Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6/B: HOYRAT ADAM.

@3gizemliyazar4

"Fazla tevazunun sonu,

Vasat insandan nasihat dinlemektir.

( İBN-İ HALDUN.)

 

~~~~~

 

[ KEYİFLİ OKUMALAR ]

 

~~~~~

 

Adar'ın pimi çekilmiş bir bomba misali söylediği sözcükler, herkeste bir şok etkisi yaratmış belli. Behnan'da fırtına öncesi sessizlik, Yaser'in suretine hükmeden şaşkın mimik ve Erva'da ki muazzam hissizlik pekala kanıttı bu ortama.

 

Adar yapmıştı yine yapacağını. Ah Adar! Nerde, ne zaman olursa olsun, bulunduğu ortamı umursamadan öfkesine yenilen hoyrat adam. Yine öfkesinin tutsağı olmuştu. Adam farkında değil belki ama hayatında da ilk defa verdiği söze sadık kalamadı.

 

Hoyrat adam, Erva'nın düştüğü duruma zerre üzülmezken, Erva ise ölmeyi diledi o an. Ölmek iyiydi şuan kız için. Aksi halde şuanın açıklamasını yapmak ölümden bile daha zordu çünkü. Abisine durumu anlatabilirdi de Yaser'e nasıl izah edeceğini düşünüyordu. Peki, açıklayabilecek miydi? Çok geçmeden, Behnan ve Yaser çıktıkları şok etkisinden sonra sadece gözlerinin kıskaçlarına aldığı Erva'ya, anlamsız bakışlarla yükleniyorlardı.

 

Adar kızı elinden tutup götürmeye koyuldu o an. Hastane bahçesine kadar çıktıktan sonra Behnan seslendi kardeşine. "-Ervaa! Bu ne saçmalık?"şeklinde. Erva duyduğu sualle durduğu yerde arkasına dönmüş, göz irislerini parlatan ıslaklık ile yanıt veremeden araya Adar girmişti. Karşısında ki adamı iyice delirtmeye and içmiş gibi, simasında ki alaycı mimikle;

"-Erva'nın hesap vermesi gereken, açıklama yapması lazım gelen kişi şu saatten sonra yalnız benim. O yüzden sorularını kendine sakla Beh-nan!"dedi.

 

Behnan bu adamın iplemez sırıtmasına karşın kardeşine sorusunu yineler gibi bakarken, Yaser'de lal olmuş gibi sevdiğinin dudaklarından çıkacak kelamlara pür dikkat kesilmişti. Gözlerini Yaser'den men eden masum kız bedenindeki acizlik, kelimesindeki çaresizlikle abisine açıklama yapmaya başlamıştı.

"-abi mecburdum. Senin için, babam için, prensesim Özden için evlenmeyi kabul ettim!" aldığı yanıt üzerine "-sen ister abin, ister baban olsun hiç fark etmez. Kendini bir başkası için nasıl peşkeş çekersin!"deyip okkalı bir tokat atınca Behnan,

 

Adar da "-Behnaaan!" diye haykırıp karşısındaki adamın üzerine yürürken, tokadı yiyen kız eli yanağında, göz yaşları vazife başında, Adar'ın kükremesini tanımış olacak ki bakışlarıyla yalvarır gibi. Ne olur karışma sen der gibi konuşmuştu. Lakin fayda etmemişti kızın o halleri. Dedim ya öfkesinin efendisi değil, kölesiydi Adar.

 

Kızın abisi olduğunu umursamadan tokat atmak için elini kaldırdığı esnada, Yaser girdi araya. Şuan yaşanan hayal kırıklığını anlatacak ne kadar kelime varsa hepsi Yaser'de hüküm giymişti âdeta. Haksız da sayılmazdı hani. Sonuçta ne umdu ne buldu hesabıydı O'nunki.

 

Adar kan çanağına dönen gözlerle Yaser'e karşılığını verecekken, Behnan'ın "-hayrola Adar sen değil misin Dildarlardan iliklerine kadar nefret eden. Şimdi bu korumacı tavrın ne anlama geliyor?" demesiyle. Adar çehresinin adresini değişmişti. Kelamlarındaki kararlılık, görüntüsündeki gururlu duruşla Behnan'a yanıt verdi. "-şu anlama geliyor Behnan! Tokat attığın Erva Dildar olsaydı şayet kılımı bile kıpırdatmazdım. Ama O artık Erva Karayazı."deyip, kızın canının yandığını umursamadan sertçe tuttuğu bileğinden acelece götürdüğü sırada Behnan kardeşinin arkasından bağırıyordu kızgınlık, kırgınlık, öfke, kin ve nefret kusar gibi "-götür Adar benim kendisini peşkeş çekecek kardeşim olamaz!"dedi.

 

Kız aynı saat içerisinde birden fazla duyguya bürünmüştü. Yaşananlardan sonra ne adım atacak hali ne de mecali kalmıştı kızın. Yalnız Erva burda olduğu sürece Yaser'e men ettiği bakışlarını, giderken işleve geçirdi. Sanki bir daha asla göremeyeceğini bilip, ne kadar bakarsam kâr diye düşünüyordu. Bilse acaba son görüş olmayacağını yine hasretlik haykıran bakışları atar mıydı? Bilinmez ama Erva ve Adar arabaya binmişti. Tekerlek döne döne en nihayetinde duracağı yere gelmişti. Adam kızı kolundan tutup evde odasına bırakıp, "-burda kalacaksın artık. Benim odamda."deyip kızın soru sormasına fırsat dahi vermeden geldiği gibi arabasına geri binerek bu sefer Uraz'ın yattığı hastaneye yöneldi.

 

Gerisinde ne düşüneceğini bilemeyen, ne hissettiğini tarif edemeyen ve kalbinin attığı bile meçhul bir kız bıraktığını umursamamıştı. Erva babasının merakı, ailesinin acısı ve sevdasının yarasıyla donup kalmış gibiydi. İçinde can olan bedeni ölü gibiydi âdeta. Sadece bir mezar taşı ve üstünde toprağı eksikti. Evet nabzı atıyor, kalbi kan pompalıyor belki ama müthiş bir hiçlikteydi kız. Erva bu hiçlikte arkasında ailesini sevgisini ve geçmişini bıraktığını biliyordu da önünde kendisini nelerin beklediğini tahmin bile edemiyordu. Daha doğrusu tahmin etmekten ürküyordu. Geleceği bilinmezlik olan Erva sadece yaşayarak görecekti her şeyi. Kız çaresizliğin vücut bulmuş halindeyken,

 

Behnan ve Yaser bütün siniri ile Levent ve annesinin yanında soluğu almıştı. Oğlunun hâlinden iyi şeyler olmadığını anlamıştı kadıncağız. Bundan sebep soru sormayı es geçmemişti. "-oğlum kardeşin nerde? Erva nereye gitti, eve mi gönderdin?"duyduğu isimle hastane koridorunda olduğunu unutmuş gibi, "-benim kendisini peşkeş çeken bir kardeşim yok artık. Seninde öyle bir kızın olmasın ana!"diye bağırdı adeta. Biraz daha bağırmaya devam etseydi şayet uyarılardan sonra hastane güvenliğiyle muhatap olacaktı Behnan.

 

Hasret hanım kızına yakıştırılan sıfattan rahatsız olduğundan tokat attı oğluna, sanki az önceye kadar kavuşma sahnesi yaşanmamış, öyle bir an olmamıştı. Daha sonra "-sen kardeşin hakkında nasıl konuşursun öyle? Senin için elinden geleni yapan kardeşin!" deyince Behnan da tüm her şeyi anlatmayı kafasına koymuştu. "-bıraksaydı ben içerde çürüseydim ama benim için kendini peşkeş çekmeseydi." Hâlâ bir şey anlamayan annesine karşın devam etti Behnan "-ya şaşırırsın öyle. Diyorum ki senin kızın o adamla, Adar'la evlenmiş. Babası canıyla savaşırken, annesi çaresizlik içindeyken hanım efendi nikah kıymakla meşgulmüş!"dedi. Kadın bu durumu konduramamış gibi "-hayır benim kızım yapmaz. O'nu ben doğurdum, ben büyüttüm. Benim kızım yapmaz böyle bir şey!" "-istersen Yaser'e sor ana. Gerçi Yaser'in olanları anlatacak gücü kalmadı. Sonuçta kendisi kardeşim tarafından aldatılmıştı."

 

Yaser tüm ruhsuzluğu, görüntüsündeki aciz duruşu ve olanları hâlâ idrak etmekte zorlanan tavrı ile mimik oynatarak Behnan'ı okeylemişti. Hasret hanım kalakalmıştı öyle. Kocası Mustafa bey Azrail ile can savaşında, oğlu Behnan'a kavuşmanın mutluluğunda fakat kızı Erva'nın hayal kırıklığındaydı. Şuan sadece kocasının biran önce taburcu olmasını diliyordu en güvenilir ve en güzel sığınak olan Allah'tan...

 

Adar'ın mutluluğu, Erva'nın huzursuzluğu, Dildarların umutlu bekleyişinde iki hafta

geçmişti.

 

İKİ HAFTA SONRA...

 

Zeynep Hanım iki hafta boyunca evine hiç uğramamış oğlunun yanından bir saniye bile ayrılmamıştı. Adar ise mutluluğu eşliğinde eline telefonu alıp yakın adamlarından Selim'i aradı.

 

"-buyrun Adar bey?"

"-bana bak Mahir'i de al yanına evin etrafında güvenliği sağlayın. Ne olur ne olmaz. Biz öğleden sonra geleceğiz."

"-emriniz olur Adar bey!" Adar tam telefonu kapatacağı sıra,

"-Selim kız evde dimi?".

"-evet Adar bey dediğiniz gibi evden dışarı çıkmasına müsaade etmiyoruz."duyduklarıyla mutlu olan Adar,

"-dikkat edin! Kız ailesiyle görüşmek için elinden geleni yapar"deyip telefonu kapatmıştı Adar.

 

Biraz daha beklemenin ardından zamanı gelmiş, Uraz taburcu olmuştu artık. Arabanın arka tarafında annesi Zeynep Sultan, kardeşi Uraz otururken kendisi şoför yanında gelmişti lüks evlerine...

 

Zeynep Sultan iki oğluyla beraber içeri girdiğinde karşılarında gördüğü kıza mana veremiyordu. Erva tüm insanlığı ile,

"-hoşgeldiniz. Geçmiş olsun Uraz bey!"diye karşıladı. Uraz kıza;

"-tesekkür ederim. Siz yeni mi başladınız burda çalışmaya daha önce sizi görmemiştim."diye karşılık verdi. Annesinin tavrından ve konuşmalarından kızın kim olduğunu sıfatını anlamıştı. Annesi tüm siniri ile

"-Adar sen kızı ailesine bırakmamış mıydın?"

"-vazgeçtim ana. Sende gayet iyi bilirsin ki bir kadının yeri kocasının yanıdır."Adar'ın söyledikleri asıl Uraz'ı şaşırtmıştı. Bunun üzerine Uraz Erva'ya dönerek, mahçubiyetiyle beraber "- özür dilerim yenge. Ben bilmiyordum!" şuan Uraz'ı yargılamak çok saçma olurdu. Nerden bilsin ki evliliğe tövbeli kadınlara mesafeli abisinin evleneceğini...

 

"-sen nasıl benim sözümü çiğnersin Adarr!"

"-ana ben sana o zaman da söylemiştim. Şimdi papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmenin anlamı yok. Şimdi Uraz eve geldi uzun zaman sonra. O yüzden kardeşimle ilgilenmek gerekir."

"-peki oğul şimdilik öyle olsun."

 

Zeynep hanım yönünü gelinine çevirdi. Erva tüm saygısıyla bu kadını dinlemeye hazırdı.

"-kızım hoşgeldin. Burası senin evin sayılır. Beni anne olarak görür müsün bilmem ama ben seni kızım olarak göreceğim. Bir annenin evladıyla olan muhabbeti gibi seninle samimi olmak isterim. Ve ayrıca bilmeni isterim kızım. Ben senin yanında olacağım her zaman. Bir derdin bir sıkıntın olursa çekinme bana söyle olur mu güzel kızım!" tam bir anne şefkatiyle yaklaşmıştı kıza.

 

Erva bu yaklaşımdan oldukça mutluydu. Zaten uzun süredir ailesiyle görüşememek, annesiyle konuşamamanın ardından bu tavra ister istemez aynı tavırla karşılık verdi.

"-tesekkür ederim efendim." Adar annesinin kıza olan yaklaşımından rahatsız olmuştu. Sanki kızımın intikamını alın diyen kendisi değil gibiydi. Sanki kızının katilinin kardeşiyle konuşmuyor gibiydi... Adar çevirdi cemalinin yönünü Erva'nın gül çehresine...

"-odana git! Ve sana söylemeden de çıkma odadan."

"-dışarı çıkmama, ailemi görmeme izin vermiyorsun. Evin içinde de dolaşayım bir zahmet dimi."bu sözün üzerine önce Uraz olanları anlamak için,

"-abi ne oluyor bu yaşananlarda ne böyle"soru sordu. Sonra da annesi Zeynep hanım girdi yine araya,

 

"-oğul ne der kız böyle. Sen, sen nasıl bir kızın ailesinin önündeki set olursun. Ne demek ailesiyle görüştürmemek..."kadın sözlerini bitiremeden Adar karşılık verdi.

"-kendine gel anne ya! Kızımın katilinden intikam alın diyen sendin. Sözünü dinliyorum işte uslu bir çocuk gibi."

"- evet dedim. Ama böyle değil. İntikam alacaksan birebir muhatabından alacaksın. Yani Behnan'dan..."Erva artık dayanamamış girmişti araya.

"-ya yeter ya ne istiyorsunuz bizden? Ne intikamından bahsediyorsunuz?" demesinin ardından muhatap aldığı Zeynep Hanıma döndü kız

"-az önce beni anne olarak görür müsün bilmem ama demiştiniz ya? Evet ben sizi anne olarak görebilir ana kız gibi sohbet edebilirim. Ama ne olur anlatın. Abimle ne yaşadınız. Abim ne yaptı size. Bu intikamda nedir?"

"-kızım seninle alakalı değil. Bizim sorunumuz abinle. Hem bilmesen daha iyi olur senin için..."

 

"-Erva odana geç dedim sana. Odana geç!"kız bu hoyrat adamdan duyduklarıyla beraber depoladığı sinirle terk etti bulunduğu yeri. Kız odasına doğru adımlarını harekete geçirirken içinden de "-hoyrat adam ne olacak. İnsanlıktan nasibini almamış pislik, hayvan, gıcık sende. Sana insan diyenin aklı bir karış havadadır vallahi, billahi de"sövmeyi unutmuyordu.

 

Karanlıklar çökmüş, ay yüzünü göstermiş vakit akşam olmuştu çoktan. Yemekler yenmişti. Uraz'ın hastaneden taburcu olmasından dolayı geçmiş olsuna geliyordu herkes. En son amcası Serdar Bey ve eşi gelmişti. Misafirlerini ağırlayan Zeynep Hanım mutfağa kahve yapmasını bildirdikten sonra tekrar konuklarının yanına geçti. Adar ve anne Zeynep Hanım oturup muhabbet ederken konuyu Serdar Bey'in eşi İdil hanım değiştirdi.

"-Zeynep abla duyduğumuza göre Adar evlenmiş. Düğün dernek olmadan bu ne aceleydi. Üstelik Uraz hastanedeyken. Bari gelinini de görseydik..." Zeynep Hanım eltisinin imalı sözlerini yedirip eline vermek istiyordu. Aslında eltisinin ağzına laf vermemek için devam etti.

 

"-Ya evet nikah kıydılar. Allah mutlu etsin akıbetlerini. Aslında Uraz'ın kazasından önce nikah günü almışlardı zaten. Uraz kaza yaptıktan sonra durumu iyiye gidince, bende çocukların nikah gününü ertelemelerine müsade etmedim! Gerçi güzel gelinim çok ısrar etti erteleyelim diye ama... bilirsin işte hayırlı işlerde acele etmek lazım..." Adar şaşkın mimikle annesinin dediklerine kulak veriyordu. İdil hanım ise illa eşeleyecek durumu sözlerinden belli ediyordu kendisini.

 

"-sizinki baya acele olmuş Zeynep abla. Öyle yangından mal kaçırır gibi. Uraz eve geldikten sonra da olurdu. Böyle düğünsüz derneksiz eminim gelinin de istememiştir gelinliksiz bir evlilik. En azından gelinini görseydik bari abla.!" Bunun üzerine Zeynep hanım oğluna yönelttiği bakışları ile;

"-oğlum yengen haklı. Git karını getir. Getir ki gelinimin güzelliğine kendi tanıklık etsin!" dedi.

 

Adar sinirinden ölecekti belki annesi böyle konuştuğu için lakin hiçbir zaman annesini yada ailesinden birini başkalarının yanında dinlemezlik etmedi. Saygısını eksiltmedi. Bugün de aynısını yapacak, gidip karısının kolundan tutacak ve akrabalarla tanıştıracaktı. Çok bir süre geçmeden. Kıpırdadı olduğu yerden, çıktı merdivenin bitişindeki odasına doğru. Kapıyı çaldıktan sonra içerden ses gelmeyince girdi hemen. Gözleri kızı görmeyince kaçtığını düşünmüş, tedirgin olmuştu. Lakin sonra banyonun ışıklarını yanık görünce kızın nerde olduğunu idrak etmişti.

 

Kız kısa süre sonra banyodan çıkmış karşısında Adar'ı görünce ister istemez kinle söylendi.

"-bir kızın odasına kapı çalınmadan girildiğini bilseydim eğer kapıyı kilitlerdim.!

"-saçmalamayı kes istersen! Kapıyı çaldım ses gelmeyince içeri girdim."

"-oh ne ala. Sende bu kız belki banyodadır ya da ne bilim duymamıştır demek yerine kaçtığımı düşünüp içeri daldın!"Adar duydukları ile kendini frenlediği haliyle;

"-düzgün konuş! Dalmak ne demek öyle..." adamın dediklerini umursamayan kız;

"-peki niye geldin onu söyle?"dedi aynı kin kusar mimikleriyle.

"-misafirlerler var seni görmek istiyorlar."

"-beni mi, nedenmiş o peki?"

"-nikah kıydığımızı duymuşlar. Senin benim karım olduğunu düşündükleri için amcamın, yengemin seni tanımak istemeleri pek normal."

"-Ama ben kimseyi tanımak istemiyorum. O yüzden sen git ben gelmeyeceğim."

"-bana bak asi kız misafirlerin yanına geleceksin diyorum!"

"-ama ben is-te-mi-yo-rum!"

"-sana gelmek istiyor musun diye soran olmadı. Ben geleceksin diyorum işte o kadar."Adar gözlerini derinliklerine kadar işgal ettiği kadına karşın yineledi sözlerini.

"-bana bak kara kaşına, kara gözüne çağırmıyorum seni. Misafirlerle tanışmanı annem istedi. Eğer annem istemeseydi seni karım olarak akrabalarımla tanıştırmam zaten. Şimdi annem aşağıda amcam ve yengemle seni bekliyor. Annemin sözü bu evde ikiletilmez anladın mı?"

 

Erva, Zeynep Hanımın sevecen ve samimi yaklaşımının karşılığı olarak inmesi gerektiğini söylüyordu kendisine. Çok geçmeden özgürlüklerine saldığı dudaklarından dökülen kelamlar eşliğinde hareketlendi.

"-peki madem Zeynep hanım çağırmış. Onun için gelirim." Adar ve Erva yan yana aşağı inince İdil Hanım kızın güzelliğini fark etti hemen. Gerçi fark edilecek bir çehreye, fiziğe sahipti kız. Yinede yapacağını yapacaktı. Erva el öpmenin ardından oturdu. İdil Hanım, Erva'ya dönerek can sıkıcı sözler etmeye başladı.

 

"-demek ki eskiler doğru söylüyormuş. Baksana birebir şahitlik ediyorsun eskilerin sözüne kızım!" herkes kadının ne dediğine anlam veremeden kadın yine konuşmaya devam etti.

"-eskiler yüzü güzel olanın kaderi güzel olmaz derler ya. Onu diyorum. Baksana MaşaAllah ay parçası gibisin ama gelinlik giyemeden, düğün dernek yapamadan nikah kıymışsın. Oysa beyaz gelinlik her genç kızın hayalidir."

 

Erva ne diyeceğini bilememiş bir halde sustu sadece. Susmakla yetindi. Ne diyebilirdi ki zaten. Kadın doğru söylüyordu bilmeden... Ama araya giren Zeynep Hanım, İdil hanıma bakarak...

"-düğün olmayacağını da nerden çıkarıyorsun. İki hafta sonra düğünleri var!"dedi.

 

Zeynep Hanım Adar ve Erva'nın hayretler içerisinde kalacağı, İdil Hanımın ise dediklerini yutturacak cümle kurmuştu...

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Loading...
0%