@1scintilla
|
"Vay be! Bu aşırı havalı bir hareketti yenge." Boğa bu sözleri Owen’ın gözlerinin içine bakarak söyledi. "O kanatlar da neydi öyle üstat? Ver tüylerinden öpeyim!" Şeref bir adım attığında Arat'ın ufak dokunuşu sayesinde olduğu yerde kaldı. "Ah! Ne çarpıyorsun birader?" "Düzgün konuş gelmeyim oraya!" Arat ellerini hiç üşenmeden yaralarımda gezdirmeye başladı ama bunu yaparken çantasından minik bir şişe çıkardı. Sanki onu sürünce yaralarım iyileşiyormuş gibi gözüküyordu dışarıdan. Oysa o benim ruh eşim ve şifam ellerinde saklı. Tek bir dokunuşuyla zaten rahatlardım. Grubumun hangisi olduğunu bana gösteren dövmemin oluştuğu gün de aynısı yaptı. Owen bir adım öne çıktı. Kahverengi gözleri ilgiyle üzerimde dolaşırken gerildim. "Demek bir değişensin.” dediğinde değişen kelimesini biraz daha açması için meraklı bir bakış attım. “Anında bir kanatlıya dönüştün ve bu seni değişen yapar. Harika ve geliştirilebilir bir yetenek.” "Teşekkür ederim." Bana karşı her zaman kibardı ona kaba davranmak istemiyorum ama farklı boyutta olan duyguları varsa geri durmayı öğrenmeli. Arat'ın eli bedenimde kasılarak ilerlerken bir de kendi aramızda tartışmak istemiyorum. Zaten oldukça yoğun ve yorgun anlar geçiriyoruz. "Onlarla irtibata geçebildin mi? Sana ne söylediler?" Arat anında omuzunun üzerinden arkasına bakıp "Biraz sessiz kalabilirsen soluklanıp, toparlanıp, bize ne yaşandıysa anlatacaktır." diye sert bir şekilde çıkıştı. Owen Arat'a şöyle bir baktıktan sonra bana döndü. Gözlerinde ufak bir mahcubiyet yakaladım. "Kusura bakma lütfen yaşanan olaylar beni oldukça heyecanlandırdı. Seni boğmak istemedim." Gözlerimi yumup kafamı salladım. "Her şeyi anlatacağım. Sonra da biraz dinlenir yolumuza devam ederiz." Pera ile sadece bakışarak anlaşıyorduk. Yorgun auramı ben söylemeden fark edip gereken talimatı Sofya'ya verdi. Sofya gecenin neyini çağırdı bilmiyorum ama bitkin halim biraz kırılmıştı. Arat gözlerini bile kırpmadan yaralarımı iyileştirmeye devam etti. Eğilip kulağına fısıldadım. "Üşüyorum. Yanımda yedek kıyafet var ama değiştirebileceğim bir alan bulabilir miyiz?" Göğsümün altındaki yarayı iyileştirdikten sonra dudaklarını bastırdı. "Sen iste her şeyi imkân dahilinde kılayım eşsizim." Dudaklarım kendiliğinden kıvrılırken önümde eğildiği için saçlarını karıştırdım. Gözlerini kaldırıp bana baktığında ikimizin de aynı şeyi hissettiğini anladım. Keşke bu saçları farklı anlamda dağıtsaydım... Arat ekibe dönüp "Biraz mola veriyoruz. Bir şeyler yer harekete geçeriz. Biz gelene kadar ölmemeye çalışın." dedi. "Hey, nereye? Ya bu şeyler tekrar saldırırsa?" "Tekrarı olmayacak Boğa! En azından o şeyler için." dedim yapmacık bir gülümsemeyle. "Sağ ol içim nasıl rahatladı anlatamam." diye cevap verdi alay dolu bir tonlamayla. Bir an sonrasını bilememek benim suçum değildi. Gözden uzak bir ağacın arkasına konumlandığımızda çantamın derinliklerinden yedek bir termal takım çıkardım. Hazır olduğumda Arat ellerini iki yana açıp odaklandı ve bir an sonra etrafımda bir serinlik hissettim. O da su ile bir kalkan yapmıştı, denizden gelen yeteneğini kullanarak ama içinde kendisi de vardı. İşte bunu düşünmemiştim. Hızlıca soyunurken her an düşebilirmişim gibi tetikte durması komiğime gitti. "Çemberi biraz genişletemez miydin? Her an üzerine yığılabilirim." dediğimde dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Kesinlikle bunun için oldukça dar tuttum. Lütfen biraz üzerime yığıl. Benim de enerji depolamaya hakkım var." Kesinlikle hakkıydı ama önce üzerimdekilerden kurtulmam lazımdı. Hızlıca değiştirirken tek kelime bile etmedi. Yaralarım hafif pembe bir dokuya dönmüştü. Umarım izi kalmazdı. Üzerimi değiştirip dağılan saçlarımı yeniden sıkı bir topuz olarak topladım. Tüm bunları yaparken elim kolum yanlışlıkla ona değdi ama büyük bir sabırla beni bekledi. İşte şimdi ödülünü hak etti. Elimi saçlarının arasına daldırıp kendime doğru çektim ve yaptığım son şeymiş gibi onu öpmeye başladım. Elleri belime yerleştiğinde hareketlerinde en ufak bir kararsızlık yoktu. Öpüşü derinleşirken saçlarını biraz daha çekiştirdim. Bu hoşuna gitmiş gibi dudaklarımın üzerinde kıvrılan dudakları hissettim. Tutkuyla devam eden öpüşmemiz nefesimizin kesilmesiyle son buldu. Sonrasında sakinleştik ve masum bir buse ile sonlandırıp geri çekildik. Başını boyun girintime koyduğunda "İşte şimdi tazelendim, yenilendim ve ferahladım. Onların sana saldırdığını anladığımda beynim durdu. Affedersin atak yapmakta geç kaldım. Böyle aptallıklar yapmamam gerekirdi. Sana bir şey olamaz Yaşam. Senin yaşamına hiçbir şey engel olamaz." "Şşşt. Kendini suçlamayı kes. Bunu kimse kestiremezdi. İyiyiz, iyisin." "İyiysen iyiyim ruhum. Öbür türlüsünün olmaması için ne gerekiyorsa yaparım. Öbür türlü can çekişirim." Ruhuma fısıldadığı sözler şifamı daha hızlı yaydı. Enerjimi yeniden doldurmuş gibi hissettiğimde oradan ayrıldık ve ekibin yanına döndük. Atlara yeniden bindiğimizde ekip durgundu ama aksine yorgun gözükmüyorlardı. Bu iş daha kaç gün uzayacak diye merak ediyorum ama sonucunu şu an göremeyecek gibiydik. Taş elimde ısınıyordu evet, tahminim doğruysa ısının artışına göre ona yaklaşıp uzaklaştığımızı anlayabilirdim. Sessizlik içinde geçen yolculuğumuz gece yarısını buldu. Arat etrafı hızlıca kolaçan edip geldiğinde burada dinlenmek için oylama sundu. Herkes anında elini kaldırınca oturacak yerler aradık. Çocuklar kendi aralarında konuşup gülüştüler. Sanki dünya yansa umurlarında olmaz gibi görünüyorlardı ama savaş halinde canını dişine takarak çatışıyordu hepsi. Güzel bir ekip olduk. Owen’ın performansından sonra kendini yalnız hissetmemesi için Sofya'da devreye girdi. Bu hareketiyle gurur duydum. Aslında biraz kaşınıp Pera'ya yakınlık göstermeye başladı ama bunun sadece Boğa'nın tepkisini ölçmek için olduğuna emin oldum. Zaten Pera onun niyetini çoktan bedeninden çıkan dumanlardan anladı ve eşlik etti. Birbirlerinden ölümüne nefret ediyor gibi gözüküp hoşlanıyorlardı. Evren değişse de kaç yaşında olursan ol taktik aynı kalıyordu maalesef. Neyse ki biz Arat ile ruh eşi çıkmıştık da bu safsatalarla uğraşmama gerek kalmamıştı. Yoksa yakın gelecekte tam olarak bu şekilde sürünmemiz olasıydı. Ya da benim centilmen eşim en kibar hâliyle karşıma çıkıp beni kovalamaya başlardı. E ben de naz yapardım haliyle. Ne kadar ona çekilsem de pat diye bir şeyleri yoluna koyamazdım. Bu düşünce beni güldürünce hepsi yüzünü bana çevirdi. Kendi kendime gülmem normal kaçmamıştı sanırım. Burada ne normaldi de benim gülüşümü garip buluyorlardı anlamadım. "Kafayı mı yedin Yargı Yargıcı?" Şeref'in alay kokan sesine "Hayır, henüz değil." diye cevap verip arkamı döndüm. Gece yarısını geçtiği için etraf zifiri karanlıktı. Ben yine de görüş açımın açık olduğunu düşündüm. Herkes de böyle miydi bilmiyorum. Açıkçası bu durumdan biraz da sıkılmıştım. İnanılmaz normal olan hayatımdan inanılmaz absürt hayatıma geçiş yapmış ve burada bile son derece olağan olmayan şeylerle uğraştım ve uğraşmaya devam ediyorum. Arat dizlerime başını koyunca düşüncelerimden sıyrıldım. Sorgu dolu bakışlarına sadece gülerek karşılık verdim. "Beni okumaktan vazgeç." "Yapabileceğim şeyler iste. Belki ileride düşüncelerini tamamen duyacağım." dediğinde burukça gülümsedim. O eğlenmem için söylemişti oysaki. Ona doğru eğik durduğum için bir damla gözyaşım toprağa karışıp anında tohum açtı. Arat bu sefer onu koparmadı çünkü bana odaklandı. Dakikalarca yüzümü inceledi sanki ruhumu oradan çözüyor gibi. Zihnimi okumasında bir sakınca yoktu. Ama içimde oluşan volkanlar o güzel omuzlarında daha çok yük oluştursun istemezdim. Karmaşamı bilmesi tamamen bana yönelmesi demekti. Kalmak istediğinde başına bastırarak ona engel oldum. Yerinde kıpırdandı ama kalkmadı. Parmakları göz yaşımın aktığı çizgide dolandı. "Söylesene bu bal gözler neden damlıyor? Yaşadığın içsel buhranı kimse bilmiyor ve benim bilecek olmam seni üzdü. Unutma Yargı Yargıcı senin omuzlarından aldığım her yük bana tohum olarak yüklenir ve içime çiçek açtırır. Tıpkı tek bir göz yaşının bu toprağı çiçeklendirdiği gibi..." Yüzümde dolanan ince ve uzun parmağını yavaşça öptüm. "Böyle baktığında tüm organlarım işlevini yitiriyor gibi hissediyorum. Vücudunda dolanan benlerin bile rengi soluyor sanki. Yapma! Paylaş benimle. Senin derdinin dermanı benim. Ruhunun dermanı benim." "Sensin." diye fısıldadım. "Hiçbir şey söylemesen bile bakışların benim zaten dermanım, kelimelerine ihtiyacım yok. Ara ara olur bana böyle. Bir hüzün bir duygusallık, aldırma önemli bir şey değil. Bir öpsen geçer aslında." deyip yeniden gülümsedim. Pek içi rahat etmemişti. Kadınların duygu durumunun çabuk değişebileceğini ona gösterecektim, bizzat yaşayarak. O öpmeyince ben eğilim öptüm gözlerinin üzerinden, çillerinin üzerinden, kirpiklerinden... Arat dudaklarını araladığında bana bir şey diyecek sandım ama yanıldım. "Boğa olduğun yerde dur. Sadece bulunduğumuz yer diğerlerinden daha güvenli dedim. Altını çizerek söylüyorum; güvenli değil, daha güvenli." Onlara buraya dönerken olanları anlatmaya başlamış döndüğümüzde de devam etmiştim. Bütün o intikam meselesini ve diğer saçmalıkları biliyorlardı. Bu yüzden oldukça açıkta durduğumuz için herkes gücünü birleştirip geniş bir koruma kalkanı yapmıştık. Kalkan için bazı iksirlerimizi de feda etmek zorunda kaldık. Çünkü devam edebilmemiz için güç toplamamız lazımdı, bunun içinde dinlenmemiz... Buna rağmen ayrılmak istiyordu. "Abiciğim evham yapma şöyle bir bakınıp geleceğim." "Boğa otur oturduğun yerde oyun mu oynuyoruz burada?" "Arat, dolanıp geleceğim!" Sanırım diğer ikisinin yakın olması onu bunalttı ve kaçacak bir alan arıyor. Arat ayağa kalktığında ise "Yalnız kalmak istiyorum." dedi. Bıkkın bir derin nefes verdikten sonra "Tamam, oylama yapalım. Boğa tek başına gezintiye çıkmasın diyenler?" deyip elini kaldırdı. "Yok artık çişe de birlikte gidelim isterseniz? Kafamı bozma kardeşim gidip geleceğim dedim ne bu saçma liderdik durumu ya?" İşler iyice kızışmıştı ama ben de gitmesi taraftarı değildim. Bu yüzden elimi kaldırdım. Ardımdan mantıklı düşünen diğer insan olan Sofya kaldırdı. "Boğa, nerede olduğumuza bir baksana. Anlıyorum daraldın ama birbirimize ihtiyacımız var. Kimsenin üstünlük tasladığı yok, doğru olanı yapmaya çalışıyoruz." dedim sakin bir sesle. Aldığım tepki ise hiç sakin değildi. "Sen ne anlatıyorsun ya? Ne biliyorsun? Nerede olduğumuzu bile daha buraya girerken öğrendin şimdi bana mı öğretmeye çalışıyorsun? Üç gündür aramızda olan kadınsın gelmiş beni engellemeye çalışıyorsun!" "Kendine gel!" Arat daha önce hiç duymadığım bir ses tonuyla konuştu. Buz gibiydi. Buz gibi olan tek şey o da değildi, kalbim de bir anda üşüdü. Ben sanmıştım ki arkadaşız, yardımlaşıyoruz ve iyi bir ekibin parçasıyız. Boğa öfkeyle Arat'a döndükten sonra "Dörde üç kaldınız lider hazretleri." deyip bir hışımla gitti. Arat'ın oyu iki kişilik demeye mecalim bile kalmamıştı. Owen da Boğa'nın arkasından öfkeyle baktıktan sonra Pera'nın yanından uzaklaştı. Bu oyunun ayaklarına dolanıp sonrasında beni boğacağı kimsenin aklına gelmemişti. Zoraki bile olsa tebessüm etmeye çalışmadım. Onun yerine "Biri peşinden gitsin sağlıklı düşünemiyor." demeyi seçtim. Bunu söylememi beklemiyor olsalar ki şaşkınca bana baktılar. Arat beni bir saniye bile yalnız bırakmayacağını belli ederek geri oturunca Şeref hareketlendi ve Boğa'nın arkasından gitti. Rahatsız edici bir sessizlik vardı ya da yaşadığımız andan ötürü ben öyle hissediyordum. Üzgündüm. Normalde böyle konuşmayacağını biliyordum ama yine de içimde kırılan küçük kızı teselli edemedim. Pera duygularımın dumanlı rengini gördüğünde yanıma geldi. "Kusura bakma gerçekten genelde bu kadar öküz değil. Biraz da ben kışkırttım hiç olmadık kişiye patladı. Onun adına hatta kendi adıma özür dilerim." "Sorun değil güzelim. Hepimiz yıprandık karga sürüsü karşısında bu ne ki?" diye sorup alaya almaya çalıştığımda hafifçe gülümsedi. Sonra mahcup bir şekilde yanımdan kalktı. Pera'nın gittiğini gören Arat yanıma geldi. Elimi tutup dudaklarını bastırdıktan sonra "Zaten hüzünlü bakan gözlerin biraz daha derine indi. Gelsin çarpacağım o şerefsizi." dedikten sonra kıkırdadım. "Öyle bir şey yapmayacaksın!" "Yapacağım. Münasip bir yerlerinde kuyruk oluşturup ağaçtan sarkıtacağım." Tebessümüm hâlâ yüzümü korurken "İsteyerek demedi. Şimdi it gibi pişman olmuştur. Maalesef ki küçüklükten beri peşimi bırakmayan sümüksü bir doku olduğundan tüm huylarını biliyorum." dedi. Onun adına gönlümü almaya çalıştı. "Biliyorum. Bana aksi hiçbir davranışta bulunmadı ama bunu da beklemediğim için biraz afalladım. Sorun yok. Uzatmayalım gelince de bu konuyu lütfen." "Olur, konu yerine kulaklarını uzatmayı tercih ederim." dediğinde başımı iki yana sallayarak inanılmazsın bakışı attım. Tam ortalık durulmuştu ki ses duyduk. Gümbürtü, bağırış ve karanlık sesler. "Yardıma ihtiyaçları var, gidelim." Arat'ın bana bakmasına gerek bile duymadan elini tuttuğum gibi koşmaya başladım. Bu bir tuzak olamazdı çünkü Şeref, Ay ışığını gözleriyle yansıtıp bize bir fener gibi tutuyor, gümüşi ışıkla yolumuzu aydınlatıyordu. Biraz daha ilerlediğimizde Boğa'nın yere düşüp çırpındığını gördüm. Şeref ona bir şeyler uzatıyordu ama tutunacak kadar dermanı yoktu. Burası ruh bataklığıydı. Aklıma gelen ilk şey ruhlarla dolu bir bataklık olmuştu ve her zamanki gibi düz düşünmüştüm. Oysaki öyle değildi. Ruh bataklığı senin ruhunu emiyordu. Bunu yaparken bedenin çaresiz çırpınışları kalıyordu geriye. Boğa gözümüzün önünde ruhunu bir bataklığa teslim ediyordu...
|
0% |