@3gizemliyazar4
|
" Allah'tan zenginlik istedim. Bana İslam'ı verdi. ( Muhammed Ali.)"
~~~~~
Sizleri EZA ve ŞEM'e de beklerim
[ KEYİFLİ OKUMALAR ]
~~~~~
Erva'nın sözleri bozuk plak gibi tekrar tekrar pençinleniyordu Adar'ın kulaklarında. Sözler kulaklarında tekrarlanırken, gözlerinden öfke saçar gibi kıvılcım olup yakacakmış gibicesine bakış atmayı asla es geçmiyordu.
Ne dediğinin farkında mıydı kız acaba? Canını istemiş olsa daha çok makbul görürdü eminim adam için.
Orda bulunan herkes Adar'ın patlamaya hazır bir dinamit olduğunu anlamıştı da aksi gibi Erva kudurtmak istercesine, bu adamın gözlerinin tam içine bakarak, bir lahza bile didelerini kaçırmayarak, sanki cesaret hapı yutmuş gibi yineledi isteğini.
"-Zeynep Hanımın ne istersem vereceğim dediğini hatırlatarak sözünde durmasını ve mehir olarak Adar'ın tesbihi elime vermesini istiyorum şuan. Hemen şimdi!"
Erva kesinlikle eceline susamış ruhunun bedeninden ayrılması için çaba sarf ediyordu. Yoksa bu kararlı ve cesur duruşunun, kelamlarının başka bir anlamı yoktu Adar için.
Adar kırmızı renk görmüş kızgın boğalar gibiydi şuan. Öfkesinin kölesi olan adamın ne yapacağı hiç ama hiç belli değildi. Dahası kızgın gözlerin konuştuğu kadar dudaklarının susması pek hayra alamet değildi. Biraz daha sessiz kaldıktan sonra imam araya girecekken, Adar bağırdı, hatta kükredi desek daha doğru olur.
"-Ervaaa!"
Bu kükremenin üstüne herkes ürkmüş, çıt dahi çıkarmıyordu. Bu kinden bu öfkeden kimse ama hiç kimse kendine pay almak istemiyordu. Çünkü orda bulunanların hiç biri bu kine ve öfkeye yabancı değildi. Erva hariç.
Evet bu adamı daha önce kin ve nefretle görmüştü ama bu başka bir öfke başka bir kin belliydi. Bunun farkında olsa da ödün vermek yoktu Erva için. Kız içinde ürken kalbine inat dudaklarından cesurca sözcükler salıyordu. İçinde korkan yüreğine inat, gözleriyle korkmadığını haykırıyordu.
Lügatından azad ettiği kelimeler şahitti Erva'ya.
"-tesbih yoksa nikahta yok Adar Karayazı!"
Erva'nın karşısında hâlâ kararlı duruş sergiliyor olması daha bir deli ediyor, çılgına çeviriyordu adeta adamı. Çok geçmeden etrafına;
"-nikâh mikâh yok herkes evine gitsin şimdi!"diye haykırdıktan sonra Erva'nın bileğini tuttuğu gibi çıkardı basamaklardan yukarı doğru. Kızı yatağına fırlatırken;
"-yemin ederim benden bugün bu tesbihi isteme cürreti gösterdin ya hani. Her gününün azabı olup yakacağım, yüzünde tebessümü bile haram kılacağım. En önemlisi de ne biliyor musun katilin kardeşi?" Adar kendi sorduğu soruya kendi cevap vermeyi seçti.
"-en önemlisi de seni ailene hasret bırakacağım ve çok değerli sevgilinin azabı olacaksın." Tüm laflara karşılık amacına ulaşan Erva'nın çehresine sinsice konuk olan tebessüme mana veremiyordu bir türlü Adar. Bir çırpıda kapıyı kilitleyip aşağı indi. Arkadaşının bu haline sessiz kalmayan Gökçe Adar aşağı iner inmez,
"-yeter be ne sanıyorsun sen kendini. Arkadaşıma bu şekilde davranmaya hakkın yok. Onu görmek istiyorum."diye söylendi.
Adar bu kıza karşılık Mahir'e
"-götür şunu Mahir gözümün önünden. Bir daha Erva ile görüşemeyecek."dedi.
Gökçe iyice çılgına dönmüş gibi
"-senin derdin ne be. Erva'yı görmeden tek adım bile atmayacağım anladın mı? Ben Erva'yı görmek istiyorum." Adar kızın üstüne üstüne yürürken annesinin ve kardeşi Uraz'ın sesiyle kendine geldi. Önce annesinin,
"-Adar sen çıldırdın mı?"deyişi sonra da Uraz'ın,
"-abi bir sakinleş Allah aşkına yaa. Bi dur öfkene hakim ol bir kere olsun."demesini işitti. Zeynep hanım önce Mahir'e
"-sen git Gökçe arkadaşını görsün ondan sonra götürürsün gideceği yere."dedi.
"-Anne!" Zeynep hanım Adar'ı duymazdan gelerek sözünü yineledi.
"-sana diyorum Mahir duymuyor musun beni?" Mahir'in yerinden kıpırdamadığını gören Zeynep hanım, simasının hizasına aldığı Adar'a manidar kelimeler etmeye başladı.
"-ben ki senin annenim. Ben ki sözünden bir kere bile geri adım atmayan, tükürdüğünü yalamayan Zeynep Karayazı'yım. Şimdi seni sen yapan anneni dinlemeyip, sözünden geri adım atmasını mı bekliyorsun?"
Adar işittikleri ile suratını ekşiterek;
"-ne alakası var anne?"dedi. Geri kalmakta pek niyeti olmayan anne sert mizaç, keskin kelamlarla devam etti.
"-çok alakası var. Şimdi beni iyi dinle önce anneni dinlemeyen arkadaşını adam et. Sonra Gökçe'nin Erva'yla konuşmasına karışma ve en nihayetinde ise dini nikâh kıyılacak. Tesbih mi istiyor verilecek. Çünkü Zeynep Karayazı'nın sözü ayaklar altına alınıp ezilemez. Anlaşıldı mı?"
Annesinden işittiği cümleler ve emirler adamın canını sıkıyordu. Cümlelerin sahibi annesi olunca pek ileride gidemiyordu doğrusu. Ama içinden bir ses en azından Gökçe ile Erva görüşsün, bu sayede belki Erva neden tebessüm ettiğini anlatır bu kadar laftan sonra. Eminim bir şeyler planladığı için tesbihi istedi diyordu. Bundan sebep annesine karşın pozitif kelamlar ediyordu. Suretine gizlediği sinsilik ile.
"-peki anne. Gökçe, Erva ile görüşsün ama tesbihi isteyene kadar dini nikâh yok. Resmi nikâh kıydık yeterli bence." Zeynep hanım yılların getirdiği otoriterlik ile gelenek ve göreneklerinin yanında inancı gereği;
"-öncelik resmi nikâhtı, kıymışsın. Ama ben çatımın altında Allah'ın huzurunda da kıyılmayan nikahsız bir çift istemem, barındırmam haberin ola." Annesine öfke dolan gözlerle bakan adam Gökçe'nin arkadaşını görmesine izin vermişti. Gökçe yukarı arkadaşının yanına giderken, Adar anahtarı vermeyi unutmamıştı. Gökçe kapıyı açar açmaz Erva ile sıkıca sarılmıştı. O anın mutluluğu ve sıcaklığıyla olacak ki kapıyı açık unuttuklarının farkında değillerdi. Adar biraz bekledikten sonra yukarı çıkıp kapının açık olmasından gayri ihtiyari, aslında bilerek dinlemeye koyuldu. Adamdan habersiz muhabbet Gökçe'nin lafıyla başlayacaktı.
"-kızım Erva sen çıldırdın mı? Adamın biran kalkıp seni öldüreceğini düşündüm. Ki yapardı da yemin ederim biraz daha üstüne gitseydin!" Erva acı tebessüm ederek;
"-merak etme sen! Bir şeycikler yapamaz bana." bu lafa kızan Gökçe;
"-sen manyaklaştın mı kızım? Az önce aşağıda neler olduğunun farkındasın değil mi? Diyorum ki bu adam kimseyi dinlemez sense adamın öfkesini harlaştırıyorsun."
"-Gökçe sana diyorum ki bana bir şeycikler yapamaz o hoyrat!" Gökçe bunca yıllık arkadaşını tanımıyor gibiydi sanki. Alay geçer bir tutumla tekrar sordu.
"-nedenmiş peki o Erva? Çok mu aşık sana!?" Erva daha fazla dayanamayarak en yakın arkadaşına yaptıklarının manasını anlatmaya karar verdi.
"-bak Gökçe. Ben mehir olarak bilerek tesbihi istedim çünkü anladığım kadarıyla o tesbih Adar için çok ama çok değerli. Gerçi o hoyratın değer verdiği bir şeylerin olması beni şaşırttı ama."demesiyle,
Adar sinirlendi ve içinden "-benim için hayatımdan, canımdan daha çok değerli küçük hanım." Adar şuan bir şeyler yapabilecek bir şeyin olmadığını anlamıştı. Çünkü konuşmanın varacağı yeri merak ediyordu dini nikâhla tesbihin ne alaka olduğunu kavramak istiyordu. Biraz düşünse bunun sebebini anlamak çok zor da değil hâlbuki.
Gökçe'nin sesiyle yine dikkat kesildi konuşmaya Adar;
"-Erva cidden anlamıyorum ve kendimi gerizekalı hissettiriyorsun bana. Açık açık anlatır mısın lütfen Adar'ın tesbihe önem vermesi ne alaka?"
Ah Erva Adar'ın orda olduğunu bilmemek kaderin bir cilvesi mi yoksa kaderin mührü mü bilinmez lakin az sonra diyecekleri çok şeyi değiştirecekti, farkında değildi kız. Adar'ın orda bulunduğunun... Çok geçmeden başladı sözcükleri dökmeye.
"-Gökçe ben zaten o hoyratın resmen karısıyım bu eziyet bana yeter birde Allah huzurunda karısı olacak olma ihtimali bile bana eziyet değil ölüm gibi gelir. O yüzden tesbihi istedim ki vermeyeceğini biliyordum daha doğrusu hissediyordum bundan ötürü nikahtan vazgeçer diye tesbihi istedim. Ki yanılmamışım. O hoyratı ancak böyle durdurabilirdim. Aksi halde onun tekrar kazanmasına izin veremezdim. Beni daha fazla üzemeyecek, yapmak istemediklerimi yapmayacağım." Bu sözleri işiten Adar aklında binlerce düşünceleriyle ayrıldı oradan.
Gökçe ise olayları anlamasından sonra çok beklemeyerek ayrıldı Karayazıların malikanesinden. Ayrılmadan önce Erva'ya gereken manevi desteği vermeyi ihmal etmemişti. Dost canlısı...
Herkes gecenin iyice çökmesiyle beraber odalarında, kaçıncısı olduğu bilinmeyen rüyalarında, uykunun kollarındaydı. Biri vardı uyuyamayan, biri vardı mağlubiyetini galibiyete dönüştürmek isteyen ve biri vardı her ne olursa olsun kız kardeşinin intikamını almak isteyen. Evet bu kişi Adar'dan başkası değildi.
Malikanenin bahçesinde düşünüyordu usul usul. Kendi iç sesiyle paylaşıyordu düşündüklerini. Elinde vazgeçemeyeceği tesbihi sallarken bir anda yanında beliren nefesi fark etti. Neyse ki bu kişi annesinden başkası değildi.
"-Zeynep Sultan sen hala uyumadın mı?"dedi. Yüzünde tebessüm konuk eden kadın oğluna dönüp;
"-penceremdeki perdeyi çekecektim ki senin bahçede olduğunu gördüm. Anladım ki bir sıkıntın var. Konuşmaya geldim."
"-anne beni nasıl da tanıyorsun öyle."
"-bir anne evladını nefes alışverişinden tanır. Bir anne evladını göz kapayıp açmasından bile tanır. Bir anne evladını kendinden daha iyi tanır çünkü kendinden daha fazla önemser karaoğlanım." Adar işittiği son kelime ile mutlu olmuştu. Bunu belli eder bir halle annesine;
"-ooo Zeynep Sultan uzun zamandır karaoğlanım demiyordun. Unuttun sandım valla bak." Kalpten hissedilen sevgi kelimelere yansır mı hiç. Söz konusu anne sevgisi ise ıskalamaz bile. Aynen yansır.
"-karaoğlanım. Bir anne evladıyla ilgili hiç bir şeyi unutmaz. Kızar söylemez, kırılır dillendirmez lakin hiç bir zaman unutmaz."
Adar annesinden duyduklarıyla, telaşlı bir halde
"-ne o anne kızdırdım mı seni, kırıldın mı bana yoksa? Farkında olmadan ne yaptım anne?"dedi. Annesini bugüne kadar kırmadığını, kızdırmadığının farkındaydı adam.
"-evet oğul farkında değilsin ama beni çok kırdın. Beni kızdırdında!"
"-ne yaptım anne ben sana karşı?"
"-son zamanların muhasebesini yapsan bulacaksın nedenini?" Aklına hemen Erva'nın gelmesiyle yüz hatları yine gerilen ses tonu istemsizce sertleşen Adar,
"-anne o konuda beni suçlama. Geçip giden zamana karşın kardeşimin acısı hâlâ kalbimin ta derinlerini sızlatıyor. Ben Behnan'dan intikamımı alacağım. Öyle ya da böyle alacağım. Karşımda sen olsan bile."
"-oğlum ben sana bu konuda bir şey demedim. Ama beni biliyorsun daha önce de söyledim. Erva'nın suçu yok bunda ve sen intikamına suçsuz insanı ortak ederek yanlış yaptın bunu kabul et."
"-anne benim canımı kız kardeşim ile yaktı o. Bende onun canını kız kardeşi ile yakacağım. Kısasa kısas yani."
"-oğlum bak. Erva'nın suçu yok biliyorsun. Sırf Behnan'dan intikam almak için günahı olmayan bir kıza bedel ödetmene karşıydım ben. Sana kızı bırak dedim."
"-ama bırakmayacağım aşık olduğum için değil. Ömrümün sonuna kadar bana pırangalı olacak. Abisi denen şerefsiz kılını bile kıpırdatamayacak."
"-oğlum kızı babasının evine geri götür dedim çünkü nikahınızı kimse duymamıştı. Şimdi ise herkesin dilinde. Beni tanırsın gelenek ve göreneklerine bağlı bir insan olmamın yanında hayatım boyunca inancımın gereği gibi yaşamaya çalıştım. Ve sizleride bu şekilde yetiştirmek için çabaladım."
"-yani anne?"
"-oğlum dini nikahı kıyacaksın. Ve hemen düğün yapacaksın."
"-anne resmi nikâh neyine yetmiyor. Bu kız bu evde nikahsız yaşamıyor ki. Kapı gibi evlilik cüzdanı var zaten."
"-oğlum hâlâ anlamıyorsun. Yine söylüyorum öncelik resmi nikâhtı kıymışsın. Hoş haberim olsa asla izin vermezdim ama olan oldu artık her neyse. Ben evimde Allah'ın huzurunda da kıyılan bir nikahlı çift olsun istiyorum. Çünkü belki bir gün bu evlilik gerçeğe dönüşür."son cümlesinden sonra sinirlenen Adar,
"-orda bir dur Zeynep Sultan! Bu evlilik asla gerçeğe dönüşmeyecek."
"-senden tek bir şey istiyorum. Benim lafım yerde kalmasın. Erva'ya herkesin içinde söz verdim. İsteğin her ne ise kabulümdür diye. Benim sözümün doğruluğu, senin sözüne bağlı oğul. İster ayaklar altına alır çiğnersin," sonra oğlunun elindeki tesbihi gösterip; "-ister sözüme değer verir gereğini yaparsın elindeki tesbih gibi." Annesi dediklerinden sonra terk etti olduğu yeri.
Şöyle bir düşündü Adar, bir yanda annesinin sözü diğer yandan uğruna canından bile geçeceği değerli tesbih. Bu ikilemden nasıl sıyrılabilirdi ki. Ne yapmalıydı hem annesinin dediği olsun hem tesbih mehir olarak istenmesin hemde Dildarlardan intikam alabilsin.
Kaldırdı kafasını gecenin mehtabında, binlerce fikir tur attı kafasında adeta. Usul usul düşününce buldu en sonunda ne yapması gerektiğini. Önce Mahir ve Selim'i arayıp yapması gerekenleri anlattı ardından hemen Erva'nın odasına koştu. Kız biranda açılan kapıyla beraber yatağında kabus görmüş gibi korkuyla uyandı. Aynı zamanda sinirle
"-sen manyak mısın? Bu saatte ne işin var burda dingonun ahırına girer gibi giriyorsun."
"-kes sesini hemen bugün nikâh için giydiklerini al yanına gidiyoruz."
"-sen iyice saçmaladın ha. Bu saatte hiç bir yere gelmiyorum. Seninle gelmeyi kabul ettim de nikâh için giydiğim kıyafetleri getirmem mi kaldı!" Adar ayakta olan kıza doğru adımlarını hızlandırıyor, kız ise bu adamın dengesizliğinden korkuyordu.
Aradaki mesafe yok olunca, nefesler tenleri delip geçmeye başlamıştı. Adar içi nefret dolu kara gözlerini, çimen yeşili gözlere odaklamıştı. Çimen gözlerin içinde kara gözlerini biraz daha görse farklı şeyler olabilirdi kesinlikle. Oto kontrolünü sağlayan Adar kızı kolundan tutup;
"-sana bir teklif sunmuyorum. Yapman gerekeni söylüyorum. Ya şimdi kendin gelirsin yada ben seni götürürüm."
Kız yerinden kıpırdamayınca Adar tuttuğu kolu kendiyle beraber çekmeye başladı. Erva adamın elinden kurtulmak için çaba sarf ediyordu ama adamın kuvvetine karşın güç yettiremiyordu maalesef.
En sonunda pes eden Erva "-tamam Allah'ın cezası tamam!" Tüm çaresizliği ile birlikte bu adamın arabasına binip gidiyordu öylece. Nerde duraklayacağını bilmeden üstelik.
Adar gaza bastıkça tekerlekler hızlıca dönüyordu. Erva biraz sonra camı açarak gecenin serinliği ile yüz göz oluyordu şuan. Adar otomatikman kapattı camı. Bunun üzerine Erva kızgınlıkla beraber;
"-açar mısın şu camı?" "-açamam küçük hanım. Soğuk esiyor!" Erva maytap geçer gibi; "-yoksa hastalanırım diye mi düşündün. Vah vah!" Adar olabildiği ciddiyetle
"-farkında değil misin bende arabadayım. Seni neden düşüneyim ki. Bana da hava geliyor ya hani o yüzden olmasın."
"-sen gerçekten bencil bir adamsın." Adar Erva'nın cümlesine karşılık vermemeyi tercih etti o an için. Biraz daha ilerleyince araba fren yapması gereken yere geldi nihayet. Kız etrafına bakındı lakin tenha bir yer olmasından ve gecenin hakim olduğu siyahlıkta bir şeyler fark edemiyordu. Arabadan inen Adar kızı da kolundan tutarak indirmiş ve lüks bir villanın bahçe kapısından içeri girdiler.
Erva olanlara anlam veremezken girdiği odada imamı görünce anladı neler olduğunu. Adar kıza yaklaşıp,
"-çık yukarı hazırlan dini nikâhımız kıyılacak." Kız buğulanan çimen gözleriyle bakıyordu ama bakışlar tesir etmiyordu ne yazık ki bu adama. Yine de kelamlarıyla çıldırtmaya çalışıyordu Adar'ı
"-tesbihi vermeyi kabul ettiysen. Kıyılsın nikâh." Bunun üzerine sinsiliğin hakim olduğu çehresiyle cevap veriyordu adam.
"-bu nikahın senin için resmi nikahtan daha acı verdiğini biliyorum. Ve sırf ben dini nikâhtan vazgeçeyim diye tesbihi istediğinide. Benim için paha biçilmez bir kıymeti olan tesbihi hemde. Ama üzgünüm bugün ne bu tesbihi alacaksın nede nikahtan kaçacaksın. Tesbihi vermeyeceğim. Çünkü bu tesbih babamın yadigarı. Babam ise sadece annemin olduğu anlarda parmaklarında tutmazmış, sırf annemin parmakları parmaklarını işgal etsin ve annemin olduğu anlarda başka hiçbir şey değerli olamaz diye düşündüğünden. O yüzden ben bu tesbihten değer vereceğim insan için vazgeçerim. Ömür boyunca nefret edeceğim insan için değil. Anlıyor musun?" Sonra eliyle geldikleri villayı göstererek ve kızın gururunu düşünmeyerek
"-hadi yine iyisin. Mehir olarak bu lüks villayı vereceğim sana. Bundan bu nikâh burda kıyılacak."
Erva yanında getirdiği kıyafetleri adamın gözünün önünde yere fırlatarak ve sesini yükselterek;
"-bu nikâh kıyılmayacak. Evet demeyeceğim anladın mı beni?" Adar adamlarının yanında gördüğü muameleden rahatsız olduğundan kızın canının yandığını umursamadan tuttuğu gibi yukarı çıktı. Ve tüm siniriyle başladı.
"-sana adamlarımın, arkadaşlarımın yanında sesini yükseltmemen gerektiğini söylemiştim."
"-ne o gururunuz mu incindi?"
"-kes sesini bu iki oldu. Bir daha böyle bir şey olursa..."deyip Mahir'i arayıp kızın fırlattığı giysileri getirmesini istedi.
"-boşuna getirmesin. Ben bu nikahı kabul etmeyeceğim." Adar az önceki öfkesinin aksine
"-bence öyle hemen karar verme. Senden sebep üzülenler olur."
"-ne saçmalıyorsun sen be!"
"-şunu söylemek istiyorum. Bugün bu nikahı kabul etmezsen eğer..."kız bir anda korkunun tüm belirtisini tüm vücudunda hissederek korkuyla "-eğer..."deyip devamını getirmesini bekledi adamın.
Hazırlıklıydı Adar, demek ki arkadaşlarını hem şahit olsunlar diye hemde bunun için çağırmıştı.
Adar elindeki telefonla görüntülü aradığı adamın kamerasının arkayı göstermesini istedi. Aynı anda Adar da telefonu Erva'ya doğru tuttu. Erva tüm şaşkınlığı ile beraber
"-sen nasıl yapabilirsin bunu Allah'ın belası." "-bunu sorgulamak yerine hazırlan istersen. Yoksa devamı daha kötü sonuçlar getirir. Şimdi ben aşağı iniyorum gecikmeden gel kü-çük hanım."
Erva el mahkum tüm çaresizliği ile birlikte hazırlandı yine. Abdest alıp hazırlanıp basamaklardan iniyordu. Kızın masum ve doğal güzelliği ile başına taktığı oyalı yazmasının yuvarlak yüzü ve çimen gözleriyle bir ahenk içinde olması gerçekten Adar'ın bile dikkatini çekmişti. Bu kıza karşı kinden başka bir şey beslemeyen adamın.
İlerleyen dakikalarda mehir olarak villa karşılığında dini nikah kıyılmıştı. Erva bedenini esir alan üzüntü ile geldikleri gibi geri dönerken arabanın fren yaptığı yere mana veremedi. Adar rahat durmayıp yine gıcıklık yapacaktı anlaşılan.
"-Erva in arabadan. Bir hafta burda kalacaksın. Düğün gününe kadar."
Erva, sanki ağlamak için sırasını bekleyen yaşları özgürlüklerine bırakmakta acele etti ilk defa. Yaşlar süzülürken yanaklardan aşağı doğru,
"-lütfen yapma bunu. Yalvarıyorum sana. Babama aileme karşı ne derim ben. Lütfen yapma." Kızın yanaklarından aşağı doğru süzülen yaşlar etki etmezken, kelamların mucize yaratmasını beklemek beyhude olurdu zaten.
"-Erva in. Kendime söz verdim. Abin seni beyaz gelinlikler içinde düşmanının karısı olarak evinden ayrılacağı anı seyrederken, elinden bir şey gelmemesinin çaresizliğini yaşayacak diye."
"-ne olur yapma. Babam kahrolur zaten yeni iyileşti. Lütfen benim yüzümden babama bir şey olmasın bir daha." Adar etkilenmediği cümleleri işittikten sonra kızı yanına alıp kapıyı çaldı. Açılan kapıyla beraber Behnan, Adar ve Erva karşı karşıya kaldı. Adar Behnan'a
"-Erva hem resmen hem dinen benim karımdır. Karım düğüne kadar size emanet. Karımı bu evden beyaz gelinlikle ve kırmızı kuşağıyla beraber alacağım bir hafta sonra."deyip ortaya pimi çekilmiş bir bomba bırakıp uzaklaştı. Ama asıl büyük bomba kendisini evde bekliyordu.
Kendi evine gelen adam anahtarıyla kapıyı açmadan, kapının açılması ve karşısındaki kadını görmesiyle, şaşkınlığını gizleyemedi. Sadece
"-Işılay!"dedi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ |
0% |