@__kao__
|
"Ayarlamaya çalışırım." dediğinde annem başımı iki yana salladım. "Hiç ayarlamaya falan çalışma , müsait değilmişsin işte. Yetti bana bu kadar tanışma yemeği, kalmış zaten düğüne iki gün orada tanışırsınız!" Annem bana anlamlandıramadığım bir bakış attı. "Evleneceğim evleneceğim dedin daha iki yemek yemeye katlanamıyorsun. Hayır ne sanıyorsun sen? Çocukla evlendin bitti mi?" Bıkkın bir nefes verirken başımı da ağır ağır iki yana salladım. "Ne yapacaktık biz biliyor musun?" Ciddileşmiş, bacağımı diğer bacağımın üzerinden indirip öne eğilmiştim. "Kimseye bir şey demeden gidip evlenecektik sonra da bir mimoza buketi, içine bir not..." Duraksadım ve kendimi düzelttim. "Not bile değil. İçine beyaz bir kart. Gelinlik melinlik oradan çağrışım yapardın sen artık ne anlama geliyorsa!" İmalı sözlerim annemin bana dik dik bakmasına neden olmuştu. Bu konudan olması gerekenden kat ve kat fazla rahatsız oluyordu. "Şunu dillendirip durma! Ayrıca sana her şeyi anlatmak zorunda falan da değilim! Yerini bil!" Sorunu anlamıyordu. Elbette ki annemin bana söylemediği şeyler olmuştu ama bu farklıydı. "Anne!" dedim önündeki bilgisayara döndüğünde ilgisini tekrar çekebilmek için. Yeniden bana döndüğünde devam ettim. "Sorun bana söylememek istememen değil, bana yalan söyleyecek kadar benden saklaman. Daha önce de bana söyleyemeyeceğin şeyler olmuştu. 'Sana söyleyemem.' dedin ve saygı duydum. Ancak Ayla ablanın diyerek bana yalan söylemişken, böyle açığa çıkabilecek içi boş bir yalan atacak kadar paniklemişken, üstelik senin yalan söylediğine daha önce hiç şahit olmamışken bana yerimden bahsetme!" "Yalnız bırak beni!" dedi annem yalnızca bir süre boş boş yüzüme baktıktan sonra. Bunun altından çıkabilecek şeyler beni korkutuyordu. Bıkkın bir nefes daha verirken elimi yüzüme kapamış ve ardından da saçlarıma kaydırarak saçlarımı geriye atmıştım. İlla annemi takip etmem gerekecekti sanırım. Ona kendi kendine anlatması için verdiğim son şanstı bu. "Ayrıca..." dedi tam çıkacakken. "Didem'in de üzerine çok gitme, iyi niyetle yapmış." Omzumun gerisinden anneme dönerken hafif alaylı bir tavırla onayladım. "Niyetinden şüphem yok da aklından var. Kaç yaşına geldi hâlâ birini ilgilendiren bir şey yapmadan önce ona sormayı öğrenemedi! İptal edilebilecek gibi olsa neyse diyeceğim de bir de iş işten geçtikten sonra söylüyor. Ezgi gelmiş bile kucağında küçücük çocukla, Beyazıt'ın kuzenlerini falan da davet etmiş..." dedim sitemle. Anneme bunları söylemediğine emimdim ki çatılan kaşları da bunu doğruluyordu. "Nerede Ezgi?" "Kendi evine geçmiş, gel benimle kal da dedim, annemlerle de kal dedim ama kabul etmedi ikisini de..." "Erdem de gelmiş mi?" Başımla onayladım annemi. Erdem, Ezgi'nin kocasıydı. "Neyse ben gidiyorum!" dedim ve tekrar arkamı dönerek kapıdan çıktım. * Annesinin dizinin dibinden minik paytak adımlarla bana gelen Buse'yi hayretle kucağıma aldım ve yanağına minik bir öpücük bıraktım. Bunun üzerine çıkan üç beş dişini göstere göstere büyük bir kahkaha atmış ve benim de gülmeme neden olmuştu. Boynundan öptüğümde ise hem bir yandan gülmeye devam etmiş diğer yandan beni itmeye çalışmıştı. "Büyümüş mü benim güzelim? Yürüyebiliyor musun sen artık?" Gerçi Ezgi ilk adımlarının videosunu bana atmıştı ama kanlı canlı görmek bambaşkaydı. İlk doğduğu gün daha dün gibi aklımdaydı. Oysa ki hemen hemen 1 yıl olmuştu. "Aba!" derken minik elini küpelerime götürmüştü. Elini yakalayıp avuç içine minik bir buse kondurdum. Bu sırada da Ezgi karşıdaki koltuktan kalkıp yanıma geçmişti. "Gelin hanım, heyecanlı mıyız?" diye sorduğunda sehpanın üzerinde duran köpek balığını alıp oyalanması için Buse'ye verdim. "Hağğ!" gibi değişik bir ses çıkarıp dişlerini de bana göstererek hırladığında korkmuş gibi biraz geri çekildim ve bu onu kahkahalara boğdu. Bu çocuğun böyle en ufak şeye kahkahalarla gülebilmesine bayılıyordum. Son, sert bir öpücüğün ardından Buse'yi oynaması için yere bıraktım ve doğrudan Ezgi'ye döndüm. "Gelinlik ayarladın değil mi?" Arat kesinlikle burnumdan getirirdi. "Ayarladım ayarladım da keşke daha önce söyleseydin de böyle bir kaç farklı seçenek getirseydim sana da arasından seçseydin." 'Önemli değil' dercesine başımı iki yana salladım. "Ayrıca bu ani evlilik de tam olarak nereden çıktı anlamış değilim?" Sorgu dolu gözleri de üzerimde dolanıyordu. "Çıktı işte!" dedim omzumu da indirip kaldırarak. Ezgi'nin bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada Didem seslendi içerden ve beni bu sorgudan kurtarmış oldu. "Ezgi abla! Yardım edebilir misin?" Annemi ve Ahmet abiyi evden kovmuştu ve aşağıdaki salonu hazırlıyordu. Erkenden beni buraya getirttirmiş ve üst kata postalamıştı. "Buse sende." diyerek Ezgi ayaklandığında onu başımla onayladım. Bu bekarlığa veda saçmalığı yerine Arat'ı takip etmeliydim kesinlikle. Ezgi salondan çıktığında salon üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Bu evi sevmiyordum. Dışarı çıkmalıydım. Yerde oturmuş oyuncaklarıyla oynayan Buse'yi kucakladım. "Gidip Lor'a bakalım mı bebeğim?" dediğimde Buse dişlerini göstererek abartılı bir kahkaha atmış ve "Havhuv!" gibi bir şey söylemişti. "Evet, hav hav!" dediğimde ellerini neşeyle birbirine çarpmıştı. Birlikte aşağı indik. Tabii çıkmadan önce Buse'ye montunu ve minik ayakkabılarını giydirdim. Askıda asılı olan Didem'in hırkasını da kendim için alarak Buse'yle birlikte bahçeye çıktık. Arkaya doğru yürürken onu da yere indirmiş ve minik elinden tutarak yürümesini sağlamıştım. Hâlâ bu şekilde yürüyebiliyor olmasını garipsiyordum. Arka tarafa ilerlediğimizde Lor'u kulübesinde uyurken bulduk. "Uyuyormuş bir tanem, uyandırmayalım olur mu?" dediğimde "Ee?" demişti sorarcasına. "Evet ee yapıyor. Uyuyanları rahatsız etmemeliyiz değil mi?" dediğimde bana kendince asla anlamadığım bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Çardağa doğru ilerlerken "Sonra ne oldu?" dedim çok anlıyormuşum gibi ama bunu dememle de daha büyük bir şevkle bir şeyler anlatmaya devam etti. Çardağa ulaştığımda oturmuş ve Buse'yi de hemen önüme ,masaya, otutturmuştum. "Ooğ!" dedi çok şaşırmış gibi yapıp elini ağzına kapatırken de. Ben de ona ayak uydurarak bir elimi ağzıma götürüp şaşırmış gibi yaptım ve "Öyle mi olmuş?" diye de sordum. İşaret parmağıyla arkamda bir yeri işaret ettiğinde önce işaret parmağını tutup öptüm ve ardından da arkamı döndüm. Arat'ı görmeyi asla ama asla beklemiyordum. Saate en son baktığımda sekize geliyordu ve şimdi de sekiz buçuk falan olmalıydı ve bugün cumaydı. "Üşümüyor musun böyle?" dedi bize doğru yaklaşırken ve ister istemez üzerimi kontrol etme ihtiyacı duymama neden oldu. Üzerimde Ezgi'nin bana zorla giydirdiği beyaz, mini, kalın askılı bir elbise ve evden çıkmadan önce giyindiğim Didem'in gri örme hırkası vardı. Omuzlarımı indirip kaldırdım. O evdense şu buz gibi havada yarı çıplak oturmayı tercih ediyordum. "Senin gitmen gereken bir yer yok mu?" dedim sorgulayarak. Gözlerim de kısılmış ve onu baştan aşağı süzmüştüm. "Ecem ve Ela'yı bıraktım." Eve baktım gayriihtiyari. O eve bugün tekrar giresim yoktu. Didem'i bir ara kesinlikle gebertecektim. Bu sırada yanımıza ulaşmış ve sırtındaki ceketini çıkartarak mini elbiseden kaynaklı fazlaca çıplak kalan dizlerime örtmüştü. Normal şartlarda geri verirdim ancak hissettiğimden daha fazla üşümüş olmalıyım ki çok iyi gelmişti. "Teşekkür ederim." Dizlerime örttüğü ceketi düzelttim. Evde olacağımız için elbisenin hava koşullarına uymamasını pek sorun etmemişlerdi. Arat ise "Önemli değil..." dercesine başını iki yana salladı. "Halanı bu kadar genç beklemiyordum bu arada." dediğinde güldüm ister istemez. Ezgi benden 5 yaş büyüktü ve de halamdı. "Bu da kuzenim..." dedim o geçip karşıma otururken Buse'yi bir miktar kaldırarak. Arat'ın kuzenlerinin yanında Buse birazcık fazla küçük kalıyordu. Yalnızca biraz... Buse ona, o Buse'ye saniyeler boyunca yalnızca baktılar ve sanki birbirlerini anlamaya çalıştılar. Başka bir an bu görüntüye kahkahalarla gülebilirdim. "Abi?" dedi en sonunda Buse bana dönüp sorarcasına. "Evet, abi bebeğim." dedim ve yanağına minik bir buse kondurdum. Arat da "Benimkilerden daha çekilebilir olduğu kesin..." dedi arkasına yaslanırken. Gözü hâlâ Buse'nin üzerindeydi. Sanırım hayatında ilk kez bir bebek görüyordu. "Ecem ve Ela arabadan hâlâ inemediler sanırım?" dedim asıl burada olma amacını söylemesi için. Gülümsedi ve ağır ağır başını iki yana salladı. "Gideceğim, sadece özellikle şu sıralar dikkatli ol ve peşindekileri atlatmaya çalışma." Bir şey olmuştu ama sorsam da söylemeyeceğine emindim. Bu yüzden sadece "Tamam." demekle yetindim. "Sorgu yok mu?" dedi, Arat da şaşkınlıkla. Eli alnına düşen bir tutam kıvırcık saçı geriye atmak üzere havalandı ve attı da. Ancak o an sol elinin baş parmağındaki minik yanık izi dikkatimi çekti. Yeni bir iz değildi. "Anlatacak mısın ki?" dedim gözümü zar zor parmağından çekip gözlerine çıkarabilirken. Gülümsedi ve başını iki yana salladı. Bir yandan da sağ elinin baş parmağıyla dudağının altını kaşımıştı. "Ben de tam olarak öyle düşünmüştüm." dedim gülümseyerek ve parmağını gözüme sokmaya çalışan Buse'nin de elini tutmak zorunda kaldım. Arat'la göz temasımı bozamıyordum, üstelik kollarım arasında yere inmek için çırpınan Buse'ye rağmen gözlerimi gözlerinden çekemiyordum. Arat'ın da pek böyle bir niyeti yok gibiydi. Kirpikleri bir çok kadını kıskandıracak cinstendi. Zaten genel olarak ortalamanın üstünde bir yüze sahipti ve bir vücuda... Ortalamanın üstü derken azıcık utandın mı bari? Adam biscolata erkeklerinden hallice..! Ne zamanki arkadan gelen adım seslerini duydum ancak o zaman gözlerimi koyu kahve gözlerinden çekebilmiş ve arkama dönmüştüm. Ezgi ve Erdem bu tarafa doğru geliyordu. Erdem'in yüzündeki bozulmuş ifade ve Ezgi'nin zorlama gülümsemesi gözümden kaçmamıştı. "Babacım..." dedi Erdem, Ezgi'den bir kaç adım kadar öne çıkıp kucağımdan Buse'yi alırken. "Hoş geldin..." dedim ben de ayağa kalkıp Erdem'i yanaklarından öperken. Arat'ın ceketini düşmeden son anda hatırlayıp havada yakalamıştım. Erdem bana kısaca sarıldıktan sonra biraz uzaklaşarak göz kırptı. "Siz rahat rahat takılın diye kızımı almaya geldim." demiş, ardından da Arat'a yönelerek elini uzatmıştı. "Erdem..." "Beyazıt..." dedi, Arat da Erdem'e elini uzatırken. Biraz mesafeliydi ama bu kibir mesafesinden ziyade henüz tanımadığı birine karşı aldığı garddı. Gerçi tüm ailemi araştırdığına emindim ama neyse... "Evet..." dedi Ezgi de ellerini birbirine vurarak. "Şimdi beyleri ve küçük hanımı gönderip içeri geçiyoruz. Ba-yı-la-cak-sın!" Ezgi'ye korku dolu bir bakış attım. En son bu tonlamayla bayılacaksın dediğinde sevgilimden yeni ayrılmıştım, gurup seksi deneyimlemem gerektiğini düşünmüştü ve böyle bir organizasyona götürmüştü beni. Neyse ki oradan kaçmayı başarabilmiştim. Her anlamda tek eşlilikten yanaydım. Bunu gözlerimde görmüş olacak ki başını iki yana salladı ve kulağıma eğilerek fısıldadı. "Merak etme gurup seks yok, zaten evliyim artık." Bir nebze olsun içim rahatlarken Ezgi bir yandan elimden tutup beni kaldırmış, diğer yandan Erdem'e dönmüştü. Ben de bu sırada ceketini Arat'a uzatmıştım ve Ezgi'nin sözünü bölmemek için bir kez daha dudak oynatarak teşekkür etmiştim. Arat da bana milimetrik bir gülümseme sunmuştu karşılığında. "Karnı tok, sadece biraz meyve yedirebilirsin. Su içirmeyi de unutma. Uyuduğunda da çoraplarını çıkarmayı unutma. Bana ulaşamazsın, bir şey olursa anneni yada Yeliz ablayı ara ve onlara sor. Görüşürüz..." Sözleri biter bitmez de kendiyle beraber beni de içeri ilerletti. Kapıda durup üzerimizdekileri çıkarttık ve ben tamamen beyaz elbiseyle kaldım. Düş kapanının öylece açıkta olması normalde rahatsız etmezdi ancak o an etmişti nedense. İçeri ilk girdiğimizde her şey oldukça normaldi. Salon güzelce süslenmişti. Ben hariç herkes mavi giymişti. Güzel bir yemek yemiştik ve klasik kadın sohbetleri dedikoduları dönmüştü. Ecem başta biraz densiz gelse de o kadar da kötü gelmemeye başlamıştı yemekte. Ela ise tavrını koruyordu ve oldukça soğuktu. Biri avukat biri benim gibi gazeteci olan iki arkadaşım -Gökçe ve Füsun- da buradaydı. Avukat olan Gökçe aynı zamanda Ayla ablanın kızıydı ama uzun zamandır Ankara'da yaşadığı için görüşememiştik. Didem ve Ezgi'yle de toplamda 7 kişiydik. Ev beni biraz boğsa da kötü olduğunu söyleyemezdim ancak ne zaman ki yemeğin sonlarına geldik o zaman kapı çalmış ve Didem koşarak kapıyı açmaya gitmişti. Ve Ezgi'yle Didem'in bu kadarıyla yetineceğini düşünen aklıma şaşmıştım. Eve oryantal dansör çağırmışlardı. Evet, oryantal dansör... "Ay!" dedi bir de o dansör beni azarlayarak. "Gelin de pek soğuk nevale çıktı! Kalk kız!" Ve zorla dans etmek üzere kaldırılmıştım. Dans etmeyi severdim ama dansör çok sinirimi bozmuştu. Asıl sürpriz ise kısa bir süreliğine ortadan kaybolan Ecem ve Didem'in de çok geçmeden dansöz kıyafetleriyle dönmeleriydi. Ben bir yerden sonra yorulmuş, bir köşeye geçmiş ve kırk yıllık dansöz gibi hiç dur durak bilmeden, yorulmadan kıvırmalarını ağzım açık izlemiştim. Sanki hayatları boyunca bu anı bekliyorlardı. Ezgi ve diğer arkadaşlarım da arada onlara katılıp ara da yanıma gelip dinleniyorlardı ve sohbet ediyorduk. Bir tek Ela en başından beri köşesinden hiç kalkmamış ve yalnızca bira içerken izlemişti. Şampanya da patlatmıştık aslında ama neden bira içtiğini anlamamıştım Şampanyamı tazelemek için yerimden kalktığımda eski yerime geçmek yerine Ela'nın yanına ilerleyip oturdum. "Sen neden katılmıyorsun?" diye sorduğumda bana döndü, baktı gözlerime uzun uzun ama cevap verme zahmetine girmedi. "Anladım, pek senlik değil sanırım. Bahçeyi, üst kattaki salonu istediğin gibi kullanabilirsin. Hatta misafir odasını ayarlatabilirim istersen?" Başını iki yana salladı ve birasından bir yudum aldı. Acaba bir rahatsızlığı falan mı vardı? Konuşamıyor muydu? Çünkü sadece benimle değil herhangi biriyle konuştuğunu görmemiştim. Sessizlik bazen güzeldi ama her zaman değildi. Sustuğum çok zaman olmuştu. Konuşamadığım... "Bir şey istersen söylemekten çekinme..." dediğimde yine yalnızca bana dik dik bakmakla yetinmişti ve ben de biraz daha diğerlerine katılmak üzere yanından kalkmıştım. * Sabah 10 gibi gördüğüm kabusla irkilerek uyandım. Gece geç yatmıştık ve hatta bazıları sızmıştı. Odamda olmak istemediğim için Didem'in salonda uyuyakalmasını fırsat bilerek onun odasında kalmıştım ancak yine de kabus görmekten kurtulamamıştım. Başım da çatlıyordu. Elimi saçlarımın arasına daldırıp geriye attım ve yüzümü de buruşturdum. O kadar da içmemiştim aslında ama sanırım takribi 5 saat kadar ancak uyuduğum için başım ağrıyordu. Sabaha kadar dur durak bilmemişlerdi. Komodinin üzerindeki telefonumun ardı ardına titrediğini fark ettiğimde onu uzanıp aldım. Annemden 13 cevapsız arama vardı ve Beyazıt da bir kez aramıştı. Kötü bir şey mi oldu diyerek annemi arayacakken ekrana düşen bir başka bildirimle üzerine tıkladım. "Siktir!" Ecem dün geceden görüntüler paylaşmıştı ve gündeme oturmuştu. Bir magazin sitesinin gönderisini açtım. Geçtiğimiz perşembe akşamı meslektaşımız Dilem Akçay'la önümüzdeki pazar evleneceklerini duyurmuştu Beyazıt Arat. Dün gece Beyazıt Arat'ın kuzeni Ecem Bozok'un Dilem Akçay'ın bekarlığa veda partisinden paylaştığı görüntüler gündeme oturdu. İşte o görüntüler! Aşağıdaki linke tıkladım. "Ay! Gelin de pek soğuk nevale çıktı! Kalk kız!" diyordu dansör ve ben Didem'e 'Sana bunun hesabını sonra soracağım!' bakışı atıyor ve ardından da beni azarlarcasına konuşan dansöre ters ters bakıyordum. Yine de kalkıp dansörü öldürmemek için direnirken diğer kızlar ve dansörün arasında dans ettiğim anlar vardı. Ardından görüntü değişiyordu ve Ecem'le Didem'in dansöz kıyafetleri içinde diğerleriyle ve en çok da dansörle kıvırdığı anlar, benim de onları arkadaki konsola yaslanıp şaşkınlıkla izlediğim anlar geliyordu. Yemekte çekindiğimiz ve dans esnasında çekinen bir kaç fotoğraf da sona eklenmişti. Korka korka yorumlara indim. İkinci videoyu gelin gibi izledim. Ecem şaşırtmıyor, kırk yıllık dansözlere taş çıkartır... O fizik halis mi? Sanki Dilem'in değil de Ecem ve diğer kızın bekarlığa vedası. Tövbe tövbe, gençlerde hiç edep adap kalmamış. Bir bunu normalleştirmedikleri kalmıştı. Kız Beyazıt'a yakışmıyor bence. Kıskandım desene, kız taş gibi. Allah ıslah etsin... Şöyle bir ortam... Aldım, kabul ettim, 777! Şöyle bir ortam olsa bile arkada oturup bira içen kız olurdum sanırım. O kız sanırsam Ela oluyordu. Yalnız kimse dansörü övmemiş. Adam tüm dansözleri ezmiş geçmiş. Yalnız o değil de Beyazıt bana tam böyle mağara adamı hissiyatı vermişti. Bu genişlik şaka mı? Eski karım. La daha evlenmediler! Olsun. Babamın gözünde pembe giyince ben: Millet ne yapacağını şaşırdı iyice. Kim ne derse desin benim karım, böyle yarı çıplak bir adamla o kadar yakın oynayamaz. İzninizle mağarama dönüyorum. Tam tersi adam bekarlığa veda partisine dansöz çağırsa feministler kıyameti kopartırdı. Ay, bir de yaptıkları çok iyi bir şeymiş gibi paylaşmaları yok mu? Çivisi çıkmış dünyanın. Nerede eskilerin adabı, edebi... Ne abarttınız! Kız kıza eğlenmişler işte. Yorumlardaki erkeklerin pavyondan çıkmadığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Yalnız damattaki genişlik Konya Ovası'nda yok. Daha fazla bu işkenceye dayanamayarak yorumlardan çıktım. Sanırım annem ayrı Arat ayrı içimden geçecekti. Didem'e güvenen aklımı sikeyim. Büyük sıçtık yalnız, Dilem. Ecem de niye paylaşıyorsa? Ecem'in ayık olsa bunları paylaşacağını hiç sanmıyordum. Muhtemelen sarhoşluk anında paylaşmıştı. Çalan zil sesi beynimin içinde yankılanırken yataktan kalkmış ve kendi odama giderek banyoya girmiştim. Biraz da olsa kendime gelebilmek için buz gibi bir suyla duş almıştım. Çıktıktan sonra direkt üzerime bir kot pantolon ve turuncu bir örme hırka geçirmiştim. Kahverengi düğmelerini de iliklemiş ve uçlarını pantolonumun içine sokmuştum. İçimde iç çamaşırlarım dışında bir şey yoktu. Saçlarımı da hızla gelişi güzel bir şekilde topuz yaptım. Makyajı atlamak istiyordum ama panda gibi olan göz altlarım buna izin vermemiş ve oturup gelişi güzel bir makyaj yapmıştım. Bu evden iyi bir şey beklemek hataydı zaten. Devamında kötü bir şey olacağını anlamam gerekiyordu. Biraz daha kendimi toparlamış bir şekilde aşağı indiğimde diğerlerini de uyanmış bir şekilde ve annemi de başlarında buldum. "Günaydın!" dedi imalı bir tonlamayla. "Küçük kızının başının altından çıktı tamamen!" dedim geçip koltuğa otururken ve işaretle orta parmağımı birleştirerek şakaklarımı ovuşturdum. "Başın mı ağrıyor?" dedi biraz öncenin aksine oldukça yumuşak bir tonla. Başımla onayladığımda derin bir nefes vermiş ve mutfağa ilerlemişti. Tam o anda köşedeki koltukta oturan dansörü gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Sen niye hâlâ buradasın?" dedim şaşkınlıkla da. "Paramı almadım?" dedi sorarcasına. Sinir bozukluğuyla gülerken cebimden telefonumu çıkarttım. "Yaz şuraya numaranı. Yazarım sana, ibanı, ücreti yazarsın gönderirim." İkiletmeden dediğimi yaptı ve kapıya ilerlediği sırada annem de mutfaktan elinde bir sürahi dolusu su, bardaklar ve ilaçla geri dönmüştü. Karşılaştıklarında annemin dansöre attığı bakış görülmeye değerdi. Annemi görmesiyle adımları hızlanmış ve kapıdan çıkmıştı dansör. Annem de sabır dilenen bir nefesle bize doğru hareketlenmiş ve elindeki tepsiyi sehpaya bırakmıştı. Önce benim için bir bardak doldurup ilaçla birlikte vermiş ve ben içerken diğerlerine dönmüştü. "Başka başı ağrıyan var mı?" Herkes el kaldırdığında sorduğuna soracağına pişman olduğuna emindim. Bunun üzerine derin bir nefes çekmiş, ardından herkese tek tek ilaç içirmeye girişmişti. "Annem ayrı, Beyazıt ayrı ağzıma sıçacak." dedi Ecem, dertli dertli hafifçe de olduğu yerde sallanıyordu. "Kaldırdın mı?" diye sordu Didem. Ecem başını iki yana salladı. "Beyazıt'a sormadan bir şey daha yapmak istemedim ki zaten ben kaldırsam bile her yerde paylaşılmış. Paylaştığımı hatırlamıyorum bile." Tahmin ettiğim gibiydi. Zaten kim dansöz kıyafetleri içinde öyle arkadaş içindeki özel bir anını paylaşırdı ki? "Haber sitelerinden ben kaldırttırdım. Yarım saate hepsi silinmiş olur. Beyazıt da sosyal medya hesaplarındakileri kaldırtacaktı, kaldır sen de." dedi annem Ecem'e tersçe bakarak. Ecem bunun üzerine hızla telefonunu çıkarmıştı. Bu esnada telefonum tekrar titremişti. Beyazıt'dan bir mesaj gelmişti. Uyanmışsınızdır herhalde artık. 5 dakika içinde üçünüz de kapıda olun. "Emredersin!" yazmak istesem de zaten suçluydum şu an ve bu yüzden yalnızca görüldü atmakla yetindim. "Beyazıt gelmiş, kapıda bekliyor." dedim daha çok Ecem'e hitaben. Bu ağlamaklı bir ses çıkarmasına sebep olmuştu. Ela, Ecem'in bu haline göz devirdi ve bunu bekliyormuşçasına direkt ayaklanıp kapıya ilerledi. "Geçmiş olsun..." dedi Didem alttan alttan gülerek. "Sana da..." dedim başımla annemi işaret ederek. Didem eş zamanlı bir şekilde anneme dönüp yutkunurken ben de ayaklandım. "Görüşürüz balım!" dedi Ezgi bana el sallayarak ve ben de ona el salladıktan sonra Ecem'le birlikte kapıya ilerledik. Vestiyer kısmında durarak hızla montlarımızı aldık ve birlikte evden çıktık. Araba direkt kapının önündeydi ve Ela geçip arka koltuğa oturmuştu. Ecem de arkaya ilerlediğinde ben de mecburen öne ilerlemiştim. Gözlerimi özellikle Beyazıt'tan kaçırarak kemerimi de bağlarken onun bakışlarını çok net bir şekilde üzerimde hissedebiliyordum. Boynumdaki kolyeyle oynamaya başlarken Arat arabayı çalıştırmış ve hiç bir şey söylemeden sürmeye başlamıştı. Fırtına öncesi sessizlik... Ecem sessizlikten sıkılmış olacak ki dakikalar sonra "Valla nasıl paylaştım, ne zaman paylaştım hatırlamıyorum!" diyerek kendini savunmaya girişti. "Tek sorun paylaşman mı sence?" dedi Arat da bağırmadan ancak keşke bağırsaydı diyebileceğim bir tonla ve dikiz aynasından Ecem'e baktı. "Sen daha bir ay önce nişanlını aldatma iddialarıyla gündeme gelmedin mi? Bu yüzden ayrılma eşiğine geldiğiniz konuşulmadı mı? Orada yabancı insanlar da vardı. Onlardan biri de paylaşabilirdi. Sen bunu doğrulayabilecek, tekrar gündeme getirebilecek, Ateş'i zor durumda bırakacak her türlü olaydan kaçınmalıydın. Bana değil Ateş'e vereceksin sen o hesabı. Bu saçma sapan tavırlarına daha fazla katlanmak isterse tabii!" Ecem'in nişanlı olduğunu ancak şimdi öğreniyordum. "Saçma sapan tavır derken? Kızlar arasında eğlendik, anı kalsın diye çekindik, sadece paylaşmamam gerekiyordu!" "Kızlar arası?" dedi Arat da hayretle ve sert bir tonla. Direksiyonu tutan parmakları çok sıkmaktan beyazlamıştı ve sıranın bana yalnızken gelmesini umuyordum. "Ben o görüntülerde kız olmayan ve her birinize çokça temas etmiş yarı çıplak bir adam da hatırlıyorum nedense!" Gözlerimi kaçırmaya özen göstersem de aynadan gözlerimiz anlık olarak kesişmişti ne yazık ki ve ne kadar sinirli olduğunu bir kez daha anlamıştım. Ancak Ecem de gitgide sinirleniyor gibi duruyordu. "Bunun hesabını soracağın kişi ben değilim!" dediğinde ister istemez aynadan gözlerimiz kesişmişti Ecem'le. "Halama da öyle dersin!" dedi sinirle Beyazıt. Nefesleri o denli sıklaşmıştı ki sinirden, hepimiz çok net bir şekilde işitebiliyorduk. Göz ucuyla dahi bakmamıştım. Yalnızca sıkmaktan boğumlanmış parmaklarını görebiliyordum. "Kaç yaşında kadınım, kimseye hesap falan vermeyeceğim!" "VERECEKSİN!" diye birden bağırdığında bunu beklemediğim için sıçramıştım. Arabayı sağa çekti ve arkaya dönerek ateş saçan gözlerini doğrudan Ecem'e sabitledi. Ardından da işaret parmağını ona doğru salladı. "Eğer yaptıkların bizi de etkiliyorsa bal gibi de vereceksin! İlk Ateş'le çıkmaya başladığında ben seni uyarmadım mı? 'Bak Ateş öyle sululuklara gelebilecek biri değil, adamlarla iş yapıyoruz, aile dostu, yüz yüze bakmaya öyle ya da böyle devam edeceğiz, eğer ona göre davranamayacaksan şimdiden bitir.' demedim mi sana?" Ecem sessiz kalıp burnundan soluyarak yalnızca önüne baktığında Arat da bir süre daha dik dik bakmış ve ardından önüne dönerek arabayı tekrar çalıştırmıştı. Hâlâ direksiyonu oldukça sıkı bir şekilde tutuyordu. Neyse ki eve kadar tek çıt daha çıkmamıştı. Ecem hızla arabadan inmişti kimseyi beklemeden. Ela'nın da kapısını açtığı anda ben ancak kemerimi çözebilmiştim. Ela da inip kapıyı kapattığında "Doğrudan odaya!" dedi sertçe. Herhangi bir şey demedim ve yalnızca peşi sıra içeri, ardından da yukarı ilerledim. Aşağıdan da halasının yüksek sesli konuşmaları duyulabiliyordu. Odaya geldiğimizde girmek yerine önceliği bana vermişti. İçeri girdiğimde ve o da girdiğinde kapıyı arkasından sertçe kapatmıştı. Gidip camın önündeki koltuğa oturduğumda bir kaç adım yaklaşarak tepemde dikilmişti. "Konuşalı kaç gün oldu?" dedi sert bir tonlamayla. Dişlerini sıktığını kasılan çenesinden anlayabiliyordum. "Hayatında başka biri olamaz diyeli kaç gün oldu Dilem?" Başımı yavaşça iki yana salladım. "Hayatımda başka biri yok." dediğimde sinir bozukluğuyla güldü ve elini dağınık sakallarına atarak sıvazladı sertçe. "Karım yarı çıplak bir adamla, yarı çıplakken dans edemez! Karım yarı çıplak bir adamla aynı odada, yarı çıplakken dahi bulunamaz!" Sesi her bir kelimesinde yükselirken sertçe yutkundum. "1 evli, 2 nişanlı kadın, bir de 18'ine bile girmemiş bir kızla evde ne yapacağınızı sorgulama ihtiyacı duymamıştım! Ama anlaşılan o ki her adımına dikkat etmeliyim, güvenmemeliyim!" Başımı itiraz ederek iki yana salladım. "Dansörün geleceğinden haberim yoktu, olsa izin vermezdim!" Alaylı bir kahkaha bırakırken bana arkasını dönmüş ve sinirle bir kaç adım ilerleyip geri dönmüştü. Ancak yeterince sakinleşememiş olacak ki tekrar dibime geldiğinde "BİR DE OLSAYDI!" diye bağırdı. Dudaklarımı ıslattım sakinliğimi korumaya özen göstererek. "Bağırma lütfen!" dediğimde fazladan bir adım daha atmış ve iyice dibime girmişti ancak gözlerine bakmaktan sebepsizce kaçınmıştım. Çenemden sertçe ama canımı acıtmayacak şekilde tutup kendisine bakmamı sağladığında yutkunmamak için zor durdum. Zaten benden uzundu, bir de şu an oturduğum için hepten uzun olmuştu ve neredeyse tavana bakıyormuş gibi hissediyordum. Üstelik göz bebekleri sinirden büyüdüğü için gözleri şimdi her zamankinden daha koyu duruyordu ve belki de ilk defa gözlerinde aksimi görebilmek hoşuma gitmemişti. "Öyle ya da böyle..." dedi sesini kısık tutmakta zorlandığını saklamadan. Kısa bir es vermiş ve dilini ısırmıştı sakinleşebilmek için olsa gerek. "Yarın o imzalar atılacak ve karım olacaksın! Benim senin gecenin bir yarısı, normal bir karşı cins arkadaşınla, oldukça giyinikken bir kaç saat oturmana bile tahammülüm yokken, sen bunu bile bile yarı çıplak, yabancı bir adamla sabaha kadar dans edip, eğlenemezsin! Bilmiyorduysan, öğrendikten sonra o ortamı terk edeceksin! Bir daha olamaz, olursa bu kadar sakin olmam!" Bu sakin hali miydi? "Anladın mı?" dedi gözlerimi anlık olarak kaçırdığımda çeneme biraz daha baskı uygulayarak tekrar ona dönmemi sağlayarak. Çenemi basit bir hamleyle elinden kurtarırken başımı da aşağı yukarı salladım. Ne yazık ki haklı olduğunun farkındaydım. Aksi olsa tepkim nasıl olurdu bilemiyordum ve sanırım bir süre alttan almam gerekecekti. "Umarım!" dedi o da sertçe ve kapıya ilerledi. Sertçe açtığı kapıyı daha sert bir şekilde kapatarak odadan çıkmış ve beni de bir başıma bırakmıştı.
|
0% |