@1scintilla
|
“Neye davetliyiz?” diye sorduğumda yazı kayboldu ve başka bir resim çıktı. Bir satranç tahtasıydı. Kâğıtta üç gün sonra satranç turnuvası olacağı yazıyordu. Katılmak isteyenler yarın başvuru yapabileceklerdi. Işıl neşeyle etrafında dönerek “Ah turnuva dediği bir balo aslında. Mükemmel geçiyor. Bazı oyunlar o kadar çekişmeli sürüyor ki inanamazsın ve aşırı kalabalık oluyor. Turnuvalar için özel bir bölüm var. Sessizlik ve dikkat için gökyüzündeki masalarda oynanır. İşte bombayı patlatıyorum şah bizzat kendin olursun.” “Ne? Gökyüzündeki masaya şaşırmam bitmeden ardından başka bir yükleme yaptın. Şah sen olursun ne demek?” “O an için ellerin ve ayakların kaybolur ve bir satranç taşına döner. Vücudun ve yüzün olduğu gibi kalırken başında bir tacın olur. Bu taç ağır ve asildir. Turnuvaya katılanlar arasından seçmeler olur. Herhangi bir yasaklı kara büyüye karışmışsan ve yakın zamanda ceza almışsan katılamazsın.” dediğinde zihnimde koca bir şah taşı canlanmıştı. Ellerim ayaklarım yoktu ve kafamda taçla satranç oynuyordum. Bu anı kafamdan derhal attım. Neler olacaktı bu turnuvada? Kafamdaki sorular son bulamadan yenileri ekleniyordu... Üzerimizi hiç değiştirmeden yemekhaneye indik. Karnımız çok açtı, sanırım herkes öyleydi çünkü iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı. Havada süzülen kepçelerin yanında sıraya girdik. Asla yemek biter mi endişesi yoktu. Yine bilmediğim bir yemekten daha aldım. Salata kısmına geçerken burnuma gelen kokuyla birlikte olduğum yerde durdum. Hafif portakal çiçeğiyle bütünlenen serin ve canlı bir kokuydu. Nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum. Bu kadar güzel kokan çok az parfüm duydum şimdiye kadar. Çiçekten tam olarak emin değildim ama tekrar solumak isterdim. Yanımdan bir kız beni itekleyerek salata almaya çalıştı. Ah kaba insanlar! Yolu tıkadığımı fark edip kenara çekildim ve etrafıma bakındım. Yanımda olan Pırıl’la göz göze geldiğimde “Çok güzel bir koku duydum. Böyle çiçek gibi ama değil, canlı ve ferah, rahatlatıcı. Kimden geldi acaba?” diye sordum. Pırıl ise gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra bakışlarını kapıya doğru çevirdi. Oldukça yapılı duran sarı saçları kulaklarının altına inen ama bize arkası dönük olan birini, çenesinin ucuyla işaret etti. Yüzünü görmemiştim ama en azından tekrar görsem tanırdım. “Teşekkür ederim. Koku duyunun bu kadar gelişmiş olduğunu bilmiyordum.” dedim ama sohbetimiz Pırıl’ın omuz silkmesiyle bitmişti. Eh pek insan canlısı olmasa da Çağıl’dan iyiydi. Bu sefer yeni tattığım yemek tam bana göreydi. Dahası yemek mi yoksa aperitif mi olduğunu anlamamıştım, ama çok sevdim. Işıl bana gülümseyerek baktı. “Bu sefer işe yaradı ha sevmiş gibi görünüyorsun?” dediğinde hızla kafamı sallayıp “Çünkü içinde ceviz var.” dedim. “Deli misin? Söyleseydin günlerdir seni ceviz banyolarına yatırırdım. Kalk hadi gidiyoruz.” dediğinde birden ayaklanmamızla çoğu kişi bize baktı. Önümüze iki tane kız çıktığında yol vermek için kenara çekildim ama önümü kesti. Harika. Bir probleme bulaşmam üç günümü bile almamıştı. “Nereye böyle yeni kız? Ezik gibi ablak ablak etrafa bakmaya devam mı?” deyip büyük büyük kahkaha attılar. Derin bir nefes alıp kollarımı onun gibi önüme kavuşturdum. “Kusura bakma bir daha sana bakmaya devam etmem.” “Ne diyorsun sen be?” diye bir adım öne atıp çemkirdiğinde “Zekân çenen kadar açık değil demek ki.” dedim. Öfkeli gözlerini üzerimde tutarak “Bana bak sonradan gelip de kendini bir şey mi sanacaksın? Nesin sen şah falan mı? Şu havalara bak?” dedi. “İnsan gibi soru sorsaydın, insan gibi karşılık alırdın. Karşıma geçip beni ezip azarlayabileceği kanısına nereden vardın merak ediyorum?” dediğimde gözleri öfkeyle daha da parladı. Evet buraya yeni gelmiştim, evet bütün bu saçmalığa adapte olmaya çalışıyordum ve evet önceki hayatımın son kısımlarını hasta ve yorgun bir genç kız olarak geçirdiğim için aktif yaşamıma geri dönememiştim. Ama ben birilerinden korkup saklanacak karakterde bir insan değildim. Etrafı inceliyor olmam, onlara benim saf ve dalga geçilecek biri olduğumu düşündürtemezdi. “Sen yanındakilere mi güveniyorsun? Onlar bir hiç, üç ucubeden başka bir şey değil. Ver bakıyım kollarını nesin sen piyon falan mı?” diyerek pelerinin altından kollarımı açmaya başladı. Şaşkınlıkla ona bakarken bu kadarına gerek olup olmadığını düşünüyordum. Piyonların sessiz olması onları ezik olarak gördüklerinden dolayı mıydı? Gerçekten üç gündür en dikkat çekmeyen kişiler onlardı. Aradaki statü farkı bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı o an. Şaşkınlığım sırasında gömleğimi açıp kollarıma bakmaya çalışan kızla kendime geldim. “Bırak beni ne yapıyorsun? Çek ellerini üzerimden!” Ben onun ellerini üzerimden çekmeye çalıştıkça daha çok saldırgan davranıyordu. Eh o zaman geriye tek bir seçenek kalmıştı. At kuyruğu yaptığı saçını elime dolağım gibi geriye doğru çektim. Bu sırada sinema filmi gibi bizi izliyorlardı. Kız çığlık atmaya başlayınca saçını biraz daha geriye doğru çektim. Beli arkaya doğru büküldükçe canı acıyordu. “Bana bak! Ben senin öylece durup sataşacağın biri değilim. Buraya yeni gelmiş olmam birileri tarafından örseleneceğim anlamına gelmez. Ayrıca iznim dışınca bana dokunup aptalca hareket ettirdiğin o ellerini kırmamı istemiyorsan benden uzak durursun.” Kız hırslanarak ellerini tekrar kollarıma doğru uzattı. Yanındaki arkadaşı şok olmuş bir şekilde bana bakıyor fakat tepki vermiyordu. Bu sefer saçından tutuğum gibi masanın üzerine serdim bedenini. Yanağı masaya yapışırken o da bu duruma şaşırmış gözüküyordu. Ellerini ise arkadan kelepçeleyerek tek elimle tutmuştum. Artık hasta değildim, yorgun hiç değildim. Gücüm benimleydi ve kimse ne benimle ne de yanımdakilerle dalga geçemezdi. Ben Yargı Yargıcı’ydım. Babamın adalet kavramları eşliğinde itinayla büyüttüğü kızıydım. Herkes haddini bilecekti. Buna bir kere izin verirsem devamı gelir ve beni asla rahat ettirmezdi. Yaşayanlar’ın dünyasında zorbalıktan bir kere ağzım yanmıştı, o yüzden şimdi Yaşamayanlar’ı üfleyerek yiyecektim. Kızın saçını tekrar tutup kafasını kendime doğru çektim. “Bir daha ne benimle, ne de bir başkasıyla bu şekilde konuşmayacaksın. Ucube dediğin insanlar şu an senin suratına tükürmüyorsa daha fazla rezil olma diye, onların tırnağı bile olamazsın. Ayrıca o dalga geçtiğin piyonlar satrancın kilit taşlarıdır. Son kareye geldiği an terfi alıp istediği taşın yerine geçer ve o sırada bir kale olan sen şaşırıp kalırsın çünkü sonradan yükselme özelliği bir tek piyonlarda vardır.” deyip kızı hafifçe itekleyip bıraktım. Piyonların masasından kuvvetli bir alkış gelmesini beklemiyordum. Aslında hiçbir şey beklemiyordum çünkü bunu bir gösteri olsun diye yapmamıştım. Birkaç adım atıp yürümeye başladığımda bir çığlık duydum. Arkamı döndüğümde ise bana saldırmaya hazır görünen kızın pençesi Çağıl’ın elindeydi. Öyle kuvvetli sıkıyordu ki şaşırmıştım. Kızın pençesi derken benzetme yapmıyordum, elleri gerçek bir pençeye dönüşmüştü. Uzun siyah tırnakları ağlamaya başladığı an içine girdiğinde Çağıl onu itekleyerek bıraktı. Ben kızı masaya yatırdığım an kapıdan endişeyle giren, ilk geldiğim gün gördüğüm kız çocuğu şu an sırıtarak beni izliyordu. Ben ise artık onun küçük bir kız çocuğu olmadığını biliyordum. Elindeki elmayı ısırırken bana göz kırptı ve kapıdan dışarı çıktı. Yemekhaneden çıkmak için yürümeye başlamışken “Vay be hatuna bak. Beni de masaya öyle yatırsın diye neler vermezdim.” diye bir ses duydum. Arkamı dönüp bakma gereği bile duymamıştım. “Aşırı etkilendim.” “Yeni favorimiz belli oldu.” “Çok güçlü biri gibi duruyor.” “Acaba hangi gruba dahil olacak?” “Hatun ateş ediyor.” “Daha seksi bir hareket görmedim uzun zamandır.” “Ona dersini nasıl verdi ama!” “Ee ne demiş Yaşayanlar; dinsizin hakkından imansız gelirmiş.” Son cümleyle beraber kahkahalar artarken yemekhaneden çıkmıştık. Asma körpünün üzerinden geçerken, körpü heyecanlı bir sesle “Vay canına bu kulaklarım neler duyuyor böyle. Yeni kız oku onların canını! Lay lay lay lay lay lay lay lay laaayyyy oooo yeni kıızz.” Körpü artık tezahürat yapmaya başlayınca ufak bir kahkaha attım. Körpünün üzerinden geçerken ellerim kenardaki korkuluklara doğru dokunarak ilerledim. “Lütfen körpü yeni kız değil. Adım Yargı. Yargı Yargıcı.” İnmeden önce yarın bütün akademinin adımı öğreneceğinden bahsediyordu. Işıl koluma girerek “Kesinlikle yapar bu arada. Körpü bu çenesi düşük. Yarın her üzerinden geçene senden bahsedecek.” dedi neşeli bir sesle. “Ah! Ben dikkat çekmemek için uğraşırken-” diye başladığım cümleyi Pırıl tamamlamıştı “Dikkat seni çekiyor.” Yatakhaneye girmek üzereyken kapıda duyduğum koku beni afallattı. O beğendiğim kokuydu. Anında Pırıl’la birlikte birbirimize dönüp baktık. Yanılmıyordum. O da kokuyu almıştı. Buradaydı, odamızın önüne kadar gelmişti. Bunu çok kesin bir şekilde söyleyebiliyordum çünkü koridordaki en son oda bizim odamızdı. Yemekhanede arkasından gördüğüm o uzun saçlı çocuğun kokusuydu. Bizzat bizim odamıza gelmişti. |
0% |