Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Kahve yapamayan kahveci

@3saphire

/"Tabi ama senin kadar tatlı olamayacağını söyleyebilirim"

“Ney” pek düşünmeden ağzımdan çıkan sözler ile aklıma gelen tek şey yerin içine girmem için yarılmasıydı.

 

“Hemen hazırlıyorum tatlım” derin bir nefes aldım sözleriyle birlikte. Tamam flört ediyorsan yapta yerini tuttur değil mi. Odun.

 

“Yaklaş bakıyım sen bir” çarpık gülümsemesi büyürken bana yaklaşan bedenle aramda sadece küçük bir kasa olması sinir bozucuydu. Tam anlamıyla yaklaştığında benden uzun olan bedenin kravatını kavrayarak boyumuzu eşitledim.

 

“Haddini bil o tatlımı sana montelerim” altan aldığım bakışlar ise hiç istifini bozmuyordu.

 

“Ne dersen sarı güzelim, emrine amadeyim” istemsiz kaldırdığım kaşlarımı düzeltim ve yeniden bir nefes aldım. Sınanıyordum. Kesinlikle.

 

Hızla bıraktığım ,attığım desek daha doğru olur, kravatı ile geriye çarpık iki adım atmış ve o çarpık gülümsemesini bana daha fazla göstermek ister gibi altan bakmıştı.

 

“Yap şu kahveyi sinirlendirme insanı” gülümsemesini bozmadan kafasını sallayıp arkasına döndü.

 

“Sizi burada ilk kez gördüm sarı güzelim” sözleri inatla beni sinirlendirmek için özenle seçiliyordu.

 

“Bana bir daha öyle seslenme adam akıllı ismimi sorsana patlıcan kafa” sözlerim tam olarak koyu mor saçlarına itafendi.

 

“Ama sarı güzelim sözleriniz birbiri ile çelişiyor ne yapmalıyım alınmadım değil doğrusu” ağzını yayarak konuşması beni daha da delirtiyordu.

 

“Sus patlıcan kafa sus” hızla hazırladığı kahveyi tezgaha koymuş ve eli ile biraz ittirmişti. Aldığım küçük yudumla birlikte gözlerimi üzerine diktim.

 

“Az buzlu bu ve şekersiz. O kadar bana tatlı diyordun şekersiz kahve yapmışsın. Nerde bunun sütü bir damla mı koydun cimri patlıcan” kollarını birbirine bağlayarak sözlerimi dikkatla dinledi ki bu dikkati çarpık gülüşünün olmamasıyla fark ettim.

 

“Anlıyorummm” biraz daha kelimeyi uzatarak konuşmuştu.

 

“Sen kahveden anlamıyorsun” ciddi bir şekilde konuşması kalbimi tekletsede sözlerine odaklanarak kahveyi elimde biraz daha sıktım.

 

“Müşteri haklıdır sözünü duymadın mı hiç nasıl benle böyle konuşursun” o çarpık gülümsemesini geri takınarak arkasına yeniden döndü bu sefer bende onun hareketlerini dikkatle izlemeye başladım.

 

Yeni öğüttüğü belli olan kahveleri kese kağıdımsı bir huniye koymuş ve üzerine yavaşça sıcak su eklemişti. Eriyen kahveleri beklerken hızla biraz sütü ısıtmaya başladı. Ki bu anda söze atladım.

 

“Bol buzlu dedim sütü neden kaynatıyorsun” aslına kalırsa pek alaycıl bir konuşma değildi meraktı sadece.

 

“Eğer soğuk süte şeker eklersem erimez” anlıyorum manasında kafamı salladım ki bunu o arkasını dönmüşken yapmam büyük aptallıktı. Isınmış süte şeker eklerken dikkatle onu izliyordum.

 

“Az daha şeker koysana cimri” bana arkası dönmüş olsa bile güldüğünü kasılan yüzü ile anlıyordum.

 

“Hay hay. Sadece şeker içmek istediğini bilmiyordum” açıklama yapmak yerine duyabileceği bir nefes almıştım.

 

Shakerın içine koyduğu soğuk süt ve şekerli sütü sallarken bana dönmüştü. Köpüklü olmasını istiyordu herhalde.

 

“Kollarına hava bastın demi” ki bu sözlerim kol kaslarınaydı. Kıskandığımı sanmayın benimde ondan kalır yanım yoktu sadece uzun kollu giymiştim. Bu sıcakta ne alaka demeyin. Hava sıcak olsa bile tarzımızdan ödün vermiyoruz.

 

“Ben yalancımıyım sarı güzelim. Ama istersen dokunabilirsin. Malum ilk kez görüyorsundur” dudaklarımın arasından çıkan ‘hah’ sesi ile cümleme başladım.

 

“Eğer başkasında bu kadar kası görmemden bahsedersen evet ilk kez görüyorum ama merak etme seni güzelce benzetmek için sıkı kaslarım var hiç merak etme” shakerı kenara bırakmış ve bir pet bardak çıkarmıştı. İçine koyduğu iki üç buz ile tekrar konuştum.

 

“Sen harbiden cimrisin o nasıl buz doldursana bardağı”

 

“Bildiğin su içersin o zaman. Bari bardağı değiştireyim sarı güzel” aldığım kedi misalı bakışlara karşılık verdim.

 

“Parasını vermem” gülümseyerek kafasını salladı. Artık sıktığı için kahvenin devamını izlememiş bunun yerine etrafı incelemeye başlamıştım.

 

Yani benim küçük evim kadardı ve içerisi çok hoştu. Kapıdan sonra attığınız her üç adım başına masa vardı. Yani altı karşılıklı masa. Tavanlardan sarkan sarmaşığımsı bitki ise gerçekliğini köşede duran saksısı ile belli ediyordu. Tam ortada duran eski model avizenin çalışmadığı ise yanında ki yeni yapılmış ışıklardan anlaşılıyordu. Boş olan ama aslında tatlı olması gereken vitrin ise koyu kahve tahtadan yapılmıştı.

 

“Al bakalım sarı güzel sevecek misin” uzattığı kocaman bardak tek elimle tutmak için fazla kalındı ve buzlardan dolayı dışı ise ıslaktı. Gözlerinin içine bakarak aldığım yudum ise bana gerçek hayatta cenneti yaşatmıştı. Dudaklarımdan ayırdığım bardak ile bir kahveye birde ona baktım.

 

“Bu çok iyi” aldığım emin misin bakışları ile yenidem ciddiliğime döndüm.

 

“Yaptığın bu kahve için sana ismimi söyleyeceğim” kafasını sallayarak dudaklarımın arasından çıkan sözlere odaklandı.

 

“Ama iki ismim var hangisini öğrenmek istersen” kaşlarımı kaldırarak yeniden bir yudum aldım kahveden. O kadar güzeldi ki doyamıyordum.

 

“En çok hangisini kullanıyorsan” omuzlarını kaldırarak cevap verdiğinde aldığım büyük yudumu yutmaya çalışıyordum.

 

“Felix” dedim ağızımın içinde. Gülümseyerek karşılık verdi.

 

“Olsun ben yinede sarı güzel diyicem. Bende Changbin ama sen bana ultra mükemmel binnie diyebilirsin” yarıya inen kahveye attığım bakış ardından yeniden gözlerine baktım.

 

“Patlıcan” büyükçe gülümseyerek önümde eğildi.

 

“Hay hay sarı güzelim”

 

Loading...
0%