Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1/B: TATSIZ TANIŞMA

@3gizemliyazar4

"Edep aklın tercümanıdır.

Herkes edebi kadar akıllı,

Aklı kadar şerefli,

Şerefi kadar değerlidir...

( Mevlana Celaledin Rumi)"

~~~~~

 

Bölüm atar destek bekler, sizleri EZA ve ŞEM'e de beklerim...

 

~~~~~

 

[ KEYİFLİ OKUMALAR ]

 

Arabamı bir yere çarpıp fren yapmam gerektiğini anladığım an, etrafımda toplanan kalabalık beni hiç olmadığı kadar tedirgin etmişti.

 

Ben ise ürkekçe arabamdan inmiş ve bir o kadar da korkak adımlarımın çıkardığı sesler, endişelerimle dans ederken, yerde boylu boyunca kanlar içinde uzanan adamı fark ettiğimde, alkolü fazla kaçırdığımı anlamıştım.

 

Ben şoklar içerisinde tüm yaşananlara mana yüklemeye çalıştığım sıra, yaptığım yanlışı yeni yeni idrak etmiştim.

 

"-ama hayır ben bu kadar dikkatsiz değildim! Bir insan hayatına kastedecek kadar içen biri değilim. Hata bile olsa bu çok ağır bir suçluluk duygusu. Evet hatalıydım ama bunun bedelini bir insan canıyla kesinlikle ödememeliyim. "

 

Şu saatten sonra tüm acizliğim ve çaresizliğimle sığınabildiğim tek liman olan Allah'a, adamın ölmemesi için dua edip korkumla yalvarıyordum.

 

Biranda kulaklarımda siren sesleri yankılanırken gözlerimi ise korku esir almıştı.

 

Gelen ambulansla beraber gitmek istesem de nafile. Olay yerine gelen polisler beni kelepçeleyip emniyete götürmek için vazifeliydiler.

 

Kollarımda kelepçe, kulaklarımda sualler, kalbimde endişe ve aklımda o adamın hali varken, çoktan

 

sorgu odasına gelmiş polislerin sorusuyla muhatap olmaya başlamıştım. Gelen polisin suallerine aklımın erdiği kadar yanıtlar veriyordum.

 

"-adın ne?"

 

"-Behnan Dildar."

 

"-kaza nasıl oldu, nasıl meydana geldi?" bütün endişeli halimle

 

"-bilmiyorum biranda önüme çıktı. Bende anlamadım zaten. Arabadan indikten sonra birine çarptığımı fark ettim."

 

"-hem fazlasıyla alkol kullanıp hem de son sürat gaz yaptığın için olabilir mi acaba. Neden alkollüyken araba kullanıyorsun? Lan hadi kullanıyorsun niye son sürat sürüyorsun lan!"

 

"-farkında değildim. Bilerek yapmadım zaten çok kötüyüm." Polisin bana:

 

"-sözde bilmeyerek çarptığın kişi kim peki onu biliyor musun?"duyduğum bu sorunun cevabını duymak için sabırsızlanırken, sessizce polisin dudaklarından çıkacak isme pür dikkat kitlenmiştim.

 

"-çarptığın kişi yeraltı dünyasının meşhur adamı Adar Karayazı'nın kardeşi Uraz Karayazı." Duyduğum isimle afallayıp kaldım. Anlaşılan kader yıllar sonra yine beni Karayazılarla muhatap edecekti.

 

Polise verdiğim her cevap karşılığında yeni bir soru işiterek en nihayetinde sorgum bitmişti. Hemen nezarethaneye gönderildim.

 

Polislerin ricam karşılığında aileme haber vermeme izin verdikleri an, gecenin bu saatinde ne annemi nede eşimi arayamayacağım için hemen biricik kardeşim Erva'yı kimseye haber vermemesini de söyleyerek aramıştım.

 

Telefon görüşmesinin üzerinden bir saat gibi bir süre geçtikten sonra dideleri(göz) ağlamaktan kızarmış, göz incileri nazlı nazlı süzülen kardeşimi karşımda görmemle bir yandan huzur dolan içime bir yandan da özlem konuk olmuştu.

 

Belli ki benim gibi polisler de dayanamamış izin vermişti kısa bir süre için. Hemen kardeşime yönelip:

 

"-şşş ağlamak yok ben iyiyim."diyen abisine:

 

Erva çimen gözlerinden akmak için çaba gösteren damlalara ruhsat vermişçesine sesi titreyerek:

 

"-ne oldu abi, sen niye buradasın? Bizimkilere ne diyeceğiz daha ne kadar kalacaksın burada!" Erva'nın halinden sonra Behnan teselli cümleleri duymak yerine, teselli kelamları salmaya karar kılmıştı.

 

Abi olmak bunu gerektirmez miydi, abi olmak nerde, ne zaman olursa olsun kardeşinin gözünden akan bir damla yaşı görünce kendini unutmak demek değil miydi, abi olmak kardeşinin gözlerini işgal eden buğulara düşman olmak değil mi?

 

Ve abi olmak bir nevi kardeşinin her koşulda iyi hissetmesine vesile olacak ikinci baba demek değil miydi?

 

Bundan sebep kendini unutan Behnan biricik kardeşinin çimen gözlerinden akan yaşın ıslattığı yanakları okşayarak:

 

"-ne diyorum sana! Ben iyiyim merak etme. Sen böyle ağlarsan aklım sende dolayısıyla evdekilerde de kalacak. Şimdi diyeceklerimi iyi dinle." Erva çaresizce tamam anlamında mimik oynatır oynatmaz abisi başladı asıl diyeceklerine:

 

"-arkadaşlarla bir araya geldiğimiz için eskilerden falan bahsederken alkolü fazlasıyla kaçırmışız fark etmeden. Bende eve daha fazla geç kalmamak için hız yapınca aldığım alkol sonucunda direksiyon hakimiyetimi kaybedip birine çarptım."

 

Erva duyduklarının gerçek olmamasını temenni etse de işittikleri geçeklerin ta kendisiydi. Çimen gözlü kız

 

"-anlamadım abi?" deyince polisin son bir dakika uyarısından sonra Behnan, Erva'nın konuşmasına izin vermedi. Telaşla tüm söylemek istediklerini bir dakikaya sığdırma çabası ile devam etti.

 

"- sözümü kesme. Çarptığım kişi Uraz Karayazı. Çok merak ediyorum hemen yarın sabah Levent ile birlikte ona ulaşıp sağlık durumunu öğren bana da haber ver. Sen Levent'e Adar Karayazı'nın kardeşi de Levent tanır ulaşır hemen.

 

Eğer ölürse kendimi affetmem. Bizimkilere de sabah olunca uygun dille olayı anlat. Babama bir şey söyleme biliyorsun kalbi var. Bu arada Özden'imi kokla ve öp babasının yerine. Dikkat et olur mu?"

 

Erva gözü yaşlı bir şekilde uzaklaştı abisinden. Geldiği gibi evine dönen kız düşündükleriyle evine nasıl gelmiş, yatağa ne zaman girmiş hiç fark etmemişti. Uykusunun kendisini terk etmesiyle yataktan çıktı. Banyoya girip abdest aldıktan sonra namaz kılıp Allah'a dua ediyordu, kendisini yalnız bırakmaması ve abisi için...

 

Namazı kıldıktan sonra biricik yiğeni Özden'i sessiz şekilde öptükten sonra yiğeninin yamacında bedeni kendiliğinden uykuya teslim olmuştu...

 

Her yeni gün, yeni umut derler ya. O cümlenin gerçek olması dileğiyle gözlerini yummuştu.

 

Oysa her yeni gün, yeni olaylara da gebe kalırdı. Bunu unutmuştu kız.

 

ERTESİ GÜN:

 

Ay güneşe yenilmiş, karanlık kendini aydınlığa terk emişti.

 

Günün ışıkları parlatırken etrafı, siliniyordu gözlerden gecenin katranlığı

 

Aile çalışanları, okuyanları sabah erken kahvaltı edip çıkmışlardı. Bir iki saat sonra tekrar hazırlanan kahvaltı masasında Kumsal ve Hasret hanım yerlerini almışlardı. Yiğeninin odasından çıkan Erva yengesinin sözlerine kulak verdi.

 

"-sabah Özden'e bakmak için geldim baktım birlikte uyuyorsunuz sessizce çıktım odadan. Aslında sana abinden haberin var mı diye soracaktım. Lakin uyandıramadım." Gelininin sözüyle Hasret Hanım "- nasıl Behnan gelmedi mi gece?"

 

Bu diyaloglardan sonra Erva telaşlı ve bilinmez çehresiyle "-babamlar işe gitti dimi evde bizden başkası yok dimi?" evet cevabını alan Erva devam etmeye başladı.

 

"-bak annem şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama üzülmek yok tamam mı? Ben abimle görüştüm iyi durumda." Lafı yarıda kesen yengesi Kumsal oldu anlamsız bakışlarıyla:

 

"-nasıl yani dün geceden beri arıyorum ulaşamıyorum. Sen nasıl görüştün Behnan'la!"

 

"-yengecim dedim yaa abim iyi durumda merak etme." Annesi kızına sinirlenmişti artık:

 

"-kızım eveleyip geveleme ne biliyorsan anlat beni daha fazla dellendirme istersen!"

 

"-anne abim dün gece fazlaca alkol aldığı için birine çarpmış. Polisler de tutuklamış hemen. Size haber vermemi istemediği için ben dün gece gizlice çıktım. Sabah söylememi istedi ama babam bilmesin dedi kesinlikle! Şimdi Levent abi ile birlikte çarptığı kişinin ailesine ulaşacağız."

 

Annesi eli ayağı titrek bir halde şaşkınlıktan lâl olmuş gibi bir şey diyemedi yengesi ise:

 

"-sen ne saçmalıyorsun, Behnan nerde nasıl bize haber vermezsin!" kızdığını her cümlesinde belirten Kumsal'ı içeri giren Levent sakinleştirecekti. Kocasının can yoldaşı:

 

"-Kumsal kendine gel olanlardan benimde haberim var biz sakin kalmalıyız. Çünkü burda bağırıp çağırmak hiçbir şey kazandırmaz. Senin bir kızın var en azından şuan kızın için sakin kalmalısın biz olayın aslını astarını öğrendikten sonra icabına bakarız. Avukat mı gerek, tutarız ama sakin kal. Biliyorum zor ancak yapacak bir şey de yok dua dışında. Hasret anne sende kendine gel. Eğer bana güveniyorsan bir yolunu bulacağız. Ben dostumu dört duvar arasında yalnız bırakmam"

 

Kumsal tam isyan edeceği sıra seslere uyanan biricik kızı Özden'i görünce duraksadı. Özden her zamanki şirinliği ile annesinin kucağındaki yeri almıştı. Daha sonra Erva "-benim prensesim uyanmış mı? Ee hani halaya günaydın öpücüğü prensesim!"

 

Özden annesinin kucağından rotasını halasına çevirdi. Erva yiğenini sevdikten sonra Levent ile birlikte evden çıktılar.

 

Arabada konuşan Erva: "-abi ne yapacağız nerden bulacağız biz şimdi? Offf ya abim kurtulabilecek mi cidden. Çünkü her şekilde abim haksız. İnşaAllah adama da bir şey olmamıştır."

 

Duyduklarıyla Levet:

 

"-Erva sakin ol bi! Bulacağız olmazsa şikayetini geri çekmesini rica edeceğiz adamlardan." Son dediğine kendide inanmayan Levent daha sonra "-gerçi pek işe yarayacağını düşünmüyorum." Dedi sessiz, yalnızca kendi duyabileceği tonda. Arabada ki sessizliği çalan telefona cevap veren Levent bozdu:

 

"-tamam çok sağol. Bu iyiliğini unutmayacağım biz yakınız zaten hastaneye, şimdi gidiyoruz."

 

Dedikten sonra telefonu kapattı. Erva mutlu bir şekilde "-bulduk mu abi! Ne çabuk ne olur hemen gidelim!" dedi mutluluğunu sesine yansıtarak konuşuyordu.

 

Kaderin kendisine biçtiği rolden habersiz nede mutluydu şuan. Ne de olsa abisi için bir umut doğmuştu. Unuttuğu tek şey:

 

Bir insanın umudu olan, diğeri için sadece fırsat anlamına geliyordu.

 

Araba son sürat hemen hastanenin önünde durmuş Levent Erva'ya

 

"-burda beni bekle ben arabayı park edip geleceğim."dedikten sonra Erva tabiki dinlememiş hemen hastane çalışanlarından Uraz Karayazı'nın odasını öğrenmiş hiç beklemeden odaya doğru adımlarını ilerletmişti.

 

Nihayet Uraz'ın kaldığı odanın önüne gelmiş lakin koca bir koruma ordusuna takılmıştı.

 

Korumalar "-siz kimsiniz neden burdasınız?" bu adamın sorusundan ve giydikleri takım elbiselerinden ürksede cesaretini belli edercesine:

 

"-bakın benim Uraz bey hakkında bilgi almam lazım. Lütfen en azından iyi mi değil mi onu söyleyin bari?" bunun üzerine koruma kıza:

 

"-bir dakika bekleyin Adar beye haber vermem lazım. Kesin talimatı var kimse habersiz içeri girmesin diye."dedikten sonra telefonu eline aldı karşıdakinin

 

"-ne oldu Selim. Uraz iyi değil mi?"

 

"-efendim kardeşiniz gayet iyi. Yalnız bir tane hanfendi geldi ısrarla Uraz beyi görmek istiyor. Ne yapmalıyım." Bunun üzerine Adar:

 

"-bekle ben geliyorum nasıl oldu bilmiyorum ancak anlaşılan kız arkadaşı yeni öğrendi olayı"

 

"-tamam efendim."dedikten sonra telefonu kapatan adama meraklı bakışları sunan Erva:

 

"-ne olacak şimdi?"sorusuna

 

cevabını alamadan karşısında kaslı, esmer, uzun boylu ve cidden haddinden fazla karizmatik olan adamı buldu. Lakin onun için sıradan yakışıklıydı.

 

Çünkü onun için şu alemde sadece bir adam vardı varlığına şükür ettiği. Yaser'di onun için yakışıklı olan.

 

Adar'ın sözüyle kendine geldi:

 

"-merhaba ben Adar. Uraz'ın abisiyim. Bizimkiler bir kusur işlemedi dimi? Haber verecektik size ama ortalığın sakinleşmesini bekledik. Buyrun gidelim ve kardeşim hakkında konuşalım. Sizi daha fazla merakta bırakmayalım."

 

Erva bu adama anlam veremese de Uraz'ı merak ettiği için bir şey demeden hastane koridorunda yürüyorken konuşmaya başladı. Erva meraklı halde:

 

"-Uraz nasıl lütfen iyi olduğunu söyleyin çok merak ediyorum!" Adar kızın merakını görmezden gelmemek için başladı:

 

"-Behnan şerefsizi arabayı süratli çarptığı için başına büyük darbe aldı. Şuan yoğun bakım ünitesinde uyanmasını bekliyoruz. Merak etmeyin iyi olacak. Güçlü çocuktur Uraz."

 

Erva duyduklarıyla korka korka "-çarpan kişiyi tanıyor musunuz?" demişti. Bu soruya cevap vermekte tereddüt etmeyen Adar:

 

"-Behnan şerefsizini tanımaz mıyım. Yıllar evvel bacımın ölümüne vesile olduğu gibi şimdide Uraz'ın canına kastetti. Ona bunun hesabını sormak şart oldu." Erva tedirgin bir sima ile

 

"-belki adam yanlışlıkla çarpmıştır. Hem belki adam da çok vicdan azabı çekiyordur. Siz neden bu kadar katı ve acımasızca yaklaşıyorsunuz ki olaya.

 

Anlamak yerine yargılama uğraşınız neden?"duydukları Adar'ı sinir etse de kardeşinin kız arkadaşı sandığı kıza saygısızlık etmemek için kendini hiç olmadığı kadar sakinleştirmiş, öfkesini hiç olmadığı kadar törpülemişti.

 

"-siz neden olaylara bu kadar iyimser bakıyorsunuz. Farkında mısınız ama sevgilinizin canına kasteden adamı savunuyorsunuz."

 

Duyduklarıyla bu adamın her şeyi yanlış anladığını farketse de gerçekleri söylemekten taraf olmadı o an için. Adar'ın kendisine, Behnan'ın kızkardeşi olduğunu öğrenirse zarar vermesinden çekindiği için bir şey demedi.

 

Lakin o zamansız anlar yok mu o zamansız anlar, kiminin oh be tam zamanında deyip rahatlamasına vesile olduğu, kiminin de hay aksi şimdi sırası mıydı deyip vaktin orda donup kalmasını dilemesine sebebiyet verdiği anlar...

 

Erva için durum vaktin donmasını dilemekten ibaretti. Çünkü telaşlı halde gelen Levent Adar'ın her şeyi anlamasına neden oldu.

 

"-Erva burda mısın? Her yerde seni aradım." Dedikten sonra gelen sese çevirdi cemalini:

 

"-lan Levent iti senin ne işin var burda. Eceline mi susadın!?" gözleri Adar'ın gözlerine denk gelen Buğra, yılların kinini kilometrelerce uzaktan dahi fark ederdi şuan."

 

"-Düzgün konuş. Şuan acın var bir şey demiyorum. Biz sağlık durumuna bakmaya geldik kardeşinin."

 

Siluetine alaycı tavrı yerleştiren Adar devam etti:

 

"-niye yarım bıraktığınız işi mi tamamlayacaksınız. Gerçi katil Behnan'ın bir daha böyle bir şeye cürret edemeyecek kadar erkenden nefesini keseceğim. Git ona söyle aldığı her solukta verdiği her nefeste

 

yaşadığına pişman edeceğim." Deyince Erva öfkeli gözleriyle nefret sözleri saldı bu adamın gözlerinin içine içine bakarak:

 

"-yeter be sen kim oluyorsun da abim hakkında böyle konuşuyorsun." Adar duyduklarının beyninde yer edinmesiyle:

 

"-tabi ya iyimser hallerin o yüzden dimi. Uraz'ın sevgilisi değilsin neden söylemedin. Sen de haklısın katilin kardeşi yalancı olur nede olsa." Erva sinirleniyordu lakin sinirini dizginlemeliydi şuan. Nitekim dizginledide otokontrolünü sağlayan Erva olabildiği sakinliğiyle:

 

"-bakın şuan bir acınız var anlıyorum sizi. Siz de bizi anlayın biz kardeşinizi merak ettik İnşaAllah iyi olacak. Sizden tek ricam üslubunuza dikkat etmeniz. Eğer abimi gerçek anlamıyla tanısaydınız böyle demezdiniz. Benim abim bir insanın en ufak bir ahında bile yer almaz."

 

Sözleri işiten Adar kızı kolundan tutup fırlattı yere canının yandığını bile umursamadan. O sırada Levent Adar'ın üzerine yürümeden engellenmişti korumalar tarafından. Adar her ikisine parmak sallayarak devam etti

 

"-s*ktirin gidin. Bir daha da gözüme görünmeyin sakın. Sana gelince küçük hanım. Abini tanıdığım kadarı yetti gerisi lüzumsuz geldi. Şimdi defolun."

 

Bu anın yaşanması gerektiğinin bilincinde olsa Adar yine böyle tavır sergiler mi bilinmez ama kesin olan,

 

bu TATSIZ TANIŞMA tesadüf değil kaderin ta kendisiydi...

 

Uzaklaştı hastaneden her ikisi de. Oysa ne umutlar yeşertmişti kalbinde Erva. Canı sıkılan kız Levent'ten izin alarak sahilde indi. Nefes almaya bugünün muhasebesini yapmaya ihtiyacı vardı.

 

O denizin mis havası, serin esintisi, insanların balık tutma heyecanına tanık olmak ve martıların ahenkli sesini duymak, şu dünyanın şüphesiz en iyi terapisiydi. Yalnız kalmanın en güzel haliydi.

 

Unutmak istedi her şeyi o an kız. Anı yaşamak gerekirdi. O'na göre ne dün önemliydi nede yarın. Çünkü insanın sadece bugünü vardı...

 

İnsan denilen varlık bugünden ibaretti. Nitekim ne dünde kalıp hüzne dalmak nede yarını düşünüp kaygılanmak kıza göre değildi. Bilincindeydi kız:

 

Dün geçti bittiyse, bugün geldi ve yarın belli değilse eğer geleni değerlendireceksin.

O vakit bugününde yer edineceksin.

Dünün telaşı yarının kaygısıyla bugününü yaşamayı unutmayacaksın...

 

Erva bu şekilde anını yaşamanın keyfini sürerken gelen telefona cevap verdiğinde, hıçkırıklar eşliğinde ağlama seslerini duyunca, bir taksi durdurup telaşla adresi tarif ederek varacağı noktaya kitlenmişti...

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Loading...
0%