek. Keşke bazı şeyleri kızıma da öğretebilseydim."

 

Sözleri kalbime mızrak gibi batarken gülüşüm havası inen bir balon gibi söndü. Haklıydı, onu dinleseydim çok başka noktalarda olacaktık. Ancak gönül ferman dinlemiyordu.

 

"Asma öyle suratını, torunumun fotoğrafını getirdin mi? Özledim keratayı, durumlar nasıl?"

 

"Terapiler işe yarıyor baba. Onunla nasıl daha iyi iletişim kurarım öğreniyorum, eğitimimiz hiç son bulmuyor. Bir öğretmene en ihtiyaç duyduğumuz anda yanımızda değilsin."

 

"Çok az kaldı kızım. Anne baba olmanın ne denli zor olduğunu artık biliyorsun. Bazı şeylere kayıtsız kalamazsın."

 

"Burada rahatın iyi mi babacığım? Sizin koğuşa sarma sardım, annem de börek yaptı. Yukarıya teslim ettim getirirler."

 

"Böyle karşılanır da sevilmez miyim hiç kızım. Bir iki çakal çukal takımı dışında ihtiyar heyetiyiz biz. Aklın kalmasın, aklın kalmasın da asıl benim aklım sizde kalıyor. Nasıl geçiniyorsunuz? Bana bu kadar para getirme diyorum."

 

"Geçiniyoruz babacığım. Dedemden kalan evi kiraya verdim, oradan da gelir geliyor."

 

Vermiştim ama ev zaten kutu gibiydi, bir de bekar anne olduğunu öğrenince kirayı minimum seviyede tutmuştum. Bulut'un bir haftalık doktor parasını anca karşılıyordu. Bu yüzden çalışmam ve daha çok çalışmam gerekiyordu.

 

"Oradan ne gelir gelecek eşek sıpası, çocuk mu eğliyorsun?"

 

Büyük ve yaşının çizgisini belli eden ellerini sardım avuç içimle. Sonrasında yanağımı bastırıp biraz şefkat ve enerji topladım.

 

"Bir şekilde idare ediyoruz baba. Seni çok özledik hepimiz."

 

"Ben de sizi özledim. Ayşen Hanım'ı da çok göresim geldi. Yol arkadaşım çok mu dargın bana, az geliyor?"

 

"O da seni çok özledi baba, fotoğraflarına sarılıp uyuyor. Burası eve ters kaldığından vakti çok uyduramıyoruz biliyorsun. Mektup bıraktım yukarıya bir de içinde fotoğraflar var."

 

"Sağ ol yavrum. Canınız sağ olsun o bana yeter. Varlığınız zaten kalbimde. Senin ne olursa olsun buraya geleceğini bilmek günlerimi daha çekilir kılıyor."

 

"Babam, ne olur affet beni. Bütün bunların sorumlusu olmak nasıl yaralıyor ruhumu bilsen?"

 

"Şşt, sil bakayım o gözlerindeki yaşı. Ben bu gözlerden bu yaşları akıtanın cezasını kestim. Allah bile kullarına özgür irade vermiş, ben senin kararlarını nasıl etkileyebilirim? Herkes bu hayatta seçimlerinin sonucunu yaşıyor. Bundan pişmanlık duyarsak geleceğimizi lekeleriz, sürekli geçmişte takılı kalırsak şimdimizi mahvederiz. Güzel kızım benim, saçaklım."

 

"Ya baba, bu kadar güzel konuşmanın üzerine oluyor mu böyle? Ne var bebek saçlarım inat edip havaya kalkıyorsa?"

 

"Huysuzsun sen, hep öyleydi onlar. Huysuz insanların saçları da aksi olur," deyip keyifli bir kahkaha attı. İşte kalbim şimdi huşuyla doldu. Sanki yaz aylarında balkonda çay çekirdek keyfi eşliğinde ılık rüzgâr yüzümüzü yalarken sohbet ediyorduk.

 

"Biraz kilo mu aldın sen, evdekilerden kısıp kendin mi yiyorsun yoksa? Bakacağım torunumun fotoğraflarına?"

 

"Biraz doğumdan kaldı, biraz emzirme döneminden kaldı sonra da üzerine pek düşmedim işte. Bir kere evde spor yapma girişimim oldu ama ben zıpladıkça Bulut bağırdığı için başladığım gün bıraktım."

 

Gülüşü yüzünden silinmeden beni dinledi dakikalarca. Bulut'un yeni öğrendiği şeyleri, seçtiği yemekleri her şeyi anlattım da anlattım. Biraz şarj olmuştuk ikimiz de. Dolabıma gelen gizemli mektuptan bahsetmedim. Panik olsun istemiyordum. Dört duvarın arasında eli kolu bağlı oturmak kolay değildi. Çıkışını yaksın istemezdim.

 

Vedalaşmak her zamanki gibi zor geldi. Gözyaşlarım ıslattı yine gömleğinin yakalarını. Kollarım zor koptu güvenli limanımdan. Yeniden geleceğim an için daha şimdiden sabırsızlandım. Çıkmadan iki elimi de ayrı ayrı öptü, öpücüklerden birini hayat eşine diğerini torununa götürmem için...

 

Cezaevinden çıktıktan sonra ise köşedeki duvarın dibine çöküp bir bebek gibi ağlamaya başladım. Bulut'a anlattığım gibi, bulutların yüklerinden kurtulup yağmur yağdırması gerekirdi bazen.

 

Loading...
0%