@_____knur_____
|
Herkese merhabalar :)
An itabiriyle KÇ evrenine giriş yapmış bulunmaktayız.
Eğer takip etmek, belli başlı bilgi ve fikirler almak isterseniz sosyal medyal hesaplarımı takipte kalabilirsiniz ;)
INSTAGRAM : _____knur_____
PİNTEREST : kilicnur537
O zaman artık okuyan herkese keyifli okumalar...
💮
💮 GİRİŞ / VERİLEN SÖZLER...
“Aklım çoktan sizinle savaşmaya hazırken, kalbim ise çoktan darmaduman olmuştu bile...” Knur. 💮 28.02.2024.ERZURUM: ELA KARA’DAN: Burnumun ucunda hissettiğim ıslaklıkla saatler sonra ilk kez gözlerimi açmıştım. Gözlerimde saatlerdir ağlamanın etkisiyle hissettiğim acı ile tekrardan kapatmak zorunda kalmıştım. Yüzümde, benim göz yaşlarımın arasında başka bir şeye ait bir ıslaklık hissetmiştim. Gözlerimdeki acıya rağmen gözlerimi açmıştım. İyi ki de açmıştım. Gördüğüm manzara biraz olsun beni gülümsetmişti. Yaşlı gözlerimin arasında yağan beyaz pamuklara bakmıştım. Evet, kar değildi. Onlar beyaz pamukalardı. Çünkü kar ağlatırdı, üşütürdü ama beyaz pamuklar öyle değildi. Onlar ne ağlatırdı ne de üşütürdü. Acılar her zaman beyaz pamukların arasında dinerdi... Nefes al Ela. Herkese inat, nefesini kesmek için çabalayanlara inat, sen bu beyaz pamukların arasında nefes al. Beyaz pamuklar vazgeçilmezdi. Ne zaman ruhum büyük yaralar alsa onlar yetişirdi imdadıma. Üzerime serpiştirdikleru beyaz pamuklarıyla sanki tüm acılarımı bir sihirli değnekle alıp götürüyordu. Yine aynısını yapmıştı. Ruhum paramparça olmuş artık nefes alabilmek için ağlarken yetişmişti, imdadıma. Fakat bu bile kısa sürdü. Sanki bu sefer ben bile seni kurtaramam der gibiydi. Beyaz pamukların durmasıyla birlikte o acımasız güneş aynı o acımasız günler gibi yeniden bana tüm ışıltısı ve sıcaklığıyla bakmıştı. O güneş artık beni de, beni iyileştiren beyaz pamukları da acımasızca eritiyordu. Çalan telefon sesiyle bakışlarımı ve düşüncelerimi güneşten çektim. Beyaz kabanımın cebimdeki telefonumu çıkarıp kimin aradığına baktığımda ise tepemdeki güneşe inat tekrar gülümseyebilmiştim. İçimdeki heyecanla aramayı cevaplayıp tam kendimi konuşmaya hazırlayacaktım ki “Ela acil buluşmamız gerek.” diyen Eren'in sesi geldi.Eren’in sesi çok kötü geliyordu. Hatta ağlıyor bile olabilirdi. “Ben bizim her zam gittiğimiz o parkta, bizim bankımızda oturuyorum. Eğer gelebilirsen-” ben daha cümlemi tamamlayamadan “Tamam, geliyorum oraya.” diyerek telefonu kapatmıştı. Onun sesini birçok defa hüzünlü, kötü duymuştum ama bu başkaydı. İlk defa bu kadar kötü geliyordu sesi. Biz Eren’le yaklaşık beş yıldır tanışıyorduk. Aslında çocukluğumuzdan beri tanışıyoruz ama farklı duygularla birlikte tekrardan birbirimizi o gün tanımaya başlamıştık. Biz birbirimizin yaralarını sarıyorduk. İkimizde hep aynı yerden kanıyorduk. Aile... Ne zaman ailem yüzünden sinir krizlerine, ağlama krizlerine girsem her zaman o yanımda olmuştu. Her zaman o beni ayağa kaldırmıştı. Tabi bende onu... Doğduğumuzdan beri ailelerimiz tarafından gördüğümüz baskının haddi hesabı yoktu. Onlar için bizlerin değerli bir eşyadan farkı yoktu. Kimseyle paylaşılamayan, canı olmayan ve değerli olan bir eşya... Onlardan daha doğrusu onların bu yaptıklarından kurtulmanın bir yolu var mıydı? Eğer varsa da bizden çok uzaktaydı. Bırak şehir değiştirmeyi, olduğu ilçeden bile dışarıya adım atamayan bana göre çok uzaktaydı. Birinin arkamdan bana sımsıkı sarılmasıyla irkilerek yerimde dikleşmiştim. İlk baştaki korkum ıslak bir yüzün boynuma gömüldüğü hissedene ve vücuduma sarılan yaralı elleri görene kadardı. Boynumdaki artan ıslaklıkla bir elimi kaldırarak Eren’in saçlarına daldırıp saçlarını sevmeye başladım. Bir yandan da bakışlarımı tepemizdeki acımasız sıcaklığıyla dikilen güneşe çevirmiştim. Yine yaptın yapacağını. Yine yeniden tüm acımasızlığını bizim üzerimizde oynadın. Niye seni her gördüğümüzde, her o sıcaklığını hissettiğimizde ağlıyoruz. Keşke bir günde bizi de güldürsen. Keşke bizde güneşi görünce sevinen çocuklar gibi olabilsek... Yanımda hissettiğim bedenle daldığım düşüncelerden sıyrılıp yanıma baktım. Eren aynı benim gibi tepemizdeki güneşe bakıyordu. Saçlarına daldırdığım elimi ise sımsıkı tutmuş ıslak yüzü ve kızarık gözleriyle güneşe bakıyordu. Benim ona baktığımı biliyordu ama yine de bana bakmıyordu. Sonra bir şey oldu. Kaderimizi değiştirecek o şeyi söyledi. “Evlenelim.” ilk başta Eren’in ne dediğini algılayamamıştım. Sonra ise kafam içinde yanıp sönen ‘Evlenelim’ kelimesi belirdi. Şaşkın bakışlarımı Eren’den ayıramıyordum. Ben ne kadar ona baktım, o daha ne kadar bana bakmayıp o güneşe baktı bilmiyorum. Bekledim, bekledim ve bekledim. Artık tepedeki güneş batmaya hazırlanıyordu. En baştaki sıcaklığı gitmişti. “Artık biz evlenelim Ela.” güneşten aldığı gözleriyle bana bakarak konuşan Eren’e karşı şaşkınlığımı koruyordum. “İyi de neden? Telefonda sesin çok kötü geliyordu. Saatler önce yine aynı şeyleri söyledin ve sustun. Eren bunu neden diyorsun?” Eren sözlerimi dikkatlice dinlemiş kızarık yüzüme ve dolu gözlerime dikkatle bakmıştı. Konuş be adam artık! “Çünkü artık dayanamıyorum. Daha doğrusu dayanamıyoruz. Nefes alacak alanımız kalmadı. Ela biz daha 23 yaşındayız ama ölmek isteyecek raddedeyiz. Şu halimize bir bak! İkimizde üniversite mezunlarıyız ama sorsan daha büyüdüğümüz ilçeden adım atmadık! Ela sence de bize yazık değil mi? Bizimde gülmemiz, hayatın güzelliklerini görmemiz gerekmiyor mu?” Eren’in sözleriyle daha fazla onun gözlerine bakamayıp gözlerimi önüme çevirdim. Dolan gözlerimden yine yeniden yaşlar akmaya başlamıştı. Her zaman olduğu gibi gözlerimden mutluluk ışıltıları değil, acı dolu göz yaşları akıyordu. “Bak eğer biz evlenirsek bize karışamazlar. Buralardan gideriz hem de çok uzağa gideriz. Bir işimiz olur, bir evimiz. Sadece ama sadece ikimiz oluruz. Bizim nefesimizi kesen hiçbir aile üyesi olmadan bir hayat süreriz.” Eren’i dinledim ama sanki her şey çok fazla imkânsız geliyor gibiydi. Sanki ne yaparsak yapalım onlardan ve üzerimizdeki bu baskılarından kurtulamazmışız gibi... Eren çenemden tutarak ona bakmamı sağlamıştı. İkimizde ağlıyorduk. Birbirimize kızarık gözlerle bakıyorduk. Eren artık neredeyse yalvararak “Bak sana söz veriyorum biz bir evlenelim bir daha asla ağlamayacağız. Hem etrafımızda bizi ağlatanlar olmadıktan sonra kim bizi nasıl ağlatabilir ki? Sen, ben belki de ileride çocuklarımız. Ela eğer biz şimdi bir harekete geçmezsek onlar bir şeyler yapacak ve her şey artık eskisinden de kötü olacak. Hadi her şeyi geçtim Ayşe ablanın, Neslihan ablamın yaşadığı hayatı görmüyor musun? Bizde onlar gibi mi olalım?” Ayşe ablam ve Neslihan ablam. Onlar içimde hiç geçmeyecek yaraydı. Biz üniversiteye başladığımız sene ailelerimiz tarafından hiç istemedikleri birileri tarafından evlendirilmişlerdi ve çok uzaklara gitmişlerdi. O günden sonra onlardan tek bir haber dahi alamamıştık. Ta ki eşleri evlerimizi basana kadar. Onların söylediklerine göre güya onlar evden kaçmıştı ama kimse ne olduğunu bilmiyordu. Belki de ablalarımızı öldürmüşlerdi ve sanki onlar kaçmış izlenimi bırakıyorlardı. Belki de ablalarımız gerçekten kaçmıştı. O günden sonra polis onları her yerde aramış ama hiçbir yerde bulamamıştı. Koskoca iki kadın sanki toz olup uçmuştu. Ne onların isimlerini duyan ne de gören biri vardı. Herkes bu yüzden kocaları tarafından öldürüldüklerini düşünmüş hatta bu yüzden kocaları gözaltına alınmıştı. Tabi sonra bir şey çıkmayınca serbest bırakılmıştı. Dosya ise zaman aşımına uğrayıp kapatılmıştı. Onları asla unutmuyorduk. Eren’in ellerimi tutmasıyla dikkatimi ona verdim. “Bak sana söz veriyorum biz artık ağlamayacağız. Şu anda batmak üzere olan güneş artık bizi ağlatmayacak. Biz artık güneşe bakıp güleceğiz.” sözleriyle yüzümde tebessüm oluşmuştu. “Gerçekten mi? Bizde artık gülebilecek miyiz?” Eren sorun karşımda kocaman gülümsemiş ve aynı gülüşü kadar sıcacık ve kocaman şekilde bana sarılmıştı. Yanağını başıma yaslayarak “Artık biz o kadar çok güleceğiz ki tüm kahkahalarımız tüm Türkiye’de yankılanacak. Herkes diyecek ki bu ses de ne?” dediğine küçük bir kahkaha atmıştım. “Abartma tüm mahalle duysa benim için yeter.” “Hayır kabul etmiyorum. Tam tüm Türkiye duymasın ama gittiğimiz her il duyacak ve diyecekler ki bunlar ne güzel kahkaha atıyorlar.” Erenin sözlerine gülmüş ve başımı kaldırıp ona bakmıştım. “Gerçekten bu olacak mı?” Eren dudaklarını anlıma bastırdıktan sonra “Sana söz ismi gibi Ela gözlüm.” “Ne sözü peki?” sözlerimle yanağını iyice başıma yaslayarak bana daha da sıkı sarılarak “Kahkahalarımızın havalarda uçuşacağına, seni her zaman seveceğime ve en önemlisi de seni asla ama asla bırakmayacağıma...” “Sözün sözüm olsun Eren Bey?” bu dediğime gülmüş ve “Olsun. Sözüm de sözün de her zaman başımın üstünde Ela Hanım?” Bende o zaman iyice sarılarak “O zaman hemen evlenelim ve bu sözleri gerçekleştirelim Eren Bey.” “Evlenelim ve artık gerçekleşsin sözler Ela Hanım.” ikimiz içinde o an artık zaman durmuştu. Güneş artık batmıştı ve bizim için artık acı yoktu. Verilen sözler vardı ve biz bu sözleri gerçekleştirecektik. Eren’le banktan kalkıp eve gidip ailelerimize haber vermek için kalkmıştık ve o an tekrardan beyaz pamuklar yağmaya başlamıştı. İkimizde üstümüze yağan beyaz pamuklara gülümsemiş ve ellerimizi birbirine sımsıkı kenetleyerek arabaya doğru yürümeye başlamıştık. O gün o an sözler verilmişti. Söz vermek kolay işti, önemli olan o sözleri tutabilmekti. Kimin hangi sözleri tutup tutamayacağını ise zaman gösterecekti. Aynı bunun bir kurtuluş yolu mu yoksa tahmin edilenden bambaşka bir yol olacağını mı, göstereceği gibi... 💮
GİRİŞ BÖLÜMÜN SONU...
YAZAN : Knur.
(Toplam 1252 kelime)
💮 |
0% |