@1scintilla
|
Şimdi fark ettiğim bir detay ise, Pera’nın saçlarının, kirpiklerinin beyaz olmasıydı. Yüzüne serpiştirilen gümüş simli çiller onun masumiyetini gözler önüne seriyordu ama bunun anlamını bilmiyorduk. “Sır yeminimiz sona erdi.” dediğinde parmak uçlarımızdaki ışıklar yavaşça çekildi ve en sonunda yok oldu. “Bu harika bir şeydi.” dediğimde Pera güldü. “Her güzel şeyin bir bedeli vardır.” demişti ama anlamamıştım. Yanımızda duran Sofya’ya baktığımda onun da duyup duymadığını anlamaya çalıştım. Acaba özel bir bağ ile bir kalkanın içine falan mı giriyorduk. “Sır yemini eden kişilerin yeminleri bitene kadar kimse onları duyamaz. Ama Sofya zaten biliyor. Onunla da yeminimiz var.” “Anladım. Her gün daha çok şaşıracak bir şey çıkıyor ortaya, inanılmaz. Şimdi yanımda olman daha çok anlam buldu. Adayları seçmeye gelmen, kontrole gelmen bir sorun oluşmaması için öyle mi?” “Aynen öyle Yargı Yargıcı.” Sofya bıkkın bir şekilde önüme gelip “Eh bugün bir gizemi daha çöz bakalım.” diyerek parmaklarını bana uzattı. Parmak uçlarım parmak uçlarına denk geldiğinde “Sana sırrımı veriyorum, kutsal kitap üzerine sır yeminini kabul ediyor musun?” dedi gözlerimin içine bakarak. “Kutsal kitap üzerine sır yeminimi kabul ediyorum.” Gözlerimi ondan ayırmadan konuştuğumda renkli saçlarının dalgalandığını hissettim. Avuçlarımız arasında oluşan ışık huzmesi gittikçe parmak uçlarımıza yayılıyordu. “Sırrım hava olaylarını kontrol etmek. Hava olaylarını kontrol ederken insanların duygu durumlarını da havaya göre kontrol edebiliyorum.” Bu ne demekti? Kafam karışmıştı? Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Peki bu güçle neden yanımda olması gerekiyordu? Layal vezir grubunun baş eğitmeniydi ve ona güveniyordu. Güvendiği iki kişiyi çevreme yerleştirmişti. Peki bu güç benim nasıl işime yarıyordu? Sofya da anlamadığımı düşünerek bir örnek verdi. “Kar sessizliği ve sükûneti temsil eden bir hava olayıdır. İnsanı sakinleştirir. İçimdeki karı çağırarak karşımdaki sinirli birini, tıpkı kar yağıyormuş gibi sakinleştirebilirim. Ona dinginlik ve huzur veririm, eski sinirli hâlinden eser kalmaz.” dediğinde büyük bir aydınlanma yaşadım. Daha önce hiç böyle bir şey duymamıştım. Demek istediğim hiçbir kitapta okumamıştım da? Aşırı ilgimi çekmişti. Yani ben özel güç deyince ışınlanmak, uçmak, cisimleri hareket ettirmek gibi şeyler düşünüyordum. Bunlar kitaplarda okuyup, filmlerde izlediğimiz standart şeylerdi. Bu ise benim hayal gücümün çok ötesindeydi. “Vay canına.” diye fısıldadığımda “Sır yeminimiz sona erdi.” diye karşılık verdi. Yani biz Arat ile şimşekler çakmasına vesile olurken bize sırıtması boşuna değildi. Mutsuz bir insanı içindeki güneşi çağırarak mutlu edebilirdi. Tabii bu kalıcı mutluluk vermezdi ama anın kasvetini atmaya yeterdi. İnanılmaz bir şeydi. Onun yanımda olma amacı da adaylardan beni korumaktı. İşte şimdi taşlar yerine oturuyordu. Aydınlanmıştım. Benim onlara güçlerimi söylememe gerek yoktu. Zaten bu karşılık beklenerek yapılan bir şey değildi. Bu bilgi karşılığında yemin ettim. Sır vermek zorunda değildim. Birlikte sessizlik içinde patika yolu aşıp yatakhaneye kadar yürüdük. Ben hala üçüzlerle olduğum odada kalıyordum. Bu da yollarımız burada ayrılıyor demekti. “İyi geceler kızlar. Bu gece için teşekkür ederim.” dediğimde Pera biraz kıvranarak “Şey, Yargı, kalelerde bir odan olduğunu biliyor muydun?” diye sorduğunda şaşırdım. Kaşlarım anında havaya kalkarken o zaten auramı sezip cevabını almıştı. “Nasıl yani? Üçüzler buradan ayrılmama gerek olmadığını söylemişti?” Onlardan ayrılmaya hazır değildim. Dahası hazır olacağımı sanmıyorum. Kafa karışıklığımı gidermek için hemen söze daldı. “Hayır hayır, yanlış anladın. Normalde herkes kendi grubunun yatakhanesinde yatmak zorunda. Yani asıl bu kanatta olman gerekirdi. Ama üçüzler ve senin aranda olan dostluk mührü bu kuralının üzerini karaladı. Yine de bu, kale kanadında bir odan olmayacağı anlamına gelmiyor.” “Bu ne demek kızlar?” diye sorduğumda bu sefer açıklamayı Sofya devraldı. “Şu demek. Kale kanadında odan ve yatağın her zaman seni bekliyor. Sadece bir yere ait olmak zorunda değilsin. Dostluk mührü gibi özel bir nedeniniz olduğu için ayrıcalıklısın. Hem orada hem de burada odan her zaman hazır olacak. Yani sıkılırsan, konum değiştirmek hatta dedikodu yapmak istersen kapımız sana her zaman açık. Kimse bu durumu yadırgamayacaktır.” Dedikodu kısmında gözlerini devirmişti ama umurumda değildi. “Hey bu çok iyi bir haber. İşte bunu sevdim. Ortalığı karıştırmak için müthiş bir bahane.” diye sevinçle konuştuğumda, Sofya Pera’ya dönüp “Bunu söylemek zorunda değildik.” dedi dehşet verici bir bakışla. “Ama söylediniz ve öğrendiğim iyi oldu. Bir gece ansızın gelebilirim kızlar. Kendinize cici davranın, hoşça kalın.” diyerek abartı bir biçimde el salladıktan sonra fil kanadına doğru yürüdüm. Aslında kızlar bu oda meselesinden birazcık bahsetmişlerdi ama ben ihtimal vermemiştim. Biraz da beni avuttuklarını düşünmüştüm doğru... Gelişimi önceden duyan, gören ve koklayan üç duyu organı üçüzler beni kapı ağzında bekliyordu. Kolumdan tutup tam ortaya çekiştirildim. Üç çift kolun beni sarmasını beklemiyordum aslında. Hatta Çağıl’ın tiksinti dolu bakışlarıyla karşılaşmaktı beklediğim. Ama bu ayrılık tuhaf bir şekilde birbirimizi özlememize neden olmuştu. Onları sevgi dolu bir kucaklama bırakıp ayrıldım. “Anlat çabuk neler oluyor çatladım. Çatladım.” Mimikleri yetmezmiş gibi heceleyerek konuşan Işıl’a gülmeden edemedim. “Kızlar, bir dövmem daha oldu.” “NEEEEE?” “ÖNÜNE GELENLE DOSTLUK MÜHRÜ KURMUYORSUNDUR UMARIM?” “KALE MÜHRÜN AÇIĞA MI ÇIKTI YOKSA?” Üç bir ağızdan çıkan sorular beni asla şaşırtmadı. Bir elim gömleğimin düğmelerine giderken Çağıl isyan dolu bir ses çıkardı. “90 beden memelerini gözümüze sokmayacaksın değil mi? Dövmen orada mı oluştu? İnanamıyorum. Baktı vücutta her yeri kaplamış, dövme de haklı ne yapsın. Ben olsam ben de orada oluşurdum.” Çağıl’ın söylenmelerine kahkaha atarak karşılık verdim. “Saçmalama, onları sana göstermeyeceğim.” diyerek bir düğme daha açtım. Göğüs boşluğum gözler önündeyken dik bir şekilde göğsüme sızan anahtar dövmesini görmüşlerdi. Anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Göğsümün önünde üç kafa eğilmiş ve dövmeme bakıyorken bu bana biraz tuhaf hissettirdi. Arada çıkardıkları ‘hmm ilginç’ sesleri ise gülmemi sağladı. “A-haa.” diyen Işık büyük balığı yakalamış gibi parlayan gözlerle bana baktı. “Kızlar anahtarın kilit mekanizmasındaki kalp şeklini kimler görüyor?” “Ben.” “Ben.” deyip birbirlerine baktılar. “Bu imkânsız!” “Bu inanılmaz!” “Bu muhteşem.” diyen Işıl ellerini birbirine kavuşturmuş deli gibi bir sevinçle bana bakıyordu. Üçüz olmak bazen aynı anda aynı şeyi konuşmak demekti... “Eşlik mührü ha? Vay be. Bunu uzun zamandır duymamıştım.” “Birbirinizin ruh eşisiniz demek. İtiraf edeyim aradaki bağın bu derece olduğunu düşünmemiştim. Yargı, senin adına öyle mutluyum ki. Karşılaştığın ve bağlandığın ilk insanın ruh eşin olması muhteşem bir şey.” dediğinde Çağıl’ın gözleri duygularını saklayamıyordu. Çünkü onun eski erkek arkadaşı gözlerinin önünde başka birine mühürlenmişti. Mühürleri farklı çeşitleri vardı ama Çağıl’a göre gözlerindeki o bakışı gördükten sonra orada durmasına gerek kalmamış ve tek elime etmeden yanından ayrılmıştı. Geçmiş zaman Çağıl her zamanki asil duruşuyla görenleri kendine bir kez daha baktırıyordu. Genelde siyah giyinmeyi sevse de arada bu kuralı bozup farklı renklere yöneliyordu. Bugün ise sevgilisinin ona aldığı kırmızı ihtişamlı elbiseyi giyme vaktiydi. Elbise bir yılan gibi bedenini sararak bileklerine kadar uzanıyor, tek bacağındaki yırtmaç detayı ile adım attıkça bir altın gibi parıldıyordu. Bugün üçüzlerin doğum günüydü. Şafakta kendi aralarında, gün içinde birkaç arkadaş grubuyla şimdi ise sevgilisiyle kutlama vaktiydi. Elbiseyi ona günler öncesinden vermişti. Bugün üzerinde görmeyi her şeyden çok istediğini defalarca dile getirdi. Çağıl bu isteği tabii ki kırmayacaktı. Uzun ve dalgalı gece siyahı saçlarıyla kırmızı ruju elbise için büyük bir kombindi zaten. Yatakhanenin koridorundan ilerlerken kırmızı görmüş boğa kadar dikkatini çekiyordu herkesin. Topuklu ayakkabısının tıkırtısında ormana doğru yürümeye başladı. Tam ayakkabısız devam etme kararı alacakken güçlü bir el tarafından tutulup kucaklandı. Çağıl onun geldiğini zaten görmüştü ama çaktırmadan ilerlemeye devam ediyordu. Ufak bir nazlanma çığlığı ile sevgilisinin boynuna sarıldı. "Ah bu rengi günlerdir teninde hayal ediyorum Çağıl'ım. Ne kadar eşsiz ve büyüleyici gözüktüğünün farkında mısın?" "Farz edelim ki değilim. Nasıl tanımlardın?" Çağıl'ın ses tonu en yumuşak ses tonuydu şu an. Sevdiği kişinin kolları arasında yürürken mutluluğu kemiklerine kadar hissediyordu. Birkaç yıldır birlikteydiler ve her şey yolunda ilerliyordu. Aslında Çağıl'ın yükseliş dönemi diyebilirdik bu dönem için. Ne yazık ki kısa süre içerisinde koca bir boşlukla beraber düşüş dönemine geçecekti. Bundan henüz haberi olmadığı için adeta bir aşk kuşu gibi cıvıldıyordu. Sevgilisi sürprizini Safir Nehri'nin eteklerinde bir birikintide yapmıştı. Çağıl'ı oraya kadar kollarında taşıdı. Bu kadar zarif bir hanımefendinin gideceği yere kadar yorulmasını hiç istemiyordu. "Gün doğumu gibi tanımlardım seni. Karanlığın içine doğan o aydınlık renk gibi ama sarı değil, turuncu değil, tıpkı üzerindeki elbise gibi kızılın tonları. Karanlığı delip geçen asi ve öfkeli o kızılsın sen. Tüm kalbim için harika bir detaysın Çağıl. Gözlerindeki asiliğe, dudaklarındaki hiç solmayan kızıllığa hayranım. Gece karası saçların tüm bu detaylara zemin olmak için var sanki." Sevgilisi konuştukça Çağıl'ın kalbi titriyordu. Yaşamayanlar zamanıyla genç ve toy iki gence göre bu kadar sevmek normal miydi? Neydi normal olan? O an için ikisi de bunu bilmiyordu. Bu zamana kadar anı yaşayarak gelmişlerdi, şimdiden sonra da böyle olacaktı. Nehre geldiklerinde gördükleriyle gözleri ışıldadı Çağıl'ın. Safir Nehri'nin şifalı sularının üzerinde büyüyle tutturulmuş kırmızı mumlar vardı. Hem de her ne kadar başkası anlatsa utançtan öleceği ve ölene kadar dalga geçeceği şekilde olsa da. Kırmızı mumlar nehirde kalp şeklini almıştı. Sevgilisi Çağıl'ı yere bıraktıktan sonra üzerindeki kaba parçalardan kurtuldu ve nehre atladı. Su sıcaklığını da büyüyle ayarlamıştı. Çağıl asla rahatsız olmayacaktı. Nehrin içine atlayıp kalp şeklinde yüzen mumların arasında onu görünce kahkaha attı. "İşte şimdi her şey tamamlandı kalbimin melodisi..." Çağıl onu ikinci bir deri gibi saran kırmızı elbisenin askılarını omuzlarından indirip yavaşça aşağı sıyırdı. Tüm bunları sevgilisinin gözlerinin içine bakarak yapıyordu ay ışığı altında ne kadar eşsiz göründüğünün farkında olmadan. O gözlerde gördüğü heyecanlı ışıltı hiç solmasın istedi. Sevgilisi için ise artık kırmızı elbiseye gerek yoktu çünkü bu sefer ihtiyacı olan kızıllık Çağıl'ın yanaklarına bulaşmıştı. Çağıl suya atladığında birlikte dibe doğru düştüler. Önce elleri birleşti sonra ise tutkunun minik birer yavruları gibi harlanan dudakları. Suyun yüzeyine çıktıklarında sanki mumlar bile ateş şeklini almıştı. Bedenin sıcaklığına göre hareket eden mum burası için bile ürperticiydi Çağıl için. Nihayet nefes almak için geri çekildiklerinde hevesle birbirlerinde soluklandılar. Sevgilisi ellerini Çağıl'ın kızıllığı artan yanaklarında gezdirdi. "Pamuk prenses misin sen? Bu güzellik de ne böyle? Kalbimin içine içine işlemen suç sayılmalı Çağıl Hanım?" "Sen de pamuk prensesi ölüm uykusundan öperek uyandıran o prens misin yoksa?" "Hayır ben olsam olsam saçları kömür kadar siyah, dudakları kiraz gibi kırmızı bu prensisin yanından hiç ayrılmayacak yakışıklı prensi olurum. Böylece seni korumak için bulduğun o yedi aptal cüceye ihtiyacın olmaz. Kötü cadı sana o elmayı asla yediremez." "Hiç yanımdan ayrılmaz mıydın gerçekten?" "Hem de hiç ayrılmazdım. Benim güzel pamuk kızım." "Bazen sana bu masalı anlattığıma pişman ediyorsun beni, bazense mutlu." "Mutlu musun yani şu an?" "Çok, çok mutluyum." "Tıpkı benim gibi güzel prensesim..." Gecenin sonu şafağa bağlandığında ayrılma vakitleri gelmişti. İkisi de sanki aşk sarhoşu gibiydi. Çağıl için en sevdiği doğum günü arasında ilk üçe girerdi. ilki ailesiyle birlikteyken kutladıkları doğum günüydü. İkincisi üçüzlerin buradaki ilk doğum gününde sabaha kadar deli gibi ağladıkları gündü. Çünkü onlarla ağlamak bile özel ve güzeldi. Üçüncüsü ise bu geceydi. Çağıl bu geceyi asla unutamazdı. Ölse bile göğe bıraktığı huzur tozları varlığını daima devam ettirirdi. Bu gece ikisi için de oldukça özel geçmişti. Çağıl'ın aldığı tek hediye buraya gelmesi değildi. Boynundaki kolyesi ve ona yüklediği anlamda oldukça güzeldi.
|
0% |