Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@1scintilla

Bölüm 25. Düşman Sarmaşığı


Dostlar gerçekleri, düşman işine geleni, deli ağzına geleni, aşık içinden geçeni söyler.


Özdemir Asaf


Zamanın kıvrımında dolaşırken gelecek kaygın olmadan ve huzurla, kafana hiçbir şey takmıyordun. Rüya gibi bir beş gün geçirdikten sonra kürkçü dükkanına geri dönme vakti gelmişti. İyi haber şuydu ki artık dönecek bir kürkçü dükkanım vardı.


Yüzümdeki gülümseme bir an olsun silinmezken, son zamanlarda yaşadığım tüm stresten arındığımı hissettim. Muğla'nın havası ikimize de iyi gelmiş, yüzümüze mutluluktan mı yoksa bu kadar sevilmekten mi parlaklık katmıştı bilmiyordum.


O akşam telefonda konuşurken burnundan duman çıkaran bir ejderha kadar sinirli gözüktüğünde korkmuştum. Hayat buydu ya, kötü şeyler hep en iyi anların katili olurdu. Ancak bunların hiçbiri olmamış, uzun zamandır takip ettikleri bir suçluyla ilgili haber aldığını söylemişti.


Ardından siniri havası kaçan bir balon gibi sönmüş ve dakikalar içinde ruh halini yükseltmişti. İşte bu benim için o kadar önemliydi ki tüm gece sinirli gezebilir, haklı olarak suratı asık da olabilirdi. Lakin o benimle geçirdiği zamanın kalitesine o kadar önem veriyordu ki kendini dakikalar içinde toplamış ve bu konuyu bir daha açmamıştı.


Onu seviyordum, onu sevmek bu hayatta yaptığım en güzel yegane şeydi. Onu seviyordum, değerimi biliyor ve bunu belli etmekten bir an olsun kaçınmıyordu. Onu seviyordum beni hep el üstünde tutuyor, bir bebek gibi davranıyordu.


Son kez burada birlikte kahvaltı yapıp otobüse binmek için yola çıkacaktık. Yatağın içinde şapşal şapşal gülümseyerek tavanı izlediğimde kıpırdandı. Belimdeki eli daha sıkı dolandığında uyandığını anladım. Teması bir an olsun kesmiyor, birazcık uzaklaştığımı fark etse daha sıkı sarılıp yaklaşıyordu.


"Günaydın yüreğim, neye gülüyorsun sen öyle güzel güzel?"


"Günaydın kocam, sana olan aşkıma gülüyorum."


Gülümsemesi tüm yüzünü kaplarken yanağımı öpüp ayrıldı.


"Arap atı gibi sonradan açılacaktın demek. Bu sözler var ya bu sözler kalbimi tam on ikiden vuruyor haberin olsun."


İnanamaz bir şekilde kahkaha atmaya başladığımda o da güldü.


"At ne demek ya? Bir dakika sen bana at mı dedin?"


"Kısrak desem?"


Saçlarımı elimle toplayıp daha çok gülmeye başlarken, nefes kontrolü yapmayı unutmuştum. Köşedeki sürahiden su doldurup dudaklarıma doğru getirdiğinde içecek bir durumda değildim.


"Kötü bir şey söylemedim kız, dalga geçiyorsan eğer. Bu hayatta en önemli üç şey var derler; at, avrat, silah."


Dediğine daha da coşup krize girerken asla sakinleşemedim. Dünyanın en komik şeyi değildi elbette ama kendimi ve onu o şekilde hayal etmem de benim suçum değildi. Her şey anlık gelişirken keyifle beni izledi.


"Daha güzel bir güne uyanamazdım, kalbimin içi sağ ol bu eşsiz konser için."


"Ay Ali Ata dur, şu suyu geri versene. Nefes alamadım of, yanaklarım ağrıdı."


"Öpeyim de geçsin."


"Hiç fırsatını kaçırmıyorsun bakıyorum da."


"Asla."


Ayağa kalkıp kısa sürede hazırlandığımızda geriye bir tek kahvaltı yapmak kalıyordu. Bahçede bulunan mangal bölümüne ateş yaktığında ben de domatesleri soyuyordum. Her şeyi birlikte hazırlayıp keyifli bir sohbet eşliğinde afiyetle yedik.


"Odun ateşinde menemen yemenin bu kadar lezzetli olduğunu düşünmemiştim, ellerine sağlık."


"Marifet odun ateşinde mi sanıyorsun sevgili karım. Benim ateşimde."


"Bir gülme krizini daha kaldıramayacağım. Kimin ateşiyse, ateşine sağlık o zaman."


"Afiyet şifa olsun, löp löp et olsun."


"Et olmasın ya, geri al. Sözünü geri al."


"Niyeymiş güzel sözlüm? Sevilecek yerlerin artar."


Şok içinde kalıp ona bakarken gayet rahat davranıyordu. "Kilo almam hoşuna mı gider yani?"


"Kesinlikle." dediğinde eli yanaklarımda ve sonra karnımda dolandı. "Altında yatan her sebep hoşuma gider." Yanaklarım kızarırken, beni utandırdığı için mutlu olarak bir öpücük bıraktı. Sonra da bulaşıkları mutfağa taşımaya başladı. Ben ise olduğum yerde öylece kaldım.


Çocuk iması mı yapmıştı bana? Altında yatan her sebeple mutlu olurum dedi. Acilen Perihan'la konuşmam gereken konular vardı. Elim karnıma değdiğinde içinde ondan ve benden bir parça taşıyan canlının varlığını hayal ettim. Bir tayımız olsa nasıl hissederdik? O kadar anın etkisine girdim ki atlar hakkında tekrar gülemedim bile.


Bugün olmasa bile bir gün illaki isteyecektim bunu, keza o da aynı şekilde. İçim bir hoş olurken bu kez ben kalktım gülümseyerek ayağa. Bulaşıkları da hızlıca halledip çantalarımızı dışarı çıkardık. Anahtarı teslim aldığımız adama yeniden bıraktık ve bu güzel tatilin sonuna geldik.


Arkama dönüp geçirdiğimiz eşsiz anlar için sevinirken, ayrıldığımız için buruk hissettim. Bu Ali Ata'nın gözünden kaçmadı. "Yine geliriz güzelim, burası olmazsa başka bir yere. Seninle dünyanın her yerinde anılar biriktirmek isterim."


Artık bakışlarımdan ne anlatmak istediğimi kavrıyor ve ben de ona daha çok aşık oluyordum. Birlikte otobüse bindik, mola da yemek yedik, indik derken geçen süreyle çoktan akşam olmuştu. Bu yorgunluğun üzerine bir de çarşıdan ufak tefek alışveriş yaptık. Gidince de yemek isteyecektik çünkü. Sonrasında tuttuğu arabayla evimizin önüne kadar geldik.


Ali Ata çantaları taşırken ben de torbayı elime almıştım. Bahçe kapısından içeri girdiğimde ise eşiğin önünde bekledim. Burası bizim evimizdi, yuvamızdı ve artık birlikte bu kapının ardında yaşayacaktık. Dolu dolu hislerimle birlikte yarım evli anahtarımızı çıkarıp kapıyı açtım. Sağ ayağımla bismillah diyerek girerken kötü her şeyin bu eşiğin dışında durması için dua ettim.


Bahçeye ekilen çiçeklerin yeni olduğu toprağın havalanmasından belliydi. Ben yokken bile burada seveceğimi düşünerek yuvamızı güzelleştirmişti. Tıpkı o çiçekler gibi açtı kalbim aşkımın baharıyla.


O kendini hemen bir koltuğa attığında ben biraz evi inceledim. Aldığımız her şey eve uymuştu. Bu eşyaların yaşanmış hikâyesi bizimle birlikte olacaktı. Duvardaki kavlamış boyaları ve evin dışındaki çatlakları gözüm görmedi bile. İnsan görmek istemeyince ne kadar baksa da çirkin bir şey göremiyordu. Tüm güzel duygularımı ekmiştim buraya. Duvarın çatlak olmasını gönlümüzün çatlağına tercih ederdim.


"Piraye'm gel de biraz dinlen, yoruldun."


"Yol çok uzunmuş gerçekten, yoruldum ama her şeye değdi. Tüm yorgunluklara değer günlerdi. Yanımda sen olduğun müddetçe her günümün böyle geçeceğine eminim." diyerek yanına sokuldum. Kolunun altına girdiğimde saçlarımın üzerini öptü. Sükûnet yeniden aramıza giren huzur olmuştu. Birlikte sarılıp sessizlik içinde evimizin duvarını izlerken mutluyduk.


Ne kadar süre geçti bilmiyorum hafif bir horultu sesiyle kendime geldim. Koltukta sarılıp duvarı izlerken uyuyakalan ilk çift olabilirdik. Hafif ağrıyan boynumu hareket ettirip sessizce kalktım yanından. Biraz daha rahat uyuması için yastığını düzelttim. Sonra ise aldığımız kıymadan köfte yapmaya başladım.


Aç aç uyumasına gönlüm razı gelmezdi. Üstelik yarın işe gidecekti. Ben de evde tek başıma kalacak akşama kadar onu bekleyecektim. Acaba Perihan'ı çağırsam ilk günden bir şey düşünür müydü? İlk günden sıkıldığımı, evimde vakit geçirmek istemeyip arkadaşımı çağırdığımı düşünürse çok üzülürdüm. Gerçi bu konuda bir şey diyecek birine benzemiyordu ama bunun için biraz bekleme kararı aldım.


Köfteler hazır olunca uyandırdım ve hızlı bir akşam yemeği yiyip birlikte odamıza geçtik. İlk defa uyuyacağımız yatağımız bu yorgunluğun üzerine kuş tüyü gibi görünüyordu. Uzun kollu geceliklerimden birini giyip çeyizime gelen kremleri bir güzel sürdükten sonra yatağa geçtim. Ali Ata kendini çoktan uykunun kollarına bırakmış gibi duruyordu. Ben olsam biraz uyuyup uyandıktan sonra hemen uyuyamazdım mesela.


Yatağa uzanınca ne kadar uykulu olsa da başı boyun girintimde yerini aldı ve bir eli hemen belimi doladı. Bu istemsizce gülmemi sağlarken huzurlu bir uykunun kollarına daha bıraktım kendimi.


***


Sabah olduğunu komşunun horozunun sesiyle anlarken gözlerimi araladım. Elimi uzatıp gerinerek yana doğru uzanmıştım ama karşılaştığım boşluk hiç hoşuma gitmedi. Ali Ata çıkmış mıydı? Beni neden uyandırmamıştı? Birlikte uyanmaların sonu gelmiş miydi gerçekten diye düşünürken açılan banyonun kapısı ile kendime geldim.


Havluya doğru inen su damlalarından gözümü çekmek isteyip çekemezken duyduğum gülüşle arkamı döndüm hemen.


"Döndüysen burada giyineyim. Banyo buhar içinde geri gönderme beni?"


Konuşmaya çalıştığım ama çıkmayan sesimle birlikte boğazımı temizledim. "Giyinebilirsin tabii ki."


"Teşekkür ederim güzel karım, çok yüce gönüllüsün."


"Benimle dalga mı geçiyorsunuz aygır bey?"


Keyifli bir kahkaha attı söylediğime. "Hayır kızdırmaya çalışıyorum, belki yanlışlıkla dönüp bakarsın diye."


Ağzım ayran budalası gibi açılırken ne diyeceğimi bilemedim. "Ali Ata, sen, sen çok fenasın."


"Teveccühünüz Piraye Hanım. Giyindim tehlike geçti, göster bakayım o gül cemalini."


"Göstermeyeceğim." dedim kızaran yanaklarımı saklarken. Bir de tehlike geçti diyordu. Besbelli dalga geçiyordu.


"Bak, ilk atışmamızı yapmak üzereyiz ha?"


Hayretle döndüğümde bu kadar yakınımda olduğunu bilemedim. Aralık kalan dudaklarıma büyük bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Bu hâline bayılıyorum. Sadece takılıyorum güzel karım. Karı koca arasında bunlar normal olmalı bence. Normaldir diyemiyorum zira ben de ilk kez evlendim."


Küskünlüğüm kapıya varmadan geri dönerken gülmemek için zor durdum. "Hemen gitmeyeceksin değil mi? Kahvaltı yaparız birlikte."


"Yaparız Piraye'm çayı koymuştum bile demlenmiştir."


"Beni neden uyandırmadın?"


"Çok güzel uyuyordun kıyamadım. Bir çay elime yapışmaz ya." deyip odadan çıktığında arkasından bakakaldım. Karşılıklı sevmek böyle güzel bir şeydi. Son zamanlarımı kül kedisi gibi geçirdiğimi yeni yeni daha net kavrıyordum. Hızlıca hazırlanıp mutfağa geçtiğimde sadece çay değil haşlamak için yumurta koyduğunu da gördüm.


Kahvaltı masasını hazırlayıp yediğimizde zaman çok çabuk geçmiş ve ayrılma vakti gelmişti. Ali Ata üniformasını üzerine giyerken bunları ne ara hazırladığını anlamadım. Sormadığım için ayıp ettiğimi de hissettim.


"Bakma öyle, bunlar benim hep yaptığım şeylerdi, seninle işlerimi gör diye evlenmedim ya Piraye. Sen ol, yanımda ol, yoluma yoldaş ol yeter. Ben şimdi çıkıyorum, dikkatli ol. Güzel bir hayırlı işler öpücüğüne hayır demem."


Yine bakışlarımla kendimi açık bir kitap gibi ele vermiştim sanırım. Yaklaşıp yanağına uzun bir öpücük kondurduğumda geri çekilmek istemedim. O da hareket etmedi bunu anlamış gibi. Yüzüne tıraş sonrası sürdüğü koku çok hoşuma gitmişti. Öpmekle yetinmeyip sıkıca sarıldım bir de.


Bu zamana kadar çok iyiydi lakin ayrılık vakti tez gelmişti. Korkarım onu akşama kadar özleyecektim de...


"Hayırlı işler kocam."


"Kocan kurban olsun sana. Gelirken istediğin bir şey var mı?"


"Sağ salim gel yeter."


"İnşallah gönül gözüm. Allah'a emanetsin." der demez eliyle yanağımı kavrarken alnıma bastırdı sıcak dudaklarını. Ardından kapıdan çıkıp gittiği gibi bakakaldım. Neydi bu içimi yakan hissin adı? Niye bu kadar zoruma gitmişti koca evde tek başıma kalmak? Başıma gelenlere rağmen o evde kalabalığız diye mi böyle hissetmiyordum? Dört duvarın arasında tek başıma kalınca anladım.


Kürkçü dükkanım da olsa bir süre yalnızlığa mahkûm kalacaktım. Şimdi akşam saatini dört gözle çekmek vardı. Mutfağı toparlayıp çok yakışıklı olduğunu iddia ettiğim koltuğuma kuruldum. Dün gece bu koltukta omuz omuza uyumuştuk sevdiğim adamla. İşte bu his, duygularımla başa çıkmak için güzel bir nedendi. Bu yüzden ayağa fırladığım gibi yazılarımı derlediğim defterimi buldum. Şimdi yazdığım hikâyeyi devam ettirme zamanıydı. Üstelik bu kadar aşkla dolmuşken...


Gün biraz daha ilerlediğinde çalan kapı ziliyle yerimden sıçradım. Hangi ara bu kadar odaklanmıştım? Ali Ata bu kadar erken gelmiş olabilir miydi? O değilse kapıdaki kimdi? Diğer odanın perdesinin arkasından çaktırmadan bakmaya çalıştığımda iki kişinin gölgesini gördüm. Sonrası kapıyı açar açmaz boynuma atlayan Perihan'ı.


"Dut tanem nasıl özledim seni, sanki bir yıl geçti." dediğinde sevinçten dönerek ben de ona sarıldım. Nasıl da gelmişti ihtiyacım olduğu anda.


"Peri'm ne iyi etin, buyur gel. Ben de seni çok özledim."


"Geleceğim elbet, arkamdaki devlet koruması giderse bir zahmet?"


"Devlet koruması değilim Peri Hanım, Ali Ata içeri girdiğinden emin ol, güvenliği senden sorulur dedi."


"Tamam gök gözlü cevval bey, görevinizin sonuna gelmiş bulunmaktasınız. Rica edeceğim gidiniz."


İkisinin atışmasını keyifle dinlerken, Peri'yi buraya gönderenin kocam olduğu gerçeği kalbime güneş doğmasını sağladı. Ben de neler düşünmüştüm kendi kendime öyle...


Hemen yeni bir çay demleyip kendimize atıştırmalık bir şeyler hazırlayıp anlatmaya başladım. Konular o kadar çoktu ki sıra Perihan'a gelince de ben şaşırdım. Birkaç gün içinde neler olmuştu öyle?


ALİ ATA ASLANBOĞA


Uyurken yanımda yatan bu masum güzelliği doya doya izledim. Hafif aralık kalan dudaklarında gözüm olsa da uyanmasın diye kıyamadım. Sessiz sessiz çıkan horultusu gözümde tatlılığına tatlılık katıyordu. Lakin bunu asla ona söylemezdim.


Geçirdiğim en güzel ve huzurlu günleri geride bırakıp çalışmaya gitmek oldukça zordu. Onu uyandırmadan sessizce bir su ısıtıp banyoya girdim. Sıcak su için en kısa zamanda bir çare bulmam gerekti.


Havluyla odaya girdiğimde uyanıp utandığını kızıl yanakları hemen belli etti. Niyetim onu rahatsız etmek değildi ancak artık karı kocaydık ve bu çekinilecek bir durum değildi. Yavaş yavaş alışmasını bekleyecektim. Bu arada laf atmaktan ise asla vazgeçmeyecektim. Hayretler içinde kaldığında gözlerinde yanan o ateşi benim gözümden görse, bunu yapmamı daha çok isterdi.


Çayı demlediğime şaşırsa da zamanla bunu da yıkardık. Benim kölem değil, karımdı, hayat arkadaşım, yoldaşımdı. Bir şeyleri birlikte yaparken de keyifli dakikalar geçirebilirdik. Huzur bu anlardaydı.


Önceden eve gitmek içimden gelmezdi lakin artık mesai bitimini iple çekecektim. Evde beni bekleyen güzeller güzeli bir karım olacaktı. Onu bırakıp gitmek de sandığım kadar kolay değildi. Hafif sulanan göz bebekleriyle ağlamamasını umarak alnından öptüm. Onun gözyaşları benim gönlüme akan kor gibiydi; yakıcı ve tüketici.


Meslek icabı sağı solu kontrol ederek önce bekar evime uğradım. Hekim kapıda beni görünce şaşırdı ve bunu tüm mimikleriyle abartarak belli etti.


"Hayırdır komiserim? Evleri mi karıştırdın, yoksa ilk günden evden mi kovuldun?" deyip gevşek gevşek gülmesine bir süre izin verdim. "Ha, konu ciddi mi? Dinliyorum."


"Perihan'ı bizim eve bırakır mısın? İçeri girdiğine de emin ol. Piraye'nin ilk günden yalnız kalıp üzülmesini istemiyorum. Arkadaşını özlemiştir hem."


"Vay, karım da karım diyorsun demek komiserim?"


"Sabah sabah kafa açma doktor, Feridun içeride mi?"


"İçeride hazırlanıyor. Hem bu kızı ve niye ben bırakıyorum?"


Sorduğu sorunun cevabını ikimizin de bilmesine rağmen bir umut taşıyor gibi bakıyordu sanki. İmalı bakışlarımın ardından hiçbir şey demedi.


"Başka birini bulayım öyleyse ben. Sana zahmet olmasın."


Kapıda duran eli panikten kayarken düşmemek için kendini zor toparladı. Düşse gülerdim. "Yoo, yok ben taşırım. Aman bırakırım. Götürürüm. Teslim ederim yani."


"Tamam, ben de onu diyorum gerilme bu kadar."


"Hah, kim gergin oğlum, yok öyle bir şey."


Gömleğini pantolonunun içine sokmaya çalışarak gelen Feridun eşek gibi sırıttığına göre konuştuklarımızı duymuştu. "Doktor bana da bul bir çare. Yok mu bu işlerin bir ilacı?"


"İlacı yok ama istersen muskası var kardeşim. Üfürükçüsüne göre tesiri oluyor."


"Aman kalsın istemez, sağımız solumuz çarpılır sonra korkarım ben."


Artık gülmemi tutamazken oldukça keyiflendik. İnsanın dostlarının olması çok özeldi. Bu at kafalarını seviyordum.


"Devletin polisinin söylediği şeye bak kardeşim. Korkarım diyor, çıkar cebindeki tabancayı tara."


"Birader sana gözüküyorlarsa bileyim, vereyim sen tara."


"Yok henüz göremiyorum."


"Bir görüyorum deseydin de tezek gibi löp diye atsaydım kapının önüne seni. Başımıza musallat etme oku üfle gebertirim bak."


"Birader arkandaki dağ da gitti evden. Beni de gönderirsen kim koruyacak seni, yalnız kalacaksın?"


"Cambazlık yapma. Senden büyük bela mı var?"


Doktorun keyfi de iyice yerine geldiğinden sırıtarak uğurladı bizi. Baharın o tatlı esintisinde yürüyerek karakola gitmeye başladık. Bu esinti bana Piraye'mi anımsatıyordu. Gerçi bir dakika aklımdan çıkmıyordu ya, neyse.


"Son durum ne kardeşim?"


"Abi hiç sorma. Bu Fatih midir ne boksa kudurdu kaç gündür. Kimden haber aldı bilmiyorum duvarları yumruklayıp parmaklıkları sökmeye falan çalıştı."


"Sonra, cezası bitmiş olmalı, zaten çok tutamazdık."


"Sonra sanki içine başka biri girmiş gibi, bak tövbe estağfurullah ya. Değişti sakinleşti hareketleri. Öylelikle saldılar."


"Bizim evi öğrenmemesi gerekir. Bugün amirle konuşacağım uzaktan koruma için. Anlatırım tüm olanı biteni."


"Yengeye söyledin mi?"


"Yok, huzurunu kaçırmadım korkmasını istemiyorum."


"Evi bilmiyor abi, it değilse de koklaya koklaya bulamaz."


Feridun'un son cümlesi tüm kanı beynime sıçratmaya yetti. Piraye'nin eşyalarını yastığının altında sakladığını söylemişti. Ruh hastası başımıza bela açmadan elindeki bir çöpü bile almalıydık.


"Bir şey daha söyleyeceğim?"


"Anlat."


"Yengenin kuzeni geldi geçen karakola."


"Hangisi?"


"Şu büyük amcanın kızı, sünepe olanın kardeşi sanırım. Size nasıl ulaşacağını bilememiş, aklına bana gelmek gelmiş."


"Ee Piraye'yle mi görüşmek istiyor?"


"Yok, Fatih'in planını söyledi. Her gün karakolda gizlice pusu kuracakmış, sizin evi öğrenmek için seni takip edecekmiş."


"Bok eder, puşt. O adım atmadan ayağını bedeninden ayırırım."


"Edemez tabii abi, sen dikkatlisindir de yine de tüm algıları açık tut."


"Eyvallah kardeşim. Şu kuzen başka bir şey dedi mi?"


Feridun biraz duraksadıktan sonra başını iki yana salladı. Bir şey daha olmuştu ama belli ki benimle ilgili değildi bu yüzden sorgulamadım.


Karakoldan içeri girdiğimizde Çıdamlı sırıtarak bana bakıyordu.


"Ooo, damat bey, hoş geldiniz sefa geldiniz."


"Bu kadar keyiflendiğine göre hoş bulmadık Çıdamlı."


"Eh, ne diyelim tercih meselesi Aslanboğa. Evlenmişsin, hayırlı olsun, hiç haber vermedin. Mutluluklar dilerim."


"Eyvallah."


Tek kelime edip yanından geçeceğim an kolumu tutup durdurdu. Ters bir ifadeyle eline baktım. Çekmezse neler olacağını bildiği halde, şeytanın vesvesesi gibi yaklaştı kulağıma.


"Bozduğun yuvalara rağmen, mutlu bir yuvanın olacağını düşün birkaç gün daha. Unutma, her rüyanın bir sonu vardır. Yengeye hürmetler."


Karakolun ortasında bir şey yapmayacağımı düşündüğü için kimse duymadan beni kışkırtıp öylece yanımdan çekip gitti. Ettiği o tehdidi dürüp münasip bir tarafına sokmadığım için şanslıydı. Şimdilik tabii. İlk hamleyi ben yaparsam, haklıyken haksız konuma düşecektim.


Aptal hırsları yüzünden bana saldırmaya devam edeceği uçuk bir ihtimal değildi elbette ama karımın adını o yamuk ağzına almaya devam ederse konuşacağı bir ağzı kalmazdı. Arkasından bakıp onu incelediğimde ise bir elini cebine sokup keyifle ıslık çalmaya başlarken, diğer eliyle baş parmağını havaya kaldırıp onay işareti yaptı.


İşte o an dimağımda dolaşan ihtimaller silsilesinin birinde Fatih denen götle işbirliği yaptığı vardı. Sinir tüm şakaklarımı zorlayarak bedenimde hâkimiyet kurduğunda henüz onlara dünyayı dar edeceğimi bilmiyorlardı...


Loading...
0%