@3saphire
|
/"Hay Hay sarı güzelim" Elimde ki kahveye attığım bakışla cüzdanımı aramaya başladım kii evet. Cüzdanım yok. CÜZDANIM YOK. Ve ben bu patlıcana koz vermiştim. Üzerimi ararken kahveyi ise kasaya bırakmıştım.
“Hmm bakıyorum kahveyi çok beğendin. Neyse ne olacak ödemene gerek yok” attığım parlak bakışlar ardından yeni cümleye başladı.
“Bizimde aşçıya ihtiyacımız vardı. Ne güzel şans değil mi” kafamı alaycıl bir şekilde sallamış ve sözlerime heyecanla başlamıştım.
“Doğru senin gibi bir insan nereden bilsin tatlı yapmayı” bu heyecan ona verdiğim kozu çürüttüğüm için gelen bir heyecandı.
“Aslına kalırsa… ben buraya gastronomi okumak için geldim. Ve bu konuda ciddiysen stajımı burada yapmayı isterim” yani ne olabilirdi ki en fazla.
“Hey Felix hangi şehirde doğdun” biraz daha beni tanımak için sorduğu soru onun ‘patlıcan’ isminin biraz dışındaydı.
“Ben burada doğdum ama ailemin işleri yüzünden başka bir şehirde yaşadım” pipetle kahveyi biraz daha karıştırmıştım.
Sakin ortamımızı ise kapı sesi bozmuştu. Kapı sesi dediğime bakmayın. Biri gerçekten kapıyı sökmüştü. Arkama baktığımda ise görmek istediğim parlak kırmızı saçlarlarıyla uzun boylu biri değildi. Kısaydım ve yanımda uzun biri olunca daha da kısa hissediyordum.
“Uu Chang bakıyorum kendine müşteri bulmuşsun. Uzun süredir konuşuyorsunuz sanırım” kırmızı saçlının uzattığı eline vurdu Changbin.
“Nerden biliyorsun uzun süredir burada olduğunu, abartma” kasanın arkasına geçen kırmızı saçlı sözlerine elimde ki kahveyi göstererek başladı.
“Bu koca bardak yarısında. Yarısına kadar doldurma imkanın yok çünkü boş tarafın üzeri kahve lekeli” changbin derin bir nefes alarak bana takmamamı söyleyen bakışlar attı.
“Bu Hyunjin kafenin %30 hissesine sahip. Hyunjin bu da Felix” gülümseyerek elini uzattığında selamımı kafamı sallayarak verdim o ise havada kalan elini saçlarımı karıştırarak kullandı.
Korkulu gözlerini üzerimize diken patlıcan ise korkulu sözlerine başladı.
“Sarı güzelim ben sana böyle yapsam kafamı kasaya gömersin” sözlerine karşılık gözlerimi devirdim.
“Aa patlıcan beyfendi beni neden insan dışı tanıtıyorsun HA?” Son sözüm belki yüksek sesli olmuş olabilirdi ama olsun. Korksun benden patlıcan. Arkadan ise Hyunjin’in sesi yükseldi.
“Enemies to lovers ha güzel ship” anında bedenime yüklenen sinir ile tüm kaslarımın kasıldığını hissettim. Zar zor çevirdiğim başım ile attığım bakışların haddi hesabı yoktu.
“Bu kafeyi” dedim biraz daha sakinleşmek adına derin bir nefes aldım.
“Size mezar ederim. Duydun mu beni biber kafa” ellerini kaldırması ve alaycıl gözleri fazla tersti.
“Civcivimiz sinirlenmiş bakıyorum da” derin nefesler Youngbok derin nefesler.
“Civcivimiz?” Araya giren Changbin ile yüzüne baktım. O da sinirden kızarmıştı.
“Felix sakin ol Hyunjin’in hep böyle şakaları vardır. Değil mi Hyun” son cümlesinde ise biber kafanın karnına bir dirsek geçirmişti. Bu sefer gözlerimi patlıcan kafaya çevirdim.
“Kim dedi lan sana araya gir diye. Tanrım sonunda sinirden delireceğim” arkadan kıkırdayan ikiliden Hyunjin gözüme çarptı.
“Kısa insanların sinirleri tepelerine hızlı gelirmiş doğru olduğunu düşünmemiştim” sayı say Youngbok. Sakinleş Youngbok. Kahveyi düşün. Etrafına bak. Hayır asla sakinleşmiyordum. Ama direkt yüzünede çakamayacağımı biliyordum. Aldığım son nefeste yüzüme bir gülümseme takındım.
“Biber kafa yanıma gelir misin” yanımdan kastettiğim ise kasanın arkasından çıkmasıydı. Hızla zıplaya zıplaya yanıma gelmişti. Elimle eğilmesi için işaret yaptım. Kaşlarını kaldırarak konuştu.
“Ben seni uzaman için kaldırıyor muyum civciv lütfen” alaycıl ve mizah şöleni sözleri ardından vücudumda kalan son sabrı da kullanmıştım. Arkadan bizi izleyen patlıcan kafa ise heyecanla sırada ki sözlerime odaklıydı.
“Peki”dedim karnına attığım tekme ile.
“Tüh yazık oldu boyuna” gülmekten kasaya serilen Changbin ise bizi izlemeye devam ediyordu.
“Çocuk o biber saçlarını eline veririm benimle uğraşma” titreyen beden ile ağladığını düşünürken gülerek kendini arkaya attı.
“Biber saç mı” ve daha çok gülme sesi. İki taraflı aldığım ses tüm havamı bozmuştu.
“Sizle uğraşılmaz ya. Gidiyorum ben. Kahvenin parasını da vermiyorum” attığım iki adım ardından geri dönmüş ve yerde gülmeye devam eden biber saçlının bacağına yumuşakça bir kere daha vurmuş ve koşarak kafeden dışarı çıkmıştım.
|
0% |