Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@1scintilla

"Şu an elbiseyi tutan tek kuvvet benim avucum. Bir anda tutmaktan yorulsa ve elbise yere düşse ne yaparız?”

“Centilmen bir erkek olup bana ceketini verirsin.” dediğim an elbiseyi tutan tek kuvveti de üzerimden çekti. Ayaklarımın dibine yığılan elbisenin içinden topuklu ayakkabılarımla çıkmadan önce omuzumun üzerinden ona dönüp baktım. Parmağındaki yüzüklerin çıplak tenime bıraktığı soğukluk anında bir ateş gibi tutuşuyordu. Gözlerinin parıltısını ve buğusunu görmek hoşuma gitti.

Arkamı döndüğüm an onu geriye doğru ittim. Her adımımda o da geriye doğru bir adım attı. Sonunda duvara yaslandığında ise elleri belimdeki yerini buldu. Gözleri vücuduma asla inmiyor ama parmak uçları çıplak tenimde resim çizer gibi hareket ediyordu. Ben tuvali boyamıştım, o da beni boyamaya hazırlanıyordu. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan “Gözlerin inanılmaz büyülü görünüyorlar. Her şeyi bırakıp onları izleyesim var.” dediğinde kaşlarımı çatmış bulundum. Bırakmadan da izleyebilirdi sonuçta. “Kırmızıya döndüler, ateş kırmızısı. İçinde yoğun turuncu kıvrımları bulunan bir renk. Tutkunun rengi.”

O boğuk bir ses tonuyla konuşurken ben tavandaki aynaya bakmaya çalıştım. Ama net gözükmüyordu. Gözlerim renk mi değiştirmişti? “Muhteşem değil mi?”

“Tam olarak göremedim. Ama senin göz bebeklerine yaklaşıp yansımamı görebilirim.”

Belimde tuttuğu eline ufak bir kuvvet uygulayıp beni kendine tamamen yasladı. O göz bebeklerime bakarken ben maalesef ki başka şeylere odaklanmıştım. Burunlarımız birbirine değerken bakışlarımın odağını göz bebeğinin yansımasına çevirdim. Kendi görüntüm beni ürkütürken o nasıl muhteşem buluyordu.

“Ne düşünüyorsun?”

“Ürpertici? Seni korkutmadığım için şanslıyım.” dediğimde keyifli bir kahkaha attı. “Korkutmak mı? Bana bu şehvet ve arzu dolu gözlerle bakarken nasıl korkabilirim? Bütün duygularımı arşa kadar yükseltmişken, yaptığım tek şey daha çok haz almak.” deyip yutkundu. Burunlarımızı birbirine sürtüp geri çekildi.

“Bu sefer ilk öpücüğü senin başlatmana izin vermeyeceğim.”

“Teknik olarak ilk öpücü ben baş-” cümlemi tamamlayamadan dudaklarıma kapanan dudaklar tüm bedenimi titreten bir elektrik akımına maruz kaldı. Bu bizi daha çok birbirimize bağlıyor gibiydi. Baskıcı dudakları nefes alma ihtiyacı hissedene kadar geri çekilmedi. Göğüs boşluğumda olan tatlı sızı sanki beni gıdıklıyor gibiydi.

Bu sırada dışarıda duyulan gök gürültüsü sesleri zihnimin derinlerinden Çağıl’ın sesisin bana ulaşmasını sağladı sanki.

Nefes nefese geri çekildiğimizde “Gözlerin yeniden eski rengini aldı. Sanırım bu, buradan hemen gidiyorum demek.” dedi büyük bir hüzünle. Çağıl’ı düşünmem bile libidoma vurulan bir darbeydi. Dudaklarına yeniden minicik bir buse kondurup ayrıldım. Ona arkamı dönüp elbisemi bıraktığım yerden almaya gittiğimde sırtımda gözlerini hissediyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra “Sanırım artık yeşil rengi daha çok seviyorum.” dedi giydiğim zümrüt yeşili iç çamaşır takımına ithafen. Gözlerinin içine bakarak elbiseyi omuzlarımdan yukarı yavaşça çıkarıp ona sırtımı döndüm. Açtığı gibi geri kapatması gerekiyordu fermuarı.

Kapattı da. Ama bu sefer tek bir farkla. Dudakları omuriliğimden başlayıp dövmemin sonuna kadar öpücüklere boğdu bedenimi. Sanki sırtımda hissettiğim nefesi dövmemi yeniden karıncalandırıyormuş gibi hissettim.

“Tablom sana emanet lordum.”

“Emanetiniz emin ellerde leydim.”

Gülümseyerek arkamı döndüğümde hızlı adımlarla kapıdan çıktım. Tam kapı koluna dokunmuştum ki yaptığı büyüyü bozdu. Atölyeden dışarı çıktığımda ciğerlerime çekebildiğim kadar derin bir nefes çektim. Sonra ise sanki az önce ateşlerin içinde kalan ben değilmişim gibi oldukça sakin adımlarla yatakhaneye ilerledim.

Artık hava kararmıştı ama yatakhane buraya çok uzak değildi. Ayrıca gitmeden Nova’yı da görsem iyi olurdu.

“Nova? Nova? Nova? Beni duyuyor musun?” diye fısıltılı bir ses tonuyla sordum. Umarım aramızdaki bağ beni duymasına yardımcı oluyordur.

“Nova eğer duyuyorsan yatakhanenin önündeki alandayım. Bak üç dakika beklerim sonra giderim ona göre!” deyip peşin peşin pazarlığımı da yapmıştım.

İçimden saymaya başlayıp daha otuza gelmeden arkamda bir kıpırtı hissettim. Nova gülümseyerek bana bakıyordu. Hafifçe eğilip selam verdikten sonra bir elini bana doğru uzattı. Avucuna bıraktığım elimin üzerine nazik bir öpücük bıraktı. “Efendi Yargı? Nasılsınız?”

“Gayet iyiyim Nova. Sen nasılsın? Zor durumda değilsin ya?”

“Hayır, teşekkür ederim çok incesiniz. Zor durumda kalırsam size sesleneceğimi biliyorsunuz.”

“Kesinlikle öyle yapıyorsun.”

“Bugün adaylara bakmaya gitmişsiniz. Ve en dişli iki adayı kapıp gelmişsiniz diye duydum.”

“Vay be! Burada haber hızlı yayılıyor desene.”

“Ben haberden daha hızlıyım diyelim efendim.” dediğinde gülümsemem daha da büyüdü. “Kesinlikle öylesin. Neyse iç hadi.” diyerek oldukça kibar bir şekilde bileğimi ona doğru uzattım. Nova gözlerime minnet dolu bir bakış attı. Daha sonra elbisemin kolunu nazikçe sıyırarak damarımın üzerine dişlerini geçirdi. Hafif bir sızı duyunca iç çekmiştim, ama sorun yoktu. Nova kanımı emdikçe değişik duygular bedenimde dolanıyordu. Sanki libidom daha da artmaya müsait gibiydi. İki eliyle birden tuttuğu koluma daha sıkı sarılıp içmeye devam etti. En sonunda ise dişlediği yeri yalayarak izini geçirdi. Dudaklarından süzülen kanı ise diliyle toplayıp elimi bıraktı.

“Bu inanılmaz bir canlılık efendim. Teşekkür ederim. Burada bulunduğum süre doyunca böyle bir doyum yaşamadığıma eminim.”

“Rica ederim demekten başka bir şey gelmiyor elimden Nova. Kızların yanına geçmem lazım. Hayatta kal ve çağrılarıma hep böyle kısa zamanda dön. İyi geceler.”

“İyi geceler efendi Yargı. Nova sizi selamlıyor. Lütfen dikkatli olun.” diyerek cebindeki kanal meyvesi özünü elime tutuşturdu. Bunu düşünmesi beni mutlu ediyordu. Şişenin ağzını açıp kafama diktim. Aşırı tatlı olmasa daha güzel olabilirdi ama halsizliğime iyi geleceğine emindim.

İksir şişesini odamdaki çöp kutusuna atmak için sakladım. Büyülü kutu her maddeyi kendi arasında ayrıştırıp yeniden kullanılabilir bir hale getiriyordu. Geri dönüşüm muhteşem bir olaydı.

Çağıl tahmin ettiğim gibi kollarını birbirine bağlamış bir ayağını da kendine gaz verir gibi sallıyordu.

“Sayın üçüzüm lütfen kıza, onu yiyecek gibi bakma.”

“Ah hayır tabii ki yemeyeceğim. Onu yiyen yemiş. Yine o eril insanla bir araya gelip hava durumunu değiştirdiniz?”

“Masum bir öpücüktü.”

“Gök şimdiye kadar ki en şiddetli halinde gürüldedi?”

“Gök bizi kıskanıyor.”

“Hah!”

“Lütfen fermuarımı açar mısın mühürlüm? Elbiseme zarar gelsin istemem.”

“Bu elbiseyi istesen de bir daha giyemezsin zaten. Büyücü özel gün elbiselerini toplar. Onu kapıya as.”

“Aa ama ben çok sevmiştim.” dediğimde gözlerini devirdi.

“Yenisini gönderir zaten en yakın bir davette Yargı Yargıcı!”

Işıl beyaz ipek geceliği ile yanımıza süzüldü. “Hadi ama bırakın sürtüşmeyi, neler oldu bugün onu anlat.”

“Burada sürtüşen biri varsa o ben değilim.” dediği an üçümüz aynı anda “Çağıl!” diye atılınca bize kötü kötü bakmakla yetindi. Bazen oldukça huysuz olabiliyordu.

“Neden kimse bana uçan at arabasıyla yolculuk yapacağımızdan bahsetmedi?”

“Ah ufak bir detayı kaçırmışız. Çok korktun mu balım?”

Derin bir nefes alıp gözlerimi büyüterek onlara baktığımda “Aklım çıktı.” dedim ve sonunda neşeleri yerine gelmişti.

“Kaç kişi aldın?”

“Aldın derken?”

“Yani kaç kişiyle görüşüp konuştun, ikna ettin?”

“Dört kişi. İki kız iki erkek.”

“Yani grubun dört kişilik harika.”

“Grubun derken? Yeni bir bilgi yüklemesine hazır değilim.”

“O seçtiğin kişilerden sen sorumlu olacaksın işte.” dediğinde Işıl’a hayretle bakıp göz devirdim. “Bilmem gereken şeyleri neden en sona saklıyorsunuz mühürlülerim?”

“Öyle bir mühürlülerim dedin ki, başımın belaları der gibi?” dedi Pırıl yattığı yerden kıkırdayarak. Ben Işıl’ın yatağındaydım, Işıl yanımda kıvrılmıştı. Çağıl hâlâ duvarda yaslı duruyordu.

“Burada daha yeniyim. Böyle bir şeyi nasıl kabul ederler?”

“Etmeselerdi Profesör seni takıma çağırmazdı balım.”

“İkisi buraya kaç seferdir gelmek istemeyen kişilermiş. Onları ikna ettim diye oldukça şaşırdılar.”

“Ee tabi tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarıyor.” dedi Pırıl keyifle.

“Umarım her yılanı deliğinden çıkarmak için uğraşmamıştır.” diye mırıldanan kişi Çağıl’dı. Bunun üzerine gözlerim kocaman olmuşken kızlar kahkaha attı.

“Sanırım bunu söylemek için geç kalmışsın üçüz? Söylesene Yargı, boynundaki kızarıklık mı?”

“Aa siz çok oldunuz artık. Avukatım bakın ben, size dava açarım.”

Gülmeyi asla bırakmıyorlardı.

“Burada senin dava türünün geçerli olduğunu hiç sanmıyorum balım.”

“Elimden geleni yaparım.” diyerek ben de pijamalarımı giymeye başladım. Onlar hala arkamdan gülerek konuşuyorlardı. Duymazlıktan gelmeyi tercih ettim yoksa utanmama ramak kalmıştı.

Kuş tüyü yatağıma kendimi bırakıp mumun titrek ışığı eşliğinde gözlerimi kapattığımda, her zaman olduğu gibi Arat’ın kara gözleri gözlerimin önüne geldi. Bu sefer tek bir fark vardı, göz bebeklerinde gördüğüm kızıl yansımalar...

Artık emindim. Bu rüyaları bana ilk günden beri o gördürüyordu. Yoksa aksi mümkün değildi. Her gün bir kişiyi rüya da görmek, kaldı ki yaşadığınız anı saniyesi saniyesine görmek mucize gibi bir şeydi.

Kolyenin içinden gördüğüm geçmiş tarihli anıdaki, fıstık yeşili gömlekli amca bunu kastediyordu. Arat Zemheri benim rüyalarıma müdahale ediyordu...

 

 

Loading...
0%