@3gizemliyazar4
|
"Unutma, bir şeyin yapılamaz olduğunu düşünerek uyursan, seni başkasının o şeyi yaparken çıkardığı gürültü uyandırır. ( Konfüçyüs.)"
~~~~~
Bölüm atar, destek beklerim.
~~~~~
[ KEYİFLİ OKUMALAR ]
~~~~~
Hem Erva hem Adar, Yaser'in sesine yabancı değillerdi. Fakat çıkan silah sesinin sahibi adam oldukça şaşırtmıştı. Adar, silahı sıkan adamın gülücüklerle gelip kendisine sarılmasıyla Yaser'i unutmuştu anlaşılan. Adar can dostunun gelmesiyle sanki çok severek evlenen adamın mutluluğu içindeydi kendi düğününde bugün. Adar;
"-bu silahlı karşılama sürprizi senden beklenirdi zaten!"
"-sürpriz sevmezsin bilirim. Fakat en büyük sürprizi sen yaptın..."diye karşılık veren adam sonrasında Erva'ya bakarak;
"-...evlenerek..! Şimdi böyle sürprize böyle karşılık olur Adar efendi."dedi. Adar duydukları ile Behnan'a bakıp adeta kinaye yaparak;
"-mutluluğu bulduğum an kaçırmayayım dedim. Çok keyifli geçireceğim günlere daha fazla hasret kalmayayım diye..."dedi.
Tugay, dostunun kelamlarındaki kinayeyi farketmişti. Behnan'sa bugün en büyük sabır imtihanını veriyordu şuan eminim buna. Lakin babasının sözlerini ezmeyecek dahası yakın arkadaşı Levent buna izin vermeyecekti zaten. Behnan, çok geçmeden eski günlerin hatırına oldukça soğuk bir tavırla, Tugay'ın;
"-sizin için de hayırlı olsun Behnan."sözüne muhatap oldu. Karşılığını veren Behnan;
"-sağol Tugay. Hoşgeldin. Ne diyim sende şaşırtmayı seviyorsun birileri gibi. Yıllar sonra benimle konuştuğuna göre."
"-hoşbuldum Behnan. Kız kardeşin düşmanınla evleniyor. Sen daha fazla şaşırttın beni." Behnan sabrıyla beraber aynı kinayeyi Adar'a ve Tugay'a yaparak;
"-ilahi takdir denen, kader denen bir olgu var ortada. Bazen kaderin kilitlediğini hiç bir anahtar açamıyor diyelim."şeklinde cevap verdi. Daha fazla sinirlenip insanlar içinde rezillik çıkarmamak ve adına, şanına zarar gelmemesi için araya Adar girdi;
"-ee hani Çağlar nerede?"diyerek. "-Çağlar daha sonra gelecek tebrik ettiğini iletmemi söyledi. İşleri var daha O'nun."dedikten sonra Tugay çok geçmeden ortamdaki gergin havayı dağıtmak ve esasında Behnan'ı kinlendirmek adına;
"-ee hadi çalın davulları, zurnaları Adar Karayazı evleniyor. Cenaze merasimi değil düğün eğlencesi var!"dedi. Çalan davul zurna eşliğinde gelin ve damatla birlikte ilerleyen ahali için her şey normal iken
Peki ya Erva. Erva'nın ne hissettiği, ne istediği, neyi düşlediği kimin umrundaydı. Hoş şuan kendisi bile kendisinin umrunda değildi ki...
Sevdiğiyle göz göze geldi biran. Ve ne çok şey konuşmuşlardı bakışlarla o an...
Yaser'in bakışlarında; gitme ne olur gitme! Haykırışı, Erva'nın bakışlarında pişmanlık içinde özür dilerim deyişi vardı. Yaser gözleriyle neden deyip isyan salarken Erva'nın gözlerinde çaresizlikle, hüzün okunuyordu görene.
Kadın bedenini saran beyazlıklar içinde ilerliyordu. Kendisini nelerin beklediğini bilmeden, durağın neresi olduğunu kestiremeden adımlarını ileri ata ata müthiş bir hiçlik, mükemmel bir hissizlik içinde Yaser'in yanından geçmeye başladı. Yine bir an göz göze gelip gözce konuştular kısa sürede. İki yanık yürek.
Yaser; yalvarıyorum sana, canımı al ama gitme! Uzat elini tutmayan namerttir. De ki götür beni, götürmeyen gönül şerefsizdir. Lütfen uzat elini. Elim eline, gözüm gözüne değsin korkusuzca. Yapma, gitme, kıyma bana, sana, aşkımıza kıyma kölen olayım kıyma! Olur ver oldurayım. İzin ver götüreyim. Sen, sen yine hayallarimdeki gelinsin fakat ben, ben hayalimdeki damat değilim. Benim hayalimde benim yerimde başkasının olması ne acı ne zor bir şeymiş. Düşlerim sensin, düşlerime yabancı olan ben oldum. Kalbim sensin, kalbime el olan ben oldum. Hadi izin ver hayalime, kalbime ev sahipliği yapayım izin ver... diyerek hem isyanını, hem sitemini, hem hayal kırıklığını hem de sevgisini anlatıyordu.
Erva için de durum pek farksız değildi. Kız; özür dilerim! Hayalini yıktım, kalbini kırdım, haksızlık yaptığım için özür dilerim. Sanma ki senden başkasını severim, gönlümü emanet eder, baş tacı bilirim diyordu. Adar'ın kendisini fark ettiğini fark etmeden...
Ne mühürlenen dudaklar ne dönmeyen diller ne de gizlenen kelimeler şu anı bakışlardan daha iyi anlatabilirdi. İki yanık yürek neticesi olmayan bakışlarla konuştular fakat anlaşamadılar. Anlaşamadıkça, yabancılaştılar, yabancılaştıkça da uzaklaştılar birbirlerinden usulca. Biri ileriye dönük adım atarken diğeri kıpırdatamadığı adımlar için sulanan gözlerinin damlalarını akıtmakla yetiniyordu sadece.
Ve en nihayetinde Erva, Adar'ın yanında gelin arabasına binip uzaklaşmıştı artık düğün alanına doğru. Adar direksiyonu sallarken, sert mizacına, keskin kelamları yakıştırarak uyarmayı ihmal etmedi kadını;
"-sadece hareketlerine değil gözlerine de dikkat et! Kime değmesi ve kime kör olması gerektiğini hatırlat!" Erva adamın ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Adrese teslim bir uyarıydı zaten Adar'ın ki. Fakat adamın aksine sert kelamlar yerine nefret dolu kelamlar seçmeyi tercih etmişti kız.
"-mümkün olsa bu keşke. Gözlerim tiksinti veren görüntünü görmese, kulaklarım tırmalayan sesini duymasa en azından daha çekilir olur hayat benim için."dedi. Adar burnundan solurcasına;
"-kes sesini. Ne dediğimi çok iyi anladın. Sana benden kurtuluş yok. Görüntüm gözlerinin manzarası sesim kulaklarının melodisi olacak anladın mı? Buna alışıp gereği gibi davranacaksın. Adar Karayazı karısı olma bilinciyle ağırlığını koruyacaksın. Bir daha gözlerin o şerefsizin gözlerine değil değmek, teğet bile geçse bedelini ödersin."
"-Doğru düzgün konuş Yaser hakkında. Hoyratlığınla bir anda hayatımın içine bittin. Ve beni bitirdin Allah'ın belası ne istiyorsun benden. Derdin ne, amacın ne?" Kızın son sözünü kesen Adar bir çırpıda;
"-can!"deyince. Kız işittiği kelime ile biraz ürktükten sonra özüne dönen kız biraz şaşkınlık biraz da alay eder bir üslupla;
"-bunu önceden söyleseydin keşke. Canımdan vazgeçmek senin nefesini hissetmekten daha kolay ve daha şerefli olurdu benim için." Adar cidden tiksindiren alay eden bir gülümseme ile;
"-istediğim senin canın değil!" Kız kim derken bakışlarla Adar devam etti.
"-sen bedelsin. Ben abinin canını istiyorum. Abinin canını yakmak için senden daha iyi bedel bulunamaz. Şimdi söyle O'nun canından da vazgeçer misin hemen?" Erva kararlı sözlerle;
"-abimin canından vazgeçmediğim için şuan sözlerine muhatap oluyorum! Ne yaptı abim sana henh! Hem her ne yaptıysa eminim hak ettiğin içindir. Benim abim kimseye hak etmediği şekilde yaklaşmaz, davranmaz!"dedi.
Adar, Erva'nın sözlerinden sonra, kız kardeşinin kanlı bedenini göz önüne getirdi. Çaresizce kardeşinin ruhsuz bedenini taşırken kollarında, öldüğünü bile bile umut ederek hastaneye götürdüğü an, ten renginin sanılanın aksine kırmızı olduğu o ana gitti. Kardeşinin kan kokusunun bedenindeki parfüm kokusu bildiği o ana gitti adam. Hayattan nasibini alamayan, mutluluğun tadına varamayan, hayatın baharında çiçek açmadan kara toprağın bağrında kökleri kuruyan kardeşinin ölümünü hak etmiş miydi cidden? Bilinmez ama adam ibreyi fark etmeyecek derecede gaza yükleniyordu. Öyle ki gerisindeki konvoyla arasını baya açtığını bile idrak edemiyordu...
Erva, hızdan korkan kız. Yüreği ağzında susan kız. Daha da hızlanan aracın içinde gözlerini kapattı artık. Adar en ufak bir hatanın telafisinin olmayacağı şekilde yüklendikçe yükleniyordu gaza. Makas attıkları, ramak kala kazadan kurtulup gerisinde bıraktığı araçların haddi hesabı yoktu artık. Daha fazla dayanamayan Erva avazı çıktığı kadar;
"-yeterrrr! Dur öleceğiz görmüyor musun?"diye bağırdı. Kızın sesini işittiği an freni de hatırladığı an olmuştu adamın. Aksi hâlde düğün yeri olan Çırağan Sarayını geçecekti bu öfkeyle. Ani bir frenle beraber arabanın içinde şiddetli bir gelgit yaşadıktan sonra, gözleri kıvılcım olan adama bağırmaya devam etti kız;
"-sen manyak mısın, psikopat mısın?"şeklinde. Adar kızın gözlerini nefretle işgal ederken;
"-bu gece aklından çıkmayacak uzun bir gece olacak senin için. Unutmak isteyecek fakat bir saniyesini bile silemeyecek bir gece. Sen bu gece öleceksin, şimdi değil!"kız kastedileni beyninde süzerken iyice nefret etmeye, tiksinmeye başladı bu adamdan...
Arabada hakim olan sessizlik geriden gelen düğün konvoyu kornaları ile dağılmıştı.
Herkes boğaz manzaralı Çırağan sarayında tanık olacakları muhteşem düğün için basamaklardan çıkmaya başlarken,
Zeynep Hanımda oğlunun arabasına yanaşır yanaşmaz, kapıyı açıp gelinin inmesine yardımcı oldu. Gelin ve damat kendisi için özel ayrılan bir merdivenle saraya giriş yapmaya başladı.
Alanda herkes tek tek yerini alırken romantik bir müzikle giriş yapmaya başladı gelin ve damat. Görenin yakıştırdığı, bakanların dilini ısırdığı ve genç kızların özendiği bir görüntü beliriyordu simlarda.
Kızın içindeki siyahlığın verdiği matemi görmeyen, beyazlar içinde mutlu bir gelin görüyorlardı.
Adamın içindeki intikamı bilmeyenler, aşık bir adam izlediklerini zannediyorlardı.
Evliliğin temelindeki nefreti, intikamı ve çaresizliği idrak edemeyenler aksi gibi harcı sevgiyle yoğrulmuş, mutlulukla mayalanmış, aşkla taçlanmış evlilik sanıyorlardı.
Gelin ve damat alanın ortasında kısa süreliğine dans ederken adam sessizce; "-şimdi kollarımdasın buna bile tahammülün yok titriyorsun. Oysa ilerleyen saatlerde, gecenin en koyu tonunda koynumda can verirken..."derken sözünü tamamlamasına Erva ayrılmak için elini çekerek mani olmaya kalktı.
Fakat onca iş ve sanat dünyasının konuk olduğu şuan buna izin veremezdi Adar. Nitekim vermedi de... "-kendine gel. Bir daha böyle bir şeye kalkışma. Benim bir itibarım, adım ve şanım var"diyerek. Lakin adam kadını daha bir dellendirmek istercesine; "-hem bu nazı ve cilveyi geceye sakla atarlı güzel."diye devam etti.
Kadın nefreti gözlerine havale ederek;
"-iğrenç bir insansın. Midemi bulandırıyorsun tiksiniyorum senden. İstediğini alamayacaksın benden."dedi. Adar ise sinir bozucu çehresine sözcüklerini de ekleyerek karşılık verdi.
"-ben Adar Karayazı bir şeyi almak için iznin geçerli olduğu değil istemesi yeterli olan adamım. O yüzden alıştır kendini gece çok uzakta değil."diyordu. Gelin ve damat sessizce konuşurken, Işılay ise diğer konukların aksine sinirleri bozulmuş, canının yandığını anlamıştı. Her gördüğü an daha da nefsinin esiri oluyordu.
Bir zamanlar kendisiyle evlenmek için uğraşan adam, şimdi başkasının kollarında dans ediyordu. Kaybetmenin acısı mı kıskançlığın sancısı mı bilinmez ama Işılay da kaybettikten sonra değer anlayanlardandı maalesef.
Şu hayatta kaybedince değer vermenin hiçbir değeri olmuyor ne yazık ki... Işılay o kervana katıldı bir kere...
Gelin ve damat dansın ardından masalarına geçtikten sonra Adar gözlerine takılan kişinin yürek yediğini düşünüyordu. Çok geçmeden Adar'ın yanına sağlam düşmanı olan Kamber geldi ve başladı sözcüklerine;
"-Kamber'siz düğün olduğu nerede görülmüş Adar Karayazı!"
"-senin ne işin var lan burada davetsiz?"
"-tebrik etmeye ve uyarmaya geldim. Mutluluğun uzun sürmeyecek!"
"-mutluluğumun uzun süreceğini görmeye ömrün yetmeyecek! Çek git. Yeminim olsun şurada keserim nefesini." Kamber gözlerinin odağına aldığı Erva'ya baktıktan sonra Adar'a;
"-sakin ben pislik çıkarmaya değil sevgili karını görmeye geldim. Seninle ömrünü çürütecek olan bahtsızı merak ettim." Adar, Kamber'in üzerine yürümeye kalkarken Tugay'ın frenlemesiyle durdu.;
"-sakin kal Adar! Şuan herkes burada. Şerefsiz pislik çıkarmaya gelmiş. Bu fırsatı vermeyiz buna. Senin düğününde pislik çıkaracak bir böcek bile olmayan adam için mahvetme günü."dedi. Kamber pis pis sırıtarak geldiği gibi uzaklaşırken,
Zaman ilerlemeyi unutmuyordu. Gelenler, gidenler, tebrik edenler, hırsından ölenler, resim çekenler, mutlu anı paylaştıklarını zannedenler, gıpta edenler, çalan müzikler, çekilen halaylar, oynanan oyun havaları derken düğün sonuna gelinmişti artık. İçerde sadece aileler kalmıştı. Kız aile fertleriyle vedalaşmaya başlamıştı çoktan.
Annesinin elini öpüp sarılırken, sıralanan yaşlar dökülüyordu gözlerden.
"-canım kızım. Allah yüzünü soldurmasın, gülücüklerle donatsın."dedikten sonra Adar'a bakarak devam etti.
"-kalbiniz kaderinize ısınsın!" Behnan hemen araya girip kardeşinin alnından öperek ve sarılarak;
"-kalbinin kaderine ısınmasını bekleme en ufak bir problemde arıyorsun beni tamam mı? Unutma abin bir telefon uzağında."deyince Adar girdi hemen lafa;
"-mesafeler bir telefonla kapanmaz!"diyerek.
Behnan tam adamın üzerine yürüyecekken babasının sesiyle durdurdu kendisini. Babası eskisi gibi olmasa bile hafif bir kırgınlığın hakim olduğu yürekle sarıldı kızına. Babasının elini öpen Erva;
"-seni çok seviyorum. Lütfen affet beni."dedi.
"-babalar evlatlarına küs kalamazlar. Hele ki kız evlatlarına. Kırılırlar ama küs kalamazlar. Affetmemezlik yapmazlar. Sen benim tek çiçeğimsin."dedi. Devamında Adar'a kinaye yaparak devam etti tıpkı karısı gibi;
"-bana söz ver. Koklamaya kıyamadığım çiçeğimin yapraklarını yoldurma hoyratlara, kadir kıymet bilmeyenlere..."kız azad ettiği gözyaşlarıyla mimik oynatarak cevap verirken babasına, kardeşi Pusat, yengesi Kumsal ve yakın arkadaşı Gökçe ile de vedalaştıktan sonra minik yiğenine geldi sıra.
Sıkı sıkı sarıldığı yiğenini kokluyordu. Minik kız;
"-haya men seni çok sebiyom vala çok sebiyom!"dedi.
"-halasının aşkı ben de seni çok seviyorum!"deyip yiğenini sıkı sıkı öptükten sonra annesi alır almaz gitmeye koyulurken ailecek, minik kız ağlamaya başladı.
"-hayamda gelşin. Ben hayamı iştiyom!" ağlayan kız halasına koştu. Halasından önce Adar kucağına aldı kızı. Behnan kızını almak için adım atsa bile babasının izin vermemesiyle durdu. O sırada Adar minik muhatabıyla sohbet etmeye başlamıştı çoktan.;
"-prenses halan sonra gelse olmaz mı?" Erva şaşkınlıkla Adar'ı izlerken, bu adamın az önceki adam olduğuna şüphelenmişti. Kızın şaşkınlığı yiğeninin sesiyle geçmişti.
"-olmaj hayam da benimle gelşin. Ben hayamı öjlerim."
"-peki prenses seninle bir anlaşma yapalım ne dersin. Ama önce saymayı biliyor musun bakalım onu söyle?"
"-ebet biliyom hayam öyreti."
"-kaça kadar sayıyorsun peki?" Elisa minik yüreği ile parmaklarını tutarak;
"-bir, iki, üç, beş, sekiz, ooon."
"-bak şimdi halan bugün benimle gelsin sende beşe kadar say beş gün sonra sana gelsin olur mu?"
"-beş aj mı peki?" Adar gülerek;
"-az hemencecik biter. Halanı çabuk görürsün prenses!"
"-şende gelcen mi o jaman hayamla?" Özden'den böylesine soru duyar duymaz Erva'ya baktıktan sonra minik muhatabına;
"-sen istersen gelirim prenses?" "-iştiyom şende hayamla gel!" "-tamam o zaman prenses. Sen istediysen halanla gelirim seni görmeye. Hadi sen şimdi halanı öp ve annenlerle eve git saymaya başla..."
"-tamam." diyen minik kızla beraber ailesinin arkasından gözlerinin ıslaklığı iyice arttı Erva'nın. Kız ağlamaya devam ederken Zeynep Hanım önce Erva'ya;
"-kızım sen bugün itibariyle herkesin gözünde, nazarında Karayazı gelini oldun. Ben eski toprakların ve de eski kuralların kadınıyım. Yaser'i biliyorum." Sevdiğinin ismini duymasıyla gözleri iyice açılan Erva daha merakla dinlemeye başladı kadını "-yani!"diyerek.
"-yanisi şu. Sen evli bir kadın olmakla beraber Karayazı gelinisin. Nikahlı kocan var. Sana güveniyorum doğrusu ama şeytanın vesvesesi kuvvetli gelir bazen. Demem o ki evli bir kadın olarak iyi yahut kötü ne yaparsan yap. Yaptığın bizden ziyade kendine yakıştırdığın olacaktır ona göre..."diye üstü kapalı bir şekilde uyardıktan sonra oğlu Adar'a;
"-evde kimse olmayacak. Senin güvendiğin iki nöbetçi adam hariç."
"-adamlara gerek yok ana!"
"-düşmanın çok senin. Evlendiğini bilende. Kamber'i de gördüm. O yüzden tedbiri elden bırakmamak lazım. En azından benim içim rahat etsin oğlum. Şimdi gidebilirsiniz ev sizin için hazırlandı."
"-tamam anne."diyen Adar, Erva'yı kolundan tutup arabaya doğru giderken arkadan Işılay'ın "-Adar!"sesini duydu.
Gerisine döner dönmez kendilerine yaklaşan Işılay, Erva'yı ilk kez yakından süzme fırsatını da kaçırmayarak;
"-tebrik ederim."dedi. Erva üstündeki manasız bakışların nedenini sorgulayacak hâlde bile değilken, Adar; "-sağol."deyip kısa keserek yolladı kadını.
Adar ve Erva arabaya binmiş eve doğru gidiyordu. Erva stresin verdiği korkuyla içinden yollar uzasın diye dua ederken aksi gibi daha erken bitiyordu yollar.
Hayat böyledir işte. Bazen çok istersin olmaz, bazen hiç istemezsin olur. Bazen beklersin gelmez, bazen beklemezsin burnunun dibinde biter...
Geldiler nihayetinde. Adar kızı sinir etmek için kapıyı açıp ellerini uzatarak;
"-gece çok uzakta değil demiştim sana. Geceye hoş geldin!"dedi. Kız, yaşadığı stresten kaldırmayı unuttuğu duvağıyla uzatılan eli iterek ilerlemeye başladı. Hayatındaki en yavaş ilerleme şimdiydi şüphesiz. Adımlar ilerlemiş, kapılar açılmış salonun ortasına kadar gelinmişti. Kız salonun ortasında beklerken adam cam kenarına geçip derin bir nefes çektikten sonra geri kızın yanına doğru geliyordu.
Adar ağır ağır duvağı kaldırmak için gelirken kız korkunun esiri olan bedeniyle geriye doğru gidiyordu istemsizce. Gide gide sırtının duvara yaslanmasıyla durmuş, adam hemen mesafeyi kapatmıştı o esnada. Kızın sinirleriyle oynamaya yeminli gibi;
"-daha odamıza çıkmadık bu ne stres atarlı güzel. Eminim ki odamız daha celbedicidir."deyip kızın duvağını kaldırmaya başladı ağırdan ağırdan. Adam tamamen duvağı kaldıracak iken gelen silah sesiyle gayri ihtiyari duvağı bırakıp, Erva'yı korumak için arkasına almış, sonrasında dışarı çıkmıştı olan biteni öğrenmek için.
"-Selim ne oluyor?" "-abi o buraya gelmiş." "-kim gelmiş?" "-ilk başta sesler duyduk. Sonra bir insanın gölgesi belirdi bahçe ışıklarından. Bizi fark edince kaçmaya çalıştı. Yüzünü göremedik ama kaçmaya çalıştığı için düşmanın olduğunu anlayıp omzundan yaraladım Yaser'i abi."
"-Yaser mi? Eceline mi susamış. Nerde şimdi?"
"-depoda abi."
"-taman gidelim bakalım derdi neymiş öğrenelim ve gereğini yapalım!"
Adar çok geçmeden indiği depoda Yaser'i görür görmez adamlarını kovmuş yalnız konuşacakları anda bulmuştu kendini. Nefret bakışların muhabbetini Adar açmıştı;
"-ne karaktersiz bir adamsın lan sen! Evli birini gözetlemeye utanmıyor musun?"
"-asıl sen ne adi bir insansın ki yüreği başka bir yüreğe mühürlü olana meylettin?"
"-yüreği başka bir yüreğe mühürlü olana değil kalbi ben olana meylettim. Unutma Erva beni seçti çünkü beni seviyor!"
"-her seçim sevdiğimizden değildir. Bazen çaresizliktir seçimlerimizi yönlendiren."
"-nasıl bir çaresizlikmiş Erva'yı bana getiren sebep."
"-zorlama kendini Adar Karayazı. Ben her şeyi biliyorum abisi için evet dedi sana. Asıl sen unutma! Erva'nın yüreği bende sevdasına beni yakıştırdı bir kere. Ne yapsan boş, ne etsen beyhude giremezsin o kalbe..."
Adar biraz sessiz kaldıktan sonra;
"-kalbi bana ait olan bir kadının, peşini bırakacaksın."deyince, Yaser sinirli bağırarak;
"-asla ama asla bırakmayacağım. Biliyorum Erva'nın kalbi sana ait olmayacak hiç bir zaman..."
"-inanmıyor musun?"
"-hayır inanmıyorum çünkü Erva'yı tanıyorum."
"-tamam o zaman kendi gözlerinle gör günah benden gitti!" Adar depodan çıkar çıkmaz Selim'e;
"-Selim beş dakika sonra Yaser'i dışarıdan Erva'nın görüş alanında olacak şekilde göster. Ben Erva ile salonun ortasında olacağım ona göre ayarla kendini."
"-tamam abi." Selim sürenin geçmesini beklerken; Adar ise içeri girer girmez kızı salonun ortasına alıp;
"-Yaser'in yaşamasını istiyorsan seni öptüğümde karşılık vereceksin bana. Üstelik aşkla..."
"-ne diyorsun sen manyak mısın? Ne Yaser'i."
"-Yaser omzundan vuruldu! Dediğimi yapmazsan ölümüne sebep olacaksın çünkü kılımı bile kıpırdatmam. Bilirsin beni!" Ardından Yaser'in geldiğini gördüğü an çaktırmadan kıza;
"-çaktırmadan göz ucunla solundaki cama bak."
Omzundan yaralanan sevdasını gören Erva gitmek istese bile Adar'ın kısık sesli uyarısıyla kendine geldi.
"-sakin atarlı güzel. O kan kaybetmeye devam ediyor. Yaşaması sana bağlı." Kız gözleriyle yalvarırken;
"-ne olur hastaneye götürün."
"-tabi ki. Fakat önce dediğimi yapmalısın." Erva hiçlik içinde çaresizliğin vücut bulmuş haliyle tamam dedi. Tamam yanıtını alan Adar suratına kondurduğu sinsi tebessüm ile yavaştan yavaştan duvağı açtığında Yaser'in canını yakan kurşun yarası değil, sevdiğinin karşılık vermesi oluyordu. Ve asıl büyük darbe şimdi geliyordu kendisine...
Adar usul usul yaklaştığı, nefeslerin tenlere hakimiyet kurduğu kadının kıpkırmızı dudaklarına yaklaştıkça, Erva'nın içi kan ağlıyordu. Gözlerine yasak ettiği yaşları kalbine akıtıyordu kız. Adam'ın ellerini belinde, dudaklarını dudaklarında hissettiği an. İlk öpücükte gönlünü kavuran sıcaklık yerine buz kesen bir kalp atışı vardı solunda. Adam nefret ettiği dudaklara susamış gibi yapıştıkça aldığı her karşılıkta, bir kadının dudaklarında ilk defa bu denli güzel bir tad aldığını hissediyordu adam. Göz ucundan Yaser'i süzmeyi de es geçmiyordu aynı zamanda. Adar egemen olduğu dudaklarda gittikçe arzuyla dolup oto kontrolünü sağlayamazken, Erva'dan aldığı karşılık Adar'a can veriyor, Yaser'i öldürüyordu âdeta...
Şüphesiz dünyanın en acı imtihanına tanık oluyordu. Gözleriyle sevdiğinin başkasının dudaklarında kaybolduğuna şahit olmak ne berbat bir şeymiş. Bu hissin ne adı ne de tarifi varmış. Biraz sonra dudaklardan ayrılan Adar, kızın elini tutarak merdivenlerden çıkmaya hazırlanırken, kızın hareket etmediğini fark etti. Adar gözleriyle Yaser'i hatırlatırken, elini kıza doğru uzatmıştı. Adamın elini tutmayan Erva, Yaser için umut olmuştu.
Yaser içinden bana uzatmadığın elin, Adar'ın elini tutmasın lütfen derken Umutları doğduğu dakka ölmüştü yine. Çünkü kız adamın elini tutmuş ve kucağında adamın boyun girntisine kafasını saklamıştı. Adar yüzündeki sinsilik, vicdansızlıkla kucağında Erva'yla, Yaser'e göz kırpıp çıktı basamaklardan...
Bir insan sevdiğini her hâlde görmeye dayanır, sabreder, hatta zamanla ölüsünü bile kabul eder de bir başkasının yanında görmeye hele ki dudaklarında görmek hayatın en zalim oyunu olsa gerekti.
Bu oyunda zalim Adar, günah keçisi Erva, zulme uğrayan Yaser'di galiba.
~~~~~ |
0% |