@1scintilla
|
Üç ayrı ses tonu duyduğuma emindim. Köpekler konuşuyordu. Kuş ve geyikten sonra bir de köpekleri duymuştum. Etrafıma şöyle bir baktığımda kimsede bir tuhaflık görmüyordum. Ya herkes duyup alışık olduğu için bakmıyordu, ya da kimse duymuyordu. Siz onları duyuyor musunuz desem kendimi ifşa etmiş olurdum. Daha grubum bile belli değilken bunu yapmak istemiyordum. Hâlâ bakıyor ama bu. Hırlasam mı? Korkudan kafasını bu tarafa çeviremez. Yazık ya bu yeni galiba. Tanımıyor bizi. Kendimi tutamadığım için dudağımın bir kenarı yukarı kaymış oldu. Hey gördünüz mü? Sence bizi duyuyor mu? Buraya bak bizi duyuyor musun tuhaf saçlı kız? Bilerek bakışlarımı çevirdiğimde onlar da anlamasın istedim. Bu sefer gözlerimin odağı Pepe’deydi. Gerçekten saçları dağınık ve çok hoş duruyordu. Ben onu izlerken etraftan pşşt diye ses geldi. Az daha yakalanıp bakacaktım ama yakayı ele vermedim. Aklınca beni kandırıyor refleks olarak tepkimi ölçmeye çalışıyordu köpek. Bunu dersin bitimine kadar yaklaşık beş kere daha denediler. Gülünce şüphelenmiş ama sonra muhtemelen deli galiba diye düşünmüşlerdi. Bay P. Bize bazı yaratıklar hakkında bilgiler verdi. Bazıları hakkında çok dikkatli olmamız gerektiğini bile söyledi. Adını anmamamız gereken varlıklar bile vardı. Ama bunların arasında en ilgimi çeken şey itbarak’lardı. İtbaraklar karanlık tarafta yaşayan varlıklardı. Kafaları köpek vücutları ise insan şeklindeydi. Son derece zeki ve saldırgandı. Seni kolayca oyuna getirip manipüle edebilirdi. Ağız ve çene yapısı oldukça sert ve sağlam olduğundan genellikle karşısındakine kafasıyla saldırırdı. Güçlü bedenleri, sivri kulakları ve pençe gibi tırnakları vardı. Evcilleştirilebilir bir ırk değillerdi. En tehlikelileri ise yetişkin olanlardı. Bay P. Onlarla karşılaştığımız an kulaklarımızı tıkayıp uzaklaşmamız gerektiğini savunuyordu. Ama düşmana asla arkamızı dönmememiz gerektiğinin de altını çizmişti. Ders bittikten sonra Bay Pepe köpekleriyle birlikte geldiği gibi duvardan çıktı gitti. Biz de toparlanıp uzun patikanın yolunu tuttuk. Aklıma gelen şeyle Işıl’a doğru döndüm. “Bu, aralarda bulunan binalara hobi evi demiştin. Neler var içinde? Bir sanat atölyesi var mı mesela? Ben resim çizmeye bayılırım. Ya da bir bitki serası? Toprakla ilgilenmeyi de çok severim. Son olarak müzik atölyesi gibi bir yer de var mı?” diye heyecanla soluduğumda gülerek bana baktı, “Dur bakalım asi, seksi ve heyecanlı kız. Var tabii ki başka şeyler de var. Ama ilk olarak nereyi istersen oraya gidebiliriz. Yemek akşam yediye kadar var yetişiriz.” dedi ve yürümeye başladık. “Ben yokum size iyi topraklanmalar.” dedi Çağıl ve arkasına bile bakmadan yoluna devam etti. Gerçekten dediğini yapıp dövmeyi makyajla artı kalın bileklikleriyle kapatmıştı. Pırıl da gri uzun kollu elbise tercihi yüzünden dövmesini göstermiyordu, onu yalnız bırakmamak için arkasından gitti. “Önce resim yapmaya gidelim o zaman. Biraz enerjimi kusmak istiyorum, boyalarla. Sanki üçüzlerin arasını açıyor gibi duruyorum. Bu hiç hoşuma gitmedi. Yerini gösterdikten sonra onlara eşlik edebilirsin. Tek başıma takılmam alışmam açısından daha iyi olabilir.” “Saçmalama balım. Kalbinizdeki adalet duygusunu sona erdiremeyeceksiniz galiba Yargı Hanım. Biz artık bir ekibiz. Mührümüz var bir kere.” “Sabah verdikleri gibi mührü geri alacaklarına eminim.” dedim kafamı iki yana sallayarak. Işıl ise kıkırdadı. “Ne münasebet. Verilen mühür geri alınmaz. O pek duygularını belli edemez, üzülme.” Sanat atölyesinden içeri girdiğim an sanki içime enerji dolmuştu. Uzun zamandır resim yapmıyordum. Uzun zamandır hiçbir şey yapmıyordum. Burası iki katlı ve oldukça geniş odaları olan bir atölyeydi. Üzerinde palet resmi olan kapıdan içeri girdiğimizde, içeride bir iki kişi daha vardı. Biri kara kalem yapıyor, diğeri karşısına aldığı modeli çiziyordu. Ben ise tuvallerin ve boyaların olduğu yere doğru ilerledim. Zihnimde olan tek şeyi boyalara aktarma zamanıydı. Saçlarım hafif toplanacak kıvama gelmişti. Oradan bir kalem alıp gelişi güzel bir topuz yaptım. Sonra uygun olan başka bir kalem daha alıp önce tuvale kara kalem gibi dış hatlarını çizdim. Seçtiğim boyaları elime alıp bir palete sıktım. Önce tuvali yere koyup başında eğilerek boyama yaptım. Sonra yorulunca tuvali şövalenin önüne aldım. Detayları orada verecektim. Saçlarımın birkaç tutamı önüme dökülmüştü. Işıl bir köşede oturmuş gülümseyerek beni izliyor, arada çantasından çıkardığı kitabı inceliyordu. Sonunda bittiğinde tabureye oturup derin bir soluk verdim. Arkamı döndüğümde model çizen kızın artık beni çizdiğini görmüştüm. Yavaşça ona doğru dönüp baktığımda harika bir tabloyla karşılaştım. Fırçayı ağzıma alıp parmağımla boyadığım bir anı çizmişti. Saçımın öndeki tutamları gözümün önüne düşmüş ve karşımdaki tabloya tutkuyla bakıyordum. “Çok güzel olmuş.” dedim gülümseyerek. Saçımın detayına kadar çizmişti. Aşırı hoştu. “Seninki kadar olamaz.” dedi kız da bana aynı şekilde gülümseyip. Tek elini bana doğru uzatıp “Ben Anika. Uzun zamandır bu kadar iyi ilham olan bir model görmemiştim.” dediğinde arkasındaki kız homurdandı. “Onu buraya neredeyse sürükleyerek getiriyorum.” kızın elini avucumun içine alıp kavradım. “Ben Yargı. İlham olduğum için mutluyum.” Anika hâlâ elimi bırakmazken “İlhamım kesilmesin isterim lütfen arada uğra ve bana seni çizebileceğimi söyle.” dedi. “Resimden kolay vazgeçemem. Mutlaka denk geliriz.” Elimi bırakıp tekrar gülümsedi. Bana doğru biraz yaklaşıp “Elini tutunca içime bir güç akımı girdiği konusunda kitap yemini edebilirim.” dedi kısık bir sesle. “Bariz bir gücüm yok ama bu iyi anlaşacağımızın bir göstergesidir belki.” “Aramıza hoş geldin Yargı. Seni tanıdığıma memnun oldum.” Ben de kafamı sallayıp kızı onaylanıp teşekkür ettim. Kızlar atölyeden çıktığında hâlâ bir kişi vardı içeride ve bizi asla umursamıyormuş gibi duruyordu. Dönüp tekrar kendi tabloma baktım. Zihnimdekinden daha güzel olmuştu. Ormanda gördüğüm altın boynuzu çizmiştim. Çimenlerin arasında ve oldukça sağlıklıyken. Üstelik boynuzlarının ucunda çiçekleri bile vardı. Daha önce hiç geyik çizmemiş olmama rağmen, ilhamım mükemmel bir şey olduğundan fırçam akıp gitmişti. Işıl alkışlayarak yerinden kalkıp yanıma geldi. “Harikaydı. Buradaki ilk eserini almak istiyorum. Ayrıca buraya kesinlikle daha sık gelmelisin. Yüzünde oluşan şu huzura bir bak.” deyip kollarını boynuma doladı. Ben ise sağım solum boya olmuş halde kalakalmıştım. “Hadi bana bu şaheseri sat.” “Mührümüzün hatırına bir hediye olarak kabul et lütfen.” “Ay harika. Artık bir sembolümüz daha var desene.” Işıl koca tabloyu taşımaya kalktığında yanındaki askılardan ip bağlamıştım. Böyle daha rahat götürebilirdik çünkü henüz kurumamıştı. “Anika’yla anlaşmış görünüyordun. Senin adına mutluyum çünkü buraya alışıp adapte olmaya çalışıyorsun. İyi ki Çağıl burada değildi. Kötü haber, seni benimserse kıskanır da. Düşünsene o benim mühürlüm uzak durun kimse konuşamaz onunla böyle dediğini.” Işıl taklidini yaparken gülmekten neredeyse ağlayacaktım. Çağıl’ın belalı eski sevgili olma durumu bana komik gelmişti. Ama Işıl hiç gülmediğine göre doğruydu. “Yine de bu zamana kadar o benim üçüzüm bırak onu lanet kadın dememesine sevindim.” “Aslında sen geldiğin sıralar birazcık limoniydik. Sonrasında ise hiç vakti olmadı bunu yapmaya.” dedi kıkırdayarak. Atölyeden çıkıp patikanın yolunu tuttuk. Karnım kurt gibi acıkmıştı. Işıl’ın çikolataya saldırdığı gibi yemeklere saldırmam an meselesiydi. Yolda giderken ağacın oradan önüme biri fırlayınca korktum. “Yardım edin. Yardım edin biz bunu hak etmedik.” diyen adamla şok olmuştum. “Ne, ne demek istiyorsun? Nasıl yardım edebilirim?” diye sorduğumda Işıl kibarca kolumu tutup “Yardım edemeyiz kuralları biliyorsun.” deyip beni ileri doğru çekti. Adam boynunu büküp arkamızdan baktığında çok üzülmüştüm. “Ne yardımı isteyecekti ki? Kimdi o? Neden yardım etmiyoruz Işıl?” “Onlar Yaşayamayanlar. Onlara yardım edemeyiz. Buraya tutunamayanlar yani. Herhangi bir büyüye sahip olmayan, bir gruba katılamayan kişiler.” “Nasıl yani? Eğer gruplara seçilmezsen sokakta mı sürünüyorsun?” “Maalesef büyüleri olmadığı için ders alamıyorlar. Akademiye girişleri yasak. Öğrendikleri bilgileri nasılsa kullanamayacaklar. Ayrıca çalışıyorlar. Kimse onları sokağa atmıyor, buraya herkes gibi ikinci bir şansı oldukları için geldiler. Normal insan işleri gibi işlerde çalışıyorlar. Ama bazıları bunu kabul etmeyip sokaklara dökülüyor işte. Ben de böyle olsun istemezdim ama kurallar böyle.” Yaşayanlar Yaşamayanlar Yaşayamayanlar Demek ki bu kadardı. Yaşayanlar hâlâ dünyadaki yaşamını sürdürebilen kişilere deniyordu. Yaşamayanlar artık dünyada ölüp yaşamına son verilen ve burada ikinci bir şansı hak edenlere deniyordu. Yaşayamayanlar ise ikinci bir şansı bile düzgün tutmayan, burada yaşamayı bile iyi ve herkesle aynı şartlar altında yapamayanlardı. Az önce gördüğüm Yaşayamayanlar’dan olduğunu öğrendiğim adam dünyadaki evsizlerle aynı formda duruyordu. Bu beni üzmüştü. Sihir onlara bulaşmadı diye dışlanmaları haksızlıktı. Ama Işıl onların normal insan işlerinde çalıştığını söylemişti. Demek ki hepsi bundan memnun değildi. Neredeydi bu evrenin şahı? Neden yaşam standartlarını yükseltmeyip evsiz gibi dolanmalarına izin veriyordu? Bu hiç hoşuma gitmemişti. Adalet Yaşayamayanlar’a uğramalıydı. Ben de Yargı isem bunu sağlayacaktım...️ Yemekten sonra Işıl gibi çikolata stoğu yaparak farklı bir alana geçtik. Bu gece sinema gecesi olacakmış. Ben yine elimde büyük bir bardak sıcak çikolata ve Işıl’ın cebime doldurduğu cevizlerle yer arıyordum. Normal sinema büyüklüğün üç katıydı. Çünkü öğrenci sayısı çok fazlaydı. Ön kısımlara ayrılan yerin eğitmenler için olduğunu öğrenmiştim. Üçüzlerin diğerlerini bulmaya çalışırken dün kavga ettiğim kızla göz göze geldim. Bana pis pis güldüğünde altından neler çıkacağını düşünmeye çalıştım. En fazla ne yapabilir demeye korkuyordum çünkü burası büyülü bir evrendi. Her an her şey olabilirdi. Çağıl ve Pırıl’ı görüp yanına oturduğumda hafif bir baş selamı verdim. Pırıl bana uyarken Çağıl gözlerini devirdi. Siyahların kadını haliyle tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Yine de ona gülümsedim. Sonra da dövmeme bakarak öpücük atınca kusar gibi bir hareket yaptı. Pırıl ve Işıl kahkaha atınca etraftaki gözler bizi buldu. Arkadan bir çocuk bana doğru eğilip “Oo demek Yargı kızımız buradaymış. Gelir gelmez herkese adalet dağıttığın doğru mu? Biraz da beni yargıla isterim. Sinemada olur, odamda olur, yatağımda olur ne dersin güzel kız?” dediğinde ona gülümsedim ve iki parmağımı havaya kaldırıp biraz daha yaklaşması için işaret yaptım. Çağıl bunu gözlerini kocaman açarak izlemişti. Saçlarını seviyor gibi görününce, çocuğun da gülümsemesi büyüdü. Bu anı biraz daha hayal etmesine izin verip kulağını tuttuğum gibi bükmeye başladım. Çocuk sarsıldı ve şok olmuş bir şekilde eli kulağına gitti. Ses çıkaramıyordu çünkü rezil olacaktı. Çağıl’ın yandan zafer dolu gülümsemesini gördüm. “Yargı kızımız yavşaklara da yargılıdır. Bir düzgünce iletişim kurmayı öğrenemediniz ya. Yavşak her yerde yavşak oluyor demek ki? Boyut değiştirmesi fark etmiyor.” deyip kulağını bırakınca çocuk da kızarıp bozarıp sinemayı terk etti. Bir aslan gibi kükrüyordu az önce hâlbuki. “Koskoca adamın kulağını çektiğine inanamıyorum.” dedi Pırıl sırıtarak. “Koskoca adam mıydı? On yedilerinde bir ergen olarak gördüğüme eminim. Ayrıca yaptığı ahlaksız teklife az bile yaptım. Başka yerlerinden tutup tavana da asabilirdim? Kulakla iyi yırttı.” “Şiddet yanlısı olman hoşuma gitti. Devam et.” dedi Çağıl, bu sefer gözlerinde pırıltı vardı. Gözlerimi devirdim. “Şiddet yanlısı falan değilim. Ama şu an sussaydım bunu yapmaya devam edecekti. Kalkıp bir yumruk da atabilirdim ama beni küçük düşürdüğü gibi onu küçük düşürmek istedim.” dediğimde Işıl bir kolunu yumruk yapıp havaya kaldırarak “İşte benim kızım. Geliyor, o geliyor, hadsizlere haddini bildirmeye geliyor. Yaaar gııı Yargıcıııı.” deyip basketbol tezahüratı gibi adımı söylemeye başladı. Bayağı eğlendiklerine göre artık susabilirler miydi? Aklıma gelen Hazel’le boğazım düğüm düğüm oldu. Onunla da böyle eğlenirdik. Onu rahatsız eden bir oğlanı elimde sopayla iki sokak kovalamış olduğum bir gerçek vardı. Gerçekten şiddet yanlısı olabilir miydim? Ama ricadan anlamayacak tipler dayaktan anlıyorsa bu benim problemim olmamalıydı. Film başlayınca ışıklar söndü. Oldukça eski tip bir kaset ve video oynatıcı görmüştüm. Yani elektrik tabii ki vardı ama sadece çok kullanmayı tercih etmiyorlardı. Bir ara portakal çiçeği karışımlı ferah kokuyu duyduğumu hissettim. Etrafına bakındım ama ona benzer kimse yoktu. Gerçi adamın daha yüzünü bile görmemiştim. Film aşırı duygusal bir filmdi. Kavuşamayan aşıklara hep çok üzülürdüm. Filmin sonuna doğru bacağımda bir ıslaklık hissettim ama eğilip baktığımda bir şey göremedim. Sonra tam tepemden benim olduğum yere sağanak şeklinde yağmur yağmaya başladı. Panikle ayağa kalkınca kızlar bana bakakaldı. Her yerim ıslanmıştı. Dahası krem renginde etek ve bluz giydiğim için ıslanıp yapışan kıyafetlerimden bütün hatlarım belli oluyordu. Sanırım üzerime yağan şey yağmur değildi çünkü yapışkan ve saydam dokuda şeyler geliyordu elime. Bunların tüm vücudumda olduğunu anladığım an gerilmiştim. Kötü haber birazdan karanlık olan koca salon aydınlanacak ve herkes beni görecekti. Panik tüm vücudumu sarınca beynimde çanlar çalmaya başladı. Az önce bana pis pis sırıtan kızın işiydi bu. Dünün hıncını böyle çıkartıyordu. Harika hiç tanımadığım birinin zorbalıklarına katlanmadığım için aramızda savaş başlatmış olmuştum. Kızlara bakarken ne yapmam gerektiğini dördümüzde bilmiyorduk. Kimsenin yanında hırkası yoktu. Tam o sırada üzerime doğru atılan siyah örtüyü fark edip tuttum. Ama karanlıkta kim olduğunu bilemeden hızlı adımlarla ilerlemişti. Elimde tuttuğum şeyin bir örtü değil pelerin olduğunu anladım. Siyah bir pelerindi. Hemen şapkası dahil üzerime geçirip hızlı adımlarla salondan çıkmaya çalıştım. Tam o sırada film bitmiş ama bir çatırtı sesi gelmişti. Işıklar yanmadı. Tuttuğum nefesimi verdim ve merdivenin ortasında durmayı bırakıp yürümeye devam ettim. Şans şu an benden yanaydı. Panikle fark edemediğim kokuyu yeni fark ettim. Bu onun peleriniydi. Dün yüzünü görmediğim, kokusunu beğendiğim ve odama iksir bırakan adamın. Bu gizemi de elbet çözecektim. Beni mi izliyordu? Başka türlü anlamasının imkânı yoktu çünkü yanımda değildi. Yanımda olsaydı bilirdim. Buraya geleli daha kaç gün olmuştu ki hem beni izleyecek? Belki sadece yardım sever biriydi. Salondan bizim arkamızdan çıkan öfkeli bir adım daha vardı. Sanırım beni rezil edemediği için sinirden kuduruyor olmalıydı. Ama ona karşı başka atak yapmayacaktım. Üzerimdeki pelerinde gözlerini gezdirince çenesini sıktığını gördüm daha çok sinirlendi. Kimin olduğunu mu anlamıştı? Ah tabi ya! Aptal kafam. Bu kız o çocuğun ya bir şeyiydi ya da ondan hoşlanıyordu. Başka türlü neden gelip durduk yere bana sataşsın ki? Yine de amacına ulaşamadığı için ona orta parmağımı kaldırıp salladım. Çağıl bu duruma gülerken Işıl beni kınıyordu. Sanırım Çağıl bu hikâyenin edepsiz kızıydı. Hızlı adımlarla odaya doğru ilerlemeye çalışırken asma körpüye geldik. Sanırım üzerimdekiler ona damlıyordu. Ayy, ıyy bu da ne böyle? Öğğğğk kusucam galiba. Kız zıplayarak geç çabuk. Dur vazgeçtim uçarak geç. Öğğğg derhal birini çağırın beni temizlesin. İmdaaat. Sesimi duyan yok mu? Kirlendim? Kirlettiler beni... En sonunda namusu kirlenen Yeşilçam oyuncuları gibi numara yapmaya başlayınca “Affedersin affedersin, pardon. Oyuna geldim. Neler olduğunu sonra anlatırım.” Kız o cadı yaptı değil mi? Sormaz mıyım ben ona dolaylı yoldan beni kirletmek ne demek? Cadoloz! Karkanoz! Kart karı! Bittin sen! Bittin! Elbet üzerimden geçip gideceksin ama, ben sana rodeo olmaz mıyım? Ben körpünün şirinliğine kıkırdarken Işıl ona gaz vermekle meşguldü. “Mahvet onu güzel körpüm, Yargı’mızın aman yani körpümüzün üzerini kirletmek ne demekmiş görsün! Salla onu.” En sonunda poposunu sallayarak şarkı söylemeye başladı. Kimse onun bu hallerini yadırgamıyordu. Neşe doluydu ve o an tüm kalbimle bunu hiç kaybetmesin istedim. Odaya gelip direkt banyoya girdim. Pelerini üzerimden çıkartırken yapış yapış olması midemi bulandırdı. Üzerimde ne var ne yok çıkartıp küvetin içine daldığımda kendimi biraz rahatlamış hissettim. Banyoya girmeden önce kızlar elime bir şişe tutuşturmuşlardı. Suya dökünce temizlenme yardımcı olacağına inanıyordum. Kendim için ayırdığım keselerden birine mis kokulu sabunlardan koyup derimi kazıyana kadar keselemeye başladım. Vücudumu halletmiştim ama saçlarım tüm rezilliği ile öylece kalmıştı. Tüm telleri birbirine girmişti. Kıvırcık saçla baş etmesi zaten zorken bu aptal salgılı şeyi nasıl idare edecektim? |
0% |