@1scintilla
|
"Yaşayanlar’ın dünyasında saç spreyleri var, saçın bozulmasını önleyen. Siz küçükmüşsünüz belki kaçırmışsınızdır.” “Aa öyle mi bilmiyordum. Gittikçe bize yaklaşıyorlar desene.” “Sanırım bu mümkün değil?” dediğimde cevap verme gereği bile duymadılar. Kahvaltımı güzelce yaptıktan sonra -ki Çağıl bu elbiseyi katletmemem için üzerime büyülü bir kumaş sermişti- Pırıl önüme gelip bana makyaj yapmaya başladı. Abartı olmayan bir şey olsun dediğimde ciddiyetle başını salladı. Gri deri pantolonu ve tişörtüyle kendine has tarzıyla duruyordu. Son olarak dudaklarıma kırmızı ruj sürüp tamamladı. Ayağa kalkıp etrafımda döndüğümde ıslık çalmaya başladılar. Daha güzel bir sabah olamazdı gerçekten. Çağıl “Makyajı büyülemedi yalnız, gerçi fırsatınız olmaz ama diyelim oldu rujun olduğu gibi karşı tarafa bulaşır. Bu benim özel rujlarımdan biri dikkatini çekmek isterim, bulaşır, ama bulaştığı yerden hemen çıkmaz. Yani o sevgili Arat’ının dudaklarına şap diye yapışmadan önce aklına getirsen iyi olur, mühürlüm.” dedi eğlenir bir ses tonuyla. Fena birisiydi. “Çok uzun konuştun seni dinlemedim, çıkıyorum ben.” deyip kaçtığımda ise arkamdan gülmeye devam ettiler. Her şeye rağmen iyi ki onlar vardı ve en yakın arkadaşlarım olmuştu. Işıl’ın çıkmadan önce omuzlarıma tutturduğu pelerini düzelttim. Yatakhaneden dışarı çıktığımda Arat’ın orada beklemesini beklemiyordum. Kollarını birbirine kavuşturmuş ağaca yaslanırken beni gördü. Sonra başını çevirdi ama aynı hızla tekrar bakınca kıkırdamadan edemedim. Duruşunu düzelttikten sonra ona doğru gitmemi bekledi. Gözleri baştan aşağı beni süzmeye ve gittikçe parlamaya başladı. Gözlerim onun giydiği takım elbiseye takılınca gülümsedim. Gözlerine bakmaktan üzerine bakmayı akıl edememiştim. Tam eski çağ kıyafeti gibiydi. Ama içinde bu kadar yakışıklı durmayı yine de beceriyordu. Omuzlarına gelen ipeksi sarı saçlarını toplamış ve ensesinde minik bir topuz yapmıştı. Çağıl bunu görse benimle kesinlikle dalga geçerdi. Yanına gittiğimde daha fazla orada dikilmeden yaklaştı ve elini belime atarak beni kendine doğru çekti. Derin bir iç çekişten sonra “Büyüleyici gözüküyorsun. Sana bakmaktan bugüne nasıl odaklanacağım ben şimdi?” dedi. Ellerimi yukarıya doğru uzatıp gömleğinin dantelinde, ceketinde, peçetesinde kollarının kıvrımında dolaştırdım ve en sonunda kalbine koydum. Gözlerimin içine bakarken yutkundu. “Bu fırfır çok yakışmış.” “Neden dalga geçtiğini düşünüyorum öyleyse?” diye sorduğunda gülüşüm büyüdü. “Evet. Kesinlikle dalga geçiyorsun.” “Hayır. Aşırı hoşuma gitti. Hazel’le eski çağ dönemine ait filmler izlerken, hep orada yaşamayı ve öyle giyinmeyi hayal ederdik. Gerçi biraz modern eski çağ kıyafetleri giydik ama olsun. Kendimi bir rüyanın ortasında gibi hissediyorum.” dediğimde gözlerini bir an olsun benden ayırmadan ilgiyle dinledi. Saçlarımı ensemde topladığım için açıkta kalan boynuma doğru yaklaşarak “Hmm. Rüya demek. Bunu sevdim. Başka neler görmek istiyorsun rüyanda?” diye sorarken derin bir nefes çekti. “Detay mı istiyorsun? Gerisi nasıl şekillenirse öyle. Belki suçluyuzdur ve kaçıyoruzdur. Bizi yakalayıp karanlık bir zindana atarlar...” “Aynı zindana atsınlar madem de keyfimize bakalım.” dediğinde güldüm. “Çok fenasın.” “Aklıma sokan sensin. Başka?” “Belki maskeli bir kraliyet yemeğine davetliyizdir ve gözlerimizi birbirimizden alamayız. Sonra sen gelir ve beni nazikçe dansa kaldırırsın. Dansın son noktasında belimi hafifçe geriye atar ve boynuma masum bir öpücük bırakırsın.” dediğim an zaten boynumda olan dudakları anında öpücüğünü bıraktı. İçim gıdıklanırken kıkırdamaya başladım. “Danstan sonra seni alır ve gizli bir odaya saklarım belki.” diye devam ettirdi hayali hikayemi. “Ne yapacağız ki o odada?” diye sordum anlamazlıktan gelerek. “Detay mı istiyorsun? Pekala. O gizli odada herkesin gözünden uzakta olduğumuz için derin ve tutku dolu bir öpücük bırakırım dudaklarına. Sonra belki bana elbisenin detaylarını gösterirsin. Mesela fermuarı tam olarak hangi noktaya dikilmiş, sağlam mı?” “Yalnız müdahale mi ediliyor benim rüyama şu an? Böyle bir şey yoktu!?” dediğim an gülmeye başladı. “Çok tatlısın. Bütün rüyayı hafızama kazığımdan emin olabilirsin. Başka teorilerin varsa da duymak isterim tabii.” “Var tabii. Belki abilerim ve babam yüzünden kavuşamayan aşıklarızdır. Gizli gizli görüşürken yakalanırız ve seni falakaya yatırırlar.” dediğim an kaşlarını çoktan çattı. “Hayır bunu sevmedim.” diye tepki verdiğinde bu sefer de ben güldüm. “Sen de işine gelmeyeni sevmiyorsun. Rica ediyorum rüyalarıma karışma.” “Artık çok geç. Bu rüyaya çoktan dahil oldum.” dedi gözlerime içine oldukça anlamlı bakarak. Çoktan dahil olduğu rüya bizzat bendim. Sonra ise ne ara yanımıza geldiğini, hatta kollarımızı arasından kafasını sokup bize bakan Boğa’yı fark etmediğimi düşündüm. Kendisi oldukça kaslı bir bireydi. Ama sulu şakaları vardı. “Gençler siz ne ayaksınız?” diye sordu bir Arat’a bir bana bakarak. “Bu cümleyi kesin buraya gelenlerden duydun?” dediğimde sırıtarak onayladı. “Evet zihnime not alıyorum ve kullanmak için sabırsızlanıyorum.” “Peki şu an bizim aramızda tam olarak ne işin var Boğacığım?” diye oldukça sakin soru Arat’tan geldi. Boğa sevimlice gülümsemeye çalışarak kafasını geri çekti. “Seslendim duymadınız güzel kardeşim. Sizi bölmeyi bu mükemmel bedenimi kullanarak salladım.” “Bu mükemmel bedene nasıl bir ceza versem o zaman? Bizi böldüğü için!” diyen Arat’a, hemen role girerek “Tez kellesi alınsın!” diye cevap verdim. Boğa gözlerini şaşkınlıkla açmış bana bakarken, Arat “Harika bir fikir Yargıcığım.” diye onayladı. Boğa birkaç adım geri geri gitmeye başlarken “Bir de şey duymuştum Yaşayanlar’dan aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın...” deyip arkasını döndüğü gibi topukları poposuna vura vura koşarken ben kahkaha atmakla meşguldüm. Çok eğleniyorum. Şimdilik. Henüz günün başıydı...
|
0% |