@1scintilla
|
Şaşkınlık içinde ona bakarken arkadan koşan Feris hâlâ önümdeki engeli görünce ellerini kaldırdı ve büyüyü bozdu. Neredeyse koşar adımlarla sudan çıktığımda bir daha girmeyecek kadar soğumuştum. Feris bacaklarıma sarıldığında “İyi misin? Kim bilir ne kadar korktun? Ne dedi sana?” diye art arda sordu. “İyiyim. Saçmaladı işte. Yok buraya gelen üçüncü kadının hayatında etkisi olacakmış da bilmem ne? O yüzden aptal aptal konuşup huzurumu kaçırdı. Resmen kısa sürede olsa buraya hapsoldum!” Eğilip Feris’e sarılamıyordum çünkü ıslaktım. Yanıma yaklaşan Arat ellerini üzerimde gezdirdi ve yeniden kupkuru oldum. Saçlarımı okşayarak beni kendine bastırdığında sevdiğim kokusunu soludum. Beni anında rahatlatmıştı. “Nereden haber aldınız?” “Balıklardan.” “Balıklar mı? Ah atım. Karaka’yı unuttum!” “Karaka mı? Adını Karaka mı koydun? Sakin ol birazdan kendine gelir. “ Sofya ve Pera, Karaka’nın başındaydılar. Güvenli elde olduğu için mutluydum. “Sanırım bir daha buraya gelmeyeceğim.” dediğimde Arat biraz geri çekilerek bana baktı. “Sen değil o bir daha buraya gelmeyecek. Zaten yasaktı ve çiğnedi. Hem buradaki kötü anılarını daha iyileriyle değiştirmeliyiz.” dediğinde gülümsedim. Bunu kesinlikle yapmalıydık. Biraz gezelim demiştik konu nerelere gelmişti. Neredeyse bir efsaneye konu olacaktık. “Seninle savunma büyülerini çalışmayı biraz öne çeksek iyi olacak.” “Kanatlarımı çağıracaktım...” “Gördüm Kıvılcım, gördüm güzelim. Tam zamanında geldik. Bu aptalın bunu bilmesini istemezdim.” Güzel başlayan gün daha rezil bitemezdi. Dinlenmek istediğimi söyleyip yatakhaneye geçtim. Kimseyi yanımda istememiştim bir süre düşünmem gerekiyordu çünkü. Zaten onlar da sağ kanattaki yatakhaneye giremezdi. Arat ne kadar yanımdan ayrılmak istemese de anlayış göstermişti. Kendimi banyoya attığımda derin bir nefes verdim. Yaşananların ağırlığı şu anda üzerime çökmüştü. Her zaman sıcak suyla hazır olan küvete baktığımda tereddütte kaldım. Suyun içine girmeye hazır mıydım? Biliyordum bunu içselleştirirsem bir daha kolay kolay giremeyecektim. Bu yüzden derin bir nefes aldım ve küvete ilk adımı attım. Su göldeki gibi soğuk olmadığından beni cezbetti. Diğer ayağımı da atıp yavaşça küvetin içine oturdum. Neler olmuştu? Anlatınca sanki bir rüya da yaşamış ve çıkmış gibi hissedebilirdim. Ama daha biraz önce biri beni göle hapsetmişti. Ne için? Adımı söylemem için? Zorbalık hangi evrene gidersen git vardı! Tanıştıktan sonra ne olacaktı? Gönül işlerine kendimi yıllardır kapattığım için böyle bir şey ilk defa başıma geliyordu ve tedirgin olmuştum. Ben ona pabuç bırakacak insan değildim ama daha çok fazla büyü öğrenememiştim. Öğrenmiştim ama genel şeylerdi? Duygusal çöküntümü şu an dibine kadar yaşamam lazımdı. Bu yüzden gözyaşlarımı daha fazla tutmadım. Gözyaşlarım suya akarken hiçbir tepkime olmuyordu. Çünkü benim çekim alanım topraktı. Toprakta mucizeler yaratabilirdim, ama suya gelince çok savunmasız kalmıştım. İçimden bir ses ise bunun daha başlangıç olduğunu söylüyordu...️ Ertesi gün dünkü duygusallığımdan eser yoktu. Gece boyu kendimi yiyip bitirsem de ben güçlü bir insandım. Kimse için kaçıp saklanacak hâlim yoktu. Tekrar gelemez demişlerdi ama bir garantisi yoktu. Başka bir olay yaşamayacağımızın da bir garantisi yoktu. Uyandırma perim gelince gözlerimi kapattım ve mutlu olsun diye beni utandırmasını bekledim. Uzun bir süre asker disipliniyle yaşadığımız için erken saatte kalkmak benim için zor değildi. Ayrıca dün üçüzler gelmeden uyuyakalmıştım ve haberleri yoktu. Şimdi ise Işıl neşeli bir şekilde günaydın demekle meşguldü. “Bu hafta tatile girdik kızlar size bomba gibi planlar hazırladım.” Evet tatile girdiğimizi bile şu anda öğreniyordum. Çağıl yatağın üzerinde kollarını kavuşturmuş kapıya odaklanırken ben de baktım. O kapının arkasını görüyordu ve bir şey olmuş olabilirdi. Paranoyak davranmanın zamanı mıydı bilmiyordum ama zaten saniyeler sonra tahta kapının geniş gövdesi incelmiş ve içinde bir kutu oluşmuştu. Sonra ise ince bir ses duyuldu ve adımı söyledi. “Kutu sana. Biri göndermiş hadi alsana. Hediyeleri sadece sahibi oradan alabilir.” Işıl’ın alt yazı geçtiği metni duyunca ayaklandım. Küçük kadife kutuyu elime alınca kapı eski gövdesine geri dönmüştü. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla Işıl yanıma gelmek istiyor ama Çağıl tarafından tutuluyordu. Önce benim görmem daha hayırlı olurdu. Siyah kadife kutuyu açınca içinde biraz şeker ve bir paketin içinde ise portakallı çikolata gördüm. Bu yüzümü anında gülümsetti. Farklı bir paket çikolata daha vardı ve bunu kaldırınca altından bir not kâğıdı çıktı. Kahvaltıdan sonra çalışmak için seni bekliyor olacağım. Ayrıca senin ve benim adayları da çağırdım. Daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum. Not: kıyafetini ona göre seç. Ruh eşin... Notu okuduğumda yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Son paketteki çikolatayı Işıl’a fırlattım. Havada kaptığı gibi yemeye başlamıştı. Aynı anda ağzı doluyken “Ee ne diyor?” “Çalışmak için çağırıyor?” “Tam olarak ne çalışmak için?” “Savunma.” dediğim an sessizlik oldu. Çağıl ayağa kalkıp yanıma gelirken “Savunma çalışmanız gerekecek bir şey mi oldu?” “Aslında oldu.” dedim gözlerimi kaçırarak. Sonra derin bir nefes alarak tam ortamında duran siyah tuhaf desenli halıya oturdum. Peşimden onlar da geldi. “Yargı hadi çatlatma adamı anlat?” “Burnuma hiç iyi kokular gelmiyor.” diyen Pırıl kendi tarzında mizah yapınca gülümsedim. “İstersen el ele tutuşalım bu belki yaşadığın şeyi anlatmana yardımcı olur.” dedikten sonra tek elini bana uzattı. Elini tuttuğumda ise diğer elini uzattığı Çağıl ona gerçekten bunu yapacak mıyız bakışı attı. Ama ısrarcı Işıl’a dayanamayıp gözlerini devirdi ve tuttu. Diğer elimi Pırıl’a uzattığımda ise çember tamamlandı. Ben de başladım anlatmaya. “Dün ulaşım 101 dersi için çok heyecanlıydım. Aklıma oldukça ütopik fikirler gelirken bir atla tanıştım. Sanırım bizi seçen eşyalar ve hayvanlar olayı tamamen aklımdan çıkmış.” Gözlerim kolyeme kaydıktan sonra devam ettim. “Atımı bir görseniz çok güzel. Kuyruğu ve yeleleri saçlarım gibi ama ortaya karışık hâli. İsmini ise Karaka koydum. Neyse buraları geçiyorum. Üzerine binip biraz gezerken bir gölün yanına geldik. Ben bakmak istedim çünkü bir doğa harikasıydı. Ayaklarımı suya sokmak için girdim ve geri dönüp atıma baktığımda birinin beni izlediğini fark ettim. Her şey ondan sonra başladı.” Her şeyi gözlerimi kapatarak bir solukta anlatırken arada şaşkınlık nidası dışında kimsenin sesi çıkmıyordu. Sonunda anlatmayı bitirip gözlerimi açtığımda, kızların şaşkın ve öfkeli bakışlarıyla karşılaştım. Asıl şaşırdığım ellerimiz arasında ışıklı bir bağlantı oluşmuştu ve mor rengindeydi. Gözlerim öfkelenince mora dönüştüğüne göre şimdi aramızdaki bağ öfkeden dolayı mı mor renk olmuştu. “Çocuğun adı Arsel mi dedin? Umarım anlattığı şey aptal bir hikâyeden ötedir. Yoksa yine gelmeye çalışabilir.” dedi Işıl endişeyle. “Pelerininde kuru kafa simgesi var dedin. Bunlar Alpagut bölgesinin simgesi. Yani kötülerin. Kimseyle uyum içinde yaşamadıkları için bölgeden oldukça uzak bir konumdalar. Buraya gelmeleri bu yüzden yasak, huzur bozdukları için. Üstelik bu aptal sürekli bunun için buraya mı geliyormuş?” dedi Çağıl. Pırıl ise “Ben Arat’ın yaptığına şaşırdım açıkçası. Aynı anda alkış da tuttum. Balıklara yem etmek harika bir fikir. Eminim Çağıl’ın aklına bu fikir gelse bizi defalarca balıklara yem etmişti.” deyip ortamı yumuşatmaya çalıştı. Işıl anında yerinden kalkarak “O zaman seni bugün için savaşçı bir kadına çeviriyoruz. Her zaman suyun içinde düşmanla karşılaşmazsın. Arat haklı hemen çalışmanız lazım.” dedi ve dolabıma yöneldi. Sonra ise hoşuna gidecek bir şey bulamayıp Çağıl’ın siyahlar içindeki dolabına daldı. Siyah bir tayt, sporcu sütyeni ve üzerine bir hırka bulup kombinimi tamamlamıştı. Şükür ki ayakkabılarımı benim seçeneklerim arasından tamamladı. “Bu özel bir ayakkabı. Ayağında hiç yokmuş gibi hisseder ve pamukların üzerinde yürür gibi yaylanırsın. Aynı zamanda büyülü de. İhtiyacın olduğu an altı son derece kesici olur. Yani rakibe hem bir uçan tekme atıp hem de ona bıçakla sıyrıklar açarsın.” dediğinde oldukça ilgimi çekmişti. “Aynı anda sersemletme iksiri de var. Burnuna doğru tuttuğunda kısa bir süre etkisi altında kalabiliyor. Ama iksiri biri sağ ve diğeri sol ayakta olmak üzere yalnızca iki kez kullanabilirsin.” “Bayıldım. Umarım Arat’ı delik deşik bir süzgece çevirmem.” dediğimde Çağıl güldü. O hâle getirmem inanılmaz hoşuna gider gibi duruyordu. Hızlıca yemekhaneye gidip kahvaltımı yaptıktan sonra kızlara veda edip dışarı çıktım. Arat’tan önce Nova’ya seslenmem gerekiyordu ama ileride ikisini konuşurken görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Yanlarına gittiğimde ise sustular. “Günaydın? Neler oluyor.” “Nova’ya kısa bir bilgilendirme yaptım. Bir şey yok sevgilim.” Bu bana ilk sevgilim diye seslenişiydi. Yine kalbimde güzel kıvılcımlar oluştu. İstemsiz bir şekilde gülümserken belimden tutup çekmiş ve yanağıma güzel bir buse kondurmuştu. “Nova ben de sana seslenecektim.” “Günaydın Efendi Yargı. Bugün için güçlü kalmanız gerek durumdan haberim var. İhtiyacım olduğunda ben sizi bulurum. Lütfen kendinize dikkat edin.” dedi ve ışık hızında yanımızdan ayrıldı. Vampirlerin bu hızına alışmam zaman alacak gibiydi. Kaşlarımı kaldırıp yanımda duran Arat’a bakınca fazla yakın olduğumuzu gördüm. “Sevgilim?” diye sorar tonda konuştuğumda ise gözlerinden geçen minik şimşekleri gördüm. “Bana her hitap edişinde içimde bir şeyler büyüyor.” dediğinde kahkaha atmaya başladım. Hatta o kadar çok güldüm ki gözlerimden yaş geldi. O da yazık masum masum beni izliyordu. “Gülmen hoşuma gitti ama komik bir şey söylememiştim.” “Hiç.” dedim masum çıkartmaya çalıştığım ses tonuyla. “İçinde büyüttüğün bazı şeyler gözümün önüne geldi de...” Arat ise sonunda anlayıp beni kınar gibi baktı ve daha sıkı sarıldı. “Sen çok fena bir şey oldun. Her söylediğinizi böyle iki kere düşünüp mü söyleyeceğiz sana?” “Hiçte bile.” “Öyle öyle. Güzel zihninin kıvrımlarında dolaşmak istiyorum şu an.” “Zararlı çıkarsın ve çalışma işi yatar. Sen bilirsin tabii.” dediğimde bir müddet sessiz kaldı. Sonra dönüp ona baktığımda ise yüzünü kaçırdı. İnanmıyorum yanakları al al olmuştu. “Kızardın mı sen?” deyip güldüğümde ise eliyle ağzımı kapatarak beni yürütmeye devam etti. “Bunu birine söylemeyi bırak zihninden bile geçirmeyeceksin.” “Hayır geçireceğim. Hem de her gece rüyamda.” Cevap vermek için boşluk bıraktığı ağzını yeniden kapattı ve öyle yürüdük. Bu durum aşırı tatlıydı doğrusu. Alıp bağrıma basasım gelse de şu an bunu yapamamıştım. “Geçirmeyeceksin?” “Yoksa ne olur? Beni de mi balıklara yem edersin?” “Hayır seni bizzat kendim yerim.” dediğinde yeniden kıkırdamış ve “Dur şimdi de yanaklarına bakacağım.” diyerek onu daraltmıştım. “Sus büyü o. Senin göz rengi değiştirmen gibi bir şey işte. “ dediğinde büyük bir ciddiyetle kafamı salladım. Ama gerçeği hepimiz biliyorduk... Ayrıca ilk defa sevgilim oluyordu ve benim utanma arlanmama ne olmuştu hiç bilmiyordum. Arat için kalbimde bir açık büfe vardı. Ona karşı oldukça bonkör ve sınırsızdım. Bu konuyu ruh eşi olmamıza bağlayıp kendimi daha da arsızlaştırmamaya karar verdim. Şimdilik... Yol boyu sohbet ederek geldiğimiz için zaman çabuk geçmişti. Büyük kayaların arasından geçerek geldiğimiz yer Arat’ın söylediğine göre özel bir arenaydı. Bu yüzden yolu zordu ve herkes bilmiyordu. Benim adaylarım ve Arat’ın adayları çoktan gitmiş ve bizi bekliyordu. Hepsinin üzerinde benimkine benzer bir kıyafet vardı. Arat yuvarlak bir halkayı göğsüme bastırdı ve birkaç sözcük mırıldandı. Halka göğsümle bütünleşip sanki tişörtümün bir deseni gibi kaldığında “Bu senin kalbine hasar almanı engelleyecek. Herkes bilmez lütfen dile getirme.” “Peki sen de var mı?” “Bu benimki.” “Bir dakika!?” dememe kalmadan beni çekiştirerek götürdü. Kendi korumasını bana vermişti ama, bu sefer onda koruma olmayacaktı. Israrcı bakışlarıma dayanamayan Arat burnundan verdiği nefesle birlikte bana döndü. “Teknik olarak senden daha güçlüyüm ve ihtiyacım olmayacak. Seni korusa yeter.” dediğinde daha ılımlı yaklaşmıştım. Laçin hemen kokumu alarak ayağa kalkmıştı. Hepsiyle kısa bir sohbet ettikten sonra başladık. Anlattıklarına göre burada yaşamaya alışmış ve oldukça memnunlardı. Zorla gelenler bile umdukları dan daha güzel bir yer bulmuşlardı. Sadece Laçin biraz zorlanmıştı o da görme engelinden dolayıydı ve bu konuda elimden gelen her şeyi yapacaktım. Arat bize birkaç figür gösterdikten sonra eşleşmiş ve çalışmaya başlamıştık. Yumruklarım havada gözlerine baktığımda ise bana gülümsedi. Artık göz rengimin değiştiğini anlamıştım... Yazardan Arat halkayı Yaşam'ının göğsüne mühürleyip devam etti ama bu o kadar kolay olmadı. Yargı her zamanki gibi sorguladı. Anlamadığı şey şuydu ki; Arat onu korumak için her şeyi yapardı. Bir halkayı ona vermek sorun değildi, vereceği şey kendi kalbi bile olsa sesini çıkarmazdı. Aralarında olan şey sıradan bir büyü değildi. Bir bağdı, sıradan olmayan son derece güçlü ve özel. Dün onu aptal kuru kafanın hapsettiğini görünce öfkenin bedenine nasıl dolduğunu hatırladı. Onunla eskiden gelen bir vukuatı vardı zaten. Daha önce de bölgesine izinsiz girmişti o aptal adam. Kötülüğün beden bulmuş hali gibi parlayan renkli gözleri çoktan karanlığa bulaştığını gösteriyordu. Arat onu bu topraklardan bir kez kovmuştu. O zaman üstelememişti çünkü şu üçüncü kadın zırvalığını bilmiyordu. Hangi densiz ona üçüncü kadının, onun kadını olduğu yalanını söylemiş bilmiyordu. Bir bulsa bu kez balığı değil kendi çiğ çiğ yerdi. Yargı'nın güçlü olması gerekti. Bunlar belki ufak tefek şeylerdi ama ileride görev geleceği zaman ne yapacaktı? Umarım tek çıkması gereken hiçbir görev olmazdı. Vezir olmanın zorlukları işte burada başlıyordu. Şimdi ise karşısında nasıl yumruk atması gerektiğini gösteriyordu. Onu bilerek hırslandırmış daha iyi bir saldırı pozisyonu sunmuştu. Şefkatle gözlerine baktığında ise göz bebeklerinin büyüyüp sarardığını gördü. Onun farklı yönlerini keşfetmek gizli bir bilgi bulmuş kadar tatmin ediyordu. Bu keşfi sadece özelliklerine değil, bedenine ve ruhuna da karış karış yapacaktı. Yargı her adım attığında oldukça odaklandığı için kendi kendine şarkı mırıldanmaya başladı. Bunun kendisi de henüz farkında değildi. Arat başta ona bir şey dediğini sansa da yanıldığını anladı. Sonrasında ise aralarındaki bağa odaklanıp iyice kulak kabarttı. Bu sayede onu daha iyi daha iyi duymaya başladı. Neydi bu sözler böyle? Arat bu sözleri yüzündeki gülümsemeyi gizlemeden dinledi. Yargı sürekli tekrar ettiği için zihnine iyice kazımıştı ve gece rüyasında bu sahneyi ona göstermek için sabırsızlandı. Bu bir şiir mi yoksa içinden kopup gelen sözler mi emin değildi ama toplu saçlarından öne çıkan bir iki tutam saç ve sarı haşin gözler ile birleşince gözünde inanılmaz muhteşem gözüktü. Bu muhteşemliği bozan şey yoğun bir koku ve birinin yaralanmasıydı. Oluk oluk akan kan her yeri kırmızıya boyarken tedirginlik herkesin pençesi altına aldı. Bu yoğun ve mide bulandırıcı kokuya karşı direnmeye çalışırken geriye kalan tek şey çığlıkların sesi oldu...
|
0% |