Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@1senaswriting

Keyifli okumalar💟.

 

İstanbul'da çok güzel bir hafta geçirmiştim ve bana çok iyi gelmişti. Bugün Mardin'e dönüyorduk.

 

Evet Mardin'i özlemiştim. Ama İstanbul'u daha gitmeden özlemeye başlamıştım. Annem de dün gitmişti onu bile özledim.

 

"Zeynel ben istiyorum ki hem burda yaşayayım ama hem de Mardin'de yaşayayım ve aynı zamanda da annemin yanında olayım."

 

Oflayarak ağlamaya başladım. Zeynel gelip bana sarıldı. Benim ağlamam artmıştı.

 

"Ben bunu nasıl yapacağım ya? Mutlu olamayacak mıyım?"

 

Beni göğsüne bastırıp saçlarımı okşamaya başladı. Göğsünde ağlamalarım iç çekişlere döndü. Kollarımı beline sardım.

 

"Bak istersen burda yaşamaya devam edelim. Anneni de görmeye gider geliriz sürekli."

 

"Anlamıyorsun beni." diye bağırarak ayrıldım ondan.

 

"Ben diyorum ki herkesle aynı anda birlikte olayım. Burdayken Roza'yı,Hivda'yı,Jade'yi anlayacağın ordaki herkesi özlüyorum. Ordayken de burdakileri özlüyorum. Zaten annemi her türlü özlüyorum. İstediğim dünyaları önüme sermen değil ki. Tüm sevdiklerimle aynı anda olabilmek."

 

"Ama güzelim bak Şeyma da evlenince Mardin'e yakın sayılacak bir yerde yaşayacak. Burda başka özleyeceğin kim var ki?"

 

Haklıydı. Burdaki çevrem olmasa da olurdu. Hamilelik hormonu denen şey beni alt üst ediyordu. Bu sefer de Zeynel'i üzdüğüm için ağlamaya başladım.

 

"Yine ne oldu yavrum?"

 

"Ben seni üzdüm değil mi? Üzüldün. Özür dilerim."

 

"Üzmedin."

 

Burnumu çekerek yüzüne baktım. Çirkin görünmemeyi umuyordum. Burnumun üstüne bir öpücük bıraktı.

 

"Hazır mısın?"

 

Başımı onaylar anlamda salladım. Birlikte asansöre bindik ve yine el ele arabaya geçtik.

 

Mardin'e geldiğimizde giderken olduğu gibi mide bulantısı yaşamadığım için mutluydum. Birazcık bulantı hissi olmuştu o kadardı.

 

Konağa vardığımızda bizi karşılamak için herkes avluya çıkmıştı. Bir davul zurna eksik diyecektim ki onlar da bir yerden çıkageldiler.

 

Anlaşılan o ki bir bebeğimiz olacağının haberi biz gelmeden önce gelmişti konağa ve bu hazırlıklar aslında bize değil o bebeğeydi. Diğerleri bebeklerinin olacağını söyledikleri zaman sadece kurban kesilmiş ve dağıtılmıştı. Bizimki daha farklıydı.

 

Avlunun ortası düğün yeri gibiydi. Kurbanlar kesiliyordu yine. Hatice hanım bana doğru geldi ve sarılmak için kollarını uzattı. İstemesem de yapmacık bir gülümsemeyle sarılmasına izin verdim.

 

"Xoşgelmişsen benim gözel gelinim. Yoruldun mu? Bebe yoruyor mu seni?"

 

Birkaç ay öncesine kadar yüzüme bakmayan Hatice hanım şimdi bana 'Güzel gelinim' diyip hatrımı soruyordu.

 

Peşinden kadınlar geldiler ve başımdan altın saçtılar. Bir gerdanlığı da Hatice hanıma vererek devam ettiler.

 

"Allah analı babalı büyütmeyi nasip etsin hanımağam."

 

"Allah tamamına erdirsin hanımağam."

 

"Allah sağlıkla kucağına almayı nasip etsin hanımağam."

 

"Gözün aydın hanımağam."

 

Bu nasıl hep bir ağızdanlıktı böyle? Hangisine cevap vereceğimi şaşmıştım.

 

Dualarla saçtılar altınlarını ve yine aynı şekilde dualarla gerdanlığı taktı Hatice hanım.

 

"Bundan böyle ben de seni yeni hanımağa bildim gelinim."

 

"Almira zaten evlendiğimiz günden beri hanımağaydı dedâ."

 

Demek ki o beni hanımağa kabul etmemişti. Zaten benim de hiçbir zaman için benim hanımağayım demek gibi bir iddiam olmamıştı.

 

Karşılama merasimden sonra Zişan anne ve Celil Ağa'nın da ellerini öperek odamıza çıkmıştık.

 

"Zeynel az önce ne oldu öyle?"

 

"Eroğlu'nun ağasıyla hanımağasının bebesi oldu ne olacak?"

 

Hatice hanımın aşiret bekler dediği bebek olayı tam da böyleydi sanırım.

 

Odamda da hiç rahat bırakmıyorlardı. Sürekli çalışan kızlar geliyordu. En sonunda birine yol yorgunu olduğumu ve akşam yemeği saatine kadar uyuyacağımı söyledim.

 

Uyumasam da odamda saatleri öldürdüm. Kitap okudum çoğunlukla. Zaten üstümde bir hâlsizlik vardı. Kitabın sonunu okuyunca göz yaşlarımı tutamadım ve ağlamaya başladım. Sanırım yüksek sesle ağlamış olmalıyım ki insanlar odama telaşla girdiler.

 

Onlar ne olduğunu anlamaya çalışırken ben ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. "Ne oldu yenge?" diye sordu Adar.

 

"Madonna öldü Adar."

 

"Vah vah. Şarkıları da çok güzeldi. Bak ben de üzüldüm şimdi."

 

Kürk Mantolu Madonna'yı şarkıcı Madonna zannetmişti Adar.

 

"Şarkıcı olan değil bu." diyerek kitabı gösterdim ona. Bi kitaba bi bana baktı.

 

"Tamam yenge kitap alt tarafı. Gerçek değil ya."

 

"Ya gerçek hayat hikayesiyse?"

 

Bi cevap vermedi. Roza gelip beni kendine çekti. Saçlarımı okşamaya başladı.

 

"Kurgudur o. Diziler,filmler gerçek mi hiç?"

 

"Değiller değil mi?"

 

"Değiller tabi."

 

Biraz düşündüm. Bazıları da gerçek hayattan ilhamla çekiliyordu. Titanic'in sonunda az mı ağlamıştım. Bir de polisin şehit düştüğü bir film vardı. Her zaman ağlatan. Onlar da oluyor gerçekte.

 

"Ama bazıları-"

 

"Yeter yenge. Gerçekte ölmüyor ki hiçbiri. Bir bakıyorsun aynı adam diğer filmde."

 

Adar haklıydı.Bu bebek tüm dengeleri alt üst ediyordu. Onun yüzünden böyle her şeye ağlar olmuştum.

 

"Anneni neden üzüyorsun miniğim?"

 

Beni duyuyor muydu bilmiyordum ama ben onunla şu birkaç saatte uzun uzun sohbet etmiştim.

 

"Biraz hava almaya çarşıya çıkalım mı? İster misin?"

 

Olabilirdi aslında. Biraz açılırdım hem. Hazırlanıp geleceğimi söyleyerek diğerlerini çıkarttım.

 

Çarşıya çıktığımızda hem Hivda'nın hem Lorin'in bebeği için alışveriş yaptık. Ben de kendiminkine şimdilik hem kız hem de erkek için olabilecek kıyafetlerden aldım. Kızım olursa fırfırlı etekler,oğlum olursa papyonlu üstler alacaktım çok hoşuma gitmişlerdi.

 

Dolaşırken yanımızdan genç bir çocuk geçiyordu. Bizi görünce şöyle bir baktı ve en son Lorin'e baktı. Lorin de ona korkuyla bakmıştı. Çocuk bir şey demeden geçti gitti.

 

"Kim bu Lorin? Seni tanıyor galiba."

 

"Ben tanıyamadım."

 

Başka hiçbir şey demedi Lorin. Biz de üstüne gitmedik. Hep birlikte konağa döndük.

 

Akşam yemeğinden sonra hep beraber otururken bir gürültü koptu önce,sonra çalışanlardan biri geldi.

 

"Ağam bi adam var kapıda. Lorin hanıma gelmiş."

 

Lorin ile Jiyan aynı anda kalktılar yerlerinden. Sonra Jiyan onu oturttu.

 

"Çağırın gelsin."

 

"Hemen Jiyan ağam."

 

Daha birkaç saat önce çarşıda gördüğümüz adam şimdi konağın kapısına dayanmıştı.Adam içeriye girer girmez bağırmaya başladı.

 

"Vay vay Lorin. Aylar önce dedilerdi de inanmadıydım. Demek karnında benim çocuğumla Eroğlu konağına kapak attın."

 

Jiyan fırlayıp adamın suratına yumruk attı. Zeynel araya girmese döve döve öldürecekti adamı.

 

"Ne diyorsun lan sen? Karıma nasıl dil uzatırsın? Uzanan dilini kesmez miyim ben senin?"

 

Adam dudağından akan kanı elinin tersiyle silip pis pis gülmeye başladı.

 

"Duydun ağa. Lorin benden hamiledir. Sizi ne güzel oyuna getirmiş."

 

O ana kadar sessiz kalan Celil Ağa yerinden kalktı. O kalkınca kargaşa duruldu.

 

"Ne der bu oğul?"

 

Adam Celil Ağa'nın karşında konuşacaktı ki Jiyan onu durdu.

 

"Zavallı bir kızı zorla hamile bırak. Sonra da gel burda ahkam kes. Adam mısın lan sen?"

 

Duyduğuma şok oldum. Lorin'e baktığımda ağlıyordu. Nasıl olur da bir insana zorla bu yapılırdı?

 

Zeynel adamın üzerine yürüyüp suratına tokatı bastı. Adam anında yerle bir oldu ve kafasını çok fena çarptı.

 

"Bir daha bu topraklara adım attığını görmeyim. Birinden duymayım. Seni sürgün ediyorum. Eroğlu'nun konağını basmak neymiş gör."

 

Seslere gelen iki adam Zeynel'in sözüyle onu alıp götürdüler. Lorin teşekkürler ederek Zeynel'in önünde bitti ve elini öpmek için uzandı. Zeynel elini çekti.

 

"Gerek yok. Jiyan karını odasına götür."

 

Jiyan onu alarak içeriye geçti. Bu iki yaralı insan birbirlerinin yaralarını saracaklardı bunu tüm kalbimle hissediyordum.

Instagram @1senaswriting

Loading...
0%