@3gizemliyazar4
|
" Belkide konuşuyordur gözlerin Ama ben gözce bilmiyorum ki; Sessizce biliyorum Usulca biliyorum Masumca biliyorum.(Cemal Süreya)"
~~~~~
Bölüm atar, destek ister, sizleri EZA VE ŞEM'e de beklerim...
~~~~~
[ KEYİFLİ OKUMALAR ]
Kız kesinlikle böyle bir şey beklemiyordu. Duyduğu cümlenin, beyninde kendini defalarca tekrar etmesiyle ancak anladı ne manaya geldiğini...
Simasını olabildiğince sinire bürürken, çimen gözlerini de belerte belerte saldı kelamları...
"Karın olur muyum! Ben de sana şunu söyleyeyim alçak herif; ne zamanki yılanlar uçar kuşlar sürünür bende o vakit karın olurum belki... Aksi halde bir insanın çaresiz anından faydalanmaya çalışan alçak bir adam değil kalbime, aldığım nefese dahi paydaş olamaz." Kız daha sonra sözlerine biraz daha sertlik ve biraz daha kararlılık katarcasına devam etti.
"Çünkü benim gönlümün sahibi ezelden yazılı. Benim bugünümün ve yarınımın tek bir sahibi var zaten. Şimdi ben gönül tahtımı ellerimle yıkıp, senin gibi bir şerefsizin işgaline açık hale getirmeyeceğim bunu unutma sakın!"
Adar işittikleriyle erkeksi ve bir o kadar da karizmatik ses tonuna yansıttığı, kilometrelerce öteden farkedilir bir öfke ile;
"Sözlerine dikkat et! Senin karşında Adar Karayazı var. Madem buraya kendi ayaklarınla geldin o zaman önce karşındaki kişinin kim olduğunu idrak et sonra konuşmalarına çeki düzen ver!" şeklinde kükrerken Erva ise geri durmayarak;
"Evet kendi ayaklarımla geldim. Ama senin insansı vasıflara sahip olduğunu düşünmüştüm. Görüyorum ki yanılmışım." Adar, Erva'nın bu sözlerine karşın cevap alamadığı sorusuna, daha doğrusu teklifine atıf yaparak;
"Yani kabul etmiyorsun!"deyince Erva hiç bir şey demeden, sinirle kapıyı açacağı sıra arkadan gelen sese kulak verdi yeniden.
"Peki! O zaman o çok sevdiğin yiğenini, abinin görüşlerine götürür, hasretini hapishane köşelerinde dindirirsin..."
Duydukları ile kararlı bakışları bu adamın gözlerinin içine salarak cümlelerine başladı yeniden asi kız;
"Hiç endişen olmasın, aynen öyle yapacağım. Çünkü abim ya da yiğenim için bile olsa, kendimi ne sana ne de emellerine peşkeş çekecek halim yok!" son kelimesini daha bir vurgu ile söyledikten sonra, ardına bile bakmadan bulunduğu yeri hemen terk etmiş, Gökçe'yle geldiği gibi geri dönmeye koyuldu...
Adar ise kızın bu kararlı duruşu karşısında planının başarılı olmayacağını düşünmüş, başka yollar ve planlar aramaya başlamıştı çoktan...
Adar'a söz geçiren Erva, kadere söz geçmediğini unutmuş gibiydi.
Gökçe arkadaşının bu denli sinirli olmasına mana veremese de Erva ile konuşmak için, kızın sakinleşmesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
Arkadaşını adı gibi iyi tanıyan Gökçe:
"Şimdi seninle sahile gidiyoruz. İtiraz kabul edilmiyor Erva hanım."deyip arkadaşını koluna sıkıca girip yönünü çoktan sahile dönmüşlerdi.
Ne de olsa kardeşi olarak gördüğü Erva'nın, bir tek deniz havası karşısında sakinleştiğini biliyordu. Eğer konuşmak istiyorsa, önce Erva'nın sakinleşmesi gerektiğini de biliyordu.
Nitekim yolda sus pus bir şekilde olan kızlar çoktan sahile varmış, denizin dalgasına dalmış, esintisine kapılmışlardı. Martıların ahenkli sesiyle beraber Erva'nın dinlendiğini fark eden Gökçe:
"Biraz daha sakin görünüyorsun!"
"Evet Gökçe! Aslında eve gitmeden buraya gelmemiz çok iyi oldu."
"E kızım onca senelik arkadaşımsın bırakta tanıyayım seni değil mi?"deyince Erva gülümsemişti. Gökçe ise:
"Ne oldu içerde Erva? Umutla girdiğin odadan lanetler ederek çıktın, sen kolay kolay sinirlenmezsin. Şimdi anlat bakalım seni sinirlere hapseden konuşmayı."Erva en yakın arkadaşına tabiki olanları anlatacaktı.
Şu dünyada bir arkadaşa sahip olmak mutluluktur, bir sırdaşa sahip olmak şanstır lakin halden anlayacak bir dosta sahip olmak en büyük mükâfattır.
İşte Gökçe, Erva için bunların hepsine sahipti, hatta fazlasıydı. Bundan sebep yaşananları bir bir kopyaladı dostuna... Gökçe sanki dostundan uzaklaştırdığı siniri kendi almış gibi;
"O şerefsiz kim oluyor da böyle alçakça bir teklifi edebiliyor. Adar Karayazıymış. Beni de sinirlendirdi. Ben ona bunun hesabını sormaz mıyım?"deyince sakinleştirme sırası el değiştirmiş olacak ki bu sefer Erva arkadaşını sakinleştirmeye başladı.
"Sakin ol Gökçe ya! Bir şey yok cevabını verdim. Bak sana anlattığıma pişman etme şimdi. Ben eve gideceğim sende geleceksin benimle. Bizde kal tamam mı?" daha Gökçe'den cevabını alamayan Erva'nın telefonu çaldı.
"Erva kim arıyor?"
"Yaser arıyor." Gökçe bunun üzerine
"Kızım cevap ver. Ben söylemeyi unuttum sana. Sen Adar'la konuştuğunda beni de aramıştı. Ben sen çıkmadan cevap vermek istemedim. Şimdi hatırladım. Hadi daa cevap ver telefona. Yazık çocuk epey merak içindedir şimdi!"demesinin üzerine telefonun sesi kesilmişti.
"Bilmiyorum Gökçe hiç modumda değilim. Şimdi konuşursam sesimden kötü olduğumu anlar. Sonra ararım ben."
"Sen bilirsin ama çocuğa cevap ver. Meraklar içerisinde."Gökçe konuşmasını bitirmeden Erva'nın telefonu yine çalmıştı. Bunun üzerine Gökçe:
"Artık cevap vermelisin Erva." Erva kısa bir dilemmadan sonra efendim diyerek çağrıyı yeslemişti. Karşılığında meraktan deliye dönen Yaser'in bağırışları duyuldu.
"Neden cevap vermiyorsun. Bana cevap veremeyecek kadar meşguliyetin ne senin. Meraktan deliye döndüm burda. Eğer bu telefonuma da cevap vermeseydin yemin ederim cenazede olduğumu umursamaz ilk uçağa atlayıp gelirdim." Erva haklı bulduğu bu isyan karşısında,
"Haklısın ama telefonum sessizdeydi. Biraz başım ağrıyor diye uzandım. Telefonumu da sessize aldım." Kızın sesi ile isyanını şutlamıştı Yaser kendisinden;
"Yapma bunu bana. Beni sesinden mahrum etme Erva. Herkes bana sağır kalsın ama sen beni her zaman, her anında duyyy. Çünkü bana herkes değil bir tek sen lazımsın. Sen bana iki kelam et ki kulaklarım senin cümlelerinle yankılansın, anlam kazansın. Benim için cümleler senin dudaklarından çıktığı vakit mana kazanıyor.
Zaten etrafım kalabalık görüntülü arayamıyorum diye gözlerim gözlerinden mahrum olmuş bari kulaklarımı bir daha ne olur sesinden ve kelamlarından mahrum etme nur benizlim!"duydukları en iyi psikolog sözlerinden daha çok tesir etmişti Erva'ya. Mutlu olan kız sadece;
"Özür dilerim. Bu kadar merakta bırakacağımı bilseydim eğer ağrıyı başıma taç ederdim de uyuyup telefonuna cevap vermemezlik yapmazdım."Yaser annesinin kendisine seslenmesiyle telefonu kapatmak zorunda kaldı.
Erva kapanan telefonun ardından tebessüm edip sırıtırken Gökçe ise "-sana bir şey söyleyeyim mi Erva?"deyince Erva anlamamış gibi;
"- anlamadım ne diyeceksin ki?"
"-kızım Yaser seni çok seviyor vallahi!"
"-Allah Allah o nerden çıktı şimdi." Gökçe tebessüm ederek devam etti.
"-nerden çıktı biliyor musun? Çünkü sadece seven adam suçlu olduğunu bildiği halde sevdiğinin gülmesine vesile olabilir."
Erva biraz utanmış olmasının ardından;
"-hadi Gökçe biraz daha geç kalsak akşam yemeğini kaçıracağız."demesinin ardından eve geçtiler tam da akşam sofrası hazırlanacağı sıra yetişmişlerdi kızlar.
Mustafa bey geç geleceğini haber verdiği için Levent de dahil herkes akşam yemeğinde Behnan'ı konuşuyorlardı. Sözü Erva'nın yengesi Kumsal saldı ortalığa.
"-ee Erva Özden'i kucağıma verip nereye gittin heyecanla."
Erva soruya cevap vermek yerine yiğenini sordu sadece.
"-ha evet yenge Özden demişken prensesim nerde benim."
"-senden sonra ağlaya ağlaya zar zor uyudu. Yatıyor şimdi uyandırmak istemedim. Yine babasını göremeyince ağlayacak çünkü."gelini ve kızı arasındaki konuşmanın uzamasını istemeyen Hasret hanım, gözleri ağlamamak için çırpınırcasına Levent'e dönerek;
"-Levent oğlum avukat Behnan için çözüm bulamadı mı?" Levent bu söze cevap vermeden önce gözleri Mustafa beye takılmıştı. Anlaşılan işi erken bitmiş haber vermeden de cebindeki anahtarla içeri girmişti. Mustafa bey cemalini Levent'e çevirmiş,
"-ne olmuş Behnan'a, ne avukatı, ne çözümü?"deyince tüm gözler aynı endişe ve aynı telaş ile gelen sese yöneldi. Hasret hanım hemen devreye girerek;
"-bir şey yok bey. Behnan'ın işinde problem olmuş o yüzden Levent'ten avukata danışmasını istemiş onu soruyordum ben!"demesine karşın Mustafa bey bütün hiddeti ve kudreti ile bağırarak,
"-hanım sen sus. Kalbini kırmak istemiyorum. Bunca yıllık eşinden bir şeyler saklıyorsun demek. Şimdi bana olanları anlatmazsanız hiç birinize hakkımı helal etmem. Sana da hanım!"son cümlesini kalp kırıklığı ile karısına dönerek söylemişti Mustafa bey.
Levent tüm olanları bir bir eksiksiz anlattı Mustafa beye. Duydukları ile Mustafa bey bir baba olarak yürek burkan sine yakan sözleri herkesin bağrına ok misali saldı dudaklarından...
"-benden bunu nasıl saklarsınız. Ben burda boğazımdan lokma geçirirken oğlum belki de açtı. Ben sıcak yatağımda uyurken oğlum soğuk odalarda nefesi ile ısınmaya çalışıyordu belki. Ben burda gökyüzüne bakıp güzelliğine dalarken oğlum gökyüzünü özlemiş hayallerinde yaşatıyordu belki de.
Bana bunu nasıl söylemezsiniz."Erva gözlerini parlatan yaşları ile
"-özür dilerim baba. Abim istemedi kalbi var dayanamaz dedi." Bu son cümlelerin ardından Mustafa bey gözü yaşlı sözü yaralı bir edayla,
"-her ne olursa olsun bana bunu söylemeniz gerekiyordu. Baba olmak sadece çocuklarının mutluluğuna ortak olmak değil ki. Dünya hali bu, her günümüz gülücüklerle geçseydi eğer gözyaşlarımız ne diye var. Siz benden oğlum için dökeceğim yaşı, oğlumun zor anından dolayı üzülme hakkını elimden nasıl alırsanız. Ben oğlumun derdiyle dertlenmeyeceksem, ne diye varım.
Allah hiçbir anne babanın derdine evladını sebep etmesin lakin sebep edeceksede bırakın anne baba olarak bizde evladımızın derdiyle dertlenip çözüm bulmak için dua edelim. "
Dedikten sonra yere yığılıp kaldı.
Herkes endişeli bir telaşla az önce dağ gibi olan adamın etkisiz bir şekilde yerde uzanışına kendilerince çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Gökçe hemen telaşla ambulansı aramış gelen ambulansı fark eden Erva hemen küçük kardeşi Pusat'a dönerek;
"-Pusat sen evde kalıyorsun. Yenge yalnız kalmasın bir de Özden deiçerde zaten ben haber veririm oğlum sana."
"-abla bende geleceğim."gözleri yaşlı bir şekilde isyan eden Pusat'ı yine Erva sakinleştirecekti.
"-Pusat yapma oğlum bir de seninle uğraşmayalım. Evde kimse yok Özden uyuyor yengem gelemez. Onun için evde yengemle kal, yalnız kalmasınlar evde. Ben seni haberdar edeceğim her şeyden. Ablam ne olur dinle beni."
Pusat ablasına hak vermiş vaziyette evde yengesini yalnız bırakmamak için kalmaya karar verirken, elinden sadece döktüğü inciler eşliğinde abdest alıp secdede Allah'a dua etmek geliyordu.
Oysa ki en güzel sığınak, en güzel liman ve en iyi sırdaşa yönelmiştir Pusat.
Şu dünyada Allah'tan gayrı sığınak benimseyenin, Allah'tan gayrı liman bulanın yani pusulası Allah'tan gayrı yön gösterenin gözyaşları baki olmaya mahkumdur ve de haktır.
Her ne olursa olsun yönü Allah olmayanın pusulası şaşırtır, şeytanın çarkında oturtur.
Pusat bundan sebep başlarına bir dert geldi diye çekilip kuru kuruya gözyaşı dökmekten se şu dünyanın en iyi sırdaşına derdini anlatıp, dermanınıda istemeye koyuldu. Pusat secdede dua ederken,
Hasret hanım ve diğerleri hastanede umutla doktorları bekliyordu. Onlar telaşla beklerken geçen bir iki saatin ardından ak sakalından tecrübeli olduğu belli olan ihtiyar hekim geldi yanlarına. Erva
"-babamın neyi var doktor bey?"
"-öncelikle sakin kalın lütfen. Kalp krizi geçirmiş şu anda iyi çok şükür. Birazdan görebilirsiniz kendisini." Bunu duyanlar özellikle de Hasret hanım sesi titrek bir hâlde doktora teşekkür etti. Doktor bu teşekküre karşın!
"-ne demek bizimde vazifemiz bu. Siz ettiğiniz dualarda bizlerede yer bulun kafi."deyip gittikten sonra Erva merakta olan kardeşini arayıp haberdar etmişti. Bir süre sonra doktorun da izin vermesiyle babasının odasına gitti içerde hâlâ kırgın olan Mustafa bey sadece
"-beni oğluma götürün. Behnan'ımı özledim. O demir parmaklıklar arkasındayken ben böyle duramam."
Erva babasının sözleri üzerine içi parçalanmış gibi,
"-sen iyi ol babam. Abimi kurtaracağız, merak etme şimdi hasta yatağında bunu düşünüp kendini iyice üzme." Hasret hanım kızının sözlerine hak vermiş gibi,
"-bey kendine gel önce, sonra Behnan'ı çıkaracağız merak etme, ben oğlumu soğuk parmaklıklar arkasında bırakamam zaten."deyince
Mustafa bey son cümlelerden sonra,
"-o zaman bana avukatın dediklerini aynen, bire bir şekliyle eksiksiz anlatın. Yoksa..."deyip üzerindeki kabloları atmaya yeltenince Erva tedirgin olduğu için...
"-baba, avukat şikayetin geri çekilmesi karşılığında özgür olacağını söyledi. Aksi takdirde en az bir yıl sekiz ay bilemedin, bir yıl altı ay yatarı olacağını söyledi."
"-kızım hadi kalk şikayetini geri çekmesini rica edelim adamlardan."
"-imkânsız baba!"
"-neden?"
"-ben rica ettim, kabul etmedi."
"-abin kime çarptı peki."
"-Adar Karayazı'nın kardeşi Uraz Karayazı'ya çarpmış."
Duyduğu isimle tekrardan kalbi sıkışan adama, doktorlar anında müdahale etmiş fakat bu sefer müdahale ameliyat odasında sürmüştü.
Ameliyat uzun sürdükçe Erva kendisini vicdanına bırakmış,
"-ne olur Allah'ım babamı koru ona benim yüzümden bir şey olmasın. Bir çıkış yolu göster ne olur."diye dualar ederken, durmadan ilerleyen akrep ve yelkovanın uçları ise saatin gece olduğunu haber veriyordu. Kız annesinin çaresizce ettiği duaları eşliğinde göz kapaklarına yenilmişti.
"-haya ben babamı öjledim. Bana babamı getiy lüfen!"yîğeninin çocuksu sesinden sonra gözlerini aralamış rüyada olduğunu fark etmişti Erva. Uyandığında elinde kahveyle Gökçe geldi.
"-al iç kendine gel! Merak etme baban iyi olacak!" Erva arkadaşının sözlerinden sonra gözlerinde firar eden yaşlarla,
"-bilmiyorum. Benim yüzümden Gökçe, eğer ben söylemeseydim babam tekrar kalp krizi geçirmezdi. Keşke söylemeseydim. Ama korktum Eliz çünkü babam dediğini yapar sende biliyorsun. Ya kabloları çıkar..."kızın sözünü Gökçe kesti...
"-şşş hayır hiçbir şey senin yüzünden değil. Olması gerekenler yaşanıyor bazen çünkü birinin derdi senin imtihanın olabilir. Şimdi babanın durumu karşısında sabır gösterip, göstermeyeceğin senin imtihanın.
O yüzden kes ağlamayı, aç avucunu, et duanı..."
"-bilmiyorum Gökçe rüyamda Özden'i de gördüm bana babamı getir diyordu." Dedikten sonra Levent elindeki telefonla telaş içerisinde Erva'nın yanına geldi.
"-Erva yengen arıyor, konuşmak istiyor."Erva telefonu alıp
"-efendim yenge?"
"-Erva lütfen eve gel Özden uyandı baba diye diye ağlıyor. Sen gel bari sakinleştir. Bende hastaneye gelip babamın göreyim."
"-tamam yenge ben geliyorum. Senin gelmene gerek yok." Sonra telefonu geri alan Levent Hasret hanımın yanına gidip çaresizce beklemeye koyuldu. Erva çantasını alıp gitmeye yeltenince Gökçe,
"-bekle Erva Levent'e söyleyelim de seni o bıraksın eve."
"-hayır çünkü eve gitmeyeceğim."
"-anlamadım nereye gideceksin. Özden'i görmeyecek misin?"
"-hayır Gökçe ben şimdi gideceğim beni idare et. Annem duysa tek başıma çıktım diye dünya laf sayar."
"-tamam Erva ama nereye gideceğini söyleyeceksin."
"-Gökçe lütfen gelince anlatırım şimdi hemen gitmek istiyorum."demesiyle hemencecik ordan ayrıldı.
Kız korkuyla, endişeyle nefretini her zerresinde her hücresinde hissettiği adama boyum eğmeye gidiyordu.
En nihayetinde tüm çaresizliği ile parmakları kapının zilini tutsak etmişçesine ardı ardına bastığında, her şeyi sevdiğini bile geride bıraktığını biliyordu.
Çalınan kapının açılmasıyla bir çift şaşkın gözlere kitlenmiş gibi karşısındaki adamdan duyduğu,
"-ooo Erva hanım. HOŞGELDİN EVİNE diyelim mi artık?." cümlelerle geri dönüşü olmayan yolun başında olduğunu idrak etmişti...
~~~~~ |
0% |