Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2/B: KARIM OL!

@3gizemliyazar4

" Unutma

Hiçbir acı baki değildir.

Üflersin geçer,

Bazılarına biraz daha çok üflemen gerekir,hepsi bu. (Sabahattin Ali)"

 

~~~~~

 

Bölüm atar destek ister, sizleri EZA VE ŞEM'e de beklerim...

 

~~~~~

 

[ KEYİFLİ OKUMALAR ]

 

İçinden: "Ne olur bir sorun çıkmasın, ne olur Allah'ım bir sıkıntı olmasın!"diye geçire geçire telaşla zile basmasının ardından açılan kapıyla beraber, gözü yaşlı annesini görür görmez hemen annesine sarılmış vaziyette "-ne oldu annem?" sorusunu sormayı es geçmemişti.

 

Lakin annesinin konuşma mecalinde olmaması bu soruyu Levent'in cevaplamasını sağlamıştı. Levent ise hemen yanında duran eskiden beri tanıdığı avukat arkadaşı Önder beyi göstererek başladı cümlelerine:

 

"Erva arkadaşım Önder. Avukat kendisi. Abin için ne yapabileceğimiz konuştuk!"bunun üzerine Erva meraklı bir şekilde avukata dönerek:

 

"Evet avukat bey abimi kurtarabilmemiz mümkün mü? Lütfen olumlu bir şey söyleyin."deyince gözü yaşlı annesi ve yengesi umutsuz bakışlarla dinledi avukatı.

 

"Bakın Erva hanım abinizde birden fazla suç var. Hem alkollü, hem ana caddede süratli hemde en önemlisi birine çarpmış ve o kişi şuan yoğun bakımda. O yüzden karşı taraf şikayetini almadan ceza kaçınılmaz son." Annesi ve yengesi gözlerini daha bir sulandırırken, Erva:

 

"Peki ne kadar bir ceza söz konusu olabilir avukat bey?"

 

"İki yıl ama sanığın saygılı ve tutumlu davranışları ile belki iki yıldan az ceza alabilir ama bu çok az değil 1 yıl 8 ay yada bilemedin 1 yıl 6 ay ceza olabilir."duyduklarıyla Adar'ın şikayetini çekmeyeceğini adı gibi bilen Erva çaresizce bir mucize olmasını diledi o an...

 

Erva ve diğer ev üyeleri her şeyi bildikleri halde bu durumu babaları Mustafa beyden saklıyorlardı. Adamın kalbi olmasından endişe etmeleri gayet normaldi tabi...

 

Gün akşam olmuştu. Ev üyeleri Mustafa beyin gelmesiyle normal akışına devam etti hiçbir şey yokmuşçasına. Herkes yemek masasında toplanmışken sofranın neşe kaynağı Özden'in:

 

"Ebet babam nerde? Ben babamı öjledim!" tatlı konuşmasına dayanamayan Mustafa bey, torununu hemen kucağına oturtup kendi yemeğini yedirmeye başlamıştı. O esneda da eşi Hasret hanıma haklı bir halde:

 

"Behnan nerde hanım dünde yoktu?" sorusunu sormuştu. Hasret hanım ne diyeceğini şaşırmıştı neyse ki imdadına gelini yetişti:

 

"Babacığım ben aradım biraz işi varmış geç kalabilir belki de sabaha doğru gelirmiş bana öyle dedi."gelininin telaşla konuşmasına:

 

"Sizde bir haller var ama dur bakalım."dedikten sonra diğer oğlu Pusat'a:

 

"Sen bir şeyler biliyor musun oğlum abinin bu mühim işleri hakkında?"Ali bildiği halde tek bir kelime edemezdi ev üyelerinin ortak telaşı ve endişesiydi neticede Mustafa Bey.

 

Pusat:

 

"Yengem dedi ya az önce baba bende bunları biliyorum!" bu sorunun üzerine Hasret hanım:

 

"Aman bey sende, ne olabilir ki Allah aşkına."

 

"Bilmiyorum hanım Allah var, benden bir şey saklıyonuz gibi."dedikten sonra

 

Yemekler yenmiş, çaylar içilmiş ve gözlere uyku yerleşmişti artık. Dildarlarda göz kapakları inatla kapanırken,

 

Adar Karayazı ise bir yandan Uraz'ın durumunu düşünüp dua ediyor, bir yandan da Behnan'dan nasıl intikam alması gerektiğini düşünüyordu. Hastane kokusu ve koridoru kendine dar gelince:

 

Sokak lambasının aydınlattığı bankta gecenin sessiz serinliğini hissettiği gibi iki eliyle beraber saçını karıştırıp derin bir nefes aldıktan sonra düşünmeye koyuldu derken içinden:

 

"Oğlum Adar O şerefsizden öyle bir intikam al ki bugün benim unutmadığım gibi unutmasın. Bugün benim hissettiğim gibi acısını her an yaşasın ve bugün benim gibi acısı her daim bağrını yaksın, közlenmesin, küllenmesin ve de soğumasın...

 

O zaman O'nu öldüremem. Canı yanarken elinden hiçbir şey gelememenin verdiği çaresizlikle sadece izlemekle yetinsin. Kendi kendini yiyip bitirsin de kılını dahi kıpırdatamasın bende O'nu öylece çaresizliğinde can çekişip kıvranırken seyredeyim!"diye geçirince kendine sorduğu:

 

"Ama nasıl olacak o iş?"der demez gündüz yaşananlar aklına geldi ve mutlu olmuşçasına:

 

"Tabi ya bir abinin canını kız kardeşinden daha etkili bir şekilde yakamasın oğlum Adar. Hem O da anlasın kız kardeş ile can yakmak öyle değil böyle olur."derken sabah ezanın okunmasıyla sabaha kadar burada düşünüp kaldığını anlamıştı. Ezan şahitliğinde kendi kendine:

 

"Şu okunan ezan şahit olsun yemin ederim ki size unutamayacağınız bir film yaşatacağım Dildarlar. Her saatini, her dakikasını ve her saniyesini mıh gibi aklınıza kazıyacağınız ama o mıhı hiçbir şekilde çıkaramayacağınız bir film. Üstelik reklam arası bulunmayan, ne zaman biteceği belli olmayan."

 

Hemen en yakın adamını arayıp Erva'yı takip etmesiyle beraber her anını her saniyesini kendisine rapor etmesini söyledi. Daha sonra telefonu tam kapatmak üzereyken:

 

"Mahir Behnan'ın durumunu da öğren haber ver bana!"dedikten sonra kapattığı telefonunun ardından:

 

melekyüzlü annesinin kardeşi için Kuran okumasını izleyerek huzur yerleştirmişti içine. Annesi Kur'an okunuş ve oğlunu görünce:

 

"Gel kara çocuğum niye uzaktasın?"

 

"Hiç. Öyle işte ana seni izliyordum sadece."deyince doktorların Uraz'ın odasına hareketlenmesini fark edince oraya doğru yöneldiler telaşla doktorlara:

 

"Ne oldu doktor, kardeşim iyi değil mi?"

 

"Merak etmeyim kardeşiniz gayet iyi bugün tedaviye hızla tepki verdi. Bir iki güne de İnşaALLAH normal odaya da alırız!" duyduklarıyla anne oğul birbirine sarılıp şükür ediyordu. Daha sonra Zeynep hanım oğluna:

 

"Oğlum ben mescide inip şükür namazı kılayım geleyim"

 

"Tamam Zeynep sultan tamam. Allah kabul etsin."deyip mutlu olurken

 

Erva ise bu durumdan nasıl kurtulması gerektiğini düşünüyordu. Hemen Levent abisini arayıp:

 

"Abi buluşalım mı bugün bir şeyler konuşacağım seninle!"

 

"Olur tabi nereye geleyim?"

 

"Beylerbeyi sahilinde olacağım. Oraya gel abi."

 

"Tamam ben yarım saat kırk beş dakika sonra orda olurum."

 

"Tamamdır abi görüşürüz." Dedikten sonra telefonu kapatmış hemen hazırlandıktan sonra sahile doğru gitmeye başladı. Öylecesine abisine odaklanmış ki takip edildiğinin farkında bile değildi kız.

 

Yollar yürüye yürüye bitmiş ve Levent abisiyle konuşmaya başlamıştı:

 

"Merhaba abi nasılsın?"

 

"İyiyim sağol da sen iyi misin?"

 

"Bende iyiyim aslında değilim abi!"

 

"Ne oldu Erva neyin var?"

 

"Abi ben düşündüm taşındım o adamla konuşmaya karar verdim. Belki şikayetini geri alır!" duyduklarının anlamamışçasına:

 

"Hangi adamla?"

 

"Abimin çarptığı adamın abisiyle."

 

"Konuşsan bile faydasının olacağını zannetmiyorum. Hatta hiç sanmıyorum çünkü Adar abini ateşler içerisinde görse su olmak yerine odun olmayı yeğler."duydukları ile abisinin geçmişte ne yaşadığını doğası gereği merak etmişti Erva:

 

"Neden? Ağabeyim ile Adar'ın arasında ne yaşandı da bu adam her dakika kin kusuyor abi?" kızın bu sorusuyla cevap vermekten kaçınan Levent kaçamak yanıtlar vermeye koyuldu:

 

"Bilmiyorum Erva. Onu abine sorarsın."

 

"Levent abi, Adar o gün bana abim için, bacımın ölümüne vesile olduğu yetmezmiş gibi birde Uraz'ın canına kastetti, dedi. Sende biliyorsun dimi nedenini ama söylemiyorsun. Geçmişte ne yaşandı bilmiyorum fakat ben bu Adar ile konuşacağım." Levent çabuk sinirlenen bir yapıda olduğu için sinirle:

 

"Ben bilmiyorum. Sen eğer istiyorsan git konuş ama bu sadece beyhude bir çaba olmanın dışına çıkmaz. Sen konuşmanın bitiremeden kendini kapının dışında bulursun." Erva bu konuşmalardan sonra yüreğine birazcık ektiği cesareti yok etmiş ve Adar'la konuşmaktan vazgeçmişti.

 

Kendilerini dinleyen Adar'ın adamından habersiz bir halde evine doğru yol aldı kız. Mahir ise hemen patronunu aradı:

 

"Söyle Mahir"

 

"Adar Erva geçen hastaneye beraber geldikleri adamla buluşup konuştular."

 

"Ne konuştu?"

 

"Efendim anladığım kadarıyla Erva şikayetinizi geri çekmeniz yönünde konuşmak istiyor lakin konuştuğu kişi bunun boş bir çaba olduğunu söyledi."

 

"Desene Levent iti ilk defa doğru konuşmuş."

 

"Efendim kız vazgeçmiş gibi görünüyor lakin yinede sizinle konuşabilir haberiniz olsun."

 

"Tamam Mahir sen kızı takip etmeyi bırakma." Deyip kapadı telefonu. Sonra bu durumu lehine nasıl kullanabileceğini düşündü adam. Ve kısa sürede buldu durumu lehine nasıl çevireceğini.

 

Şimdi sadece bekleyecek sabredecekti. Zor değildi beklemek adam için. İntikamı uğruna yıllarca bekleyen adam bir iki gün daha bekleyebilirdi. Adam usulca kızın ayaklarına geleceğini beklemeye koyuldu sanki kendisinin dışında bir çıkış kapısı olmadığına yüzde yüz emin bir halde...

 

Erva ise karamsarlık içinde beyazlık, umutsuzluk içinde mucize beklemeye koyuldu.

 

Ne yapmalıydı? Bilmiyordu kız. Kendiyle bir savaş halindeydi Erva âdeta. Bir yanı faydası olmayacağını bile bile gidip konuşma, boşuna nefes israf etme diyor bir yanı ise git konuş sonuçta bir kalp taşıyor.

 

En azından vicdanı dile gelir merhameti kendini gösterir belki. Diyerek kendini kandırma metotları arayıp duruyordu kız.

 

Eğer Adar'da ki kalbin sadece vücut fonksiyonunu yerine getirmekten ibaret olduğunu bilse eminim bu ihtimali hiç düşünmezdi bile...

 

Çünkü Adar'ın kalbinde intikam ve nefret duygusunun dışında hiçbir duyguya yer yoktu. Yıllar evvel o güzel duyguları en derinlere hapsetmiş, kinini, öfkesini ve intikam hırsını özgürlüklerine salı vermişti adam.

 

En nihayetinde eve gelen Erva, en yakın arkadaşı Gökçe'yi görünce bian dertlerini unutup sarıldı uzunca... sonra Gökçe tatlı sitemkârlığı ile:

 

"Aşk olsun Erva ya ben kimim? Neden haber vermedin bana?"

 

Erva tatlı sitemin nedenini anlar anlamaz arkadaşını bahçeye alıp konuşmaya başladı:

 

"Ondan değil be. Kaç gündür ne haldeyim ben bile bilmiyorum abim için koşuşturmaktan. Fırsatını bulamadım bir türlü inan bana."

 

"Neyse hadi seni bu sefer affediyorum. Ama bir daha olmasın lütfen."deyip Erva'ya moral vermeye çalışıyordu Gökçe devam etti.

 

"Eee sonuç ne, abin nasıl kurtulacak?"Erva bütün ümitsiziliğiyle:

 

"Çarpan adam yoğun bakımda. O yüzden ailesi şikayetini çekmeden imkansız görünüyor dedi avukat." "-şimdi ne olacak?"diyen arkdaşına:

 

"Ben gidip adamın abisiyle konuşmak istiyordum ama Levent abi bunun bir işe yaramayacağını söyledi. Bende kararsız kaldım."bunun üzerine Gökçe:

 

"Neden öyle bir şey dedi. Belki adam merhametlidir, durumunu anlatsan sana inanır yardımcı olur." Duyduğu kelamlar Erva'yı güldürmekten öteye gitmedi. Arkadaşının bu halini merak eden Gökçe:

 

"Niye gülüyon be şimdi sen?"

 

"Şu sebepten gülüyorum Gökçe.

 

Ben Adar'ı gördüm. Abimden bahsederken bile nefretle bahsediyordu. Kardeşi olduğumu anladığında umursamadan yere fırlattı beni. Sen öyle deyince adamın o halleri geldi aklıma gülmekten alıkoyamadım kendimi kusura bakma."

 

Gökçe:

 

"Şansını denesen yine ne olacak ki?"

 

"Ne bileyim Gökçe, içimden bir ses git konuş diyor bi çare şekilde diğer ses ise gidip konuşsanda nafile diyor."

 

Gökçe konuşmaya vakit bulamadan içerden ağlama sesleri geldi. Bu ses evin neşe kaynağı, halasının bir tanesi Özden'in sesiydi hemen içeri gidip yengesinin kucağında ağlayan yiğenini kucağına alıp:

 

"Benim prensesim neden ağlıyormuş? Hem prensesler ağlamaz ki halasının bi tanesi!"o çocuk sesindeki masumiyet nasılda yansımıştı kelimelerine minik kızın:

 

"Haya ben babamı öjledim. Hem pirenşeşler babalarını görmeşe aylar..."duydukları beynindeki manalara kavuşurken Erva yengesine dönüp:

 

"Yenge sen merak etme Özden'i al şimdi ben geleceğim akşam olmadan. Der demez Gökçe'yı yanına alıp hastaneye doğru yola koyuldu.

 

Minik prensesinin baba sevgisinden uzak kalmasına dayanamayan Erva, şansını deneyecekti. Merhamet fukarası adamdan aman dileyecekti. Vicdanı körelen adamdan şefkat bekleyecekti ama nafile...

 

Otobüse bindikleri gibi uğrak noktalarına kilitlenmişlerdi Erva ve Gökçe...

 

Yollar aynı lakin mesafeler aynı değil bir türlü kapanmayıp aksine sanki daha da uzun oluyordu derken,

 

En nihayetinde hastaneye gelmiş geçen ki sefer gibi koruma engeline takılmıştı. Haberini alan Adar kızı yalnız bir halde hastanedeki odasına çağırttı. Korumalardan biri:

 

"Efendim Adar bey sadece sizi istiyor!" Gökçe bu duruma sinirlenerek:

 

"Ne demek sadece Erva. Ben arkadaşımı yalnız bırakamam anladınız mı?"arkadaşını:

 

"Tamam Gökçe bekle sen burada. Ben konuşup geleceğim hemen. Merak etme beni."diyerek Gökçe'yi zar zor ikna ettikten sonra Adar beyin odasına doğru yol aldı.

 

Attığı her adımda hayatının unutamayacağı anına tanıklık etmeye ve o anı hafızasına bir ömür yerleştirmeye gidiyordu bilmeden.

 

Artık beşerin değil kaderin senaryosu işlemeye başlayacak ve herkes kaderin kendine biçtiği rolde yer alacak, kısacası kader neyi istiyorsa o olacaktı...

 

Kader ilk perdeyi hastanede kendine küçük bir oda ayarlayan Adar Karayazı'nın odasında açacaktı.

 

Kapıyı çalıp izin istedikten sonra içeri giren kız, adamın pis pis sırıtmasına sinir olsa dahi susma vaktiydi bu vakit Adar'ın:

 

"Eee niye geldin buraya ayaklarıma kadar?" Erva içinden "-Ya Sabır!"diyerek devam etti.

 

"Bakın acınızı cidden anlıyorum. Allah şifa versin en kısa zamanda."sözünü kesen Adar:

 

"Neden geldin dedim?"kız yine sabır çekerek devam etti.

 

"Sizden şikayetinizi geri çekmenizi rica etmeye geldim!"bir nefeste salınan kelamları duyan Adar:

 

"Niye peki?"

 

"Bakın abimin küçük bir kzı var ve şuanda babasını göremediği için ağlıyor. En azından siz şikayeti geri alsanız masum küçük bir kızın babasına kavuşmasına vesile olacaksınız."deyince telefonu çaldı kızın.

 

Adar: "istersen telefona bak ben beklerim konuşmak için." Der demez Erva telefonda ki ismi görünce mutlu olduğu halde şuan cevap vermemekle birlikte sessize aldı.

 

Hâlbu ki normalde iki eli kanda olsa bile açmayacağı kişi değildi arayan. Evet evet Yaser'in ta kendisiydi lakin konuşmak için ortamı ve yeri burası değil.

 

Adar: "sanırım önemli biri değil arayan!"bu sözlerin ardından kız bütün dikbaşlılığı ile:

 

"Tam tersi benim için hayatın anlamı, çok önemli biri olduğu için şuan cevap vermedim."

 

Adar kızın sevgilisi olduğunu anladığı halde planından vazgeçmek bir yana dursun, bu senaryoyu daha aksiyonlu hale getireceği için mutlu olmasından dolayı sinsice gülerek devam etti adam:

 

"Peki abin uğruna ne yaparsın, ya da şikayeti çekmem karşılığında ne sunacaksın bana?"

 

Erva bu adamın sorusunu masumane algıladığı için:

"Sen şikayetini çek karşılığında, hizmetçin, asistanın gerekirse kölen olurum!" kız daha sözünü bitiremeden Adar:

 

"Yani abin için her şeyi yaparsın dimi, yanlış anlamadım."demesinin üzerine kızın telefonu yine çalmış ve kız yine sessize alıp bu zorba adama cevap yetiştirecekti...

 

"Evet her şeyi yaparım."dedi hiç olmadığı dik duruş ve kararlı kelamlarla.

Ve böylece adamın fırsatlar dominosunun ilk taşı devrilmek üzereydi...

Kızın son cümlelerinden sonra Adar:

"Ozaman seni arayan kişinin numarasını silmekle başlayabilirsin işe." Erva suratını şaşkınlıktan men edemeyerek:

 

"Nasıl yani anlamadım."

 

"Basbaya işte. Sevgilinin numarasını sil. Bunun nesini anlamadın?"Erva depoladığı siniri boşaltırcasına:

 

"Hiçbir güç bana o numarayı sildiremez anladınız mı? Ayrıca siz kim oluyorsunuz da bana ne yapmam gerekeni söylüyorsunuz!"

 

"Abim için her şeyi yaparım dedin." Bunun üzerine kız hâlâ bu adamın niyetini anlamamışçasına:

 

"Evet hizmetçin, asistanın hatta kölen bile olurum"demeye kalmadan kızın sözünü:

 

"KARIM OL!"diyerek Adar kesmişti...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Loading...
0%