Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@1scintilla

❝𝓲𝔂𝓲 𝓸𝓵𝓶𝓪𝓴 𝓴𝓸𝓵𝓪𝔂𝓭𝓇𝓻 𝔃𝓸𝓻 𝓸𝓵𝓪𝓷 𝓪𝓭𝓲𝓵 𝓸𝓵𝓶𝓪𝓴𝓽𝓇𝓻❞

 

İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.

Viktor Hugo

 

 

 

Bölüm 8. BAŞKA BİR ZARF

 

 

Rayına koymak için didinip çabaladığım hayatım yoldan çıkmak üzereydi. Bir anda gelen birden çok belirsizlik ihtimaliyle ne yapacağımı bilemiyordum. Matematikten ve iki bilinmeyenli denklemden nefret ederdim. Bizzat hayatıma giren bu denklemin bir formülü var mıydı? Yoksa çözüm yolunda debelenip duracak mıydım?

 

Eve girdiğimde anahtarı köşedeki kutunun içine attım. Ayakkabılarımı çıkartıp hemen elimi yüzümü yıkamaya gittim. Dışarıdan getirdiğim virüslerin oğlumun bağışıklık sistemini ele geçirmesine izin veremezdim.

 

Seslerimi duyup koşarak bana gelen Bulut "Anne!" diye coşkuyla bağırdı.

 

"Oh, oğlum. Nasıl özledim seni biliyor musun? Yumuşacık poğaça yanaklarını yemek için bekledim tüm gün."

 

"Ben yemek değilim ki?"

 

Annemle birlikte kahkaha attığımızda bize düz bir suratla baktı. Yaklaşıp annemin yanağına da bir öpücük bıraktım.

 

"Sultanım, ne yaptınız bugün?"

 

"Ne yapalım güzel kızım. Parka gittik ve sonuç geçen sefere göre daha güzel geçti."

 

"Harika bir haber. Sen arkadaşlarınla oynadın mı parkta annem, giderek sosyalleşiyor musun yerim seni. Hanimiş bu göbek?" diyerek gıdıklamaya başladığımda attığı kahkahalar gecemi ışıldattı. Varlığına bir kez daha şükrettim.

 

Annem mutfağa geri dönerken elinden bir eşya gürültülü bir şekilde yere düştü. Bulut, kollarımın arasındayken bile kulaklarını kapatıp bağırmaya başladığında onu sakinleştirmeye çalıştım.

 

"Anneciğim güvendesin, sakin ol sadece bir kaşıktı. Ben yanındayım. Lütfen sakin ol."

 

Yüksek sese karşı ne yazık ki hâlâ oldukça hassastı. Doktorun önerisiyle dikkatini dağıtmak için kucağıma alıp pencerenin önüne geçtim ve başladım yoldan geçen şeylerden masal anlatmaya. En son kedilerin kuyruğundan bahsederken biraz sakinleşti ve derin bir nefes aldım. Bu seni dinliyorum devam et demekti.

 

Ortam durulduğunda annemin hazırladığı biber dolmalarını tabağa koyarak servis ettim.

 

"Aa kızım unutmadan sana bir zarf geldi bugün."

 

Zarf kelimesiyle elim ayağım bir hoş olurken evime kadar sıçraması tüm benliğimi sarsmıştı. Bu evde annem ve çocuğum yaşıyordu ve artık bir önlem almak zorundaydım. Kolyemi düzeltir gibi boynumu ovarak daha rahat nefes alacağımı düşündüm.

 

"Nasıl bir zarf anne ne renk?"

 

Panikle ayağa kalktığımı görmeyen annem zarfı getirmeye gitti.

 

"Krem miydi neydi, işte burada. Ptt getirdi."

 

Nasıl bir derin nefes aldım bir ben bir Allah bilirdi. En fazla ne olabilir diye düşündüğüm uzun zarfı açtığımda çok erken konuştuğumu anladım. Elimde tuttuğum kâğıtta büyük harflerle İHBARNAME yazıyordu. Hem de oldukça yüksek bir sayıyla, içimden tekrar edemeyeceğim kadar yüksek.

 

"Kızım betin benzin soldu iyi misin, gel su iç. Kötü bir şey mi?"

 

"Borç kâğıdı anne. Son zamanlarda ödemediği tüm borçlar katlana katlana okunamayacak bir hal almış. Ben bunu nasıl ödeyeceğim?"

 

Sandalyeye çöktüğümde annemin gözleri çoktan dolmuştu. Bulut kötü bir şey olduğunu sezip temkinli bir şekilde bana bakıyordu. Onun yanında dağılamazdım.

 

"Yarın bir avukata gider sorarsın kızım olmaz mı?"

 

"Olur ama neden onca zaman sonra şimdi geldi bu? Bu adrese?"

 

Sesli düşüncemin cevabını patronumun bana sigorta yapacağını söylediğini hatırladığımda aldım. Elden daha çok para alıyorum diye sigortayı bir müddet ertelemiştik. Şimdi bir giriş olduysa devlet, bilgilerime bu şekilde ulaşmış demekti.

 

Hangi zarfın hayatım açısından daha sıkıntılı olduğunu hiç bilmeyecektim. Bulut'u yatırmaya odasına getirdiğimde ona sakince bir masal anlattım, pijamalarını giydirdim, bolca sevgimi akıttıktan sonra ise kendi odama geçtim. İşte duygularımdan kaçamayacağım bir andaydık.

 

Duşa girip kapıyı kapattığımda annemin de beni duymasını istemedim. Oturduğum küvetin içinde bir anda açtığım su soğuk bir şekilde tepemden akarken irkildim. Devenin hörgücüne biriktirdiği su gibi dert biriktirmiştim ve bu gittikçe şişiyordu. Ne yapacaktım şimdi?

 

Mektup zarfı bir yılan gibi zihnime süzülüp tekrar ama tekrar hatırlatıyordu yazan cümleleri. Ödemediğim halde bir sonraki işlem icra ve daha sonra haciz olacaktı. Oğlumun gözünün önünde eşyalarımın teker teker götürülmesine tepkisi ne olacaktı?

 

Üstelik tüm eşyaları tek tek zamanla almıştım. Babam hapse girdiği an ev değiştirmemiz gerektiğini ve bunu hemen yapmamızı istediği için bir çöp bile alamamıştık oradan. Gözyaşlarım suyla birlikte gidere dolarken başımı geriye doğru yasladım. Her şeyi kendi üzerime almamın bedeli bana çok ağır ödetilmişti. Faturalar, kira kontratı her şey...

 

Yaşadığım buhranla beraber bornozumu giyip odama geçtiğimde, yatağımın üzerinde bez mendil gördüm. Annem kalan son bileziklerini bırakıp bana gözükmeden odamdan çıkmıştı. Kötü haber bu bileziklerin hiçbir şeye yetmeyeceğiydi. Yatağıma oturduğumda sesim aşağı gitmesin giyerek elimi dişledim. Yıkık bir durumdaydım ve her şey üzerime geliyordu.

 

Affet anne, bu yaşta hâlâ arkamı topladığın için affet. Bana bakman yetmiyor gibi bir de çocuğuma baktığın için affet. Yaptığın fedakarlıklar için affet. Ben sığamıyorum bu dünyaya artık. Tam düzlüğe çıktım dediğim an yolun sonunda bir uçurumdan yuvarlandım. Artık bu olsun istemiyorum ama elimde değil.

 

Ruhum uçurumun dibinde bir salıncakta sallanıyor ve hissettiğim tek şey rüzgârın esintisinin bana ne kadar iyi geldiği...

 

***

 

Yeni bir güne gözlerimi açtığımda gecenin kasvetimi bir kenara bırakarak hazırlandım. Çamur bulanan ruhumun içinden çamurları ayıklamak yerine bol su döküp temizlenmeye ihtiyacı vardı.

 

Beyaz bir gömlek, kahverengi süveter ve krem renk kumaş pantolonumu giyinip oğlumun odasına gittim.

 

"Günaydın, uykucu tavuklar için kalkma vakti."

 

Beni kovmak istediğini belirtir gibi, çektiğim perdeden gözüne gelen ışığı kesmek için koluyla kapattı. Sonrasında bir ıhh sesi çıkartarak uyanmayacağını bildirdi. Yanına oturarak ayaklarının altına doku masajı yaptım. Bu tırtıklı ve değişik yüzeylere basmayı sevmediği için alıştırmaydı.

 

"Benim güzel bebeğim rüyasında nerelere gitmiş? Rüyasında kahvaltı yapmamış mı? Yapmadıysa eğer çok aç olabilir ve belki benim kreplerimden yemek ister."

 

Kolu yavaşça aşağı düştüğünde gözleri hâlâ açılmamıştı. Bende yemek kozumu devam ettirmeye karar verdim. "Krebine zeytinden gözler, domatesten yanaklar, tel peynirden saçlar da eklerim gelen olursa. Uyumak isteyenler de burada kalabilirler."

 

Yataktan kalkıp arkamı dönerken içimden üçten geriye doğru saydım.

 

"Anne, beni almayı unuttun. Günaydın dın dın dın."

 

"Aa ben seni uyuyor sanmıştım oğlum."

 

"Anne ben sana şaka yaptım. Anneannesi de uyandı mı?"

 

"Gidip bakalım uyanmış mı?"

 

Konuşması beni taklit ettiği için anneme anneannesi diyordu çünkü ben sürekli 'anneannesi yemek yediniz mi, uyudunuz mu' türevlerinde sorular soruyordum. Poğaça yanakları yıkayıp öpe öpe mutfağa girdiğimizde kahvaltımız çoktan hazırdı. Benim güzel annem en büyük destekçimdi. Aklıma bugün ona bir çiçek göndermeyi not ettim. Ne kadar zor anlarda olursak olalım, beni rahatlayacak yollar buluyordu. Bilezikleri de onun odasına geri bırakmıştım. Başka bir yol bulmaya çalışacaktım.

 

Dün gece bir yıkım yaşamamışız gibi normal bir sohbetle kahvaltımızı yaptıktan sonra okula gideceğimi söyleyip mutfaktan çıktım. Annem bir avukatla konuşup meseleyi çözmemi bekliyor gibiydi.

 

Dersim öğleden sonra olduğu için önce çalıştığım iş yerine gittim. Patronum Olcay Bey'le bu konuyu konuşmam gerekiyordu. Beni görünce kaşlarını havaya kaldırarak şaşkınlığını belli etti.

 

"Leyla, hayırdır kızım bir sorun mu var?"

 

"Maalesef ki var Olcay Bey. Siz sigortamı başlatınca ortaya ödenmemiş büyük miktarda borçlarım çıktı."

 

"Nasıl bir borç? Haberin yok muydu? Söylemedin böyle bir şey?"

 

"Söylemedim çünkü varlığından haberdar değildim. Tüm o faturaları, kiraları zamanında yatırıyoruz diye biliyordum. Muhtemelen eski adresime de gitti ve ödenmedikçe faize bindi."

 

"Borç ne kadar?"

 

"Toplam beş yüz bine yakın."

Loading...
0%