Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@1scintilla

 

Bölüm 40. Kırık Vazo Part 2.

 

 

Yazardan

 

 

Perihan duyduğu teker sesleriyle gözünü şiddetli bir depreme açıyor gibi hissetti. Ne olduğunu anlayıp biraz soluklanırken asıl depremin kalbinde olduğunu anladı. Bu gürültülü tır yanaşması onu ilk kez böyle deliler gibi sevindirmişti. Başucuna koyduğu mini sürahinin kapağına doldurduğu suyu tek yudumda içmeye çalıştı ve anında yüzünü buruşturdu. Doğru ya gelinlik telaşına girip formuna biraz etmek uğruna her sabah limonlu su içme kararı almıştı.

"Sanki bir faydası olmuyor ama psikolojik olarak rahatlamış hissediyorum. Eh, en azından elimden geleni yapıyorum derim," deyip kendi kendine küçük bir kahkaha attı. Babasının karşısına gecelikle çıkmak istemediğinden uzun sabahlığını üzerine geçirdiği gibi kapıya koştu. Sonra bundan vazgeçip banyoya gitti. Hızlıca güğümden eline doldurduğu suyla yüzünü yıkayıp saçlarını fırçaladı. Dışarıyı dinleyip tırın hala istop etmediğini anlıyordu. Babasının karşısına yaşı gelmiş düzenli ve tertipli bir kız gibi çıkmazsa babası belki fikir değiştirirdi. Bu saçaklının evlenmekte gözü yok deyip hekimi kapıdan kovarsa kalbinin vay halineydi.

Şaziye duyduğu gürültüyle tek gözünü kaşıya kaşıya odadan çıktı. "Ne oluyor ya sabah sabah, tepemizde helikopter mi geziyor?"

"Yoo, babam tırı yanaştırıyor."

"Ne baban mı?" diye çığırıp koşarak geri odaya girmesine güldü Perihan. "Git ve değiştir derini süslü kokona, sanki çok bir değişim oluyor," deyip burun kıvırdı. Perihan hevesle kapıyı açıp babasına baktı. Aralarında yüksek bir baba kız bağı olmasa da özlemişti. Babasıydı, atasıydı sonuçta. En önemlisi ise hekim onu isterken söz sahibi olacak kişiydi. Perihan kendine biraz daha çeki düzen verip örtüsünü düzeltti. Bu sefer gelişi her zamankinden uzun sürmüştü bakalım nasıl karşılayacak diye düşünürken zihninde dolaşan bir şey daha vardı, acaba ona ne hediye getirmişti? Çocukluktan beri kalbini çelen minik hediyelere bayılırdı Perihan. Lakin bu sefer bu kadar istekli durmamalı bir çocuk gibi hediye beklediğini belli etmemeliydi.

Tırın kapısı açılıp aşağıya iki çift kundura atıldı. Ardından tüm heybetiyle birlikte babası indi. Halit Iraz boylu poslu, heybetli, biraz da göbekli bir adamdı. Sert çehresine eklenen bakışları ve bıyıkları onu dışarıdan biraz çekinilen bir adam yapıyordu. Sabah saati olmasına rağmen gürültüsüyle tüm komşuları uyandırdığını düşündüğü için biraz rahatsız olmuştu ama o da bir an önce evine kavuşmak istiyordu. Süslenip gelen Şaziye'den önce kızını kapıda hazır bir şekilde beklerken gördü.

"Perihan," deyip kollarını açtığında Peri limanını bulmuş bir gemi rahatlığında girip sarıldı o kollara.

"Baba."

"Perihan'ım." Bu ses tonu, duyduğunda yüreğini hoplatan hekiminkine benzemiyordu çünkü sevda ile değil sevgiyle kurulmuştu. Örtüsünün üzerinden saçlarını öptüğü, gözlerinin kahvesinin dolu dolu baktığı kızını o da özlemişti. O ilk karısından emanetti, asıl sevdasından. Karısı bu dünyadan göçtükten sonra bir süre içi çekilmiş gibi gezip kızını boşlamıştı biliyordu, onunla vakit geçirmekten çekinir olmuştu. Açıkçası ondan korkmuştu. Zaten bebekti Perihan, baba ne demek o anda anlamazdı ama büyümeye başladığında ve git gide annesine benzerken acısını sürekli yüzüne vurmaktan çekinmemişti. Perihan bebekken Halit yeniden evlenmiş ve ona bakacak birini bulmuştu. Aynı evin içinde farklı bir kadına alışmak çok zordu keza yıllar geçse de alışamamıştı. Güzide ile evliliği zorunluluk gibi olmuş, yine de yıllarca bir arada durmayı başarmışlardı. Güzide çocuklarını doğurmuş, yoluna yoldaş olmuş hayat arkadaşı olmuş olsa da sevgisi Halit'in kalbine bir kez bile işlememişti. Gerçek aşk insanı bir kere bulur diyerek artık ömrünün sonuna dek bu rutin hayat içinde sürüklenip gideceğini düşünürken yıllar sonra onu görmüştü, Şaziye'yi. İlk karısını anımsatan Şaziye'yi...

Şaziye ise o dönem babasının onu yaşlı bir adama vermesinden korktuğu sıra görmüştü Halit'i. Şehrine mal taşımıştı. Halit ona öyle bir bakmıştı ki içi gider gibi neye uğradığını şaşırmıştı, yıllar sonra karısını karşısında görür gibi olmuştu. Şaziye daha önce böyle bir bakışı kimsede görmemişti. Halit de kendinden yaşça büyük duruyordu lakin kimse o ihtiyar bunak kadar büyük olamazdı. Bu yüzden Şaziye bu bakışlara karşılık verdi. O her zaman aşk fikrine aşık olmuştu, her zaman beğenilmek isterdi. Köyün güzel kızlarından biriydi ve delikanlılara mavi boncuk dağıtmak, her birinden hoş sözler duymak hoşuna gidiyordu. Bir gün yakalanıp üç delikanlı kavgaya tutuştuğu sırada babası duyduklarıyla ona sopa çektikten sonra dışarı çıkmasını yasaklamış ve köydeki o ihtiyarla evlendireceğini söylemişti. Küçücük köyde nasıl böyle bir namussuzluk yaptıysan cezasını da öyle çekeceksin demişti.

Şaziye'nin yaptığı doğru değildi evet, lakin babasının yaptığı da yanlıştı. Küçükken hiç sevilmediği için başkaları tarafından beğenilmek, sevgi sözcükleri duymak kalbini mest ediyor ve arsız ruhu sürekli daha fazlasını duymak istiyordu. Gördüğü tır şoförü ise onun kurtarıcısı olmuştu. Babasından kurtulmak için son çare adama yanaşıp iki güzel gülümseme eşliğinde bazı sözler söyledi ve devamında onunla gelebileceğini itiraf etti. Halit bunu anlamsız bulunca ise bakışlarından bahsetti. Ona hayatı boyunca böyle bakan kimse olmadığından ve ölene kadar böyle bakacak birini aradığından bahsetti. Halit'in kadını yanında götüreceği yoktu ama eşeğin aklına karpuz kabuğu girmişti bir kere.

Gelinlik giymek bile önemli değildi Şaziye için, o ihtiyarla evlenmedikten sonra bir çuval bile giyse kendine yakıştırırdı. Ancak her şey sorgusuz sualsiz Görükle'ye gelene kadar sürmüştü. Burası da küçük bir köydü, birkaç gündür tanımaya çalışıp ne olduğu belirsiz bu adamla yola çıktığı için içini kurtlar kemirse de anlık olarak en iyi seçeneğin bu olduğuna karar verdi. Pişmanlık duyamazdı ta ki başka bir kadının üzerine kuma geldiğini anlayana dek. Babasının gözü önünde dini nikahlarını da kıymışlardı.

İşte o an pişman olmuştu Şaziye, belki kalsa köyde birini bulur kaçmaya ikna ederdi. O zaman da yakalanma ihtimalleri yüksekti, köyde kaçıp gidenlere hoş bakmazlardı. Artık pişmandı ama bu saatten sonra babasının evine de dönemezdi. O adam gencecik haliyle yaşlı bunağa layık görüyorsa bir de nikahtan geçtiği için mezardaki kemiklerle bile evlendirmeye kalkardı. Güzide onu görünce hayatının şokunu yaşasa da belki gider diye bir müddet beklemiş yuvasını bozmamış ancak sonucun ne olduğunu çözdüğünde pılını pırtısını toplayıp ana evine geri dönmüştü. Çocuklarını babasız büyütmek hiç zor değildi çünkü gidip aylarca gelmediğinden zaten doğru dürüst baba yüzü görmemişlerdi.

Tek derdi Perihan'dı, onu burada bırakacak olmak Güzide'nin çok ağırına gidiyordu. Lakin almak istediğinde kıyametler kopmuş bir anda içinden habis bir adam çıkıvermişti. Onun canından çok sevdiği karısının geride bıraktığı tek emanetini almaya nasıl cüret ederdi?

İşte derdi buydu Perihan'ı karısından bir parça olarak görüyordu. Onu da gördüğü yoktu gittiği aylar boyunca. Doğurmamıştı ama Güzide büyütmüştü onu, geceleri bağrına basmış ninniler söylemişti, yemeğini yapıp oyunlar oynamıştı, ona bir şey olacak diye gün içinde hop oturup hop kalkmıştı. Kendi çocuklarından bir gram ayırmamış hepsine eşit davranmıştı. Gideceği an Perihan'a tüm gerçekleri açıklamak istemişti, onu da götürmek istediğini, bir boğazın fazlalığının ona ziyanı olmayacağını söylemişti ama Halit kesinlikle yasak koymuştu, söylerse o evden çıkamazdı. Güzide'nin de bir gururu vardı ve yaptığı tercih bu kez kendinden yana oldu. Bekar haliyle çocuklu bir adama gelin gelip onun çocuğunu kendi çocuğu gibi sevebilirdi, o günahsız masum bir bebekti lakin bunca zamandan sonra üzerine kuma gelmesini kabul edemezdi. Yine de Perihan'a gerçekleri öğrenmesi için bir ipucu bıraktı. Odasındaki dolabın altına bantla Halit'in hiç yanından ayırmayıp kopyalarını çıkardığı fotoğrafı yapıştırdı. Ne zaman bulurdu bilmiyordu ama bir gün bu sırrı açığa çıkaran kişi o olacaktı.

Giderken boynu bükük kalan kapıdan onu izleyen kızı için yapabileceği tek şey o an için oydu. Perihan o yaşta bile gelip huzurlarını bozduğu için Şaziye'den nefret ediyordu ve bu nefret ömür boyu sürecek gibiydi. Ailesini dağıttığı için babasından da bir süre nefret etti. Ne var ki her kızım deyişinde güzel güzel bakışında bu nefret biraz daha körükleniyor ardından azalıyordu. Perihan babasına ömrü boyunca kırgın kalacaktı. Bu yüzden Şaziye ve yaptığı aşırı hareketlerin hepsini görmezden geliyor ve umursamıyordu. Babası bunu hak etmiş kendi elleriyle bazı şeyleri kazmıştı. İlahi adalete inanan kalbi ikisini de kendi haline bırakmıştı.

"Ah, Halit hoş geldin canım. Yorulmuşsundur gel sana biraz masaj yapayım," deyip adamı Perihan'dan söküp almış ve içeri çekiştirmişti. Biraz yalakalık yapar aklını karıştırırsa bugün Şaziye'den iyisi olmazdı. Perihan'ın dik dik bakışlarına rağmen yılmadı. "Perihancığım tüpe çay koydum bir bakıver canım!" Birde parlak süslü kıyafetler giymişti.

"Canın çıksın mikrop. Ben yaylaya giderken buldum buğday tanesi, yesem doyurmaz beni merminin bir tanesi." Kendi kendine söylenerek mutfağa geçti. Tüpün altını bile yakmamış patatesleri tezgahın üzerine bırakıvermişti. Bunun anlamı soyup kızart ve bizi de rahat bırak demekti.

Perihan kahvaltıyı özenerek hazırlarken içeriden gelen mıy mıy konuşmayı dinlemek yerine babasına nasıl söyleceğini düşündü, hekimi. Onun söylemesi uygunsuz kaçabilir hatta babası oğlanla görüştüğünü düşünebilirdi, şey hariç tabii, tevafuk eseri karşılaşmaları... Kaç gün kalacağını bilmediği babası acaba gitmeden bir de söz keser miydi? Besbelli onu ima etmişti Yarkın.

Yarkın. Adını içinden yeniden geçirdi. Ah ne mesut olacaktı sevdiğine kavuşursa. Her gün işten gelmesini sabırsızlıkla bekleyecek, kavgasız gürültüsüz dingin bir hayata adım atacaktı. Tamam her evde olurdu ufak tefek kavgalar ama onlar tuz biberdi sonuçta. Geceleri yastığına onu düşünerek sarılan Perihan'ın bir anda yanakları ısındı.

"Ay, tüpün başındayım da ondan herhalde," diyerek kendi kendine mırıldandı birde. Hekimin kendisine sarılmak kim bilir ne şahane bir duygudur, zira yastığı bile Perihan'a mutluluk veriyordu. Baş ucundan hiç ayırmadığı karanfilli elmasıyla da ara ara oymuş gibi konuşuyordu. İyisi mi bir an önce baş göz edilmeliydiler.

Diğer yandan hekim de her gece sırıtarak tavanı izliyor, yastığının altına koyduğu lifi okşayarak yatıyordu. Yumuşacık elleriyle ördüğü yumuşacık bu iplik parçasını sevdiği kadın sevgisiyle ilmek ilmek dokumuştu, hem de onun için. Yarkın sabun kısmına minik pembe güllü sabun bile koymuştu. Sanki böyle olunca sevdiği kadının o rüzgarda uçuşup burnuna dolan narin kokusunu hissediyor gibi oluyordu.

Yarkın memleketi Gümüşhane'yi arayıp anasına müjdeli haberi verdiğinde kadın neredeyse bayılacaktı. Bu işin nereden çıktığını didikleyip durmuş ve pek memnun olmamıştı. O kendi memleketinden bir gelin alacaktı oysaki. Örfünü adetini bilen biri olsun istemiş ve yaşıtlarında hep göz gezdirmişti. Yarkın eve geldiğinde ara ara kutlama yemeği gibi birkaç aileyi toplardı ancak oğlu kızlara yan gözle bir bakmazdı. Sebebi ise birine bakarım yanlış anlar sonra al başına belayı diye düşünmesiydi. Yarkın severek evlenmek istiyordu çünkü, nikahta keramet vardır deyip gözü kapalı birinin yanına bodoslama dalamazdı. Çok şükür ki gönlüne göre birini bulmuş ve her gece onu düşünür olmuştu.

Annesi Halide Hanım yangından mal mı kaçırıyoruz oğlum diye sızlansa da Babasının tır şoförü olduğunu ve çok kalamayacağını öğrenince zar zor ikna olmuştu. O olmasa zaten bizzat babası Reşat Bey'i arar ve durumu izah ederdi. Babası oğlunu sevdasından ayrı koyacak değildi. Şimdi tek beklediği Perihan'dan olumlu bir haberin gelecek olmasıydı.

***

Perihan kahvaltıyı hazırlamış bahçeden bir iki çiçek bile koparıp gelmişti. Babasının gelmesi şerefine keyifle kahvaltı yapmışlardı. İlk karısından bir parçanın yanında olması ve karısına benzeyen başka bir kadınla evli olmanın iç huzuru Halit'e yetiyordu. İşlediği günahtan bir haber yaşamak daha kolay geliyordu ama erkek milleti deyip geçiştiriyordu gelişmemiş zihniyetinde. Halbuki Şaziye bile onu sırf karısına benziyor diye yanında tuttuğunu bilse gururuna yediremezdi. O sadece güzelliğine çarpılıp oracaıkta aşık oldu diye düşünüyordu. Gerçi fotoğrafı görmüştü ama hem yıprandığından hem siyah beyaz olduğundan aşırı bir benzerlik görememiş, görse de anlamamıştı.

Halit Bey anahtarı Perihan'a fırlatıp "Tırın yan koltuğunda poşetler var kızım al da gel," demiş ve keyifle arkasına yaslanmıştı. Sıra nihayet hediyelere gelmişti işte diyerek hızla dışarıya çıktı Perihan. Poşetleri tek seferde indirmesi mümkün değildi, taksit taksit indirip içeri taşıdı. İşte bu an Şaziye'nin de bayıldığı andı. Yeni yeni kumaşlar, elbiseler, kokular ve takılar alması onu mesut ediyor o da akşamında kocasını mesut ediyordu. Halit Iraz yaşına göre oldukça çekici bir adamdı.

"Perihan bunlar senin, Şaziye şu torbalar senin, kırmızı olana sonra bak. Şu renkliler de kardeşlerinin kızım onları da gidip getir bir göreyim sevinsinler." İşte Halit'in diğer kardeşlerine yaptığı babalık da bu kadardı. Geldiği günlerin birinde bir gün görmek hediyeler vermek, gönüllerini almak ve aylar boyunca bir daha görüşmemek. Yine de onlar bile seviyordu babasını, Güzide hanım göndermemezlik etmiyordu. Zaten kırk yılın başında bir olduğu için çocukları da bu heyecandan mahrum kalsın istemiyordu, onun derdi çocuklarının babası olan Halit'le değil, eski kocası olan, emeklerini bir çırpıda bir köşeye atan Halit'leydi.

Perihan torbaların birinde inanılmaz güzel bir elbise buldu. Hayran gözlerle onu seyre dalarken babası da kızını izledi. Toz pembenin bir tonu olan bu elbise annesinin sevdiği gibiydi aslında. Pembenin artık hayatında bambaşka bir yeri vardı ve şayet yüzükleri takılacak olursa bu kıyafeti üzerinde görmeyi deli gibi isterdi. "Baba, teşekkür ederim bu çok güzel," dedi sag heyecan ve duygu dolu sesiyle.

"Senden daha güzel değil yavrum. Hadi diğerlerini de aç."

Heyecanla kağıtları koparmaya çalışan Perihan acele ettiği için parmağını yırtan kesiğin sızısını hissetmedi bile. Şimdi de diğer kutudan mükemmel bir porselen fincan seti çıkmıştı. Üzerindeki hoş motifler kendini kraliyet ailesi üyesi gibi hissettirirken gülümsedi. Babası daha birçok şey getirmişti. Perihan'ın bundan çıkardığı şey ise görücü gelmesine hazır olduğuydu, yoksa kızına neden çeyiz alsındı ki?

 

 

Evet bölüm sonunda itiraf etmek istediğim bir şey var. Part biri yazarken öğle zorlandım ki (ağlamaktan) durup durup yazmak günlerimi aldı. Ama Peri'm öyle mi neşesiyle hemencik yazdırdı kendini.

Lütfen oy vermeyi ve düşüncelerini yazıp sizde beni neşelendirmeyi unutmayın pamuk şekerlerim. Hepinizi öpüyorum. Gelecek bölüme kadar sevgiyle kalın.

 

Loading...
0%