Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@1senaswriting

 

 

 

Keyifli okumalar❤️.

 

 

Berçem'den

 

 

Duyduklarımla şok içinde ona bakakaldım. Bir süredir diyordu ama biz daha dün gece tanışmıştık. Demek ki o öncesinde tanıyordu beni.

 

 

"Bana bir şans vermeni istiyorum Berçem. Lütfen."

 

 

Daha önce hiç aşık olmamıştım ya da bir flörtüm bile olmadı. Hoş zaten böyle şeyleri yaşayamadan evlendirdim.

 

 

Can'a şöyle bir baktım. Meraklı gözlerle bana bakıyordu. İyi de bir çocuğa benziyordu aslında. Denemek istedim o an. Belki de karşılıklı severdim bende.

 

 

"Peki." dediğim zaman bir anda bana sarıldı. Ne olduğunu anlayamadım bir süre ve bu kadarını beklemiyordum. Sarılması aşırı tepki gibiydi.

 

 

"Şimdi biz seninle sevgili mi olduk yani? Allah'ım sana şükürler olsun. Berçem artık benim sevgilim."

 

 

Gözlerinin dolduğunu gördüm. Bu hâllerine ise gülmeden edemedim.

 

 

"Fazla heyecan yapma yoksa kalpten gideceksin biraz sonra. Hem flört aşaması diyebiliriz.”

 

 

"Tamam sakinim. Ben istemezsin sanmıştım sadece. Olsun flörtün de olurum ben senin.”

 

 

Aslında ben de isteyip istemediğimden emin değildim ama tabiki ona bunu söylemeyecektim. Denemek istemiştim.

 

 

Kızlar da uyanmışlardı ve bahçeye gelmişlerdi. Aslı olan biteni sordu. Anlatınca iç çekerek baktı.

 

 

"Ben Emre açılsın diye 40 takla atıyorum,kız hiçbir şey yapmadan adam açıldı."

 

 

Hep birlikte güldük ve içeriye geçtik. El birliğiyle de kahvaltıyı hazırladık. Daha doğrusu her şeyi Can yapmaya çalışmıştı ama ayıp olmasın diye pek bir şey yaptırmamıştım.

 

 

❄️

 

 

Haftasonu olduğu için evdeydim. Misafirlerim gitmişti. Kahvemi içerek Can’a evet dememin mantıklı olup olmadığını düşünüyordum. Çok mu erkendi?

 

 

Henüz flört diyerek iyi yapmıştım. Birbirimizi tanıdığımız bir arkadaşlıktan biraz daha ilerisi olurdu hem.

 

 

Düşüncelerimi bölen çalan telefondu. Bervan arıyordu. Bayadır görüşmüyorduk. Görüntülü arıyordu bir de. Açtım hemen.

 

 

"Yenge nerdesin ya? Başına bir şey geldi sandım. Kaç gündür aramıyorsun,sormuyorsun. Alındım gücendim.”

 

 

"Başıma bir şey geldi zaten Bervan. Abin geldi aylar önce. Şu an onun sayesinde böyleyiz. Bervan ile görüşmeyeceksin diye ezberletene kadar söyledi.”

 

 

Gür kahkahası duyuldu yine. Gözünden akan yaşı sildi.

 

 

"Öyle mi dedi cidden?. Haklısın da aslında.O olmasa belki şu an evinde ailenle olacaktın."

 

 

"Tek iyiliği ne biliyor musun? Beni İstanbul'a getirmek. Neyse onu bırak da neler yapıyorsun?"

 

 

"Evleniyorum yenge." diyerek elindeki halay mendilini sallamaya başladı. Güldüm bu hâline. Evleniyordu demek. Otelde gördüğüm o kız mıydı acaba?Kamerayı çevirince görmeyi hiç beklemediğim birini gördüm.

 

 

"Şilan! Hadi be! Şilan ile mi evleniyorsunuz? Yok daha neler."

 

 

Şaşırmıştım çünkü ne zaman denk gelmişlerdi de tanışmış olabilirlerdi ki? Otelde bir kez görmüşlerdi birbirlerini. Onda da zaten Bervan’ın sevgilisi vardı.

 

 

"Sorma yenge. Kıza bir haber bile etmeden İstanbul'a gittin. Onun da haberi yok tabi. Bir gün seni aramış açmamışsın,konağa geldi. İşte o zaman vallah içimden bir şeyler koptu aşık oldum. İlk görüşte hem de.”

 

 

Vay be. Arkadaşım da kendince haklıydı. Ne zaman aramıştı açmamıştım hatırlamıyorum ama hiçbir zaman onu aramadım. Ama belli ki bu iyi bir sonuç olmuş ki evleniyorlar.

 

 

"Düğün yarın akşam yenge. Geleceksin değil mi?"

 

 

"Tabi gelirim Bervan. Neden gelmeyeyim?"

 

 

"İşte aslan elti diye buna derim ben. Karımın eltisisin yani yenge. Hadi görüşürüz."

 

 

"Görüşürüz." diyerek telefonu kapattım ve hemen uçak bileti baktım. Şansıma yarın sabaha uçuş vardı. Sabah 05.00’deydi.Hemen biletimi aldım.

 

 

Arkadaşlarımın yanına döndüm ve onlara durumu izah ettim. Tabi ki sadece arkadaşımın evlendiğini söylemiştim.

 

 

Eve döner dönmez valizimi hazırladım. Saat bayağı geç olmuştu. Son bir kontrol yapıp yatağa geçtim.

 

 

❄️

 

 

Urfa'ya iner inmez özlediğimi fark etmiştim. Ne olursa olsun,ne yaşandıysa yaşansın memleket gibisi yoktu.

 

 

Konakta her şey bıraktığım gibiydi. Annem beni görmeyi beklemediği için çok şaşırsa da bir o kadar sa mutlu olmuştu. Sadece görüntülü konuşuyorduk.

 

 

Gideli henüz 20 gün bile olmamışken herkesin beni,benim de herkesi özlediğimi fark ettim.

 

 

“İncecik kalmışsın kızım. Yemiyor musun?”

 

 

“Yiyorum anne. Hatta kilo bile aldım.”

 

 

Annem tekrardan beni bağrına bastı. Onun odasındaydık ve geldiğimden beridir Hazan Ağa’yı görmemiştim.

 

 

“Hazan Ağa nerde anne?”

 

 

“Odasındadır herhalde. Saat daha 8 bile olmadı.”

 

 

Annemden ayrılarak Hazan Ağa’nın odasının kapısına gittim. Konakta herkes 6’da uyanır ama kahvaltıya 8’de inilirdi. Belli ki geldiğimi duymamıştı. Kapıyı tıklattım.

 

 

“Gel.” dedi tok sesi ve içeri girdim. Beni görünce şaşkınca gülümsedi.

 

 

“Hoşgelmişsin kızım. Ben de birazdan aşağı inecektim.”

 

 

“Nasılsın ağam?”

 

 

“Seni,sizleri gördüm daha iyi oldum. Ee yok mu torun?”

 

 

Torun lafını duymayı hiç beklemiyordum. Hem de hiç. Belli ki Berzan hiçbir şey anlatmamıştı dedesine. Utandım sansın diye başımı eğdim. Gülerek bana sarıldı ve birlikte kahvaltıya indik.

 

 

Berzan bize ters bir bakış atmıştı. Ne vardı yani? Senin dedense benim de dedemdi.

 

 

Kahvaltıdan sonra düğün hazırlıkları tamamlanmaya başlamıştı. Elbisemi giydikten sonra makyajımı seçmiştim.

 

 

Nihayet düğün saati gelmişti. Şilan’ı hiç görmemiştim. Birazdan görürdüm elbet. Kızı alıp gelmişlerdi zaten.

 

 

“Berçem’e de bak? Görür müsün?”

 

 

“Görmez miyim? İstanbullarda bir havalar gelmiş.”

 

 

“Hazan Ağa’nın gelinine baksana. O nasıl elbise öyle?”

 

 

“Bir de güzeller güzeli Dilefruz’a bak. Maşallah.”

 

 

“Kaderi de güzel olaydı keşke. Yazık ettiler.”

 

 

Tüm bu dedikoduları kulaklarım duya duya düğün boyu çevirmişlerdi. Çevirsinlerdi. Elbet zamanı gelince benim de diyeceklerim olurdu. Şu anlık susuyordum.

 

 

“Takı merasimi başlamıştır. Altın takacaklar gelebilirler.”

 

 

Herkes bir bir altınlarını takıyordu. Sıra bana gelmişti.

 

 

“Hazan Ağa’nın gelininden,geline gerdanlık,3 bilezik,damada altın saat,beşi bir yerde. Sağ olasın Berçem Hanımağa.”

 

 

“Yenge beşi bir yerdeyi niye benim boynuma taktın?”

 

 

“Ne bileyim Bervan. Taktım işte. Güzel durdu hem.”

 

 

Bervan’ın elini sıktıktan sonra Şilan’a sıkı sıkı sarıldım.

 

 

“Elti olduk ha.”

 

 

“Bir eltin daha var.”

 

 

“Aman bırak şimdi onu. Gel iki elti oynayalım.”

 

 

Takı merasimi bitince elimden tutarak beni ortaya çekti. Karşılıklı bir güzel oynadık. O an Berzan’ın sesi duyuldu. Hatta yine bağırtısı yükseldi.

 

 

“Karım lan o benim. Karım.” diyerek birinin üstüne yürüdü ve yüzüne yumruğu attı. Herkes panikle oraya yöneldi.

 

 

“Ne olur oğul?”

 

 

“Ne olacak dede? Berçem’e laf atar. Neyine lan senin karıma laf atmak?”

 

 

Berzan’a ters bir bakış attım ve başımla gelmesini işaret ederek kalabalıktan oldukça uzaklaştırdım.

 

 

“Ne oluyor be? Sana ne benden? Ben sana bana karışma demedim mi? Karın falan değilim senin. Anla bunu artık.”

 

 

“Herkes ordayken lavuğun biri benim namusumda olan kadına laf atsın,bunu herkes duysun ama ben bir şey yapmayım. Oh ne ala! Seni değil,namusumu düşünürüm ben.”

 

 

“Benim namusum benden başkasını ilgilendirmez ağa. Seni de ilgilendirmesin.”

 

 

Başka bir şey demeden düğün alanına geri döndüm. Rozerin ortalıkta yoktu. Kesin bir köşede ağlıyordu. Berzan’ım diyerek. Artık çok sıkılmıştım.

 

 

İstanbul’a döner dönmez adresimi telefon numaramı her şeyimi değiştirecektim. Bana ulaşamayacaklardı. Ben ulaşmak istediğime ulaşırdım zaten. Bu işin sonu gelmeliydi artık.

 

 

 

 

 

Loading...
0%