Yeni Üyelik
60.
Bölüm

60. Bölüm

@1scintilla

"Profesör kırmızı alarm verdiniz?" Sağ tarafımdan gelen ses daha önce gördüğüm bir kıza aitti. Bakışlarında hiçbir ifade olmadan Layal'e bakıyordu. Direkt konuya giriş yapmak istediğinden sanırım, bodoslama daldı.

"Evet sevgili vezirlerim. Size ihtiyacımız var. Yine ve yeniden. Şahımızın sarayından oldukça değerli bir eşya kayboldu. Daha doğrusu çalındı. Kim ne şekilde buna cesaret eder bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey onu bulamazsak başımıza gelecek olan felaketler."

"Nedir bu eşya tam olarak Bayan Layal?"

"Matruşka bir bebek. İçinde oldukça değerli bir taş taşıyan asla sıradan olmayan bir bebek. Bu değerli taş çok önemli bir satranç taşının üyesi aynı zamanda. Yıllar önce bazı önlemler alınıp bebekler iç içinden çıkarıldı ve ayrı noktalara saklandı. Önemli büyülerle birlikte. Bir tanesi de sarayda saklıydı. Büyünün bozulduğu an gelen seslerle her yer arandı ama alan kişiyi bulamadılar. Sizden istediğim şey matruşkanın peşine düşmeniz."

"Bu çok önemli bir görev Profesör. Nerelere dağılacağız? Nasıl bulacağız, bir ipucu var mı?"

"Size matruşkanın içinde olan atın karşı taşını vereceğim. Tıpkı satranç taşında olduğu gibi siyahlar ve beyazlar. Yaklaştığınız an taş size sinyal verecektir. Size vereceğim taş da bir o kadar önemli, bu yüzden çok dikkatli olmalısınız. Şahlarla iş birliği yapamıyoruz çünkü oldukça önemli bir eğitimdeler. Bu işte yalnızız. En güvendiğim vezirlerimi seçtim. Üç gruba ayrılıp gideceğiz. Grupların listesini oluşturdum. Yarın yola çıkıyoruz. Bu gece yatakhaneye döndüğünüzde göreve gideceğinizi, arkadaşlarınıza söyleyebilirsiniz, lakin içeriğinin ne olduğunu bilmediğiniz kısmıyla birlikte."

Akıllarına takılan soruları sorarken benim aklımdaki tek şey Arat ile beraber olup olamayacağımızdı. İlk önemli görevimde yanımda olmasını çok isterdim. Mum ışığı yüzüne vurdukça dudakları tek çizgi gözüken Layal'in bu halini sanırım ilk defa görüyordum. Gergindi...

Bu taş bir anahtar olabilir miydi? Gizli yolların kapısını açan? Önemli bilgiler sunan? Geçmişi görmemizi sağlayan.

Layal'in gözlerini üzerimde hissettiğimde "Kaç tane matruşka bebek var profesör?" diye sordum.

"Altı."

"Kaç tanesi kayıp?"

"Şimdilik sadece bir. Sarayda olan çalındı. Diğerleri için yüksek önlemler alınmaya devam ediliyor. Ama böyle güçlü bir büyüyle birini kıran, diğerlerini bulursa hiç affetmez!" Ses tonu her zaman tane tane çıkarken, şu an hırslı ve bir o kadar gizemli çıkıyordu. Olay her neyse oldukça ciddiydi. Çünkü herkes gergin ve kaşları çatık duruyordu. Bir ben tam olarak özünü kavramamış olabilirdim...

Akıllara takılan soruları ve Layal'in haritasından gideceğimiz yerleri incelememiz bittiğinde, haritaları tek bir hareketle kaldırıp yerine hepimiz için birer çanta koydu.

"Herkes derinleştirme büyüsünü yapsın. Şato sınırları içerisinde büyünüz asla geri tepmez." deyip ayağa kalktı, derin bir nefes alıp ellerini masaya koydu.

"Çocuklar görevin kaç gün süreceğini bilmiyorum. Bu yüzden yanınıza en işe yarayacağını düşündüğünüz eşyaları alın. Hazırda olan önemli iksirlerinizi alın. Herhangi bir tehlikeye karşı sizi savunacak bir şeyler koyun. Bilmem anlatabildim mi? Ne lazım olursa!" dediğinde hepimiz anladığımızı gösteren mırıltılar çıkardık.

Aklıma gelen tek iksirim altın boynuz özüydü. Bir diğer eşyam, kolyem zaten benimleydi. Sanırım bir de Işıl'ın ayakkabılarını ödünç almam gerekecekti.

Önümüzdeki kalın ve eski yapraklı kitaptaki önermeleri takip edip çantamızı derinleştirme büyüsü yapmaya çalıştık. İşin açığı biraz karışık bir büyüydü. Ve yapılması desteklenmeyen büyüler sıralamasında yer alıyordu. Neden olduğunu sorduğumda ise gizli saklı işler çevirenler için getirilen bir kısıtlama olduğunu öğrendim.

Herkes çantasını tamamladığında Layal kontrol etti ve yine tek bir el hareketiyle onları kaldırdı. Bu sefer herkese söylediğimiz davet masası oluşmuştu. Evet artık sıcak yemekler eşliğinde karnımızı doyurabilirdik.

Yemekten sonra büyük siyah ve kasvetli gözüken şatodan, Layal tarafından uğurlandık. Yarın yine bu saatlerde yola çıkacaktık. Gündüz bu kadar kalabalık bir grubun göreve gitmesi merak uyandırabilirdi.

Atlarımızı bağladığımız yere gittik ve vakit geçmeden oradan ayrıldık. Görünmez dolabın biz önüne gider gitmez görünüp verdiği kalın pelerinime sıkı sıkı sarılmıştım.

Yaşamayanlar'ın soğuğu ruhumuzu kesiyordu.

"Grupları henüz söylemedi ama umarım bu ekip dağılmaz." dedi Boğa umutla.

"Aynen ahbap bu bir ekip işi herkes herkesi kollamalı!" diye onayladı Şeref. Kızlar da kafalarını salladılar. Bugün pek konuşkan değillerdi. Keyifleri kaçmıştı.

Yatakhaneye giden yolda onlarla ayrıldık. Arat önce beni bırakmayı tercih etti. Şahsen ben de bu zifiri karanlıkta ve soğukta yalnız başıma dönmek istemezdim. Hadi ama burası Yaşayanlar’ın dünyasından daha korkutucuydu. Küçükken tuvaletin ışığını kapatıp peşimden hayalet gelmesin diye koşarak odama giderdim. Kötü haber, burada hayaletler gerçek olabilirdi. Daha kötü haber, onlarda uçabiliyorsa işimiz yaştı...

Mum ışığı bu rüzgârda sürekli söndüğünden yakamıyorduk. Gaz lambasının ise ahı gitmiş, hatta vahı bile kalmamıştı. Gözlerimin beyazı ortamı daha iyi aydınlatıyordu.

Sessizliği bozan yaşam çizgimin o melodik sesiydi. “Görevden önce biraz gevşemek ister misin?"

Pelerinimi boynuma daha sıkı örterken "Bana masaj yapmayı mı teklif ediyorsun?" diye soruverdim. Karanlıkta göremiyordum ama gözlerinin öylece yüzüme bakakalmasından dolayı yanaklarının kızardığına emindim.

"Bu daha iyi fikirmiş. Yapalım bunu." İçimdeki arsız kadın pelerini sallaya sallaya havaya atmak istedi ama bu soğukta münasip bir yerlerim yememişti.

"Senin fikrini öğrenelim Arat Zemheri?"

"Hiç. Belki resim çizer ya da çello çalarsan biraz olsun bu kasvetten uzaklaşırsın diye düşünmüştüm."

"Hem kasvetten uzaklaşıp hem de bu soğuk havada içimizin sıcacık olacağı bir şeyler de yapabiliriz, yani gevşemek için." Sus diyordu içimdeki bir yanım. Diğer yanım ise icraat istiyordu. Hangisine uyacağımı şaşırmıştım.

Arat'ın dudakları çapkınca kıvrılırken "Sen çok fena bir kadınsın. Kokunu duyabileceğim bir sınırın içindeysem, ben de çok fena bir adam oluyorum."

"Resim isteğinle mi?"

"Cık. Resimden sonra üzerine bulaşan boyaları silme isteğimle."

"Hmm. Yaşansın bu." Şimdiden içim sıcacık olmuştu zaten. Bu adam benim artık yaşamayan kalbime zarardı. Nasıl böyle duygular hissedebilirdim bilmiyordum. Bu yüzden Karaka'nın yönünü resim atölyesine çevirdim. Hem onu model yapardım hem de üzerimdeki boyaları temizlemesini sağlardım. Bir taşla kaç kuş vuracağımın kritiğini ise orada konuşurduk. Arat'ın arkadan gelen kısık sesli gülüşüyle birlikte devam ettik.

Bu saatte deli mi dürtmüştü de buradaydık diye sorguladım içeri geçince. Deli değil, aşk dürtmüştü, dolu dizgin durdurulamayan duygular dürtmüştü ve bize de buraya gelmek düşmüştü. Şu fırçaların dili olsa da konuşsaydı...

Arat vakit kaybetmeden köşedeki şömineyi parmak uçlarıyla tutuşturdu. Pelerinimin ipini çözüp ayak ucuma düşmesini sağladım. Sonra gidip aynı şeyi ona da yaptım. Küçük bir tuval alıp boyalarımı seçmeye başladım. Önce üzerindeki aşırı çekici bulduğum detayları çizecektim. Mesela köstekli saati...

Yüzünü sonra çizebilirdim. Zira vakit kalmayabilirdi.

Olduğu yerde sabit duran Arat'ın gözleri üzerimde dolanmaya başladı. "Saatim hoşuna gitmiş görünüyor leydim?"

"Oldukça hoşuma gitti lordum. Zira bunun için size ait olması yeterli bir sebep."

Arat'ın gülümsemesi büyürken "Zihnin resimle biraz boşaldıysa biraz da senin taktiği uygulamaya ne dersin? Hem bence içeri oldukça sıcak oldu. Fazlalıklardan kurtulmak iyi gelebilir."

Derin bir nefes alıp tabloma baktım. Eli cebinde bir adam figürü çizmiştim. Yeleğinde köstekli saat detaylı... Ama henüz renklendirmeyip kendimi boyamaya fırsatım olmamıştı. Olsun diye geçirdim içimden. Neticede benim taktiğimi deneyecektik.

Arat'ın önüne doğru giderken, hayran bakışlarını yüzümde hissetmek beni daha da yükseltti. İçim hoş oluyordu. Böyle bir sevgiyi görüp, hissedince. Neydi bunun adı, aşk sarhoşu mu? Aşk şarabından mı içmiştim?

Köstekli saatinin zincirinden tutup onu kendime çektiğimde içli bir nefes aldı.

"Masaja önce boynundan başlayalım öyleyse. Okuduğum bilgilere göre, kan dolaşımını hızlandırır, baş ağrısını azaltır, modunu yükseltir ve enerji desteği ver-" sözünü tamamlayamadan biraz daha kendime çektim. Nereden başlayacaksa başlayabilirdi. Sonuçta buraya gevşemeye gelmiştik. Ama biraz daha konuşursa vücudum daha da gerginleşecekti.

"Anladım. Önce şundan kurtulalım o zaman." dedi başını sallayıp kulağıma doğru seslenerek. Sonra boyun masajına önce dudaklarıyla başlayacakmış gibi öpücüklerini bıraktı. Elleri ise asla boşta durmayıp korsemin iplerini çözüyordu. Vücut sıcaklığım artarken çoktan masajın etkilerini hissetmeye başlamıştım...

Arat Zemheri, ruhunu dudaklarından bedenime üflemeye devam ediyordu.

 

Loading...
0%