Yeni Üyelik
65.
Bölüm

65. Bölüm

@1scintilla

"Bizden başka toplulukların olduğunu biliyorsun güzelim. Burası en kibar tabiriyle kural tanımaz Yaşamayanlar'dan oluşan bir grup. Bu yüzden dikkatimiz daha yoğun olacak. Bu seni korkutmasın sadece tedbir amaçlı."

Arat içimi rahatlatarak cümleleri eleyip kurdu ama tehlikenin kokusunu almıştım. Elimdeki satranç taşının ısısı eldiveni delip ulaşıyordu tenime. "Taş ısınmaya başladı arkadaşlar belki bilmek isteyen olur."

"Harika. Burada o kadar uzun kalmayacağız demek." Pera bir sevinçle söylemişti ama Sofya yoluna taş koydu.

"Taşa yaklaşmış olabiliriz ama bu onu hemen alabileceğimiz anlamına gelmiyor beyaz melek." Pera ona gözlerini devirerek bakıp "Tamam Şam'ı özledin anladık. Bana saldırıp durma." dedi ve ilerledi. Şam dediği şey Sofya'nın deli kedisiydi. Artık daha yakın duruyorduk. Av olursak hep birlikte olurduk ama Arat bunu göze almıştır diye düşündüm.

Gecenin uğultusunda öten baykuşların uğursuz sesi kulağıma doldu. Kesinlikle ötme sesinden başka bir şey duyamadım. Sonra ruhumu bir karanlık çevirdi. Sanki siyah sis beni içine hapsediyor gibi hissettim. Bu dumanlı görüntüyü dağıtmak için Karaka'yı biraz hareket ettirdim. Hissettiğim bu his normal değildi ve hâlâ ilerliyorduk. Pera duygularımın aurasını sezerek yanıma geldi. "Ne oldu Yargı ne hissettin?"

"Karanlık bir şeyler. Siyah sis tabakası bizi sarıyor ve kıstırıyor gibi." Gözlerim Arat'ı bulduğunda güven veren bakışlarla karşılaştım. Sanki başımıza ne gelirse alt edip kurtulacak gibiydik. "Bir şey kanat çırpıyor. Birden fazla, hatta sayıları oldukça fazla gibi." Pera ve Arat dikkat kesilip dinlediler. Belki sadece ben duyuyordum.

"Yanımızdan geçiyor." Belki bu bir hayvan olduğu için böyle hissettim bilmiyorum ama olumlu duygular içinde olmadığım kesindi. Kanatlı şey bana doğru uçtuğunda göz bebeklerimin büyümesiyle Arat'ın kılıcını çekmesi bir oldu. Sofya ve Şeref ellerini kaldırıp büyü yapmaya başladılar. Arada geçen kelimelerden anladığım tek şey görünür olmakla ilgiliydi.

Onları görmüyorduk ve görmediğimiz bir şeyle savaşmak bizi bir sıfır geride bırakırdı. Gürültülü ve tiz sesler beynimi delecek gibi geldiğinde etrafıma daha dikkatli baktım.

Kılıcın havada bıraktığı ses ile kanat sesleri durdu. Uğursuzluk hâlâ üzerimde kol geziniyordu ama sakin olmaya çalışarak yolumuza devam ettik. Artık kılıçlar elimizde gitmeye başladık.

"Burada bir sürü yanıltıcı şey olabilir. Yani kutudan çıkan şey, korkutucu bir gülümsemesi olan palyaço da olabilir bir silah da." Şeref'in sözlerini onayladığımı belli etmek üzere başımı salladım. O şaka kutularını oldum olası sevmezdim ve çocukluk travmam vardı.

Arat'ın gözü her yerde dolanıyordu. Olası bir durum için hepimiz tetikte bekledik. Hava iyice soğumuş ve kararmıştı. Sesleri duyduğum yerden uzaklaşsak da uğursuzluğu benimle geliyordu.

Bir süre sonra yüzümde hissettiğim sıcak nefesle birlikte bir korku nidası atıp hançeri savurdum ve elim bir şeye çarptı. İşte o zaman korku dolu kanat seslerini yeniden duydum. "Çevremizde kanatlı bir şeyler var. Onu yaraladığımı hissettim ama göremiyorum. Oldukça kalabalıklar üstelik."

"Bu harika bir haber." diye dalgaya alan Boğa diğer eline hançerini almıştı bile.

"Sen vurduktan sonra süzülen siyah aurayı hissettim. Kötü haber boynuz bacaklar bile bu kadar karanlık değildi." dedi Pera temkinli bir şekilde etrafa bakarken.

"Bu daha harika bir haber." diye mırıldanan Şeref'i duydum. Sonra ise aklıma gelen bir fikirle köklerini toprağa salan en büyük ağacın yanında durdum. Toprak senin himayendeyim, senin üzerinde duruyorum. Çevremde oluşan kötülük senin beslediğin dallarda geziniyor hissediyorum. Bana ne olduklarını söyle! Onları görünür kıl. Ellerimi iki yana yasladığım ağaçtan gelen titreşimi hissettim. Çağrıma cevap verecekti. Tam bu sırada kulağımın dibinde o uğursuz gak sesini duydum. "Kargalar!" diye toplu cevap verdikten sonra yeniden ve daha fazla ötmeye başladılar. Hafifçe yerimde sıçradığımda ise yüzümün hizasında duran parlak kırmızı gözlü siyah kargayla karşılaştım. Bu kadar dibime girmiş ne yapıyor bilmiyorum ama gerginlikten ölmem an meselesi.

Hançeri elime alıp savuşturduğumda sadece bana değil hepsine görünür olduklarını fark ettim. Saldırmayıp öylece yüzümüze bakıyorlardı. Kısa bir sessizlikten sonra belki hasar almadan çıkarız diye düşündüm ama koca bir yanılgı oldu. Yüksek bir gak sesinden sonra hunharca üzerimize gelmeye başladılar.

Herkes kendi özellikleriyle birlikte savaşmaya başladı. Ben ise bir elimi toprağa koyup kendime kalkan oluşturmaya çalıştım. Hatta başarabilirsem diğerlerini de içine alacağım.

Şeref’in Ay'ın parlak ışığını gözlerine alıp kırmızı gözlü kargalara yansıma yaptığını gördüm. Yansımaya dayanamayan kargalar teker teker yere düştüler. Pera yılanıyla savaşırken, Sofya sakinleştirdiği kargaları bir kenara gönderdi. Diğerlerini iki elini birden kullanıp savaşmaya devam ederken gördüm. Ben tek elimi doğru düzgün kullanamazken adamlar çatır çutur savaşıyordu. Onlar yıllardır savaşıyor, sen ise bir acemisin Yargı...

Tek elimle topraktan destek almaya çalışmam başarısızlıkla sonuçlandı. Ne yani her zaman iki elimi kullanamayabilirdim. O zaman ne olacaktı?

Kargaların sayısı gittikçe azalırken sevindim ama tam o sırada hiç ummadığım bir şey oldu. Yere düşen kargalar yeniden titreşerek canlandılar. Üstelik bir tane değil her birinin titreşimden üç tane karga oluşuyordu. İmdat kere imdat. Fark ettiğim şeyle diğerlerine baktım ama bunu henüz görmediler. "Durun!" diye bağırıp dikkatlerini çektim ama savaşmayı bana bakmaya tercih eden ekibim durmadı bile.

Tüm gücümle "Durun dedim!" diyerek yeniden bağırdım da biraz olsun dikkatlerini çekebildim. "Öldürdüğünüz her karga bir süre sonra canlanıyor hem de üçer tane olarak." Şimdi ise sadece kendilerini korumak için onları savuşturmaya başladılar. Yardım isteyebileceğim tek kişiye baktım. Daha doğrusu tek görünümlü iki kişiye.

"Pera beni koru. Topraktan güç almaya çalışacağım." Üzerime gelen kargalar sislerin içinde kırmızı parlak gözleriyle tam bir gece canavarı gibi gözüküyordu. Pera'nın yılanı onun eteklerinden dolandı, kuyruğunu beline sardı ve kafasını uzatarak beni korumaya çalıştı. Ona küçük bir teşekkür gülümsemesi gönderdim.

İki elimi toprağa bastırıp yeniden titreşim almayı umdum. Toprak bana yardım et. Gücümü senden alıyorum. Bedenimi seninle bütünlüyorum. Geçmişten bugüne benim için değerin yadsınamaz. Sen bensin ve ben de senim! Beni kalkanınla koru! Toprak ısınmaya başlayıp titreşince isteğimi yerine getireceğini anladım.

Bir toz bulutu oluştu ve hortum yaparak beni içine aldı. Oluşan hortum çevredeki kargaların uçuşmasına neden olmuştu. Şimdi biraz daha sakindiler. "Teşekkür ederim Pera şimdi sizin için kalkanı genişleteceğim."

"Ne saçmalıyorsun sen? Bunu yaparsan şuraya yığılır kalırsın. Gücünü içinde kontrol et bu kadarı şu an için seni aşar. Buradaki herkes kendini korumanın yolunu biliyor. Rica ediyorum sen de sadece kendini koru."

Pera'nın sert sözlerinden sonra duraksadım ama hepsiyle nasıl baş edecektik. Hortum yeniden etrafımda döndü ve ince, saydam toprak tabakası etrafımda belirdi. Arat ile göz göze geldiğim o kısacık anda bile bana gülümsedi. Bakışlarında gördüğüm gurur muydu? Çocuğu bir şeyleri başarmış ebeveyn gururu vardı gözlerinde. Kendimi koruyabildiğim için neredeyse gülecektim, neredeyse...

Atların üzerinden çoktan indiğimiz için bulunduğumuz konumdan uzaklaşmıştık. Üzerime gelen kargalar toprak kalkana çarpsalar da ısrarla devam ediyorlardı. Ben de çocuksu bir edayla onları izliyordum.

Sonra durdular ve gaklama sesleri bir koroya dönüştü. Herkes temkinle ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gidecekler miydi? Bir an önce gitsinler istiyordum çünkü toprakla kalkanın süresi hakkında hiç konuşmadım. Eğlencem yarıda kalsın istemezdim.

Kargalar havada toplandılar ve büyük bir kuşu andıran bir görüntü sergilediler. Siyah sisin arasında parlayan kırmızı gözleri öfkeliydi. Bölgelerine girdiğimiz için mi kendilerini savaşmaya layık buluyorlardı bilmiyorum. Yapmaya çalıştığımız şey sadece buradan geçmekti. Onlara ilk bulaşan biz değildik.

Büyük bir kuş görünümü alıp birleşen kargalar yeniden uğursuz gaklamayla beraber aynı anda harekete geçip tek bir kişiye odaklanarak saldırıya geçtiler. Odaklandıkları o kişi kim miydi? Toprak kalkanının arkasında öylece duran bendim!

Kılıç ve hançerimi çoktan hazırlamıştım ama bu kadar kalabalık sürüyü karşılamam mümkün değildi. Hepsi bir anda saldırdığı için zaten zayıf olan toprak kalkanım çatladı ve tuz buz oldu. Çığlığımla birlikte etrafta yankılanan adımı duyuyordum. İçlerinde seçebildiğim tek tını Arat'ın endişe dolu sesiydi.

Her şey bir anda hızlıca olup bitiyor ve ben bir köşede oturup izliyor gibiydim. Bedenime gelen darbeler canımı yakmaya başladı. Sivri pençeleri beni parçalamak için yaratılmış gibiydi. Ekip beni kurtarmak için elinden geleni yapıyordu ama yüzlerce kargaya karşı gücümüz yeterli değildi. Bedenimde açılan her pençe darbesi soğuk havayla bütünleşip ruhuma işliyordu.

Yüzüme, göğsüme, karnıma hatta kulağıma gelen darbeler beni kanatmaya yetti. Yeniden kalkan oluşturmak için toprağa dokunmam gerekirdi ki bu mümkün değildi. Ayrıca diz çöktüğüm an onlar da tepeme çökerdi. Neden sadece hedef bendim? Kalkan kurup oyunlarını bozduğum için mi?

Ölmeyeceğimi biliyordum çünkü kalbim koruma halkasıyla donanımlıydı. Ama bu sürünmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

Tüm gücümle onlara bağırarak yeniden karşı koymaya çalıştım. Bağırışımla birlikte içimden geçen sözcükler gerçekleşir gibi sırtımdaki sızıyı arttırdı. Bu sızı kargaların açtığı yaraların yanında bir hiçti.

Kanatlarımı çağırdım. Bedenim evrim geçirir gibi bükülürken hâlâ bağırdığım için ortam bir tık sessizleşti. Devasa kanatlarım iki yana doğru salınırken gözlerimin renginin de değiştiğini anlamıştım. Şimdi bütün öfkemden nasibini alanlar onlar olacaktı.

O sırada zihnimde bir cümle belirdi. Onlara efendilerinin kim olduğunu göster. Kime itaat etmeleri gerektiğini bilsinler!

Kanatlarımı esnetip kendime geldikten bir an sonra havadaydım. Şaşkına dönen tek varlık kargalar değildi. Ekipteki herkes bunu bilmiyordu ve hayret nidaları havada uçuştu. 'Başka seçeneğim yoktu' diye düşünerek Arat'a baktım. Fakat hayranlık dolu bakışlarla karşılaşmayı beklemiyordum.

Bir tarafı siyah, bir tarafı beyaz devasa kanatlarımla hepsinin üzerinden hızla uçtuktan sonra zihnimde dolanan yazıyı onların önüne döktüm. "Kime itaat etmeniz gerektiğini öğrenin ve geri çekilin!" Sesim oldukça güçlü ve gür çıkmıştı. Hepsinin üzerinde durmam onlardan daha güçlü olduğumu kanıtlama arzumdandı.

Kısa bir an bana bakan kırmızı gözler anında solarak siyahlaştılar. Sanki bir büyü yapılmış ve ben konuşunca bozulmuş gibi hissettim. Yeniden gaklamaya başladıklarında 'özür dileriz efendimiz, efendimiz, bizi affedin, büyülenmiştik, sizin bir değişen olduğunuzu anlayamadık, yolun geri kalanında sizi koruyacağız' gibi mırıltılar işittim. İşte bunu sadece ben duyuyordum.

"Hatanızı telafi etmek için yolumuza çıkan karanlığı geri püskürteceksiniz!" Sessizlik içinde beklediler. Cebimde bulunan taşı çıkardım ve "Bunun eşini arıyorum. Hakkında bildiğiniz tüm bilgileri söylerseniz sizi ancak affedebilirim." dedim. Taşı görünce tedirgin olmuşlardı. İçlerinden biri öne çıkıp karşıma doğru geldi. Sanırım sözcü olarak konuşmasını yapacak karga bu.

Taş bizim topraklarımız içinde. Sınırdan birkaç gün önce geçti efendim.

"Topraklarınız oldukça geniş. Daha detaylı bilgi istiyorum."

İntikam. İşin içinde intikam var. Ruh bataklığını geçtikten sonra taş size kendini belli edecektir efendim. Sizi koruyor olacağız.

Ruh bataklığı mı? Bir o eksikti.

"Bizi koruyacaksınız!" dedim tekrar üzerine basarak. Hayvanların düşüncelerini okumak harika bir şeydi. Muhtemelen büyülendikleri için ilk başta duyamamıştım.

Kanatlarımı süzerek yeniden aşağı indiğimde gözlerimi kapatıp odaklandım ve kanatlarımı küçük bir hareketle yeniden sırtımdaki yarıklardan içeri girmesine izin verdim.

Hava gittikçe soğurken termal giysilerim parçalandığı için soğuk rüzgârı tüm tenimde, bu sefer daha güçlü hissettim. Üstüm başım yara bere içindeydi. Hangi aptal bu kargaları böyle büyülemişti merak ettim. İntikam için demişti baş karga, hepsinden biraz daha gelişmiş gibi duran.

Arat hemen yanıma gelip beni kolları arasına aldığı gibi dudaklarıma narin bir öpücük bıraktı. Canımın yanmasından korkar gibi, kırılgan bir eşya gibi davranması beni duygusallaştırdı. Dokunsanız ağlarım diye bağırasım gelse de tüm kelimelerimi yuttum.

 

Loading...
0%