Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@1scintilla

Bölüm 10. Kıvılcımın Ruhumdaki Derin Manası

İnsanların kötülüğüne son yoktur ve bunun büyük kısmı kıskançlıkla korkudan meydana gelir.

Andre Maurois

Yeni tanıdığım insanların hayatımı bu etki etkileyeceğini bilemezdim. Bu zamana kadar gönlümün kimseyle bir yakınlık kuramamasının sebebi ruh eşimin Yaşayanlar’ın dünyasında olmamasıydı. Tüm bu romantik düşünlerden sonra bugün öğrendiğim en önemli bilgi burada yalnız yaşamadığımızdı, farklı Yaşamayan grupları da vardı: isyan eden kalbi kötülük tohumlarına bulanan ve katı bir disiplin anlayışına sahip olan bölgedeki diğer gruplar.

Owen da bir vezirdi. Göz kırparak önüne döndüğünde ben de kızların yanına doğru boş bulduğum bir yeri gözüme kestirip oturdum. Yemekhaneden çıkıp buraya gelene kadar bu konu konuşulmuştu. Buradaki dersliğin masaları tekli değildi. Sağ ve sol olmak üzere, her bölüme yaklaşık on kişinin sığabileceği masalar yukarıya doğru artıyordu.

Gelen tebriklere gülümseyerek cevap veriyordum. Büyü etkisini göstermişti. Herkes beni kale grubundan sanıyordu. Ama bu inanılmaz sevinç gösterisini anlamlandıramamıştım. Herkese böyle mi oluyordu?

“Kaleler koruyucu gruptur ve bir koruyucu başka bir koruyucuyu hiçbir zaman dışlamaz. Aralarında hep saygı vardır. Yeni gelen kişiye de bunu belli etmek açısından çok cana yakın davranılır. Bu gösteri o ruhsuz fillerin grubundan sonra seni şok etti eminim.” diye fısıldadı, ne ara yanımdaki boşluğa gelip kurulduğunu anlamadığım Arat.

“Anladım, teşekkür ederim ama filler ruhsuz değil.” diye itiraz dolu bir cevap verdiğimde sessizce gülüp arkasına yaslandı. Bu onunla birlikte girdiğim ilk dersti, kendimi lisede platonik sevdiği çocukla göz göze gelen o genç kızlar gibi hissettim bir an.

“Dövmen herkesi büyülüyor. Sırtta ve tam omurilik hizasında, bu büyüklükte bir dövmeye nadiren rastlanır ve üzerindeki parıltılar... Ah sanırım bunu hep konuşacaklar. Bu arada çok güzel olduğunu söylemiş miydim kıvılcım?” dedi bana oldukça anlamlı gözlerle bakarken. Diğer tarafımda oturan Feris bunu duymuş gibi kıkırdadı.

“Verdiğiniz bilgiler için size müteşekkirim Arat Zemheri. Neden bana kıvılcım diye seslendiğinizi sorabilir miyim?”

“Hmm. Resmi dile geçtik demek. Bu ne demek? Akademi sınırları içerisinde seni tanımazdan geleceğim, benimle samimi olma demek mi?” Oldukça eğlenir bir ses tonuyla konuşuyordu. İçimden gelen gülme istediğini yanaklarımı dişleyerek yok etmeye çalıştım.

“Kısaca o.”

“Reddedildi Yaşam Yargı Yargıcı, bu hayatta samimi olacağım ve olmak istediğim tek kadın senken, böyle bir şey istemen acımasızlıktan başka bir şey değil.”

“Tam adımı nereden biliyorsun?” diye ona doğru dönüp fısıldadığımda biraz fazla yakınımda olduğunu gördüm. Oturduğumdan beri ona bakmadığım için ilk kez göz göze geliyorduk ve çarpılmıştım. Ciddi anlamda düşük voltluk bir elektrik yüklüyordu bedenime. Aynısını onun gözlerinde de gördüm. Beni cezbeden kokusunu daha iyi alabiliyordum artık. Hiç çekinmeden derin bir nefes aldım. Bu ise onun oldukça hoşuna gidip dudaklarının kıvrılmasına neden oldu.

“Bildiğim şeyleri hafife almamalısın.”

“Neden kıvılcım diye seslendin?”

“Resmiyeti kenara bırakıyorum diyorsun.”

“Az önce de bırakmıştım konuyu değiştirme.” dediğimde bu kez gülüşü daha çok büyüdü. Önüme dönüp tekrar ona baktığımda biraz daha yakınımda gördüm.

“Detayları kaçırmaman hoşuma gitti. Bunca zamandır kalbimde kıvılcım oluşturabilen tek kadınsın.” dediğinde gözlerine kilitlenip kalmıştım. Öylesine bir şeydir diyordum ama değildi. Kendisi herkese elektrik verebiliyordu, özel gücü oydu. Ama bunu benim tarafımdan hissetmesi onun için ilkti. İlk kıvılcımı ben oluşturmuştum. Bu hoşuma gitti. Çok hoşuma gitti. Ayrıca kartlarını açık oynuyordu...

Durduğumuz yakınlık çoğu gözün üzerimizde dolanmasını sağlamıştı. Bu yüzden hafifçe geri çekildim. Owen artık bu tarafa bakarken sırıtmıyordu. Gözlerini Arat’a dikmiş ve sanki anlatmak istediği şeyleri aktarıyormuş gibi bakıyordu.

Bunu bölen şey ise Profesör Pertev’in duvarın içinden geçip dersliğe girmesi oldu. Peşinden gelen üç siyah koruyucu köpeği de yerlerini almıştı. Onlarda duvardan geçebiliyordu. Onun ruh hayvanıysa bu gayet olağandı.

Ben duvarların içinden geçebilseydim ama kanatlarım geçemeseydi çok komik olurdu mesela.

Profesör “Günaydın gençler ve kendini genç hissedenler.” diye seslendiğinde hep birlikte koca bir günaydın demişlerdi. Şu an anlıyordum ki koruyucularda askeri disiplin vardı.

Profesör yine dalgalı ve hacimli saçlarına yukarı doğru şekil vermişti. Giydiği beyaz gömleği ve pantolon askıları hâlâ yerindeydi. Gözlerini kaldırıp şöyle bir etrafta dolandırdı ve beni buldu.

“Yargı Yargıcı. Aramıza hoş geldin. Kale grubundan sorumlu eğitmen benim. Seni burada gördüğüm için mutluyum. Grubun sana uğurlu gelsin.” deyip gülümsedi ve gözlüklerini düzeltti.

“Hoş buldum Profesör. Teşekkür ederim.”

Sen mi geldin?

Bu kızı kendime yakın hissediyorum ama nedenini bir türlü anlamıyorum dostlar.

Şeytan tüyü vardır belki diyerek kendi aralarında gülüştü Pepe’nin köpekleri. Tabii bu gülüşler dışarıya havhavhav olarak çıkıyordu.

Şeytanlarla aramız neyse ki düzenli.

Dediğinde bakışlarımı ona doğru çevirdim.

Ben bu kız bizi duyuyor diyorum siz ne diyorsunuz? Diye sordu diğer köpeklere en sağdaki. Bu sefer üçü birden bana bakmaya başladılar. Ama ben duymamış rolüme devam ederek sadece birine odaklanıp baktım. Şeytanlarla aramız düzenli derken ne demek istedi acaba?

Gerçi Profesör Pertev yaratık mitolojisi dersine giriyor ve bütün görünür görünmez varlıkla irtibat halinde olmaya çalışıyordu. Bu yüzden bir değil, iki değil tam üç tane koruyucu köpeği vardı. Peşine takılıp musallat olan olmasın diye. Karanlık ruhun ne zaman ne yapacağı belli olmazdı.

Düşüncelere dalmışken köpeklerden biri pişşt dedi. Oyuna gelmedim. Çok eğleniyordum.

Profesör parmaklarını yukarı kaldırıp bir kâğıdın bize doğru uçmasını sağladı. Bu da neydi? İmza kâğıdı falan mı?

Bak bak nasıl bakıyor saf saf. Hahaha.

Bu köpekler gittikçe sinir bozucu olmaya başlıyorlardı.

Bilmiyor ne yapsın. Düşünsene bambaşka bir dünyadan buraya geliyorsun ve tüm ideallerin değişmiş, doğrular yanlış olmuş, yanlışlar doğru.

O kadar haklısın ki sevgili dostum. Sana bir ödül maması vereceğim. Ama bunlar normal mamayla değil büyülü mamalarla falan besleniyordur bence. O zaman en kısa zamanda öğrenip yapacağım. Söz.

Kâğıt her masada dura dura en sonunda bize gelmişti. Yanımda duran Pera ve Feris’in ne yaptığına baktım. Kâğıda parmak basıyorlardı. Ama gördüğüm kadarıyla hiç iz çıkmıyordu. Feris bana doğru kâğıdı iteklediğinde “Parmağını bas.” diye fısıldadı. Tereddütle işaret parmağımı kâğıda doğru uzattım. Parmağım kağıtla buluştuğu an etrafında minik bir ışık hüzmesi oluştu ve parmak izinin şeklini kâğıda bıraktı. Sonra ise aynı parlak ışıkla harfler oluşup adımı yazdı. Üzerinde ise minik bir resmim bulunuyordu. Saçlarım hâlâ kıvırcıktı resimde.

Yaşam Yargı Yargıcı

Adımın yanında altın renginde bir tik oluştuktan sonra yazı silindi ve resim kayboldu. Kâğıt bana geldiği ilk an kadar beyazdı.

Bak tipe bak. Şu şaşkın ifadeye bayılıyorum.

Uğraşma kızla.

Uğraşacağım bana ne. Duyuyor bizi biliyorum.

Nereden biliyorsun?

Daha önce bir hayvanla konuşurken gördüm.

Belki sadece o hayvana özeldir.

Hissediyorum diyorum sana ne.

Bir anda köpekler birbirine girmişti. Havlayarak o ona atıldı o ona. Ama Profesörün tek bir bakışıyla hemen ayrılıp kenara geçtiler.

Tamam benim için kavga etmemeliydiler.

Kâğıdı yanımda oturan Arat’a doğru itekledim. Hızlıca aynı işlemi yapıp arkaya gönderdi. Ama büyüyle göndermişti. Kulağına doğru yaklaşıp “Benim bilgilerim nasıl kayıtlı. Herhangi bir şeye parmak basmadım daha önce.” diye sordum büyük bir merakla.

Yüzüme doğru bakıp o da bana yakınlaştı. Portakal çiçeği kokusu yeniden ciğerlerime dolmuştu. “Daha buraya gelmeden içinden ormanın sonunda geçtiğin kemer, seni buraya kaydetti. Boy, kilo, özellikler, parmak izi ve daha birçok şey o kemerden geçer geçmez kayıtlara geçildi bile.”

“Zuri bu sayede mi-” diye soracaktım ama o da anında bana doğru dönüp “Şşt bunu her yerde söylemesen iyi olur. Gizli bir bilgi. Ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi, aynı bizim gibi.” deyip üstü kapalı grubumuzu dile getirmişti. “O biliyordu. Yoksa sen geçitten geçene kadar kayıtlara geçemezsin, varlığın sayılı kişiler dışında bilinmez. O sayılı kişiler ise bunu önemsemez. Yüksek mertebeden bahsediyorum.”

Yanımdaki Feris’e dönüp baktığımda Profesörü izlediğini gördüm. “Ama ben o yemyeşil parkta beklerken, hatta uyuyup uyandığım bir an Feris’i gördüğüme eminim.”

“Zuri haber vermiştir. O da seni görmek istediği için oraya giriş yapmıştır. Ayrıca yemyeşil bir park mı? Kimse Yaşamayanlar’ın evrenine girdiği an bir park görmez Yargı ve bu yeşil olmaz. Senin ruhunun derinliklerini gittikçe merak ediyorum.” dediğinde yeniden ona döndüm. Çok yakındık, çok çok yakın. Dudakları yanağımı geçip kulağımın altındaki minik noktaya doğru gitti ve öptü. Geri çekilmeden önce derin bir nefes aldığını hissettim.

Etkileniyordum.

Hem de fena etkileniyordum.

Derin bir nefes alıp kendime geldim. Demek herkes park görmüyordu, hem de yemyeşil bir renkte. İşte bu çok ilginçti. En kısa zamanda kızlara buraya gelirken ne gördüklerini sormam gerekiyordu.

Profesör Pepe kısa bir ıslık çalıp herkesi kendine odakladı. Bu büyülü bir ıslık mıydı emin değildim. Çünkü senkronize bir hareketle ona dönmüştük. Yüzünde güzel bir tebessümle her birimize baktı.

“Bugün aslanağzı çiçeğinden bahsedeceğim. Kırmızı parlak renkli bir çiçektir. Ama bulmak o kadar kolay değildir. Kendini büyük yaprakların ardına saklamayı sever. Aslanağızları büyük ve yükseklerdeki kayalıkların diplerinde bulunurlar.” Profesör Pepe anlatırken bir yandan eline aldığı kalemle duvara resim çiziyordu. Bitirdiğinde ise bize döndü ve anlatmaya devam etti.

Çizdiği resim ateş kırmızısı renginde ve üçgen şeklindeydi. Üçgenin ucuna doğru çiçek yaprakları küçülüyordu. Öyle güzel çizmişti ki resmi, sanki üç boyutlu bir şekilde görebiliyorduk. Belki bu da büyüyle yapılmıştı. Ama resim özel ilgi alanıma girdiği için ekstra dikkatimi çekiyordu.

“Aslanağzı adını aslanın gücünden alıyor. Bu bitkinin salgıladığı sıvı enerji ve güç verir. Doğru iksiri yaparsanız birkaç saatliğine bir aslan kadar güçlü ve yenilmez olabilirsiniz. Ama dikkat edin fazlası tehlikelidir. Bağımlık yapar. Hoş, bağımlık yapacak kadar çok aslanağzı çiçeği bulamayabilirsiniz ama ben yine de hatırlatayım. Bağımlılık ciddi bir boyuta çıkarsa sizden bedel olarak yavaş yavaş güçlerinizi alır ve sömürür. Bu yüzden çok dikkatli kullanılmalıdır.” Aramızda dolaşmayı bitirip masanın üzerinde otururken bütün gözler Profesördeydi.

“Bu bitki bizi özellikle ilgilendiriyor. Çünkü bundan minik bir iksir şişesini daima yanımızda taşımamız gerekiyor. Çünkü biz kaleleriz. Biz koruyucularız. Karanlığın ne zaman duvarların arasından sızıp bizi bulacağını ve saldıracağını bilemeyiz. Böyle durumlarda kırmızı mod devreye girer. Yani hepimiz yanımızda taşıdığımız aslanağzı iksirini içer ve birkaç saatliğine yenilmez oluruz. Bu çok önemli. Yorulmadan ve hızlı bir şekilde düşmanı alt etmek çok önemli. Böylece topraklarımızı ve Yaşamayan halkını onlardan koruyabiliriz. Ama yapımı oldukça zor. Bin bir uğraşla çiçeği bulduk diyelim. Bir anda çekip koparırsak eğer saniyeler içinde çiçek solar ve verimini kaybeder.”

Konuştukça hareketleri bizzat gösterdiği için büyüyle minik bir duman oluşturup sanki yok olmuş gibi yaptı.

“Koparmadan önce söylememiz gerek büyülü sözler var. Bu da sadece sizin ders kitabınızda yazar ve yine sadece siz okuyabilirsiniz. Grubumuz bu yüzden çok önemli çocuklar. Yanlış kişilerin eline yanlış bilgiler geçmemeli. Bu yüzden bu kadar büyük önlemler alıyoruz. Büyüyü yaptıktan sonra çiçeği yaklaşık bir karış uzunluğa denk gelecek şekilde sapından narince koparıyoruz. Tam on gece karanlık bir yerde bekledikten sonra yavaş yavaş salgısını bırakmaya başlıyor. İşte bizim iksirimiz için gerekli salgı, bu salgı. Bir daha ki dersimizde birlikte aslanağzı çiçeği toplamak için kayalıklara çıkacağız. Koruyucu giysilerinizi giymeni unutmayın. Kitaptaki büyülü sözlere de çalışın.” deyip arkasını döndüğü gibi köpekleriyle birlikte duvarın içinden geçti gitti.

Ders oldukça ilgimi çektiği gibi uzun da sürmüştü. Kale grubunun önemi gözümde bir tık daha artmıştı. Doğrusu bu işin bu kadar meşakkatli olacağını düşünmemiştim. Vaktin bu kadar çabuk geçtiğini tahmin edemedim.

Arat ayağa kalkıp bana yol verdiğinde onunla beraber yürümeye başladım. Kapıdan çıktıktan sonra arkamı dönüp kızlara bakmak istedim ama dümdüz duvardan başka bir şey göremedim. İnanamayıp tekrar baktığımda ise Arat yanımda gülümseyerek bana bakıyordu.

“Biz de mi duvardan geçebiliyoruz?” dedim hayret dolu sesimle. Bunu daha önce söyleyen olmamıştı.

“Hayır. Bu dersliğin girişi büyülü. Hiçbir grup istisnalar dışında başka bir grubun akademisine giremez. Ama oldu ki girdi, nerede ders işlediğimiz göremez. Böyle dümdüz bir duvar görür. Aslında biz duvarın arkasında gizli bilgileri konuşuyor oluruz. Hiçbir büyü de buraya işlemez. Yani istese de nerede olduğumuzu ve ne konuştuğumuzu duyamazlar.”

“Fil grubunda asansör vardı.” dedim ona söylemekten çekinmeden. Çünkü onu daha önce fil binasında görmüştüm.

“Bizim de var. Her dersin farklı girişi oluyor işte. Normalde gözükmez ama senin ilk girişin olduğu için girerken kapı sana kendini göstermiş olmalı.” dediğinde anında kafamı salladım.

“Öff çok açım. Kanatlarım susuzluktan kurudu.” diye ortama giriş yaptı Feris.

“Kanatlarını yerim senin bücürük. Gidelim ve doyuralım seni.”

“Bana bücürük demekten ne zaman vazgeçeceksin? Hayır senden büyüğüm diyorum.”

“Görüntün de benden büyük olduğu zaman.” dedim gülerek. Yanımıza gelen Pera ise “Yani hiçbir zaman.” diye sırıtarak Feris’e kolunu attı.

Pera yine yıllar öncesine ait bir modelde elbise tercih etmişti. Oturduğu için göremiyordum ama ayağa kalkınca eteğinin ucunda kıvrılarak sürünen beyaz yılanını gördüm. Beyaz kirpiklerini kırpıştırarak bana baktı. Yüzünün her yerinde gümüş rengi çiller vardı ve bu onu eşsiz kılıyordu. Beyaza yakın sarı saçları, soluk yeşil gözleriyle büyük bir uyum içindeydi. Beyaz güzellik çok güzeldi. Sanki anlamış gibi bana dönüp baktığında yüzünde ışıltılı bir gülümseme gördüm.

Pera bir koluma girince Feris hemen bunu görmüş “Heey bensiz ne oluyor bu aşağılık yerde?” diye isyan çıkarıp diğer koluma girmişti. Arat ise arkadan kafasını iki yana sallayarak peşimizden geliyordu.

Kale grubunun kapısından koşarak bize yetişmeye çalışan biri daha vardı. Arat’ın yanına geldiğinde yumruklarıyla tokuştular. “Bensiz yemek yemeye girmiyordunuz değil mi?” diyerek tüm enerjisiyle konuşmaya başladı. Ondan aldığım enerji de farklıydı. Göz göze gelince onun da bir vezir olduğunu anladım.

“Selam güzellik ben Boğa. Demek meşhur elektrik kızımız sensin.” dedi gülerek ama bu durum Arat’ın ona ters ters bakmasına engel olmamıştı.

“Selam Boğa. Burcunu söylemiyorsan şayet değişik bir ismin var. Ben de Yargı memnun oldum.” Tokalaşmak istediğimde kızlar elimi bırakmamış ve yürümeye devam ettirmişlerdi. Arat ise sırıtıyordu.

Arkamda kafası karışık bir şekilde düşünen Boğa ise “Burç da ne? Hey senin ismin de çok değişik.” diyerek sorusunu dile getirmiş ama kimse cevaplamamıştı. Feris kıs kıs gülerek bana baktı. “Ne sen de mi ismimi değişik buluyorsun?”

“Bana göre daha harika bir isim yok şirin çayım.”

“Şirin çayım ne demek bıcırık kanat?” diye sorduğumda abartıyla gözlerini devirdi. Ondan küçük olduğumu asla kabul etmeyecektim. “Neden sorularıma cevap alamıyorum ben şu an?” dediğimde ise omuz silkti.

Diğer kolumdaki Pera ise “Sadece sevdiği kişilere böyle seslenir. Sen geldiğinden beri bir kere bile bana böyle seslenmiyor.” dedi umutsuz bir vaka gibi.

“Pabucun dama atıldı yani.”

“Papucuma ne yaptı?”

“Papucuna ne yaptı?”

İki soru aynı anda hem Pera’dan hem Boğa’dan gelmişti. İçimden bile Boğa diye seslenmek garibime gidiyordu. Ayrıca doğru ya atasözlerini çoğu bilmiyordu.

“Mesela benim bir kardeşim olunca papucum dama atıldı derim. Çünkü o yeni doğdu ve bütün ilgi onda olacak. Benim üzerimdeki gözler ve ilgi azalacak. Papucum dama atılacak yani.” diye açıkladım. En kibar ve kırıcı olmayan şekilde böyle anlatabilirdim. Eskiyen bir ayakkabıyı bir köşeye atıp unutmak da diyebilirdim. Evet yine çok kibardım.

Feris’in kırgın gözleri bana bakıyordu. Sonra koluma daha sıkı sarılıp yürümeye devam etti.


Loading...
0%