@1scintilla
|
Gözlerime dolan ışıkla birlikte kirpiklerimi araladığımda şaşkınca etrafa bakındım. Bir parktaydım. Bu park harikulade büyüklükte ve güzel görünüyordu. İlk başta gözlerime inanamadım. Parktaki her şey yemyeşildi. Ama ben neden buradaydım? Annem, babam, Hazel neredeydi? Son olanlar aklıma gelince bedenime bir ürperti yayıldı. En son odamda ölmeyi bekliyordum, hatta ruhum çekiliyor gibi hissetmiştim. Evet, Hazel’in çığlıklarını da hatırlıyorum. Ben ölmüştüm. Yaşamıyordum. O halde bu parkta ne işim vardı? Burası yemyeşildi, öyleyse cennette miydim? Son günlerde bekleyerek ölümü ben çağırmış olamazdım değil mi? Ama bu durum için mutluydum. Ağrım sızım yoktu, acılarım dinmişti içime huzur doluyordu. Arkamdan üzülenler için içim biraz buruktu ama daha fazla o acıyla yaşayamazdım. Nitekim yaşayamadım da. Etrafta kimse yoktu? Böyle mi oluyordu? En son Hazel’le lunaparka gidemedim diye çok üzülmüştüm. Onun için mi gözlerimi yemyeşil bir parkta açtım? Kafamda bir sürü soru vardı. Şayet bir rüyanın içinde değilsem ölmüş kurtulmuştum işte. Ah! Lütfen rüya olmasın o acılı odaya tekrar dönmek istemiyorum. Şu an tüm yüklerimden arınmış kadar rahat hissediyordum çünkü. Tanrı bana acıyıp beni bir çocuk parkına ışınlamışsa biraz oyundan zarar gelmez diye düşündüm. Yavaş adımlarla salıncağa doğru giderken yorulmadığım tekrar aklıma geldi ve hızlandım. Artık hasta değildim ama üzerimdeki etkiler hemen geçecek gibi durmuyordu. Ölmüş kurtulmuştum ama hafızam hâlâ yerli yerinde duruyor ve ben bu sorunlarla mücadele ediyordum. Hafızamı resetleyip gelmek daha iyi bir fikir değil miydi? Üzerimde en sevdiğim eteğim olduğunu bilmek zorunda mıydım? Ölünce çıplak olarak gömülüyorduk o halde neden uzun ve yırtmaçlı bir etekle buradaydım? Ah! Sus işte acılarından kurtulmuşsun sana ne. Aklıma Hazel’e çıplak kalmaktan korktuğumu dile getirdiğim zaman geldi. Tam da bunun için istemiştim. Öldükten sonra bile beni öyle görmelerini istemediğimden bahsetmiştim. O yüzden bana bunları giydirmiş olabilir miydi? Ayaklarım çıplaktı ama üşümüyordum. Havada resmen yaz güneşi vardı. Çıplak ayaklarımın çimenle teması içime baharı doldurmuştu. Yemyeşil parkın etrafındaki ağaçların yaprakları ahenkle dans ediyor gibiydi. Az önce resmen bir ağacın süzülerek hareket edişini görmüştüm. Üçgen bir ağaç olabilir miydi? Budanırsa neden olmasın. Peki yuvarlak ama ortası boş bir ağaç olabilir miydi? Boş kısımda ise bir tane meyve duruyordu. Yoksa bu yasak elma mıydı? Açlığımı kontrol ettim, aç değildim. O yüzden elmadan mümkün olduğunca uzak duracaktım. Üzerimdeki beyaz gömlek ve siyah bir etekle, yeşillere uyuyor gibiydim. Onlar ağaçsa, ben onların kökleri olabilirdim. Salıncağa binip oturduğumda biraz daha etrafı inceledim. Yorulmadan bir şeyler yapmanın keyfini unutmuştum. Buna alışmam zaman alacaktı. Salıncakta uzun bir süre sallandım. Sonra çiçeklerin arasında bir kız çocuğu gördüm. Demek ki birileri vardı. Kızın kıvırcık sarı saçları beline yaklaşıyordu. Aynı benim eskiden olan saçlarım gibi. Küçük kız beni gördüğü için sevinmiş gibi gülümsedi. Varlığımdan emin oldu ve heyecanla koşarak gitti. Arkasından “Heey! Nereye?” diye seslensem de bana aldırmamıştı. Hayal görmemiştim değil mi? Bu kadar sallanmanın yeterli olduğunu düşünüp kalktım. Hiç acelem yokmuş gibi ağır adımlarla parkta dolandım. Ellerim ağaç yapraklarına dokundukça, yapraklar sanki beni sarıyor gibi hissettim. Küçük kızın geldiği noktaya doğru ilerledim. Biraz ileride bir yol vardı. Yolun sonunun nereye çıkacağını merak ederek yürümeye devam ettim. Ama ağacın yanında gördüğüm eskimiş tahta tabelayla durdum. Tabelada yazan şey şuydu; Yaşamayanlar. |
0% |