Yeni Üyelik
52.
Bölüm

52. Bölüm

@1scintilla

Bölüm 17. Horos’un Gözü

 

Sanatın amacı, ruhumuzu, gündelik hayatın tozlarından temizlemektir.

Pablo Picasso

 

İlk paravan görevimi en yaşlı profesörümüz ve özel ruh hayvanları dersi eğitmeni Mamba’dan almayı beklemiyordum. Gözlerimize taktıkları bu büyülü bağ sayesinde duyu gücümüzü artırıp hayalet kediyi yakalamamızı bekliyorlardı. Hayalet kedi isimli bu şey ise aslında görünmez bir kaplandı ve ben panikten hayvanları duyabildiğimi tamamen unutmuştum...

 

 

 

Derin bir soluk aldım. Bu büyülü evrende satranç, sıradan bir masa oyunundan çok daha fazlasını simgeliyor. Satranç tahtası üzerinde siyah ve beyazın ötesine geçen bir oyunun büyüsü bu, tıpkı saçlarım gibi. Peki benim bu mücadeledeki stratejik varlığım ne anlama gelecek? Her hamle büyülenmiş bir masalın kapısını mı aralayacak?

Daha ne kadar şaşırabilirim dediğim her an, hayat bir tık üstüne koyarak karşıma çıkarıyordu. Şaşkınlığımı hâlâ atamamıştım. Bir adım geriye gittiğimde gözlerim kızın kuyruğundan hâlâ ayrılmamıştı. Çok güzeldi.

Siren ya siren, şimdi hatırladım. Kız kardeşim Hazel’in bahsettiği efsanelerden birinde vardı. Denizkızlarının tehlikeli olan türüydü. Büyülü sesleri ile gemicileri kendilerine çeker ve bir daha onlardan haber alınamazdı. Hazel bana bunları büyük bir hevesle anlatırken, bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor gibiydi ama şimdi hatırlamıştım. Dediğine göre çift kuyrukları olurdu ama karşımdaki kızıl saçlı denizkızının tek kuyruğu vardı. Kayalığın kenarına oturduğu için muhteşem bir görsel şölen sunuyordu. Ayrıca çıplak değildi, göğüslerini örten deniz kabukları oraya yapışmış gibi duruyordu.

Şaşkınlığımı atıp ona bir adım yaklaştım. “Ben Yargı Yargıcı.”

Arat onu sardıkları halkadan kurulup saniyeler içinde yanıma geldi. Ceysi’nin gözleri onu bulduğunda sudan çıkan ıslak Arat’ı şöyle bir süzdü ve yeniden bana döndü. Tek kaşını kaldırarak baktığına göre adımı öğrenmek hiçbir işine yaramamıştı.

“Çok güzelsin.” dedikten hemen sonra gözündeki öfke biraz da olsa silindi.

Arat elimi tuttuğunda ise kızların diğerlerinden bir hayret nidası yükseldi.

“O benim için değerli biri. Oldukça değerli biri. Bizi böldüğünüz ve girişinizin yasak olduğu bir bölgeye gelerek sineye çektiğim her şeyi, az önceki hareketinden ötürü fazlasıyla size iade edeceğimden emin olabilirsiniz.”

“Sadece seni özledik Neptün. Bu seferlik maruz gör. Kızlar, daha fazla onu ve değer verdiği insanı meşgul etmeyelim.” dedi daha ılımlı duran sarışın denizkızı.

 

“Haklısın Teres gidelim.” dedi Ceysi gözleri ellerimizde gezinirken. Sonra havaya doğru bir atak yaptı ve yükselerek benimle bir saniyelik de olsa aynı boya geldi. İrkilip yeniden geriye gittiğim o saniye ise bana değişik bir şekilde güldü. Sonra yunus balıkları gibi daldığı suda arkadaşlarıyla birlikte ayrıldılar.

Başımı Arat’a doğru çevirdiğimde şaşkın bir gülümseme sundum. “Nereden başlamak istersin?” O ise başlangıç olarak derin bir nefes aldı...

O günü çok çabuk geride bırakıp kalan günler geçerken, çalışma hızımız tam gaz devam ediyordu. Sürekli eş değişerek çalıştığımızdan kimse kimseye alışmadan yeni savunmalar ve taktikler geliştiriyorduk.

Bu süre içerisinde Arat’ın bir gücünün deniz bereketi olduğunu öğrenmiştim. Bu yüzden su altındaki tüm canlılardan haberdardı. Söylediğine göre çiftleşme dönemi diye bahsettikleri şey de benim anladığım gibi bir şey değildi. Aksi taktirde aklıma gelenlerden ben sorumlu olamazdım. Bu konuyu daha sonra detaylı konuşmak üzere kapatmıştık.

Arat’ın geçen gün gölde suyun içine odaklanarak baktığında bir balığın çıktığına şahit olmuştum. Onlarla dalgaların frekansları sayesinde iletişim kurabildiğini söyledi. Buradan anlıyordum ki görevi hiç kolay değildi. Su altında yaşayan binlerce canlı ile ilgilenmek akıl kârı değildi. Ama o senelerdir bu görevi başarı ile yerine getiriyordu.

Sirenlerden de benim için tedirgin olmuştu. Bütün deniz canlıları ona karşı aşırı korumacı olduğu için benimle iyi geçinemeyeceklerini düşünmüş ki dediği gibi de olmuştu zaten. Denizkızları ona hayrandı ben ise ondan kan akıtmış bir yabancıydım. Şehvet dolu öpücüğümüz gergin bir sonla bitmişti. Bir daha onu öperken su ve çevresine yakın olmadığımdan emin olacaktım!

O kanyon da Arat’ın özel olarak yasak koyduğu birkaç yerden biriydi. Dediğine göre kendine özel bir alan oluşturmak istemişti.

Şimdi ise oldukça uykulu bir şekilde tek başıma Profesör Mamba’nın dersliğine gidiyordum. Şu müthiş derecede güzel ama bir o kadar korkutucu uçurum kenarı olan dersliği. Tek başımaydım çünkü geç kalmıştım. Sadece ben de geç kalmamıştım üstelik. Üçüzler ile beraber komple uyuyakalmıştık. Sebebi ise sabaha kadar dedikodu yapmamızdı. Son zamanlarda beraber hiç vakit geçiremiyorduk, bu yüzden sabahlamaya ihtiyacımız vardı.

Nasıl uyandığımız ise tam bir bombaydı. Bizden umudu kesen uyandırma perilerimiz güçlerini birleştirerek ninni yerine çığlık atmayı tercih etmiş ve tabiri caizse ödümüzü bokumuza karıştırmıştı.

Babam olsa minik kızının ağzına bu kelimeyi asla yakıştırmaz hatta dilime biber bile sürebilirdi. Ne minik kızdı ama!

Yürüyerek bitmeyeceğini daha yolun başından anladığım için aklıma gelen en mükemmel seçeneği uyguladım.

“Nova? Beni duyuyor musun?”

“Novacığım? Sana ihtiyacım var?”

Tamam duymuşsa birazdan gelirdi. Ben yine de vakit kaybetmeyip bir yandan yürümeye başladım. Acaba Bayan Mamba’da, Layal gibi geç kalanı derse almıyor muydu? Eh bunu öğrenmenin bir yolu vardı, denemek!

Yanımda bir hışırtı hissedince Nova’nın geldiğini anladım. Daha üç gün önce ona kıymetli bileklerimi sunmuştum ve şu an karşımda gayet dinç bir şekilde duruyordu. “Efendi Yargı, emredin.”

“Nova bana efendi dememe konusunda hiç anlaşamıyoruz.”

“Bir tür hitap efendim. Bağdan dolayı bunu demek beni çok mutlu ediyor, lütfen itiraz etmeyin. Nova efendisini çok seviyor, onun için ne yapabilirim?”

“Derse geç kaldım. Uçur beni sipaydi!”

Anlamadığı için yüzüme bön bön bakmayı tercih etti. Babama göre bön bön de çok kaba bir kelimeydi. Elimle ağzıma minik bir tokat atmak istedim.

“Ah sana kaç yaşında olduğunu sormayacağım! Kalbim kaldırmaz. Yaşlı ve yorgun bir vampir olabilirsin ama bu beni Mamba’nın uçurumuna yetiştirmene engel olamaz sanırım.”

“Atlayın Efendi Yargı. Size hizmet etmek benim için bir şereftir. Size kalpten bağlı vampiriniz Nova ile yolculuğa hazır mısınız?” deyip eğildiğinde sırtına bindim. Oldukça heyecan vericiydi ve onun ufak oyununa dahil oldum.

“Eveet!”

Sadece otuz saniye sonra Mamba’nın uçurumunun girişine geldiğimizde çok mutlu oldum. Nova’nın pürüzsüz heykel gibi olan yanağını öptükten sonra

“Teşekkürler Nova. Sen hayatımda gördüğüm en harika vampirsin!” Şu an başka vampir görmediğimi açıklamakla uğraşamayacaktım. Nova bana muhteşem gülücüklerinden birini bıraktıktan sonra hızla yanımdan ayrıldı.

Sarmaşık çitin önüne geldiğimde bir elimi bastırdım ve çektim. Gizli kapı açıldıktan hemen sonra içerideydim. Saniyeler içinde sarmaşıklar hiç açılmamış gibi birbirine dolanıp kapandılar.

Safir nehrinden dökülen suyun ferahlığı yüzüme vurdukça rahatlıyordum. Parlak kanatlı kelebekler beni coşkuyla karşılayıp taş basamaklardan çıkana kadar peşimden geldiler. Omuzuma konan bir tanesinin kanadını öpüp teşekkür ettim.

Mamba yine çiçeklerin arasına serilmiş oturuyordu. Karşısındaki minderlerin üzerinde ise bizimkiler vardı. Arat ile gözlerimiz buluştuğunda ufak bir elektrik sonrası göz kırptı.

“Üzgünüm Mamba geçiktim.”

“Ah! Yargı, biz de seni bekliyorduk.” deyip Arat’a baktı ve yeniden bana döndü. “Tahminimden erken gelsin açıkçası?” diye sorar tonda çıkan olgun sesi her sözcüğü net bir şekilde vurguluyordu.

“Ufak bir yardım aldım.”

Hoş bir kahkaha attıktan sonra “Bazen gereken anlarda yardım almak iyidir. Birlik ve beraberlik duygusunu geliştirir ve bu senin kibirli biri olmadığını ortaya koyar. Anlatım için geç kaldın ama uygulamada pekiştireceğini düşünüyorum. Bir göreviniz var. Asıl gözünüzü kapatıp vicdani ve ruhani gözünüzü açmanız gerekiyor. Yani Horos’un Gözünü.” Şefkatli ses tonu yapmamız gereken görevi anlatırken ben ona şaşkınlıkla bakıyordum.

 

Mesela şey diyebilirdim, Horos kim ve benim içimde ne işi var kardeşim? Ama demedim ve babamın kızı gibi uslu uslu dinlemeye devam ettim.

“Her birimizin masasında büyülü bağlar var. Gözünüze bağladığınız andan görev tamamlanana kadar çıkartamayacaksınız çünkü onları o şekilde büyüledim. Duyularınızı daha iyi kullanmayı canım Layal size bahsetmiş zaten. Göreviniz ise ormandaki Hayalet Kediyi bulmak. Kalan bilgileri arkadaşlarının seninle paylaşacağını umuyorum. Gidin bakalım benim küçük engereklerim.”

Burnuma dolan ona özgü kokusuyla Arat’ın yanıma geldiğini anladım. Belime koyduğu eliyle beni kendine çekerken şakağımı öptü. “Hoş geldin benim küçük Kıvılcım’ım.”

“Aa ben meraktan kapıda bitersin sanmıştım.” diye hayret dolu bir şekilde söylendiğimde kibarca güldü. Tam bir İstanbul beyefendisi gibiydi. Ama bunu onlara açıklayamazdım.

Arkamızdan onun taklidini yapan bir Feris vardı üstelik. “Hişgildin binim kiçik kivilcimim!” Pera ve Boğa buna kahkaha atarken Arat kınayıcı bakışlarını göndermekle meşguldü.

“Boş ver bu bücürü ağız eğlendiren bir çocuk işte.” deyip geçiştirdiğinde Feris bozuldu. “Ben onun büyüğüyüm! Bücür demeyi kes!”

“Açıklamak ister misin Feris?”

Sessizlik.

“Ben de öyle düşünmüştüm.”

Feris Arat’a dil çıkarıp yanıma geldiğinde beni çekiştirdi. “Gel bakalım şirin çayım. Ben sana özet geçerim.”

Bu sefer onu dalgaya alan kişi Sofya’ydı.

“Gel bakalım minik turtam.” deyip O da Pera’yı çekiştirdi.

Arat yeniden yanıma geldiğinde “Seni merak etmediğimi sanma sakın. Yanlış bir düşünceye kapılmanı istemem. Yalnızca odandaki akvaryumdan birazcık bilgi almış olabilirim.” dedi oldukça sakin bir şekilde.

“Ne! Akvaryumdaki balıkla mı konuştuğunu söylüyorsun?”

“İletişim ağı kurabiliyorum diyelim.”

Bu beni güldürürken aynı zamanda ürpertti. “Çağıl eğer senin balığını kullandığını öğrenirse cinnet geçirir. Yılların bağını bir kenara atıp onu kapıya koymasını istemem.” dediğimde hoş bir kahkaha attı.

“Benden hiç hoşlanmıyor. Balığı bana yedirmesi daha muhtemel bir olay.”

“Katılıyorum. Ee nedir bu hayalet kedi muhabbeti.”

“Kedi diye küçümsemezsek sevinirim. Kendisi kedigillerden evet ama türü kaplan. Efsanelerde korkulacak bir şey olmadığı sanılsın diye daha masum bir isim koymuşlar, ters köşe yapmak için. Hayalet denmesindeki amaç ise görünmez olması.”

Arat’ın sözünü Feris devraldı ve heyecanla anlatmaya başladı.

“Görünmez olması onun çıkardığı sesleri duymayacağımız anlamına gelmez ama. Yani bir yere çarparsa, bir yaprağı ezerse, kükrerse tabii ki duyarız. Ormandaki eğitimli, bize zarar veremez korkma.”

“Ee nasıl yakalayacağız koca kaplanı? Kucağımıza alacak halimiz yok ya?”

Boğa şiddetle gülmeye başladı. “Yok yok başının arkasında bir kumaş olacak. Boynuna dolanan bu büyülü kumaşı nazikçe alacaksın ve Mamba’ya getireceksin. İşte bu kadar. Kaplanı yakalamak yok!”

“Bir kaplanın dibine kadar yaklaşacağız üstelik gözlerimiz kapalı olarak ve onun boynundaki kumaşı alacağız öyle mi? Siz kafayı yemişsiniz!”

“Görev görevdir sevgili Yargı! Ayrıca kaplan eğitimli dedik. Bu büyü ile yapılan bir eğitim. Yaşayanlar’daki gibi aslan terbiyecisi yok yani. Rahat ol. Sadece ormanda gezinecek, bize zarar vermek yasak. Boynuna dokunduğumuzda bize saldıramaz.” dedi sırıta sırıta gezen Şeref Şerefli.

“Göz bağlarını ormanın girişinde takacağız.” diyen Arat kısa bir bilgilendirme geçti.

“Peki ormanda yaşayan diğer canlılar ne olacak? Oldukça savunmasızız.”

“Burası eğitim ormanı zaten. En fazla kuş var böcek var. Tehlikeli bir tür ya da yırtıcı yok. Ayrıca ufak bir sır, hayalet kedi başının arkasının okşanmasını çok sever.” deyip göz kırptı.

“Sen daha önce yakaladın mı?”

“Evet ama yıllar oldu. Başlangıç seviyelerinde verilen eğitimler bunlar. Ben senin yanında olmak için buradayım.” Eliyle ileride yürüyen ekibi gösterdi. “Diğerleri de öyle.”

“E diğer derslere nasıl giriyorsun?”

“Hepimiz ona göre program hazırladık. Aynı düzeyde değiliz, o yüzden sürekli bir arada bulanamayız. Arada aksaklıklar oldu ama, olur o kadar dedik.”

Coşkulu bir sesle etrafta dönmeye başlayan Şeref’e baktım. “Evet gençler! Hazır mıyız?” Elini kolunu kaldırıp dans ediyordu. Oldukça eğlenebildiğine göre tedirgin edici bir şey yoktu. Onlar için basit gözüküyordu ya da...

Arat arkama geçtiğinde enseme bir öpücük bıraktı. Bu elektrik akımına kapılmama neden oldu. Hem gerçek hem de mecaz anlamda. Göz bağımı takarken “Korkma çok çabuk bitecektir emin ol. Birbirimizden çok uzaklaşmayalım, seslenebilirsin. Ama dokunmak yasak.” dediğinde uslu bir çocuk gibi anladım demek için başımı salladım.

 

Loading...
0%