@3gizemliyazar4
|
" Bu üç merhale geçilmeden keşf açılmaz. Dünyayı verseler sevinme. Dünyayı alsalar üzülme. Övenden şad olma Sövenden yerinme. ( İbrahim Bin Edhem)"
~~~~~ Sizleri EZA ve ŞEM'e de beklerim
[ KEYİFLİ OKUMALAR ]
~~~~~
Zeynep Hanım'ın dudaklarından dökülen kelamlarla, Erva ve Adar şaşkınlıklarıyla kadına doğru bakarken, İdil hanım sessizliği bozan taraf olacaktı yine. Tınısında isyanın yanı sıra hissedilen moral bozukluğuyla "-madem düğün iki hafta sonra ne diye bize haber vermediniz abla. Biz yedi kat el miyiz?"dedi. "-haberin oldu ya İdil!"söz hakkı yine İdil'deydi. Zeynep hanımla tartışmanın ve yahut laf yarışına girmenin beyhude olduğunu bilen kadın, bu sefer mizacını Adar'ın çehresine çevirdi. Sözleri iğneleyici, üslubu ise sinirlendiriciydi...
Erva yok gibi edilen muhabbetin nereye varacağı merak konusuydu doğrusu.
"-Adar bu yaşananlar nedir böyle? Sen değil misin, evlilik konusu açılınca dahi öfkeden yerinde duramayan, sen değil misin Işılay'dan sonra diğer kadınlara kardeş olarak bakan. Seni bilmesem Işılay'a olan aşkını görmesem tamam diyeceğim. Şimdi bizim bu saçmalıklara inanmamızı mı bekliyorsun? Daha dün hayatında en ufak bir meltem esmezken, bugün kopan fırtına da nedir Adar? Her halde tüm bunların bir açıklaması vardır?" duydu ve durdu adam.
Ne diyeceğini bilemediği yetmezmiş gibi ne hissedeceğini de şaşırmış gibiydi. Bir cevap vermek gerektiğini biliyordu sadece. Geçmişten soyutlanan adam yengesinin gözlerinin içine baka baka, kelimelerini vurgulaya vurgulaya "-Aşık oldum."dedi.
Erva bu adamın dediğine az öncekinden daha çok şaşırmıştı şüphesiz. Cemalinde en ufak bir mimiğin oynamaması pekâlâ şahitti. Şaşkın gözlerle baktığı Adar'a tek kelime dahi diyemezken ortamda Serdar Beyin sesi işitildi. "-İdil bunları konuşmanın ne yeri ne zamanı. Yiğenim kendine bir yol çizmiş, rotasını belirlemiş yanında ise Erva'yı görmek istemiş bu kadar. Bize düşen ise Allah mutlu mesut etsin demektir."
İdil'in sinirlendiği çehresinin tüm mimiklerinden okunuyordu. Öfkelenen kadın Zeynep ve Adar'ı sinirlendime kotasını bu akşam doldurmaya karar vermişti anlaşılan. İdil Hanım kinayeli bir şekilde, "-peki dini nikah abla. Dini nikahı da kıydınız mı bari!? Dinin gerekliliklerini de yerine getirmek çok önemli biliyorsun?"dedi. Zeynep Hanım bu akşam İdil'e istediğini vermemek için aslında gerekli olduğunu da bildiği için "-dinin gerekliliklerini senden daha iyi biliyorum merak etme sen. İmam ayarladık nikah yarın kıyılacak. Sizde gelin isterseniz İdil..."Demişti.
Adar ve Erva'yı ilgilendiren kararlar Zeynep Hanım'ın dudaklarından dökülüyordu. Sorma gereksinimi bile duymadan. Konuşmanın pek te iyi yere varmayacağını anlayan Serdar Bey eşini de alıp gitme hazırlığına koyuldu. Kapıdan çıkarken yiğenini çağıran adam amca sıcaklığıyla konuşmaya karar verdi yiğenini köşeye çekerek. Adar'ın,
"--Dinliyorum amca."demesiyle muhabbetin kapısı açılmış oldu. "--Bana bak evlat. Sen yengene aldırma. Işılay'ı çok sevdiği için böyle konuştu. Yoksa yapmaz böyle." "-amca anlıyorum ama o konuda haksız olan taraf ben değilim. Sende bunu çok iyi biliyorsun. Keza yengemde öyle." "-dedim ya yengeni takma sen. Ben sana başka bir şey söyleyecektim... Ne yaparsan yap, ne karar verirsen ver, ne yola baş koyarsan koy ben senin arkandayım, yanındayım. Kısacası sen nerde istersen ben ordayım. Bunu bil. Sen bana abimin emanetisin, yadigârısın unutma!"
"-biliyorum amca. Bunun için teşekkür ederim sana. Beni sen büyüttün sayılır. Bende sana hiçbir vakit saygıda kusur etmedim."yiğeninden duyduğu son cümlenin ardından manidar bir şey söyleyecekti.
Serdar Bey önce yiğeninin cebindeki tesbihi alıp Adar'ın göğsüne vura vura, "-bu tesbih abimin emanetidir. Maddi değerinin yanında manevi değeri daha ağırdır. Abimin en değerlisi en kıymetli varlığıdır bu tesbih. Babam bu tesbihi abime vermeyi uygun gördü yaşı büyük olduğu için. Bizde itiraz etmedik. Abimde bundan ötürü tesbihi hiç bir zaman elinden bırakmazdı. Şimdi bu tesbih senin elinde."
"-biliyorum amca. Ne alâka şimdi bu tesbih."
"-Erva'yı biliyorum. Ne için evlendiğini de. Sen bana bugüne kadar saygısızlık etmedin ya hani. Şu saatten sonra masum bir kızın günahına girersen en büyük saygısızlığı ettin sayarım. Çünkü ömrünün sonuna kadar bu tesbihi elinde sallayan adam, hiçbir zaman intikamını yada hıncını bir kadından çıkarmamıştır. Hiç bir zaman bir kadının onurunun ayaklar altına alınıp, hiç edilmesine göz yummamıştır. Hiç bir zaman kadınlara kaba davranmamış, kötü söz söylememiştir. Babam tesbihi abime verirken oğlum bu tesbih erkeklik değil adamlık göstergesidir. Ve adam odur ki kadınına, kadınlara en iyi davranandır. Bunu her salladığında aklına babanın nasihati gelsin demişti."şaşkın çehre, anlamsızca çıkan bir cümle ile devam etti Adar. "-Yani amca!"
"-yanisi şu evlat. Sen bu tesbihi elinde sallayan adamın evladı, dedenin torunusun."
"-ben babama layık bir şekilde davranıyorum amca. Ömrüm boyunca da babama ve emanetine layık olmak için çaba sarf edeceğim. Canımdan vazgeçerim bu tesbihten vazgeçmem. Bunu unutma sende amca." Amcası elindeki tesbihi vermeyi unutmuş, bir iki adım ilerledikten sonra arkasına dönen Serdar Bey, "-unutmadan evlat."diye seslendi Adar'a. Amcasının dediklerine dikkat kesilen Adar dinlemeye hazırdı. Belliydi hâlinden. Serdar bey devam etti.
"-bu tesbih babanın elinden ne zaman düşerdi, parmaklarından ne zaman inerdi biliyor musun?"duyduğu suale cevap vermek yerine amcasının konuya direkt devam etmesini bekliyordu Adar. Çok geçmeden başladı Serdar bey sözcükleri salıvermeye.
"-annenin eli, babanın eline değdiği an, annenin parmakları babanın parmaklarına tutsak olduğu an baban tesbihi tutmaz, bilerek yere atardı çünkü."araya Adar'ın merakla "-çünkü amca..."deyişi girdi.
"-çünkü annenin olduğu yerde, başka hiç bir şeyin değeri de kıymeti de kalmazdı. Çünkü kadının olduğu yerde başka hiçbir şey daha fazla kıymetli olamazdı. İşte sen tam olarak o adamın oğlusun unutma."ok gibi bıraktığı sözcüklerden sonra Serdar bey elinde vermeyi unuttuğu tesbihle eşini de yanına alarak terk etmişti bile evi.
Olaylara Fransız kalan Erva lal olmuş gibicesine konuşmazken, Adar ve annesinin gelmesiyle dilinin bağını çözecekti. Hemen kayınvalidesine dönen kız,
"-bana karşı yaklaşımınız için teşekkür ederim. Ama bu benim adıma karar alacağınız anlamına gelmiyor."
"-ne diyorsun kızım sen. Olması gerekeni söyledim."
"-olması gereken düğünün olmamasıydı. Ben düğün istemiyorum."araya kalın, karizmatik ve tanıdık bir ses girdi. Sanki az önce duyduğu nasihatleri kilide vurmuş ve yahut unutmuştu adam.
"-Ervaa! Kes sesini! Bende meraklı değilim ama annemin verdiği sözü çiğnetmem ben. Ne dendiyse harfiyen yerine gelecektir. Alışsan iyi olur. Çünkü daha çok yapmak istemediğini yapacaksın."
Gözleriyle konuşup, sessizliği ile anlatmıştı her şeyi Erva. Odasına doğru koştu. Ağır ağır çöken gecede göz kapaklarına mağlup olmuştu kadın. Uyuduğu geceden sabahın aydınlığı ve güneş ışınlarıyla tekrardan açmıştı gözlerini gündüze. Erva yine mutsuzluğunun yanı sıra büyük bir özlemle uyanmıştı. Özleminin tek nedeni babasıydı. Babasına hasret kızın tek isteği babasını görmekti sadece. Kahvaltı masasında yerini alan kız kahvaltıdan sonra Adar'a "-bizim eve gitmek istiyorum. Babamı göreceğim."dedi. Adam duyduğu sualle muhatabına dönüp "-hayır gitmeyeceksin. İzin vermiyorum."diye karşılık verince araya Zeynep Hanım'ın sesi girdi. Oldukça sert bir tonla. "-Adar kes saçmalamayı. Kız tabikide istediği zaman ailesini görecek ben izin veriyorum. Bana da mı karşı geleceksin."
"-annee!"
"-ne var oğlum?" Adar tam karşı çıkacağı sıra fikir değişmiş gibi,
"-tamam anne gitsin. Ama önce dini nikahımız kıyılsın ondan sonra."dedi.
"-akşam kıyılacak ya nikâh. Akşamdan sonra geç olur."
Annesinin sözleri üzerine gerilen adam sinirlendiği sırada babasından tek yadigâr olan tesbihi eline alır sakinleştirirdi her daim kendini. Annesinin kalbini kırmak istemeyen adam elini cebine attığı sırada tesbihi bulamayınca, kızıl kana bulanan, etrafa korku saçan öfke dolu gözlerin yarenliğinde etrafına çağırdığı adamlarına
"-tesbihim nerde."diye kükredi âdeta. Erva bu adamın öfkesini ilk defa bu denli yakından izliyordu. Tanık olduğu andan sonra ürperen kız içinden "-vay be! Demek ki hoyrat adamların bile değer verdiği şeyler oluyormuş. Hoyrat adamların değer vermeyi bilmesi şaşırtıcı doğrusu!"diye geçirdi. Adamlardan birinin sesiyle tekrar özüne döndü kız. Adar'a cevap veren adam,
"-efendim o hep sizin yanınızda olur."dedi. "-şimdi yok. Hemen arayın bulun. Bakılmadık iğne deliği bile kalmasın. O tesbih benim en değerlimdir. Benim vazgeçilmezimdir. Onu bulmadan karşıma çıkmaya cüret bile etmeyin!" O sırada çalan kapıya baktı herkes. Gelen kişi Serdar Beyin şoförüydü. İçeri giren şoföre Adar "-ne oldu, niye geldin?" diye soru sorma gereksinimi duydu. O esnada elini cebine atan şoför,
"-efendim. Dün Serdar beyde kalmış. Kendisi size getirmemi emretti." Tesbihi görmesi ile oh be dercesine rahatlayan Adar şoförü gönderdikten sonra annesinin sözleriyle asıl konunun içinde buldu kendini.
"-oğlum nikah akşam. Akşamdan sonra da geç olur, manası kalmaz." Yüzü Erva'ya dönük, sözleri ise annesine yönelikti Adar'ın. "-o zaman yarın gider, çok gitmek istiyorsa eğer babasına."araya isyan dolu sözcüklerin solunduğu kelamlarla Erva girdi.
"-yeterrrr. Artık yeter. Ben birde Allah'ın huzuruna senin karın olmak istemiyorum. Ne düğünü ne de dini nikahı istemiyorum. Kısa zaman içinde kurtulacağım çünkü buradan. Ben sadece babamı görmek istiyorum."
Kızın çimen gözlerinin şeffaflığında kendini fark eden Adar, zerre etkilenmemiş gibi. Amcasının dedikleri bir kulağından girmiş, diğerinden çıkmış gibi "-ben ne zaman istersen o zaman kurtulursun burdan. Şimdi kalk hazırlan akşama nikâh var."dedi.
"-istemiyorum ne olur yapma. Bırak beni."kızın söylediklerini işitmeyen Adar annesinin tavrına baktı. Çünkü annesi gelinine doğru eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu. "-kızım hadi kalk. Evet resmen evlisin. Herkes sizin evlendiğinizi biliyor. Artık sen bir Karayazısın. Tek eksik olan dini nikahınız. Biliyorsun ki Allah'ın emirleri, dinin bildirdikleri de yapmak gerekli."diyordu yaşı olan kadın.
Erva yakarışlarının beyhude olacağını bildiği için takadi kalmamışçasına çıktığı merdiven basamaklarından, odasına geçip yatakta oturmaya başladı.
Zeynep hanım ise kaldığı yerden oğluna dönerek, "-Bana bak yengene kızıp söyledim ama ne imam var ortada ne de şahitler. Ara Mahir'i imam ayarlasın akşama." Annesinden aldığı direktifle dostunu aradı. "-efendim Adar?" "-Mahir akşam için imam ayarla. Dini nikah kıyılacak." "-anlamadım Adar!" "-Anlaşılmayacak bir şey yok Mahir. İmam ayarla akşam nikah kıyılacak bu kadar." "-tamam Adar ben ayarlarım."denmesinin ardından telefon kapandı. Zeynep hanım yine oğluna dönüp, "-oğlum şahitleride unutma." "-zaten şahitlerden biri Mahir olacak sıkıntı yok. Kızın şahidi ise..."bir süre etrafına bakındı adam. O sırada kahvaltı masasını toplamak için salona gelen hizmetçiyi görünce. "-diğer şahit te Ayşe olur anne." Kız ismini duyması ile "-bir şey mi dediniz efendim." Soru tek lakin yanıt ikiydi. Önce Adar "-evet!" Sonra annesi "-hayır sen işine bak kızım."dedi.
Ayşe'nin mutfağa gitmesiyle oğluna "--Bana bak bunu Ayşe'yi hor gördüğüm için söylemiyorum. Kendine gel. Zaten zorla kızı resmen karın yaptın. Şimdi ise şahidi Ayşe olacak diyerek kızın onuruna daha fazla zarar verme. Evde Erva'nın dediklerini yapacak, evin hanımının emrine tabi olacak birini kızın şahidi yaparak daha fazla aşağılayamazsın. Kendine gel artık. Eğer bu olaylar bu kadar çok duyulmasaydı kızı kendi ellerimle teslim ederdim ailesine."annesinin sözleri üzerine dalga geçer gibi "-peki anne sen seç. Başka bir ihtimal var mı? Eğer diyorsan ki şoför olacak. O da olur!"oğlunun tavrına sinirlenen kadın
"-kes sesini. Madem senin şahidin dostun Mahir oluyor. O zaman git kızın en yakın arkadaşını çağır. İmam gelene kadar."
Annesine karşı gelemeyen Adar bindi arabasına elleri direksiyonda durup beklerken içinden
"-ah anne ya! Ben kimi çağıracağım şimdi. Sanki bütün arkadaşlarını çok iyi tanıyorum ya bir de en yakın arkadaşını çağır diyor."ellerini direksiyona vura vura "-kim kim"diye diye hatırladı en sonunda Erva'yla hastaneye gelen kızı. Hemen Gökçe'nin çalıştığı yerin adresini arkadaşlarına bulduran Adar. Kızı alıp dönmüştü evine akşam vakti.
Kapının açılır açılması ile gözleri ister istemez Erva'ya takıldı. Kız Çimen gözlerini ön plana seren başındaki siyah oyalı yazmayla nede güzel görünüyordu. Çok yakışmıştı beyaz tenine, çimen gözlerine siyah oyalı yazma.
Erva ise Gökçe'yi görür görmez sarıldı arkadaşına sıkıca. Sanki uzaklaşsın istemiyordu arkadaşı. Hep yanında, yamacında kalsın istiyordu. Çok geçmeden Erva "-Gökçe senin ne işin var burada." "-sevgili kocan çağırdı. Dini nikahın için şahit olmamı istedi." "-nasıl yani." "-bilmiyorum Erva iş yerimi öğrenmiş çıkışta geldi. Arkadaşının nikah şahidi olacaksın dedi. Bende kabul ettin." "-neden Gökçe?" "-kabul ettim çünkü bu psikopat kocanın, senin yalnız olduğunu düşünsün istemedim. Eğer sana zararı dokunacaksa Erva giderim." "-hayır Gökçe ya sen bana bakma. Ne dediğimi bile bilmez haldeyim. Hem biliyor musun iyi ki geldin. Uzun zaman sonra sevdiklerimden birini görmek ilaç gibi geldi."
İki arkadaş sohbet ederken az sonra gelen imam ve Mahir'le herkes nikahın kıyılacağı ortama girmiş, imamın huzurunda ki yerini almışlardı. Çok geçmeden imam başladı nikahı kıymaya. Önce Erva'ya, "-güzel kızım isminiz nedir?" Yine nikâh, yine isteksiz cevaplar çıkıyordu kızın ağzından. "-Erva!" "-babanızın ismi nedir?" "-Mustafa."daha sonra damada döndü imam aynı sorularla. "-beyefendi isminiz nedir?" Erva'nın aksine büyük bir zafer kazanmış gibi kararlı cevap çıktı. "-Adar." "-babanızın ismi nedir?" "-Cihat." Şahitlerin ismini de soran imam şimdi asıl soruyu soracaktı Erva'ya ve dolaylı yoldan Adar'a da.
"-mehri müeccel ve mehri muaccel ne istersin ya da damat bey ne vermeyi takdir eder."
Erva şaşkınlık içindeydi. Bu eve geldiğinden beri kimse ne istediğini umursamamıştı bile. Ama şimdi ne istediğini soran biri var karşısında. Önce mini bir duraksama yaşadı, ardından bugün yaşananlar gelince aklına kendi kendini gazlayarak içinden "-madem benim değerli hayatımı benden aldın. Bende elime gelen bu fırsatı değerlendireceğim hoyrat adam. Senin en değerlini senden isteyeceğim. Belki sen istediğimi vermeyeceksin bu nikâh ta kıyılmadan bitecek ve ben bir kere daha senin karın olma eziyetini çekmeyeceğim."diye.
Erva tam söze başlayacakken Zeynep Hanım sözüyle girdi araya. "-biz kendisine bir daireyi vereceğiz imam efendi. Mehir olarak bunu kabul edebilirsiniz." "-hayır!"diyerek görüntüsünün aksine kararlı bir ses çıkmıştı Erva'dan. Herkes şaşkın şaşkın kızın gözlerine odaklanmış, ağzından çıkacak sözcüklere kilitlenmişti. Madem kızın içindeki sessiz çığlığı kimse duymuyor o halde Erva haykırmayı tercih edecekti. Devam etti kız.
"-ben daireyi değil mehir olarak başka bir şey istiyorum." Adar yanındaki kıza manasız bakışlar atarken, kelamlarını da özgürlüğe salmaya karar vermişti. "-ne istiyorsun. Daire az mı geldi sana?" "-imam efendi. Ben mehir olarak daire falan istemiyorum. Ben..."sözlerini yine kayınvalidesi kesti. "-ne istiyorsan söyle kızım. İmam burda ağzından çıkan isteğin kabulümdür. Sana Zeynep Karayazı sözü veriyorum."kayınvalidesinden işittiği kelimelerle cesaretine bir de özgüven ekledi kız. Gökçe'nin bile şaşkın şaşkın olayları izlemesini fark etmeyen Erva bombayı patlatacaktı. "-ben mehir olarak şuan Adar'ın cebinde ki tesbihi istiyorum."
Adar ne duyduğunu anlamaktan öte bu kızın nasıl böyle bir şeyi dillendirebiliyor olmasına, tesbihini isteme cüretini göstermesine takıldı. Nikâh bitmeden yıllık sinirini boşaltmak için ayağa kalktı. Şimdilik öfkesini gözlerine havale eden adam bakışlarıyla anlatıyordu her şeyi. Bakışları, "-iki cihan bir araya gelse sana olur yok."der gibiydi. Mimikleri, "-sen eceline susadın kadın!"der gibiydi. Adar'ın cevabı belli ve belirsizken şu saatten sonra Erva'yı neler bekleyecekti acaba... Annesine bir kere bile karşı gelmeyen karaoğlan ne diyecekti... Annesinin sözünü yemesine mi sebebiyet verecek yoksa Erva'nın istediğini elde etmesine mi?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ |
0% |