Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@1scintilla

 

Pamuk Şeker Bölüm 38. Vicdanın Sesi

 

Part 2

 

 

Burada dertleşeceği bir arkadaşının olması içini rahatlamıştı doğrusu. Çünkü ailesinin bir işe yaramadığını biliyordu. Satı kadın kendi gençlik yıllarını düşündü hemen. Ne çok zorlanmıştı evlendiği ilk zamanlar. Ailesi uzak bir köyde kalmıştı, kayınvalidesinin yanına gelin gelmişti. O kadar insana hizmet etmek genç bir kızken kolay değildi. Yine de ara ara onu ziyaret eden ailesin varlığı kalbini yatıştırır güvende tutardı. Piraye'nin ise kimsesinin olmadığını bilmek onu yaralıyordu. Öksüz ve yetim kalması yetmeyen kızın başına gelen işler olacak gibi değildi. Geldiğinin ertesi gün aile mezarlığına gitmiş ve bolca yaş dökmüştü gözlerinden. Topraklarını sularken böyle iyi huylu bir evlat yetiştirdikleri için teşekkür etmiş "Kızınız bize emanet dünürüm gözünüz arkada kalmasın," diyerek hüngür hüngür ağlamıştı.

 

 

 

Şimdi yaşadığı şeyler zihnine dolunca içi daraldı ve pencereyi açıp biraz hava aldı. Kayınvalidesi onu hırsızlıkla suçlamıştı...

 

 

 

Geçmiş Zaman

 

 

Genç Satı daha evliliğinin ilk ayındayken bu koca eve adapte olmaya çalışıyordu. Kendi küçük hanesinden böylesi bir eve gelmek onu biraz zorluyordu. İnekler, koyunlar, keçiler, tavuklar, bağ bahçe derken nereye yetişeceğini şaşırıyordu.

 

 

 

Küçük görümcesi de onu pek sevemediği için konuşacak dertleşecek biri de kalmıyordu evde kocası dışında. Ama onunda canını ufak tefek sorunlar yüzünden sıkmak istemiyordu Satı. Bugün yumurta toplama sırası ondaydı. İlk haftalar girmemişti kümese çünkü yapılacak başka işleri olmuştu. Eline aldığı plastik leğenle birlikte kümeste kalan bir iki tavuğu da kışkışladıktan sonra içeri girdi. Gördüğü tüm yumurtaları alıp hemen kilere götürdü. Taşın üzerinde bir iki parça bulaşık görünce yıkayıp tahta tereklere (tahta raf) astıktan sonra kayınvalidesi somurtarak girdi içeri.

 

 

 

Gülmek kadının mizacında yok diyerek neyse dedi Satı. Kendine bir de bunu dert edinmeyecekti. Çalı süpürgesini aldığı gibi yer minderlerini kaldırıp halının üstünü süpürmeye başladı.

 

 

 

"Bu yumurtaların kalanı nerede? Gizli gizli kendin pişirip yiyorsun demek? Hiç mi geçim öğretmediler sana, ailenden gizli yiyip rızkının bereketini nasıl kaçırırsın?"

 

 

 

"Ne diyorsun sen ana?"

 

 

 

"Bir de bulaşığını yıkayıp kaldırmış utanmadan görmem mi sandın ıslak kapları?"

 

 

 

"Onları ben kirletmedim görünce yıkadım ana."

 

 

 

"Sus yalan söyleme? Bu yumurtalar senin topladığın günlerde eksik çıkıyor bir tek." Daha iki ya da üç kere toplamıştı oysa.

 

 

 

"Yesem yerim derdim ama vallahi ben yemedim." Satı elindeki süpürgeyi yere düşünüp hüsranla baktı. Yumurta hırsızı olduğuna inanmakla gülmek arasında gidip gelirken içeriye kocası Zeynel ve Haris babası geldi.

 

 

 

"Gel de duy Haris efendi, gelinin yumurta çalıp gizli gizli yiyor. Ben de sabaha eksik yumurta çıktı kime yedirmesem diye kara kara düşünüyorum." Yumurtanın eksik çıkması gibi bir ihtimal yoktu ama Ümüş kadın abartmayı severdi.

 

 

 

"Ben yemedim baba, neden eksik çıktı inan bilmiyorum." Katı babasıyla böyle bir mevzu konuştuğu için utançtan kıpkırmızı oldu. Gözleri dolan genç Satı kocasının gözlerine baktı hemen. Onu koruyacak mı diye merak ederken kocası yanına gelip bir adım önünde durdu.

 

"Ne zamandan beri evdeki nimeti yedi diye birini hırsız tutar oldun ana?" Sinirlenen genç adam annesinin ağzından böyle aşağılayıcı bir şey duymanın şokunu yaşıyordu.

 

 

 

"Sen al hanımını içeri geç oğul. Ümüş'ün densizliğine bakmayın. Benim kızım da gelinim de bu evin duvarları içinde ne istiyorsa onu yer."

 

 

 

Genç Satı'nın elleri titrerken kalbi bir kuşunki gibi pır pır çarpıyordu. Kocası elini öne doğru uzatınca eteklerini toplayıp yürümeye başladı. Odalarına girmek yerine bahçeye çıkınca orada konuşmak isteyeceğini düşündü.

 

 

 

"Ben almadım yumurtaları, yemedim yemin ederim Zeynel."

 

 

 

"Ştt, burası bizim evimiz, senin evin artık. Acıkıp yemek yemek ne zamandan beri utanılacak bir hareket oldu da yanakların da güller açtı?"

 

 

 

"Kızmadın mı yani?" Bu tutumu genç kadının biraz daha kızarmasına neden olsa da içten içe hoşuna gitmişti.

 

 

 

"Ben ortada kızılacak bir şey göremiyorum. Ama bir daha böyle bir şey yüzünden başını eğersen kızarım."

 

 

 

Satı derin bir nefes alıp dolu gözleri ve gülümseyen yüzüyle kocasına baktı. Böyle merhametli bir adama denk gelmişti Allah'tan başka ne dilerdi ki.

 

 

 

"Şimdi gel bakalım şu yumurtaların sırrını çözelim," diyerek kümese doğru gidince şaşırsa da bir şey demeden peşinden gitti. O kendisini korumuş annesine karşı ezdirmemişti ya gönlündeki tüm güzelliklerle bu adamı hoş edecekti. Neler neler duymuştu konudan komşudan, ne dayak yiyen kadınlar, evlerinde bir gram huzur bulamayan insanlar vardı. Ben ona Allah'ın emanetiydim ve o da emanetine en iyi şekilde bakıyordu.

 

 

 

Kümesin en köşesindeki samanları kaldırıp altındaki yumurtaları bulunca genç Satı hem şaşırdı hem de sevindi. "Yumurtalar buradaymış." Satı'nın gözünden yaşlar akarken başka bir şey diyemedi. Kocasının gözünde bu korkunç duruma düşmeyi hiç istemezdi. Genç adam kümeste eğilmiş olmasa hanımına sarılır ve gönlünü alırdı ancak onun yerine gözyaşlarını elleriyle silip yanağını okşadı.

 

 

 

"Burası biraz sapa kalıyor kümese daha yeni yeni girdiğin için fark etmemişsindir. Üzülme, al bunları yerine koy hadi," dedikten sonra Satı yumurtaları aldığı gibi kilere koştu. Geri odaya gireceği zaman ise kocasının annesine söylediklerini duydu.

 

 

 

"Bir yumurta yüzünden hanımımın kalbini kırdın ya ana benimkini de kırmış saydım. Bundan sonra ona ettiğin her lafı bana demiş bil. Kümesin dibindeki yığını bilmemesi onun değil, öğretmediğin için senin suçundu. Kaç yaşında kadın hiç mi utanmadın yeni gelini yumurta yedi diye suçlarken?"

 

 

 

"Oğul ben-" deyip kem kim eden sesini duyarken iyice sessizleşti Satı devamını da duymak için.

 

 

 

"Sen bir daha doğruları söylesen bile benim gözümde gelinine iftira atan bir kaynanadan ötesi olmayacaksın artık." Genç adam bu gibi pürüzlere başından müdahale etmese daha da büyüyeceğini bildiği için biraz sert konuşup sorunu kökten çözme kararı aldı. Birbirlerine karışmadan, üzüp kırmadan geçinip gitmek zor muydu?

 

 

 

Kapının ardında gülen genç Satı o günden sonra kocasına sevgi, saygı ve merhametle yaklaştı. Görücü usulü evlenmişlerdi ama bu hareketiyle kalbi ona sıcacık olmuştu. Genç adam ise uzak bir akrabasının düğününde görmüş beğenmişti Satı'yı. Siyah saçları ve boncuk gözleriyle bir köşede gülümserken görmüş ve bir daha da aklından çıkaramamıştı. Gönlüne aldığı bu eşsiz çiçeği soldurmak yerine ışığını ondan eksiltmeyip hep canlı tutmaktı niyeti.

 

 

 

Günümüz

 

 

 

Satı kadın hatırladığı bu anıyla burukça gülümsedi. Bazı konular Zeynel'e hiç aktarılmasa da daha beterleri de olmuştu. Piraye ve arkadaşına bakınca bir yenisini daha hatırladı. Kendi kız kardeşi onu ziyarete geldiğinde bu kez de evdeki nohutun azaldığını söylemiş ve günlerce alttan laf sokup durmuştu. Korkunç olan ise evdeki nohutu kız kardeşiyle birlikte annesinin evine göndermesini ima etmesiydi.

 

Kanser gelip Ümüş ebeyi sarmadan önce o bir kanser gibi gelinini sarıp yiyip tüketmişti. Kızının adına kendi adını koymazsa gözü açık gideceği üzerinde büyük bir baskı kurup sonunda istediğini elde etmişti. Etmişti etmesine ama ne Satı kadın ne de eşi Zeynel kızına bir kere bile Ümüş diye seslenmemiş onun yerine gönlünden kopan isimle Özlem diye seslenmişlerdi. Şimdilerde Öcük olan Özlem babaannesinin yaptıklarından haberdar olduğu için bu durumdan oldukça hoşnuttu.

 

Diğer tarafta Zehra hayatının en kötü günlerini geçiriyordu. Yolunda giden bir işi olmadığı gibi geceleri kâbus görüyor ve kan ter içinde kalıyordu. Babası ve annesi arayı asla düzeltmeyecek gibiydi. Annesinin yaptıklarını hatta zorlayarak ona yaptırdıkları yüzünden pişmandı ancak iş işten geçmişti. Eşekle bahçelerine gelmiş ve heybesine domates salatalık toplayıp geri dönderken yolda o sarışın oğlanı görmüştü.

 

 

 

Feridun da yolunun üzerinde gördüğü kızla birlikte tam ağzını açacakken yönünü değiştirip kaçmayı tercih etti. Bir kelamı bile ona çok gördüğü için eşeği gölgede bir ağacın altına bağlayıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bunlar daha önce yaptığı kötülükler yüzünden başına geliyordu. O adamı aklından çıkarmayan düşüncelerine de lanet etti. Kalbinin ağrımasına da lanet etti. Dakikalar sonra kendini toparladığında eşeği bu kez Piraye'nin olduğu eve doğru sürmeye başladı öfkeyle.

 

 

 

Piraye kapının yumruklanmasına karşı irkilerek korktuğunda Satı kadın hızla kapıyı açmaya gitti. "Kimdir bu alacaklı gibi kapıyı çalan deyyus?"

 

 

 

Zehra kapıyı yumruklarken ardından çıkan kadınla şaşırsa da geri adım atmaya niyeti yoktu. "Piraye, Piraye'yi görmem lazım nerede o?"

 

 

 

"Kızım sen örf adet bilmez misin? İnsanların evine bu şekilde gelinmez, kapıları bu şekilde çalınmaz. Aklımızı mı alacaksın bizim?"

 

 

 

Piraye, Zehra'yı görünce derin bir nefes aldı. Korkusu geçecek gibi değildi elbet ama sakinleşmeyi denedi. "Ne oldu Zehra ne istiyorsun?" diye sordu kabaca. Bunlara merhamet etmemeyi öğrenmeye çalışıyordu. Ancak karşısındaki Zehra'nın ellerine yapışacağını düşünemedi. Şaşkınlıkla ona bakarken başına bunun geleceğini öngörememişti.

 

Evin içinde yüzüne bile bakmayan babasından öyle utanıyordu ki akşamları sofraya bile oturamıyordu. Her şey ondan kaçıyor ve o silik bir şekilde olanları izliyordu. "Piraye, Piraye ne olursun ah ettiysen geri al tövbe et. Piraye ben hiç mutlu değilim ne olursun affet beni."

 

 

 

Loading...
0%