Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@1scintilla

Büyük bir gösteriyi hiç kaçırmamak için, gözlerini bile kırpmadan beni izliyorlardı.

“Vücudunda bir değişiklik hissediyor musun?” diye sordu Zuri.

“Omuriliğimde tatlı bir karıncalanma var.” deyip sırtımı onlara döndüm. Şaşkınlık nidaları hep bir ağızdan dökülürken ne olduğunu merak ettim.

Boynumun üzerinden baktığımda, kanatlarımın arasındaki Arat’ın gözlerinde gördüğüm tek şey hayranlıktı.

Feris koşarak kulübenin köşesine gitti ve neredeyse kendi kadar aynayı tutup arkama geçti. Bakışlarım yavaşça aynaya indiğinde nefesimi tuttum. Omuriliğim boyunca uzanan kale dövmem, sanki bir balığın pulları gibi altın renginde serpiştirilmişti. Çok hoş duruyordu. Kanatlarım arasında parıldayan dövmeme hayranlıkla baktım.

Ayrıca kanatlarım her çıktığında kıyafetimin sırt kısmı komple yok oluyordu. Ama ön kısmı tamamen vücudumla bütünleşmiş gibi duruyordu. Ayna olmasa bunu fark edemeyebilirdim.

Derin bir nefes alıp yüzümü onlara döndüm. “Teşekkür ederim bu gece için. Siz olmasanız çok zorlanırdım. Ne yapacağımı şaşırırdım. Bana yol gösterdiğiniz için minnettarım.”

“O nasıl laf balım? Biz senin her anında yanında olmak isteriz. Sakın grubun değişti diye artistlik yapmaya kalkma.” dediğinde gülmüştüm Işıl’a.

Zuri bana doğru adımlayıp kollarını kanatlarıma doladı. “Sen önemli birisin Yargı Yargıcı. Bunu unutma. Bundan sonraki adımlarını daha temkinli atmalısın. Asıl grubuna geçince sana yaranmaya çalışanlar olur, seni küçümsemeye çalışanların olacağı gibi, herkesi hemen hayatına sokma. Detay verme. Kısa süredir buradasın, buna göre davran ve ona güven.”

Bahsi geçen kişi gözlerinden üzerime hayranlık yağmuru yağdıran Arat Zemheri idi sanırım. Sonra arkasına bile bakmadan kulübeden çıktı gitti.

“Yeni görevinde ve grubunda başarılar dilerim dostum. Bir ihtiyacın olursa üç kere Bong Bong Bong dersen gelirim.” dedikten sonra koca bir kahkaha attı.

“Şaka yapıyorum sakın deneme. Bir de insanların içinde yapıp rezil oluyormuşsun! Adımın böyle durumlara malzeme vermesine izin veremem aman Tanrım.” deyip kafasını iki yana sallayarak kendi kendine söylene söylene çıktı Zuri’nin peşinden.

Kızlar ise bana baktıktan sonra teker teker ayrıldılar yanımdan. En son Işıl giderken “Dışarıda bekliyoruz.” diye mırıldandı.

“Efendi Yargı. Emrinize amadeyim. Çok geçmiş olsun efendim. Tüm kalbimle bir daha asla acı çekmemenizi diliyorum. Nova sizin için ne yapabilir?”

“Teşekkür ederim Nova. Ne kadar böyle seslenme desem de vazgeçmeyeceksin sanırım. Gidebilirsin. Yardımların için teşekkür ederim.”

“Nova sizin için her zaman tetikte efendim. Işıltılı geceler dilerim.” deyip elini kalbine bastırıp başını hafifçe eğdikten sonra kulübeden çıktı.

Evet. Kaldık baş başa Arat Zemheri.

Adımları bana yavaşça yaklaşırken gözü kanatlarıma takıldı. Önce parmak uçlarıyla okşadı yüzeyini. Ama sanki tenime dokunmuş gibi bir etki göstermişti. “Bu volkoslak işi hiç hoşuma gitmedi.”

“Bir anda oldu.”

“Keşke olmasaydı.”

“Ama oldu ve geri dönüşü yok.”

“Bunu araştıracağım.” dedi burnundan solur gibi.

“Yaşam,” diye fısıldadı kanatlarıma doğru. Kanatlarımın kulakları mı vardı da bu kadar net duyuyordum bu fısıltıyı.

“Bu ismin anlamını hayatımda bu kadar baskın hissedeceğimi düşünmemiştim. Sana her şey boş veya anlamsız geliyor olabilir. Aslında hislerim kuvvetli ve patlamaya hazır bir volkan gibi. Ama henüz taşmasına hazır değilsin.” dedi. Kanatlarımı okşadığı eli yavaşça çıplak sırtıma doğru ilerledi. Bir balık pulu gibi parlayan, üzerine altın tozu serpiştirilmiş dövmemin üzerinde dolaştı narin parmakları. Elleri çok güzeldi. Ne çok kaba duruyor ne de çıtkırıldım bir havası vardı. Daha önce kaç kere erkek eli değerlendirmiştim bilmiyordum ama aşırı hoşuma gidiyordu.

Zihnimdeki ses sadece elleri mi hoşuna gidiyor diye fısıldadı.

“Sadece yanında olacağımı, benim için özel ve oldukça önemli biri olduğunu bil. Artık aynı grubun içindeyiz. Vezir, veziri hisseder ama renk vermez. Dikkatli olmalısın. Tüm öğretmenler senin aslında ne olduğunu bilir. Güçlerinden gelen sırrını herkese açamazsın. Kimin ne zaman tetikte duracağı belli olmaz. Feris ve Pera da kale grubunda. Onlar sana yardımcı olurlar.” dediklerine sadece kafamı sallıyordum. Çekim alanı içinde sırtımda gezinen parmakları varken dinlemek kolay olmuyordu. Neydi bu duygular böyle? Kitaplara konu olan saf ve aptal kızlardan bir farkım kalmayacaktı ancak anlıyordum. İnsan yaşamadığı her duygunun saf ve aptalıydı...

Arat elini kanatlarımdan çekip cebine soktu. Cebinde çilekli yoğurt taşıması ise beklediğim bir şey değildi.

“Yerin kulağı vardır.” diye gülümseyip ellerime tutuşturmadan önce paketini açtı. Üzerinde kaşığı bulunan yoğurda anlamsız bakışlar atsam da acıkmıştım ve en sevdiğim şeylerden biri olması fırsatını kaçıramazdım. Kaşığı yoğurda daldırıp ağzıma almamla birlikte gözlerim kapandı. Tadını çıkara çıkara yemek istiyor ama bir yandan da çekiniyordum. Hızla küçük kutuyu bitirdikten sonra bir çöp aradım ama Arat elimin üzerine elini koyup hafif sağa doğru kırınca elimdeki çöp yok oldu. Neredeyse hiçbir şey yaşamamış gibi bir sihirbazlık gösterisi sanıp etkilenecektim.

Arat’ın gülümseyen gözleri daha çok derinlik almış bakarken bir adım yaklaştı. Baş parmağı havaya doğru kalktı ve dudaklarımın üzerine kondu. Bir an sonrasında ise artık kendi dudaklarındaydı. Gözlerimin içine baka baka dudağımın kenarına bulaşan çilekli yoğurdu parmağıyla almış ve kendi dudaklarına dokundurmuştu. Bakışları anlık değişime uğradı. Benim ise kalbim bu değişimden nasibini aldı.

“Yeni hayatına hazır ol Yargı Yargıcı.” deyip geriye doğru bir adım attı. Bir tane daha ve bir tane daha. Kulübeden çıkıp gittiğinde hâlâ sersemlemiş bir hâlde bekliyorum.

Çağıl bıkkın bir ifadeyle “Ah, gidin alın şunu donmuş kalmış.” dedi. Doğru ya duvarların içini görebiliyordu. Işıl ve Pırıl kollarıma girerek beni kulübeden çıkardı. Işıl bir kuş gibi şakımaya başladı

“Öptü mü seni? Öptü mü hıı öptü mü?”

Ona doğru sakince kafamı çevirdim.

“Hayır bizzat beni öpmedi.”

“O ne demek ya? Detay ver lütfen ne yaşandı içeride?” dediğinde Çağıl sadece sırıtıyordu. Gözlerimi ona diktiğimde anında gülmeyi kesip omuzlarını silkti ve önden yürümeye devam etti.

Bu sırada Pırıl’ı itekleyen Feris gelip bacağıma sarılarak sevinç gösterisi yapıyordu. Dalgalı sarı saçları ve mavinin şeffaf tonundaki gözleri onu uçsuz bucaksız biri kılıyordu. Hayatımda bu kadar tatlı çok az çocuk görmüştüm. Gerçi kendi çocuk olmadığını iddia ediyordu.

“Öyle sevinçliyim ki aynı grupta olduğumuz için.”

“Neden sevinçlisin bücürük?” diye sorduğumda kafasını kaldırıp bana somurtarak baktı. Bütün sevinci saniyeler içinde kayboldu. “Beni nasıl ve ne ara bu kadar sevdiğine anlam veremiyorum?” dedim.

“Sana ne? Sana mı soracağım? Sevdik işte, ne diye sorguluyorsun? Bunları niye sorgulamıyorsun?”

“İnsanların beni böyle sevmesine alışık değilim. Onlar bir tık zorunda kaldı diyelim. Yıllardır arkadaş olduğum kişiler bile bir yerden sonra beni çekemediklerini söyleyip uzaklaştı.” dediğimde ağzının içinde biliyorum diye mırıldandı. “Ne?”

“Yok bir şey Yargı Yargıcı. Bundan sonra en yakınında yörende beni göreceksin. Bir sebebi olmak zorunda değil.” dedi gözlerini kaçırırken. İyice meraklanmıştım. “Feris.” diye seslenince durdu. Bir elimi kolyeme attım ve tam ona dokunmak üzereyken geriye çekildi.

“Yemezler küçük hanım. Siz giderken ben dönüyordum. Bazı şeylerin açıklaması bir anda olmaz. Üzgünüm hazır hissetmiyorum. Öğrenmek istediğin şeyleri zamanla öğreneceksin.” dediğinde kolyeyi tutan elim düştü. Kolyemin sırrını öğrenmişti. Peki. Buna da peki. Yatakhanenin önüne geldiğimizde ayrıldık. Her grubun yatakhanesi farklı cephedeydi. Feris gitmeden önce cebine doldurduğu cevizleri elime tutuşturdu. Gel de bu küçük su perisini sevme şimdi.

Keyifli keyifli cevizlerimi tek tek ağzıma atarken Çağıl’la göz göze geldik. Büyük bir ciddiyetle bana doğru yaklaştı.

“Pardon Efendi Yargı. Dudağının kenarında ceviz tanesi kalmış.” deyip elini bana doğru uzattı ama sinek kovar gibi şak diye eline vurduğumdan uzanamadı. Sonra burada kaldığım günler boyunca attığı en keyifli kahkahasını attı ve önden ilerledi.

“Bak o kulübede bir şeyler dönmüş ve bu adi bunun keyfini sürerken biz süremiyoruz Pırıl. Hayatta söylemez bu ketum şimdi.” diyen Işıl kedi gibi bakışlarını bana yöneltti. Ona doğru döndüm ve önünde bulunan bir tutam beyaz saçı parmağıma doladım. Hevesle bana baktı. “Zorlama güzelim öğrenemezsin.” deyip geri çekildiğimde ise bakışlarında hayal kırıklığı oluştu.

“Kötüsün. Kötü ve kırıcısın Yargı Yargıcı. Ben nasıl uyuyacağım şimdi? Hayır Arat’ın büyüsü sayesinde sesini de duyamadım.” dediği zaman bu sefer kahkaha atan Pırıl’dı.

“Büyü mü yapmış? Hahahaha çok iyi. Şansına küs kelebeğim.” dedi ve Çağıl’ın arkasından o da ilerledi.

Işıl, ballı kekim uzak yakın demeden belli bir alana kadar çevresindeki bütün sesleri duyuyordu. Ama bugün Arat’ın yaptığı büyü sayesinde bizi dinleyememişti. Oh olmuştu. En kısa zamanda bu büyüyü ben de öğrenmeliydim. Yoksa basit bir kaybetme büyüsüyle sihirbazları hayranlıkla izleyen küçük çocuklar gibi kalacaktım. Ayrıca Arat, Işıl’ın bu özelliğini biliyor demekti bu. Acaba hepsini biliyor muydu? Onun elektrik gücünü biliyordum, başka ne güçleri vardı işte bu merak konusuydu.

Çağıl kapı pencere demeden arkasında ne varsa görüyordu. Öyle ki beni banyoda görmüştü ve bu oldukça utanç vericiydi. Göremediği tek şey kıyafetlerin altıydı sanırım. Yani öyle söylemişti ve ona güvenmekten başka çaremiz yoktu.

Pırıl’ın ise koku hassasiyeti vardı. Herkesin kokusunu biliyor ve farklı kokuyu anında tanıyordu. Beni iki kere banyoda Nova’dan kurtarmıştı.

Kısaca üçüzlerin üç duyu organı gayet iyiydi.


Loading...
0%