Yeni Üyelik
3.
Bölüm

SOL TENEBRARUM MEARUM

@_.busra_

Karanlık kadar aydınlık hiçbir şey yoktu. Neden mi? Çünkü karanlıkta kalarak, karanlığa alışırın ve karanlık artık senin görebildiğin tek ışık olur. Karanlık, yanlız ve acısına teslim olarak saklanan insanların kısmen dostuydu. Tabi ki kötü yanı vardı, fakat yalnız kalan bir insanın tek yeri karanlıktı.

Sol tenebrarum, analmını sanki daha önceden duymuş gibiydim ama nerde ve anlamı ne pekte hatırlayamıyordum. İnsanlar kör olmak için çabalamış ve başarmışlardı. Bu tarz insanların ölmesi Dünya için avantaj olurdu. Kafamın içinde soru olması gerekti ama hayır karşımda yine aynı anı.

"Gloria saklan!" Bağıran ses umrumda değildi. Beni önemsemeyen bir insanın sözünü dinlemeye gerek yoktu. Bir ateş vardı ortada tüm ihtişamı ile tüm karanlığa inat yanıyordu. Soğuktu evet hem de çok soğuktu. Ateş beni ısıtmak için çağırıyordu. İlerledim ,ilerledim tam ateşin önüne gelip ,ateşe doğru elimi uzattım. Bir çığlık sesi yankılandı , ateşin ortasında yanan bir kadın bana kollarını açtı.

"Ne gelecekte, nede geçmişinde. Ölümün içinde yaşam senin elinde!" Bir çığlık daha. Bu sefer koştuğum yer karanlık oldu ama koştuğum yerin gerçekten karanlık olduğunu fark ettim artık geçti. O orada bana bakıyor ve gülüyordu. Çığlık sesleri aralıksız olmaya başladı.

Kesik bir nefes alarak kafamı kaldırdım. Bana gülerek bakıyordu, o yapmıştı kahkaha attım. "Sen yaptın değil mi?!" Dememle o'da kahkaha attı. "Kim sayesinde buradasın hatırla istedim cadı" dişlerimi sıktım ve tehlikeli bir gülüş yolladım. "Seni öldürmemden korkuyorsun. Hatta arttırıyorum gece beni görüp altına bile kaçıracaksın!" Gülüşü soldu, derin bir nefes aldı ve dişlerini sıktı.

"Fazla sıkma kırılır başkan. Kırmak için banada ayır birkaç tane"

"İdamı yarın gerçekleşecek bu sürtüğün. Halk'ın yarına kadar dışarı çıkması yasaklıdır. Bu cadı'nın sizlere zarar verme ihtimali göz önünde bulundurarak koyulmuş bu yasağa lütfen uyalım!" Lütfen demiş olabilir ama sesindeki tını yiyorsa yapmayın hadi! Şeklinde çıkıyordu. Halk bunun farkındaydı ama hadi yiyorsa yapmasınlardı. Tehlikeli bir sırıtış oluştu suratında."Yarına kadar misafirimsin cadı" dedi ve gitti.

Ben Gloria Wizard. İntikam asla benlik bir şey değildi çünkü ben işimi sonraya bırakmazdım ama önüme kendisini bizzat kendi sunuyorsa neden olmasındı ki. Korkmak güçsüzlük değildi ama kayıplar getirirdi ve benim en büyük kaybım korkaklığım yüzüne olmuştu. Başkan korkuyordu ve bu ona çok büyük kayıplar yaşatacaktı. Büyük kazançlar büyük kayıplara sokar ve böyle bir çıkmaza girerdi. Ben büyük kayıpları seçmiştim ve büyük kazançlar alacaktım. Dünya tersine işliyordu bende dünya'dan daha ters hareket ediyordum.

Çok kez canımla kumar oynamıştım ve kayıplar vermiştim bunları bilerek yapmak beni canavar yapabilirdi ama canavar olmazsa masalın ne anlamı vardı ki? Ben canavardım ve öyle kalacaktım. Sıra onlardaydı, zor değildi öldürmek ben bu yüzden süründürmeyi seviyordum. Başıma aldığım darbeyle kafam öne düştü. Gözlerim kararıyordu, yuvama gidiyordum...

Ağrıyan başıma inat gülerek kaldırdım başımı. Heryerim ağrıyordu evet sihir vardı ama bir insandım sonuçta. Üzerime demirden ağ atılmış, elektirik verilmişti yol boyunca. Ayak sesleri gelmeye başlamıştı, yine gelip boş yapmaya başlayacaksa bayılmaya razıydım. Başkan ve arkasında duran on iki koruma. Benden güya korkmuyorlardı.

"Beni özlediniz galiba?"dememle sırıttı. Bakışlarım helikopter'de bana sol tenebrarum diyen adamda vardı, bakışlarımız kesiştiğinde orda başkasını gördüm. Şok olmuştum ama belli edemezdim. Kimsin sen? Sorusu beynimde yankılanıyordu. Cadı olabilirdi ama hiç bir inasanın bu kadar yıkıcı bir enerjiye sahip olması imkansız gibi birşeydi. Üzerimde hâlâ yakalandığım kıyafetlerim vardı tabi bunlara kıyafet denirse. Başkanın bakışları üzerimde dikkatlice gezindi.

"Seni böyle görseydi hayal kırıklığına uğrardı." dedi başını iki yana sallayarak. Kaşlarımı kaldırdım. Evet utanırdı, sevmezdi, silerdi ama yinede bana iğrenircesine bakmazdı."İyi ki göremedi. Sana baktıkça ben buna mı yandım derdi." dedim. Gözlerim istemsizce doldu. Bana nefretle baktı.

Öyle bir nefret vardı ki içinde binlerce değil milyonlarca insan yaksa yine dinmezdi o nefreti. Fedakarlık yapmıştı ama kimin uğruna? Ya da bu fedakarlık kimin umrunda."Bunu hiç istemedim" dedi başını iki yana sallayarak. "Yaptıktan sonra istemediğini söylemen ne işe yarar?" sesimdeki kırgınlığı istemsizce belli ediyordum. Korumaların anlamsız bakışları benim ve başkan'nın üzerinde gelip gidiyordu. "Dışarı çıkın!" sesindeki sinir birazdan kendini belli edecekti. Korumalar bir süre bekledi. "Efendim, eminmisiniz? Karşınızda bir cadı va-" kelimesi yarıda kesilmişti. "Çıkın dedim!" demesiyle hepsi geldikleri kapıdan geri çıktılar.

"Boş yapma. Ne yaptığını ve neden yaptığını biliyorum. Bana yalan söyleyebilirsin ama hiçbir zaman bunlara inanmayacağım bunu asla unutma!" Nefret duygusunu ister istemez belli ediyorduk. Mesafe koyrak, konuşmayarak, tersleyerek, sert bakışlarla illaki belli ederdik. Bende şuan bunu yaşıyordum. Nefret, vücudumdaki kan pıhtılarından daha çoktu. Gözlerinde hüzün oluştu. Karşısında ise saf bir nefret. "Onu sevdiğimi biliyorsun. Bunu hiç istemedim. Durmadı bana katılmadı, engel olmaya çalıştı. Affet desem bile affetmeyecek kadar nefret ediyorsun benden" gözleri doluyordu. Güzel oyuncuydu ama unuttuğu bir şey vardı karşısındaki kendinden daha iyi oynuyordu.

Kafamı yere çevirdim, kesik kesik nefes alıyordum. "Kimsem kalmadı, yapayalnız kaldım. O yok, sen yoksun kimse yok! Ben seni abim olarak gördüm Alvin, öz ailem oldunuz. Biri öldü, biri yaşarken içimde öldüremem" dedim titreyen sesimle. Bakışlarım yüzüne çıktı şaşkınlıkla bana bakıyordu. "N-ne?" sesindeki şok yüzüne daha fazla yansıdı. Hızlıca bana yaklaştı. "Gerçekten mi?"

Kafamı onaylarcasına salladım. Titrek bir nefes verdim. "Ben nasıl silerim seni. Bilerek yaptım herşeyi. Bilerek buraya gelmeye çalıştım, senle karşılaşmak için. Sana belki son kez sarılmak için Alvin." Eli hızlıca bir düğmeye bastı, beni bağladıkları mekanizma açıldı. Yere düşmüştüm, dizlerim çok ağrıyordu. Bana hızla yaklaşıp, sarılmak için hamle yaptı. Elimle durdurdum. "Canım şuan çok acıyor. Alvin,canımı çok yaktılar." Hızla elimi tuttu, ellerinin arasına aldı. Beklediğim hamleyi yapmıştı. Gözlerine baktım, o an anlamıştı herşeyi ama artık geçti.

Boğazını sıkıyordum. Bir tuşa basıp her yeri kitledim. Demir kepenkler iniyordu. "Sen onu öldürürken ben müdahale edememiştim Alvin. Aynı böyle hissettim. Hayal kırıklığı içinde boğuldum ve sen gözlerime baktın!" Sırtını bu sefer soğuk demire vurdum. Mosmor olmuştu, korkuyla açtığı gözler o günü tekrar canlandırdı zihnimde. Gözlerimden yaşlar firar ediyordu. "O, ölürken böyle baktımı sana, bir şey diyebildimi sana? Bana kaç diyişlerini hatırlıyorum ben!" İçimde yanan ateşin sönmesi gerekmezmiydi? Kafasını vurdum bu sefer. Vücudu hareketsiz kaldı, hızla yanına gittim ve üzrine oturup kendi ellerimle boğmaya başladım. Nefes alıyordu, yaşamı birazdan son bulacaktı.

"Sen,onu öldürüken benim gibimi baktın! Söyle, kaç de! Bağır acı içinde çırpınırken sevdiğin birinin canını düşünerek! Son sözü neydi peki!?" ellerimi boğazından ayırdım, öksürmeye başladığı an yüzüne yumruklar indirdim. "Fırsat verdin mi ona son bir nefes alsın diye!?" Ağlayışım şiddetlendi. Son kez yumruk vurdum ve yarattığım manzarayı izledim. Gözleri kan çanağına dönüşmüş, ağzı açıktı. Dudağı ve kaşı patlamış, kaşından akan kan şakağına doğru yol çizmişti. "Son sözü neydi?" sakin sesime zıt titreyen ellerim ve gözümden boşalan yaşlar vardı. Nefes alıyor, yaşıyordu. Ellerimde küçük bir ateş oluştu, tam kalbine gelecek şekilde kıyafetini tutuşturdum ve ondan uzaklaştım, zemine oturdum.

Kapı patladı. Geriye veya ileriye gitmedim. Kaçmadım, kalkmadım. Belki nefes bile almadım adamlar hızla üzerime koşuyordu. Ellerimde Alvin'nin kanı vardı. Bakışlarım bana doğru koşan korumalara kaydı. Boynumu çıtlattım ve hepsinin bedeni ikiye ayrıldı. Etraf kan kokmaya başlamıştı, alışıktım bu kokuya yada alıştırılmıştım. Ardı kesilmeyen korumalar içeriye doluyordu. Bakışlarım helikopterde bana garip bir isim takan adama kaydı. Bana sırıtarak bakıyordu. Tek bir hamleyle korumaların boyunlarını kırdım. Ona doğru yaklaşmaya başladığımda o'da bana yaklaştı.

"Sen kimsin?" dedim kafamı hafifçe sola yatırarak. Bakışları yüzümün her santiminde gezindi, bundan rahatsız olarak sorumu tekrarladım. "Sen kimsin dedim!" Derin bir nefes verdi.

"İstediğiniz herşeyim sevgili sol tenebrarum mearum" dedi. Gözlerimi kıstım. "Sen normal bir cadı değilsin. Nerden geldin veya kimsin bilmiyorum ama seninle sık sık karşılaşacağız gibi bir his var içimde?" dedim. Dudaklarında tehlikeli bir sırıtış oluştu, kendine çeken bir sırıtış. Hayır kesinlikle güçlü ve çekici bir enerjisi vardı.

"Hislerinize güvenin sevgili, sevgilim" söylediği kelimelerin her birinde bir anlam vardı. ​​​​Başım döndü, elim istemsizce yüzüne gitti. "Tenebris meae solis" Hızla elimi çektim, bu kelimeyi ben kurmuştum. Anlamını bilmediğim ve hayatım boyunca hiç duyup karşılaşmadığım bu kelimeyi ben kurmuştum! Bedenim buz kesmişti. Etrafıma baktım, bunu ben yapmıştım! Ben, ben bunları nasıl yapmıştım?

"Sakin ol, sol tenebrarum mearum" dedi tekrardan. O'na döndüm ve yakasına yapıştım. "Sen kimsin iblis! Bana ne yaptın!?" sesimdeki öfke kontrolümü kaybetmeme sebep oluyordu. "Herşeyin zamanı var sevgili, sevgilim. Öğreneceksin ve öğrendiğin an bu ellerin yakamda değil boynuma dolanmış olacak" sesindeki ima beni delirtiyordu. "Seni boğarken olabilir! Kimsin sen!?" dedim tekrar.

İçeriyi kan kokusu hakim almıştı. Midem bulanıyordu ve başım dönmeye başlamıştı. Buradan çıkmam gerekirdi ama hayır çıkmayacaktım, buraya ölmek için gelmiştim ve ölecektim. Gözlerinde başkasının gözleri varmış gibiydi. Adamlar içeriyi doldurdu ve üzerime atıldılar. O ise benden uzaklaşmak zorunda kalmıştı yada beni o'ndan uzaklaştırıyorlardı... ​​​​​​​​​​

 

Loading...
0%