@1scintilla
|
"Sana her zaman ve her konuda yardım edeceğimi unutma.” Ses tonu sakin ve tek tek çıkıyordu. Her defasında sanki kafamıza iyice yer etsin diye yavaş ve net konuşuyor gibi geliyordu bana. “Buraya hoş geldin. Senin için iyi bir seçim olduğuna içten bir şekilde inanıyorum.” Ama ben onun düşüncesinin bu yönde olduğuna inanmıyordum. Konuşmasından akan sakinlik beni rahatlatırken, cümleleri geriyordu. “Teşekkür ederim Bayan Layal.” diye kibarca ona doğru baktım. Çenesini havaya kaldırıp bir müddet daha beni izledikten sonra arkasını döndü. Arat’a doğru yaklaşıp “Neden rencide edildiğimi hissediyorum şu an? Hiç memnun olmamış gibi.” diye fısıldadım. “Hiç memnun olmadı. Çünkü nasıl ki Bay Pertev kale grubundan sorumlu liderse, Bayan Layal’de vezir grubundan sorumlu lider. Burada bulunmamızdan hoşlanmıyor ama elinden yapacak başka bir şey de gelmiyor.” diye açıkladığında şaşırmıştım. Bizi elinden kaçırdığı için sinirli miydi? Ama aslında yine onun öğrencisiydik. Dövmemin oluştuğu gün bunu anlayıp beni bir bahaneyle derslikten çıkarmıştı. Zindanın kapısından sanki bir çan varmış gibi üç kere art ardına ses çıkınca, yaptığı el hareketini yeniledi ve kapı yeniden açıldı. İçeriye saçları rengarenk olan bir kız girdi. Girer girmez üçgen masayı gözleriyle taradı ve gözleri benim gözlerimde altı saniye kadar durdu. “Benden sonra dersliğe girenleri derse kabul etmiyorum Sofya çıkabilirsin.” “Anladım profesör teşekkür ederim.” dedi ve ismi de kendisi gibi garip olan bu kız geldiği gibi gerisin geri zindandan çıktı. “Bu da neydi?” diye sordum yanımda oturan Feris’e dönüp. O ise sadece omuz silkmekle yetindi. Her şey bir bana mı ilginç geliyordu anlamıyordum. Tuhaf bakışlar, ürpertici olaylar ve devamlı olan ilginç şeylere hâlâ alışamamış ve aşamamıştım. Üçgen masanın ucuna doğru oturan Bayan Layal “Bugün civarda bulunan başka şah gruplarını inceleyeceğiz.” “Başka şah grupları mı?” diye şaşkınlık dolu çıkan ses maalesef benimdi. “Evet, kale grubuna yeni katılan Yargı Yargıcı. Koca evrende sadece bir avuç insan yaşamıyoruz öyle değil mi? Bu çok komik olurdu.” Kale grubuna katıldığımın tekrar ve tekrar altını çizerek. İmkânım olsa o an gözlerimi devirirdim ama yapamadım. Rencide olmuş muydum? “Civarda farklı komşu bölgeler var. Civar dediğime bakma buraya yine oldukça uzak. Yürüyüş yaparken rastlantı sonucu ulaşamazsın yani. Bunlardan biri Kozmor, Yaşayamanlar’ın olduğu bir topluluk. Burada tutunamadıkları için gözden uzakta ve sessiz bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlar. Yaşayamayanlar’ı duymuşsundur, yolu Yaşamayan evreniyle kesişmiş, ama herhangi bir gruba ait olamayıp büyü gücü kullanamayan insanlar. Yaşayanların dünyasından çıkıp ikinci bir şansı elde eden, fakat burada da düzene ayak uyduramadıkları için kendilerine uzun yıllar önce Yaşayamanlar adını taktıkları bir grup.” dediğinde bizzat bana anlattığını hissettiğimden başımı salladım. “Yine de onları bir köşede ölüme terk etmeye razı olmadı Şah’ımız. Bu yüzden onlara böyle bir şans verdi ve kendi köylerini oluşturdular. Ektiler, diktiler ve aralarında takas yaparak yaşamını sürdürmeye çalıştılar. Biz kısmına ise iş teklifi sunuldu. Kabul edenler ne ala lüks içinde yaşarken, kabul etmeyip isyan edenler ise sefalet içinde sokaklara düştü. İşte o sokaklara düşen Yaşayamayanlar’dan birine yardım edilirse, sonucu hiç iyi olmaz. Çünkü zaten onlar önüne çıkan şansı bir kere teptiler. Burada da hoş olmayan ve düzeni bozanlar için kurallar var. Bu söylediğim önemli bir kural ihlali. İsyan çıkaran Yaşayamayanlar’dan kimseye yardım edemezsiniz. Kendi kendini kurtarmanın bir yolunu buldu buldu, bulamadı bu dünyadan da acı bir şekilde ayrılır.” deyip derin bir nefes aldı. Bizi yine dikkatle inceledi. Yüzü kapalıydı ama gözleri kafası sağa sola gittiğinden anlıyordum. Bacak bacak üzerine atıp devam etti. Bunu yaparken üçgen masanın ucunda oturan Pera’nın saçlarını okuyordu. “Yarın da yeni bir işe alım seçimi yapacağız. İçinizden seçeceğim bazı isimler yarın vezir grubunun kapısının girişinde beni beklesin. Bazıları çalışma yaşını doldurdu, bazıları ise af dileyip yeni bir şans kazandı. Detayları yarın konuşuruz. Arat, Yargı, Boğa, Owen ve Pera. Yarın sabah dediğim yerde bulunun.” dediğinde seçtiği kişilerin hep vezir grubuna ait olduğunu hissettim. Aslında bir önceki derse girdiğimiz kişiler değişmişti. İçlerinde başka vezirler var mıydı bilmiyordum. Belki de göz göze gelmeden tanıyamıyorduk. Zaten bu kadar az kale grubu olduğunu düşünmüyordum. Kendi içinde de gruplara ayrılıyordu. Aynı fillerde olduğu gibi. Bu detaya orada çok takılıp üzerine düşmemiştim ama şimdi daha net oturmuştu kafamda. “Bugün bahsetmek istediğim bir diğer komşu bölge ise Yalman şahı bölgesi. Kendileriyle kardeş ülke gibi geçinip gidiyoruz. Arada ufak sürtüşmeler çıksa da bizim için tehlikeli değiller.” İşte başka şahların ve onun halkının olduğunu düşünmemiştim. Burayı sadece bu kadar sanmak benim suçum değildi. Kimse bahsetmemişti, kimse. Benim de aklıma gelmemişti. Yaşayanlar’ın dünyası ne kadar şehir ve ülke ile doluysa, belli ki burası da boş değildi. “Bayan Layal bir şey merak ediyorum?” “Dinliyorum Yargı. Eminim aklına takılan soru işaretlerini çözüp noktalayabilirim.” “Buraya ilk geldiğimde bir ormanın içinden geçtim.” dediğim an sınıfta çıt bile çıkmamış, herkes beni dinliyordu. Arat ise gerginlikle kafasını çevirmiş beni izliyordu. “Ormanda çeşitli yol ayrımları vardı. Demek istediğim farklı bir yol seçseydim, farklı bir şahın bölgesine mi giderdim?” “Hangi yolu seçersen seç ayakların seni buraya getirirdi Yargı. Çünkü sen buraya aitsin. Başka bölgeye giden yeni kişi, orman yerine farklı bir yere düşerdi. Seçmek istediği yer neresi olursa olsun sonunda adımları onu ait olduğu yere çekerdi.” Aslında o an baktığımda kendimce bir yol görememiştim ama kolyemden geldiğim anı izleyince diğer yolların olduğunu fark etmiştim. Nedense kızlara sormak aklımdan çıktığı için cevabını şimdi almış bulundum. “Anladım teşekkür ederim.” “Rica ederim. Başka bir yolunun olup olmayacağını kibar bir dille sorduğun için.” Başka bir yol derken ses tonu farklılaşmış mıydı yoksa bana mı öyle gelmişti bilmiyorum. “Burası ne bölgesi peki? Haritada ismi ne diye geçiyor yani?” Bayan Layal hafif güler gibi bir ses çıkardı. “Kepez şahı bölgesi. Şahlıklar arasında en güçlü olan bölge. Bir bölgenin güçlü olabilmesi için sadece şahın ve şahbanunun güçlü olması yetmez, bizim de güçlü olmamız gerekir ve bu yüzden civardaki en güçlü şahlık biziz, bizim gücümüz.” dediğinde derin bir sessizlik oldu. Konu hakkında biraz daha bilgi verdiğinde yüksek bir dong de duyuldu. Bu ses zindandaki dersin sona erdiğini haber ediyordu. Profesör Layal tüm endamıyla etekleri altında süzülen yılanıyla birlikte zindandan çıktığında bizde çıktık. Ama zindan kapısında Sofya’yı görmeyi beklemiyordum. Yanından geçeceğim zaman kıvrak bir hareketle çarpışıyormuşuz gibi yapıp bir elimi tuttuğu gibi kolyeme getirdi. Zindandan herkes çıkmıştı ve bizim çocuklar önden gidiyordu. Yanımda Arat’ın olduğunu bildiğimden kendimi güvende hissediyordum. Bir elimle Sofya’yı tutup, diğer elimle kolyeme dokunduğum için başım anında havaya kalktı ve gözlerimin önüne beyaz bir tabaka geldi. Aynı şeyin Sofya’ya da olup olmadığından emin değildim. Gözümün önüne bir film şeridi gibi Profesör Layal ve rengarenk saçları olan Sofya geldiğinde onları izlemeye başladım. Bayan Layal Sofya’ya aynen şunları diyordu “Yarınki seçmelerde kendine bir yardımcı seçmesi gerekebilir, ama bunu gizli tutmak zorunda. Ayrıca tüm Yaşayamayanlar’ı gözlemlemeli. Böylece gözlem yeteneği ne durumda görmüş oluruz. Yanında Pera ve sen de ol. Pera’nın gücü kimin doğruları söylediğini ve bu işe ne kadar gönüllü olduğunu anlar. Size güveniyorum. Yargı’ya yardımcı ol. Size ihtiyacı var.” Gözlerimin önündeki beyaz tabaka geri çekildiğinde başım aşağı doğru indi. Sofya gözlerimin içine yeniden altı saniye baktıktan sonra başını bir kez eğdi ve zindandan hemen ayrıldı. Arat’ın soru dolu bakışları beni bulmuştu ama zihnimdeki soruların cevabını ben bile bilemezken ona ne anlatabilirdim? Yarın ne olacaktı? Seçeceğim, Yaşayamanlar’dan olan o kişi neden bu kadar önemliydi? |
0% |