@_____knur_____
|
Herkese merhabalar :)
Bölüme geçmeden önce kitaplarımla ilgili olan planımdan bahsetmek istiyorum.
Bu kitap yani kadupul Çiçeği iki kitaptan oluşacak ve ikisini aynı kitapta yazacağım farklı bir kitap olmayacak. Ayrıca benim başka kurgum daha var o da Sessiz Fırtına onun sadece giriş bölmünü yayınladım. Kadupul çiçeğinin birinci kitabı bitince ona başlayacağım. Onun birinci kitabı bitince de Kadupul Ççiğenin son kitabını yazacağım. Ardından da Sessiz fırtınanın ikinci kitabı o bitince yeni bir kurgu diye böyle sırayla gideceğim. Şimdiden bilgilendirmek istedim. Zaten zamanı gelince tekrar söyleyeceğim.
Eğer takip etmek, belli başlı bilgi ve fikirler almak isterseniz sosyal medyal hesaplarımı takipte kalabilirsiniz ;)
INSTAGRAM : _____knur_____
PİNTEREST : kilicnur537
O zaman herkese keyifli okumalar :) 💮
💮/ 2 /BAZI GİDİŞLER...
“Bazı hayaller vardı, cam kırıkların arasında olan ve onlara ulaşmak için kanamamız gereken hayaller...” Knur. 💮 22.03.2024 / ERZURUM : ELA’ DAN : Bazı anlar vardı, asla unutamayacağımız anlar. Bu anları ne yaparsak yapalım zihnimizden silemezdik. Biz unutsak bile kalbimiz asla unutmazdı. En mutlu bir anda ya da ansızın hiç beklenmedik bir anda kendini hatırlatırdı. Sen ne kadar unutmak istesen de o ilk gün ki gibi orada dururdu. Aynı şu an olduğu gibi... Üzerimdeki kına elbisesi, kahverengi uzun yapılı saçlarım, yüzümdeki makyaj sayesinde buğday tenimi beyaza çeviren ve gözlerimin elasını iyice ortaya çıkaran makyajla aynadaki aksimle bakışırken aklıma yine o anılar hücum etmişti. Unutmak için çırpındığım ama asla unutamadığım o anılar... Kısaca aklıma pek sevgili ailem gelmişti. Sadece komşuların ne diyeceğine umursayan annem ve babam, sadece kendini düşünen ve bunun için her şeyi yapan abim, yaşadığı her şeye susarak karşılık veren ve şu anda kayıp olan ablam. Aklımdan asla çıkmıyorlardı, çıkamıyorlardı. Mesela abimin bizi çok sevmesine rağmen kendi huzuru için bizi bu cehenneme terk edişini asla unutamamıştım. O her zaman en kolayı seçmiş ve kaçmıştı. Abim 24 yaşındayken askere gittiğinde ben daha 14 yaşındaydım. Galiba en çok ağladığım ve ruhsal durumumun en berbat olduğu zamanlar o zamanlardı. Hatta kafamın içinde duyduğum sesler bile o zaman ortaya çıkmıştı. Annemlerin ablamı evleneceği adamla tanıştırdığı o dönemdi ve ablam o tanışmadan sonra günden güne çökmeye başlamıştı. Belki abim bilerek cezalar alarak askerlik süresini normalden çok daha fazla uzatmasaydı, biz bu kadar kötü durumda olmazdık. Abim kendi rahatlığı için askerliğini uzatabildiği kadar uzatırken olan ablamla bana olmuştu. Neden mi? Abim sert mizaçlı bir bireydi. Asla susmaz her daim bağırır ve rest çekerdi. Tabi gücünün yetiğince yapar bunları ama yine de abim sayesinde annemler çok fazla üstümüze gelemezdi. Fakat artık rest çeken ve karşı çıkan abim olmayınca bizim üzerimize daha çok gelmeye başlamışlardı. Abim ise artık iş işten geçtikten sonra, biz alacağımız yaraları aldıktan sonra gelmişti. İçimdeki ona karşı olan kırgınlık asla dinmemişti. Onun artık çokta umurunda mıydık, onu da bilmiyordum. Sanki abim benim ona kırgınlığımı hissetmiş gibi ve ona karşı sözlerimi duymuş gibi eve geldiğinden evlenme kararı aldığını söylemişti. Her şey bir anda gelişti ve abimin iş bulması, isteme, nişan, çeyiz, bohça falan derken abim eve geldikten bir yıl sonra evlenmiş ve bu evden gitmişti. Bizim eve en uzak ilçelerden birinde ev tutmuşlardı ve orada yaşamaya başlamışlardı. İşte en büyük yaralarım abim ne zaman gitti o zaman başlamıştı. O kendi hayatında mutlu ve huzurluyken biz gittikçe tükenmiştik. Unutulmayan anlar yazılmış ve bir daha da silinmemişti. Biz onları ne kadar gömmeye çalışsak ta asla silinmemişti. Gelen kapı sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp kapıya bakmıştım. Gelen annemdi. Beni hala bindallımı giymemiş görünce ilk önce kaşlarını çatmıştı sonra ise dolu gözlerimi görünce kaşları eski haline gelmişti. “Güzel kızım hadi bak birazdan kına başlayacak. Hadi şu bindallını giy.” deyip yanıma gelip üzerimdeki askılı uzun bordo renginde dantelli elbisenin açıkta bıraktığı omuzlarımı okşayarak konuşmuştu. Benden hala bir tepki göremeyince “Tamam o zaman bu güzel kıza annesi giydirsin.” deyip koltuktaki serili bindallıyı alıp bana giydirmişti. Ardından da annem bindallının kemerini takmıştı. Sonra ise üzerimde nasıl durduğuna bakıp bazı yerlerine düzeltmişti. “Benim kızım çok güzel oldu. Annesinin meleği.” annem odaya girdiğinden beri gözlerimi ona değdirmemek için çabalamıştım ama bu söyledikleriyle ona bakmıştım. Duyduğum sözlerle dolu gözlerimi iyice doldurmuştu. Kalbimdeki yaralarının üzerine yine bir camın kırılan parçası kesmişti. O camın kırık parçası kalbimdeki yaraların üzerine gelmiş ve tekrardan kanatmıştı. Bugüne kadar o kadar şey başardım ama hiçbirinde annemin meleği olamamıştım. Anasınıfında iyi bir öğrenci olduğumdan dolayı ismim kapıya asıldığında, ilk okulu sınıf birinciliğiyle bitirdiğimde, ortaokulu ise okul birinciliğiyle bitirdiğimde, liseye geçiş sınavımda iyi bir puan ve sıralama yaptığımda, gittiğim lise her ne kadar zor bir lise olsa da onu okul üçüncüsü olarak bitirdiğimde, üniversite sınavında da iyi bir puan ve iyi bir sıralama yaptığımda hatta kendi istediğim değil de onların istediği bir bölümü okuduğumda bile ben ne annemin ne de babamın meleği olamamıştım. Peki ya şimdi değişen neydi? Sırf üzerimdeki bu bindallı yüzünden mi onların meleği olmuştum? O sırada içimdeki derinlerden gelen ses konuştu. “Aslında çok basit. Biz evleniyoruz. Namusumuzla, ailemizi utandırmadan o evden çıkıp gidiyoruz. İşte ailemiz bunu gördüğü için sırf bu yüzden onların meleği olduk.” sözleri acımasızcaydı ama bir o kadar da gerçekti. Ama her zaman ki gibi içimdeki derinlerden gelen diğer ses başka bir şey demişti. “Öyle niye düşünüyorsunuz ki? Senin adına mutlular ve seni mutlu gördükleri için böyle diyorlar bence.” Tabi ki de onun sözlerine karşı diğer ses susmamıştı. “Peki diğer tüm başarılarımız? Hepsinde bundan bin kat daha mutlu değil miydik? O zaman neden melekleri olamamıştık.” onun söyledikleriyle diğer ses susmuştu. Onun bile bu nokta da söyleyecek bir şeyi kalmamıştı. Diğer seste onun konuşmadığını fark edince onu haklı bulduğunu anlamış ve o da susmuştu. Ben ise annemin sözleriyle düşüncelerimden sıyrılarak kendime gelmiştim. “Sakın ama sakın ağlayayım deme. Ağlayacaksan kına yakılırken ağlarsın. Şimdi makyajını boşu boşuna bozma. Ne de olsa baban makyaja o kadar para verdi. Birazdan kız kardeşin gelecek çıkarken eteğini tutmak istiyormuş. Sanki beş yaşında çocuk da! Neyse siz çok oyalanmayın sonra millet konuşmaya başlar niye gelmedi diye. O yüzden beş dakikaya çıkın.” annem sözlerini sırayla sıraladıktan sonra arkasını dönüp odadan çıkarken bu sefer ona cevap verme isteğimi geri çeviremedim ve anneme dönüp “Anne bugün bile milletin ne dediği önemli değil mi? Kızım evleniyor ve bugün onu kına gecesi demiyorsun, kızımla güzel bir konuşma yapayım endişelenmesin demiyorsun da millet konuşmasın diyorsun.” Benim sözlerimle tam annem konuşacaktı ki kapı açılmıştı ve içeriye Eslem yani kız kardeşim girmişti. “Anne içeriden seni çağırıyorlar.” annem, Eslem’ in sözleriyle odadan çıkıp gitmişti. Eslem ise annemin çıkmasıyla kapıyı kapatarak yanıma gelerek bana kocaman sarılmıştı. Bende Eslem’e sıkı sıkı sarılmıştım ve “Tam zamanında geldin ablacım.” diye Eslem' in kulağına fısıldadım. Eslem ise küçük bir sesli gülüş sunup benden ayrılmıştı. Ellerimi sıkı sıkı tutarak ve gözlerimin içine bakarak “Eee hep sen mi beni koruyacaksın? Birazda ben koruyayım ablamı dedim.” diyerek gülmüştü. Bende bu dediğine gülmüştüm. Eslem doğduğunda ben daha beş yaşındaydım. Şimdi ise ben yirmi üç o ise on sekiz yaşındaydı ve kendisi üniversite sınavına hazırlanıyordu. Abim evden gitmediği süreçte abimi bir model olarak ele alıp aynı onun gibi Eslem’i korumaya başlamıştım. Abim gittiğinde bile hep kendimi öne sürerek Eslem’i korurdum. Ablam ise hep suskunluğunu korurdu öylece ne denilirse yapardı. Bu yüzden beni o kadar koruyamazdı. Hatta bir keresinde ondan yardım istediğimde bana dediği tek şey ise “Onlar ne diyorsa onu yap. Biz bu evden gidene kadar onların mahkumuyuz.” demişti. Hatırlıyorum da galiba o günden sonra bir daha ablamdan hiçbir yardım istememiş ve Eslem’i daha çok korumaya başlamıştım. Sırf benim yaşadığımı yaşamasın. En önemlisi de ablamdan medet umacak seviyeye düşmesin diye. Öylede yaptım. Eslem benim sayemde hepimizin aksine biraz daha iyi bir hayat geçirdi. Tabi karışamadığım yerler vardı ama hepimizden daha iyi durumda olduğu kesindi. O da küçükken bunu anlamasa da büyüdükçe her şeyin farkına varmıştı ve elinden geldiğince benim yanımda olmak için çabalıyordu. “Ben şimdi sensiz oralarda ne yapacağım? En büyük korkumda evdekilerin yüzünden keşke senide alıp götürebilsem. Sen, ben ve Eren çok güzel bir hayat yaşardık ne güzel.” benim bu sözlerimle Eslem gülmeye başlamıştı. Ben ise onun bu gülüşüne şaşkınca bakıp göz kırpıp “Hayırdır?” demiştim. “Belki de gelirim kim bilir? Çok güzel planlarım var. Hatta biliyor musun abime de anlattım ve inanmazsın bana destek çıkacağını söyledi.” Eslem’ in sözleriyle ona şaşkınca bakıp “Abim biliyor hatta sana destek çıktı?” Eslem söylediklerimle sevinçle bir çığlık attı. Bir an için kulaklarımı kapadıktan sonra gülümseyerek “Çok sevindim ablacım. Fakat bir şey söylememeni ve hala planının ne olduğunu anlatmamanı sonra konuşacağız!” benim sözlerimle Eslem bana mavi gözleriyle masum kedi bakışları atmaya başlayınca dayanamayıp gülüp ona sarıldım. “Canım kardeşim benim. Umarın hayal ettiğin ve umduğun her şeyi başarırsın.” Eslem daha konuşamadan odanın kapısı açılmış ve abim içeriye girmişti. “Ooo kızlar birliği toplanmış.” biz onun dediğine gülerken “Ama bu toplantınızı sonraya saklayın zira annem içeride bir ejderha olma yolunda emin adımlarla ilerleyip gözlerinden ateş püskürtüyor hatta biraz daha oyalanırsanız ağızından çıkaracağı alevler sizi yakabilir benden demesi.” abimin dedikleriyle zihnimde canlanan görüntüyle gülmeye başlamıştım. Bu annemdi yapabilirdi. Eslem bir anda bende ayrılıp abimin yanına gitti ve ona sarılarak “Ne yani bu yakışıklı beyefendi bizi korumaz mı?” Eslem’ in bu sorusuyla abim kocaman gülümsemiş ve “Bu yakışıklı beyefendi prenseslerini her daim korur, sevgili en minnak prensesim.” Abimin sözleriyle içim bir an için burkulmuştu ama bu duygunun beni ele geçirmesini izin vermedim. Sorma abi bizi o kadar güzel koruyorsun ki hiç sorma! Keşke bu korumalığını ablamı evlendirirlerken de yapsaydın. Tabi Eslem benim aksime başka bir şeye takılmış ve onun isyanındaydı. “Ya! Ben bir kere minnak falan değilim! Dün on sekiz oldum ben! Yani sevgili abicim artık ben özgür bir bireyim.” son sözlerini uzun düz siyah saçlarını arkaya doğru atarak söylemişti. Onun sözlerine gülmüştüm. Eslem bizim güldüğümüzü görünce kaşlarını çatarak “Ne var be! Hadi abi sen erkeklerin alanına kış kış!” deyip abimin omzuna vura vura onu odadan dışarı çıkarmıştı. Abim arada çıkarken bana göz kırpmayı ihmal etmemişti. Abim çıkar çıkmaz ise Eslem kapıyı kapatıp bana baktı. “Ablacım hazır mısın?” diye sordu. Hızlanan kalp atışlarımı dinledim. Korkudan mı, heyecandan mı, mutluluktan mıydı bu hız? Galiba hepsiydi. “Evet hazırım hadi biraz eğlenelim.” bunu dememle Eslem kapıyı açarak önden bana reverans yapmıştı. Ona gülümsemiş ve ilerlemeye başlamıştım. Ben çıkınca Eslem aynı küçük bir kız çocuğu gibi heyecanla uzun, dantelli ve kabarık bordo elbisemin ve bindallımın ucunu tutmuştu. Ona kocaman gülümseyerek önümde ilerledim. Salonun girişinde gördüğümde onların önüme gelmesini bekledim. Onların arkasında salona giriş yaptım. Onlar kendilerine ait gösterilerine yaparken önümden çıktılar ve bu sefer elimdeki yelpazeyle bana gösterdikleri hareketleri hep birlikte yapmaya başlamıştık. Bunu Eslem istemişti. Hem de çok fazla istemişti. Herkes Eslem’e karşı çıkarken ise onu kıramamıştım ve zorda olsa annemleri ikna ederek kına gecesinin girişine böyle bir şey ekledik. Giriş gösterisi bitince müzik listesi çalmaya başladı ve herkes bir anda piste gelerek oynamaya başlamıştı ve böylece an itibariyle kına gecem başlamıştı. 💮 YAZAR’DAN : Kına gecesi erkeklerin alanında da kızların alanında da tüm soluğuyla devam ediyordu. O gece herkes soluksuzca çalan müzikle yarınlar hiç yokmuşçasına dans ediyor ve eğleniyordu. Fakat tek bir kişi dışında... O da Erendi. Kadın tarafında gelen mutluluk çığlıkları duydukça gülümsüyordu. Onlar için mutluydu. - Ki Ela’nın bu çığlıklar atmadığından emindi ama mutluluğunu hissediyordu.- Bundan sonra Ela ve kendisi kurtulacaktı ama onları çokta iyi şeyler beklemiyordu. Eren’de bunun farkındaydı. Aklındaki plan bazıların canı çok yakacaktı ama kendince haklıydı. En azından o öyle düşünüyordu. O bunu yapmak zorundaydı. Bu plan sonrası belki çok canlar yanacaktı ama kendisi de Ela’da kurtulacaktı. Bunu yapmak zorunda hissediyordu kendini. Bu zamana kadar onları kimse kurtarmamıştı ama Eren yaptığı planla kendilerini kurtaracağına inanıyordu. Eren, erkek tarafındaki dönen keyifli sohbetin aksine kendi içindeki hesaplaşmayla uğraşıyordu. Kendini aklamaya çalışıyor ve bu yüzden keyfi asla yoktu ama o hala kendini aklama derdindeydi. Böyle bir süre geçti. Erkek tarafının keyifli muhabbetleriyle, kız tarafının ise çalan müziklerle keyifle dans ederek zaman geçti. En sonunda ise damadın baskın zamanı geldi. Eren ve sağdıcı olan Alp ve Cengiz’le içeriye girmişti. Alp daha küçüktü on sekiz yaşındaydı. Onunla yıllar önce gerçekleşen sel felaketinde tanışmışlardı. O zaman Alp’ in yaşı küçük olmasına rağmen Eren’in hayatını kurtarmıştı. O günden sonra bir daha da ayrılmamışlardı. Cengiz ise onunla aynı yaştaydı. Onunla ilk okuldan beri hiç ayrılmamışlardı. Ela’dan sonra çocukluğunu birlikte geçirdiği tek arkadaşıydı. Eren içeriye girdiğinde Ela’yı gördüğünde nutku tutulmuştu. Ona bu dünyada yakışan en güzel rengin kırmızı olduğunu biliyordu. Kırmızıdan ne kadar nefret etseler de ona çok yakışıyordu. Eren’de Ela’nın yanına oturmasıyla onunda omuzlarına asker örtüsünü koymuşlardı. (Asker örtüsü: Kınalarda ve asker uğurlama merasimlerinde erkeklerin omuzlarına örtülen ay ve yıldızlı olan yeşil örtü.) Eren o an kafasını çevirip Ela’ya bakmıştı. İnce kırmızı örtünün altından yüzünü seçebiliyordu. O sırada birileri gelmiş ellerine kınaları yakmışlardı. Ela’nın avuç içine kına sürülürken, Eren’in ise serçe parmağına sürmüşlerdi. Kınanın ardından da çalan şarkıyla ikisi birlikte pistte dans etmeye başlamışlardı. Eren dans ederken Ela’nın duvağını kaldırıp gördüğü yaşlı Ela gözlerle onun ıslanan yanaklarından öpmüştü. Ardından da alnını alnına yaslayarak dans etmişlerdi. İkisinin de o an gözleri kapalıydı. Tüm gün kendi iç çatışmaları o anlık son bulmuştu. İkisinin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bu hüzün göz yaşları değildi ama bunlar kavuşma göz yaşları da değildi. Bunlar başarmanın göz yaşlarıydı. Her şeye rağmen başarmanın göz yaşlarıydı. Yarın gece buradan gideceklerdi. Kaçmadan, saklanmadan ve kimseyi kırmadan Erzurum’dan da ailelerinden de gideceklerdi. O ikisi de söz verdi. Bunlar son gözyaşlarıydı. Bu gidiş onlara güneşi verecekti ve bundan eminlerdi. Evet bazı gidişler olacaktı. Peki bu gidişlerin sonu ne olurdu? İşte orası muammaydı. 💮 O sırada birbirlerine çaktırmadan bakışlar atan Eslem ve Alp’ten kimsenin haberi yoktu. Eslem bir ablasıyla Eren abisine bakıp onlar için çok mutlu oluyordu. Bir yandan da gizli gizli Alp’e bakıp yakışıklılığı karşı nutku tutuluyordu. Alp gözleriyle Eslem’e telefonu işaret edince Eslem arkasındaki masadaki siyah küçük çantasından telefonunu almıştı. Telefonunun ekranına bakınca gördüğü mesajla gülümsemişti. Gönderen : ALP “Hadi gel kimsenin odağı değilken arka bahçeye çıkalım.” Eslem okuduğu mesajla kafasını kaldırıp Alp’e bakmış ve kaşlarını havaya kaldırıp olumsuz cevabını verdi. Alp ise bunları görür görmez kaşlarını çatarak ve şaşkınca Eslem’e bakıyordu. Alp’in bakışları gören Eslem yüz ifadesinin ne kadar tatlı olduğunu düşünüyordu. Alp ona tekrar mesaj yazarken Eslem bakan biri var mı diye baktı. Bunun amacı yakalanma korkusu değil de Alp’in o tatlı yüz ifadesinin kimsenin görmesini istememesiydi. Evet, Eslem birazcık kıskançtı ama Alp’e de dediği gibi sadece birazcık(!) kıskançtı. Eslem telefonun artarda titremesiyle bakışlarını yeniden telefonuna çevirmişti. GÖNDEREN : ALP “Ne demek olmaz!? Kızım farkında mısın bilmiyorum ama tam bir aydır görüşemiyoruz! Benim maçlarım, senin ailen derken görüşemedik ve bendeniz Alp Doğan sevdiğine bir aydır hasret.” “Ben çıkıyorum ister gel ister gelme. Bakarsın bu tatlı yüzlü çocuğun yanına başkaları gelmek ister.” Eslem okuduğu mesajlarla adeta kanın beynine sıçramasıyla aynı annesi gibi bir ejderhaya dönüşüp gözlerinden çıkan ateşleri Alp’e püskürtmesi an meselesiydi. Alp ise Eslem’ in bu bakışları karşısında maviyle karışık yeşil gözleriyle masum masum bakmış ve dudaklarını oynatarak “Yapacak bir şey yok sevgilim.” demiş ve arkasını dönüp salondan çıkmıştı. Arka bahçeye giderken de gülüyordu. Çünkü sevgilisinin kıskançlık sınırını çok iyi biliyordu. Alp gördüğü gövdesi kalın ve büyük ağaca yaslanarak orada yüzündeki büyük gülümsemeyle durmaya başlamıştı. Ve içinden saymaya başlamıştı. 1 2 3 4 Ve içinden beş der demez arkadan ismini sinirle söyleyerek gelen Eslem’i duyunca yüzündeki gülümseme büyümüştü. Eslem’ in adım seslerinin yaklaşmasıyla Alp kendini hazırladı. Eslem, Alp’in yaslandığı ağacın yanından geçip gidecekken, Alp bir anda Eslem’ in belinden tutup kaldırarak havada döndürdü. Eslem ani korkuyla çığlık atmıştı. Ardından da Alp, Eslem’i yere indirerek az önce yaslandığı ağaca doğru çeker. Eslem ise ilk arkasına yaslandıkları büyük ağaca bakar. Ardından da sinirli bakışlarını Alp’e çevirir. “Alp Beycim ne yaptığınızı sorabilir miyim?” Alp ise Eslem ’in sinirli bakışlarına aşk dolu bakışlarla cevap vermişti. “Hmm... Bir düşüneyim. Galiba sorabilirsiniz Eslen Hanımcım.” Eslem, Alp’in bu sözleriyle gülmesini durduramaz ve omzuna oldukça yumuşak olan bir tane yumruk atar. “Ah! Ölüyorum galiba! Sevdiği kız tarafından öldürülen zavallı ve öyle bir o kadar aşık bir adamcağızım ki...” Eslem, Alp’in bu sözleri karşısına alttan alttan gülerek ona sahte olan sinirli bakışlar atmıştı. Alp ise dişleri kamaşmıştı. Bir insan bu kadar tatlı olamazdı! Olmamalıydı! Bir anda duydukları seslerle ikisi de yaslandıkları ağacın arkasına iyice saklanmışlardı. Bir süre sonra sesler kesilince ikisi de rahat nefes vererek ağacın arkasından çıkmıştı. Alp tepeden vuran ay ışığı sayesinde gördüğü güzellikle bir daha nutku tutulmuştu. Eslem bembeyaz teninin üzerine siyaha yakın bir koyu mor renginde ip askılı bir elbise giymişti ve ona çok yakışmıştı. Yüzündeki güzellikten bahsetmiyordu bile. Uzun düz siyah saçlarını arkaya atmış ve önden küçük iki tutamı örmüş ayrıca örgünün üzerlerine inciler yapıştırmıştı. Aynı mavi gözlerini öne çıkaran yaptığı göz makyajının kenarlarına yapıştırdığı gibi. Alp adeta onun güzelliği karşısında eridiğini hissediyordu. O an için kendine bakmayı düşünmüştü. Havalar hala soğuk olduğu için altına siyah boğazlı kazak giymişti onun üzerine ise Eslem ’in gözlerinin mavisiyle aynı renk olan gömleği giymişti. Alttan ise siyah pantolon giymişti. Siyah hacimli saçları dağınıktı. - Ki tarasa da aynısı oluyordu o yüzden uğraşmamıştı.- beyaz teninde ise sinekkaydı tıraşıyla tertemiz bir yüzü vardı. Ve kendinde sevdiği tek şey olan Eslem’le benzer olan gözleriydi. Önceden hiç sevmese bile Eslem’le tanıştıktan sonra çok sevmeye başladığı o gözleri. Alp içinden bir an için Eslem’ in yanına yakışıp yakışmadığını düşündü. Ne de olsa o bu kadar özenle hazırlanırken kendisi ise tam bir paspal gibiydi. Lakin Eslem bunun tam tersini düşünüyordu. Alp’in ne kadar yakışıklı olduğunu ve birbirlerine bu kadar çok benzedikleri için mutluydu. Onlar bakışmaya devam ederken Eslem aklına gelen şeyle “Sen çalışmalarına devam ediyorsun değil mi?” Alp başını sallamıştı. Kendisi bir voleybolcuydu. Okul şampiyonlukları, şehir şampiyonlukları, bölge şampiyonlukları hatta ülke şampiyonluğu bile vardı. Şimdiki hedefi ise kıtalar arası ve dünya şampiyonluğuydu. Tabi en büyük hayalide ünlü bir voleybol antrenörü olmaktı. Bunun içinde okuması lazımdı. Bu yüzden spor fakültesine girmesi lazımdı. Üniversite sınavında çok strese girmiyordu çünkü istenilen puanı hayli hayli yapardı. Asıl mesele yetenek sınavındaydı. Yetenek sınavını başaramazsa bütün emekleri çöp olacaktı. “Eslem biliyor musun?” Eslem, Alp’in heyecanlı sesine gülümser ve “Neyi? Senin çok iyi bir voleybolcu olduğunu mu?” Alp, Eslem’ in söyledikleriyle yüzünde kocaman büyük bir gülümseme belirmişti ve dayanamayıp Eslem’ in yanağından öpmüştü. Geri çekildiğinde ise ellerini Eslem’ in beline yerleştirerek “Bunu sizden duymak beni çok mutlu etti hanımefendi ama o değildi.” Alp şimdi söyleyecekleriyle Eslem ’in tepkisini merak ettiği için heyecanla ve dikkatle onun gözlerinin içine bakarak söylemeye başlamıştı. “Bugün ki antrenmanda koç kendimi gittikçe geliştirdiğimi ve bu gidişle yetenek sınavlarını kesinlikle geçebileceğimi söyledi.” Eslem duyduklarıyla bir anda Alp’in boynuna sımsıkı sarılmıştı. “Yapacağız sevgilim. Biz başaracağız!” demiş ve ayrılmıştı. Ardında da Alp’in gözlerinin içine bakarak “Bak göreceksin ikimizde üniversite sınavından yeterli puanlar alacağız ve ikimizde yetenek sınavlarımız geçeceğiz. Sonra ise sen iyi bir antrenör olacaksın, ben ise iyi bir moda tasarımcısı. Bak gör başaracağız.” Alp, Eslem’ in parıl parıl parlayan mavi gözlerine bakarak “Hem de bunu kimseye muhtaç olmadan yapacağız. Ve en önemlisi de buradan gideceğiz. Bizi yeni bir hayat bekliyor.” Eslem, Alp’in sözlerine gülümsemiş ve alnını anlına yaslayarak gözlerinin en içine bakarak “Artık özgür ve sonuna kadar mutlu olacağımız bir hayat bizi bekliyor sevgilim. Eren abim, ablam, sen ve ben buradan gideceğiz ve hiç olmadığı kadar mutlu olacağız.” Alp gözlerini kapatarak gülümsemiş ve “Olacağız sevgilim. Bazen mutlu olmak için gitmek gerekir ve biz gideceğiz ve ardından da hiç olmadığı kadar mutlu olacağız.” O gün bu iki genç mutlu olacakları anın hayalini kuruyorlardı. Önlerinde sadece birkaç ay vardı. Birkaç ay sonra aynı yarın buradan gidecek olan Ela ve Eren gibi onlarda gideceklerdi. Herkesin içinde farklı umutlar ve hayaller vardı. Eren aklındaki olan planın gerçekleşmesinin hem mutluluğunu ve hem de yaşanacak olanların hüznünü yaşarken o gelecek olan hayallerini kuruyordu. Ela ise ona zarar veren her şeyden kurtulacağına hala inanamıyor ve bunun mutluluğunu yaşıyordu ama tabi bir tarafı hep üzgündü. Bu duygular içerisinde sadece tek hayali bundan sonra yaşayacağı güzel günler ve kurtuluşuydu. Alp ve Eslem ise tek bir hayalleri vardı. En büyük hayalleri olan mesleklerini gerçekleştirmek için buradan gitmek ve ardından da ellerini asla bırakmadan yaşamaktı. Hepsini farklı hayalleri ve farklı umutları vardı ama sadece bir tek şey gerçekti. O da hepsinin buradan gitmek istemesiydi. Bazı gidişler olacaktı. Bu gidişlerin sonunda ise kimi neyi beklediği belirsizdi. Herkes kendi çiçeklerinin açmasını bekliyordu. Önlerinde iki seçenek vardı. Çiçekleri ya Gündüz Sefası çiçeği gibi olacaktı. Aynı onun gibi güneş zamanı geldiğinde açan en çok güneşe bakınca güzelleşsen ama kışın ölen bir çiçek olacaklardı. Ya da... Aynı Kadupul Çiçeği gibi şafak doğar doğmaz ölen ve sadece gecenin en zor saatlerinde açan o çiçekler olacaktı. Kimin hangi çiçek olacağı bilinmezdi. Kim Gündüz Sefası, kim Kadupul çiçeği olacağı bilinmezdi. Tek bilinen bazı gidişlerin olması gerekiyordu ve bu gidişlerle tüm her şey değişecekti. Hem de hiç olmadığı kadar değişecekti... 💮
2. BÖLÜMÜN SONU...
Yazan : Knur.
Toplam (3278) kelime |
0% |