Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@__kao__

Herkese Metresin Kızı'yla merhaba.

Başlamadan başlama tarihinizi buraya alabilirim>>>>

İyi okumalar...

*

"Geç!" dedi kolumdan tutup zorla babamın odasına sokarken.

"Bırak!" dedim hırsla ve kolumu elinden kurtardım ama çoktan babamın odasına girmiştik.

Babam ayakta beni bekliyordu ve oldukça sinirliydi.

"Otur!" dedi Ali ve sırtımdan itekleyerek koltuklara yürüttü.

"Bir daha bana dokunursan!" dedim ve hırsla ona dönerek işaret parmağımı da ona doğrulttum.

"Otur, Bala!" diyen babamın sert sesiyle Ali'deki bakışlarım onu buldu. İkisinden de nefret ediyordum.

Yine de elim kolum bağlı olduğu için masanın önündeki iki koltuktan sağdakine kısa eteğime dikkat ederek oturdum.

Ali de geçip karşıma otururken benim gözüm babamın masasındaki isimlikteydi.

Mustafa Ahber... Ankara Emniyet amiri...

"Bir de bana anlat!" dedi sertçe ve o da tam yanıma gelerek bana tepeden bakmaya başladı.

Ali'nin alenen gitmesini isteyerek ona gözlerimi dikip bakmaya başladım ama adeta salağa yatıyordu. Gitmek gibi bir niyeti yoktu.

"O gitsin!" dedim babama dönerek.

"Abin yabancı değil!" dediğinde en az babamın ki kadar sinirli gözlerim gözleriyle buluştu.

"O benim hiçbir şeyim değil!"

Yalnızca annemin katilinin oğluydu.

"Anlat!" dedi yalnızca, bu konuyu es geçmek için.

"Ne işi vardı o hapların sende Bala?"

Evet, arkadaşlarımla bir kafede otururken polis gelmişti ve arama yapmışlardı. Çantamda varlığını dahi unuttuğum uyuşturucuyu bulduklarında da beni tutuklamışlardı.

"İfademi verdim!" dedim tersçe. O da en az o kadın kadar annemin katiliydi.

Elini sertçe önümdeki sehpaya vurduğunda olduğum yerde sıçramıştım.

"Bana da vereceksin!"

"Serkan'dan aldım oldu mu?" dedim sinirle.

"Kullandın mı?" dedi Ali de kaşlarını çatarak.

"Sana ne?" dedim tersleyerek. Her şeye bir burnunu sokmasa olmaz mıydı?

"Bala!" dedi babam, bağırmamak için zor durduğunu anlayabiliyordum.

"Cevap ver! Kullandın mı?"

"Bir kere..." dedim, yenilgiyle omuzlarım düşerken. Bundan utanıyordum ama kullanmıştım. Annem öldükten sonra sadece bir kez kullanmıştım ve varlığını unutmuştum çantamda.

"Serkan kim? Arkadaşın mı?" dedi Ali.

"Sevgilim!" dedim yarı yüksek tonda. Bayılıyordu her halta karışmaya.

Kaşları daha da çatılırken babam ona bakmam için elini omzuma koydu ve koltukta dik oturmama neden oldu.

"O it adam yaralamadan tut, gaspa kadar bir sürü suça karışmış... Hapı ondan aldığına göre uyuşturucu bağımlısı olduğunu zaten biliyorsun." derken bir yandan da derin derin nefesler alıyordu.

Omuz silktim.

"Diğerlerini de biliyordum ve bağımlı değil. Sadece arada kullanıyor."

Babamın kaşları şaşkınlıkla havalanırken omzumdaki elinin tutuşu sertleşmişti.

"Biliyorsun ve hâlâ onunla mısın? Neyi bekliyorsun? Seni yüksek dozdan öldürmesini mi? Yoksa yaralayarak öldürmesini mi tercih edersin?"

Gözlerimi yumarken gerilmiştim de.

"Bitti!" dedi birden doğrularak.

"Artık benimle kalacaksın! Eve girdiğin çıktığın saat belli değil. Kimlerle gezdiğin tozduğun da! Sana verdiğim müsamaha buraya kadar!"

"Yok artık!" dedim ve ben de ayaklandım. Annem öldükten sonra anneannemlerle kalıyordum.

"Benimle kalacaksın dedim! Şimdi git eşyalarını topla! Akşam iş çıkışında gelip alırım seni!"

"Kalmam!" dedim hızla.

"Annemin katiliyle aynı evde kalmam! Boşa karını! Belki öyle!"

"Kelimelerine dikkat et!" dedi Ali de ayaklanarak ve bir kaç adım kadar üzerime yürüdü.

"Metresin kızı olan sensin!"

Sinirden gözlerim dolarken babam "Ali!" dedi oğlunu uyararak.

"Hepsi senin yüzünden!" dedim babamı göğsünden itekleyerek ve masasının üstündeki çantamı aldım.

"Ölürüm de o evde kalmam!"

Tam gidecekken babam kolumdan tuttu.

"O Serkan itiyle görüşmeyeceksin! Öyle ya da böyle... Güzellikle ya da zorla... Akşam seni almak için geldiğimde hazır olmazsan 2 gece nezarette kalırsın. O da kâr etmezse tamamen kendi başının çaresine bakarsın. Tek kuruş vermem!"

Omuz silktim.

"Verme! En kötü gider kendimi satarım!"

Yanağımda derin bir yanma hissederken ayakta da duramamış ve koltuğa düşmüştüm.

Elim yanağıma giderken ancak idrak ediyordum. Babam bana vurmuştu. Tamam söylediğim hoş değildi ama bana vurmuştu. Babam bana vurmuştu.

Ben derince yutkunurken Ali'nin babasını uyarmasını yarım yamalak anlayabiliyordum.

"Seni gebertirim, Bala!" dedi babam yine de beni tehdit etmekten geri kalmayarak. Üstelik Ali'nin yanında vurmuştu bana.

"Annemi öldürdüğün gibi mi?" dedim dişlerimin arasından sinirle ancak dolan gözlerimi saklamak için başımı kaldırmamıştım.

"Bak hâlâ konuşuyor!" derken üzerime yürümüş, Ali babamın önüne geçmişti.

"Bundan sonra hareketlerine, söylediklerine dikkat edeceksin!" dedi parmağını bana doğru sallayarak.

"Evden benden habersiz dışarı adımını atmayacaksın! Hele o Serkan itiyle telefonla ya da başka şekilde görüştüğünü konuştuğunu duyarsam, görürsem kötü olur! Anladın mı?"

Hiç bir şey demeden tekrar çantamı aldım ve kapıya adımladım.

Ben kapıyı açarken "Akşam hazır ol!" dedi.

Kapının açık kalmasını umursamadan yoluma devam ettim. Sinirden elim titriyordu. Beni o kadınla aynı çatının altına sokacaktı. Gözümden düşen bir damlayı silerken kapıya ulaşmıştım.

Bu sırada karakol kapısından Serkan'ı içeri sokuyorlardı.

Birkaç adımla hızla yanına gittim.

"Özür dilerim..." dedim mahcup olarak. Yok yere onun da başını yakmıştım.

Gülümsedi ve yavaşça başını iki yana salladı.

"Sorun değil, bebeğim... En fazla bir iki gün tutarlar."

Ona burukça gülümsedim. Polisler beni yollarından çekmek isterken umursamadım.

"Sen iyi misin?" dedi Serkan da sürüklememeleri için direnirken.

Ona herhangi bir cevap veremeden Ali kolumdan tutmuş ve beni kenara çekmişti.

"Salak mısın sen? Kaç dakika oldu babam seni uyaralı? Basmıyor mu?" dedi işaret parmağını sertçe şakağıma vurarak.

"Sana ne be!" dedim çemkirerek ve hızla kolumu kurtardım elinden. Serkan hâlâ omzunun üzerinden bize bakıyordu ancak polislerle birlikte ilerlemek zorundaydı.

"Bana bir daha dokunma!" dedim ve biraz önce tuttuğu kolumu bir şey varmışçasına silkeledim.

"Bana bak! Benim asabımı bozma! Ayağını da öyle ya da böyle denk alacaksın! Böyle gerisi olmayan kıyafetleri de boşuna getirme!" dedi kısa eteğimi işaret ederek.

"Bok giyersin bundan sonra!"

Ona vurmak için elimi kaldırmak istedim ama daha ben kaldıramadan aşağıda yakaladı ve biraz sıkarak bıraktı.

"Görürsün sen!" dedim, başım da göreceğini tasdik etmek istercesine aşağı yukarı sallanıyordu.

"Bunların hepsini babamın da, senin de burnundan fitil fitil getireceğim!"

*

Babam valizlerimi taşırken aklımda yardım etme gibi bir düşünce yoktu. Yalnızca gitarımı ve minik çantamı ben almıştım.

Madem o istemişti gelmemi pekâlâ kızı için 4 koca valizi taşıyabilirdi.

İkisini çoktan kapıya kadar getirmişti. O diğer ikisini de getirirken sabırsızca onu bekliyor ve ayağımı sallıyordum.

Anneannemlere gidip önce güzel bir duş almıştım. Ali'ye inat da mini kot etek giymiş, üzerine de hatırı sayılır bir göğüs dekoltesi veren yer yer mavi şeritli beyaz bir gömlek giymiştim. Gömleğin önü birbirine çapraz bağlı iplerle kapanıyordu ve gevşek tuttuğum ipler sayesinde hatırı sayılır bir dekolte veriyordum. Ayağımda da açık kahve sandaletlerim vardı. Takılarımla ve de yine açık kahve olan çantamla da kombinimi tamamlamıştım.

Babam en sonunda diğer valizlerimi de getirebildiğinde yaslandığım duvardan doğruldum.

Anahtarla açmak yerine kapıyı çaldığında belli belirsiz güldüm. Bunu bizim geldiğimizi duyurmak için yapmıştı.

Bildiğim kadarıyla Ali hemen yandaki evde yaşıyordu eşi ve kızıyla birlikte.

Eşi de çalıştığı için kıza annesi olacak o kadın bakıyordu. Müstakil iki katlı pembe ev küçük bir mahalledeydi

Kapıyı daha önce yalnızca bir kez gördüğüm Can açtığında ister istemez dikleştim.

Kendisi babamın 2. oğluydu. Benden küçüktü. Lise sona gidiyor olması gerekiyordu.

Bana hoşnutsuzlukla bakarken babamın uyarıcı bakışlarıyla kapıyı hepten aralamış ve kenara çekilmişti.

"Hoş geldiniz!"

Mutfaktan bu tarafa gelen sert ayak seslerini duydum. Ardından da o kadını gördüm. Sinirle soluyarak bize baktı. Hemen arkasından Ali ve kızıl saçlı bir kadın daha çıktı.

Gitarımı valizlerimin hemen yanına bıraktım.

"Boyun posun devrilsin Mustafa!" dedi kadın. Ağladığı belli oluyordu.

"Aldattın yetmedi, gözüme sokmak için bu pi-"

"Sakın!" diyerek babam sözünü kesti.

"Sakın sözünü tamamlama Selma!"

Kadın sinirle elini öne doğru savurdu.

"Elaleme rezil rüsva ettin beni! Allah belanı versin!"

Nefret dolu bakışları beni buldu. Aynı nefret dolu bakışlarla ona bakıyordum.

Bunun üzerine ardını döndü ve hışımla merdivenleri döve döve yukarı çıkmaya başladı.

"Geç kızım!" dedi babam sıkıntılı bir nefes vererek ve içeriyi işaret etti.

Çantamı her hangi bir yabancılık belirtisi göstermeden vestiyere astım. Ben sandaletlerimi çıkartırken Ali'nin adını bilmediğim eşi gülümsedi ve önce babama sonra bana terlik uzattı.

"Merhaba..." dedi ardından da doğrudan bana hitaben.

"Hilal ben..." Uzattığı elini sıkarken "Bala..!" dedim.

Küçük bir kız çocuğu kapıdan kafasını uzattı.

"Artık mutfaktan çıkabilir miyim baba?" diye Ali'ye hitaben konuştuğunda kıyafetlerimdeki bakışları kızını bulmuştu.

İnadına yaptığımı pekâlâ anlamıştı.

"Gel bebeğim..." dedi Ali kızına elini uzatarak.

Kız çekingen bakışları bendeyken babasının elini tuttu. Ben de onu süzerken benzerliğimiz karşısında kısa bir an duraksamıştım.

Koyu kumral saçlarım ve sıradan kahverengi gözlerim vardı. Kendi kahvelerime sıradan desem de kızın iri gözleriyle kahve gözleri çok güzel duruyordu.

Saçları iki yandan toplanmış ve beyaz kurdeleler takılmıştı. Lacivert, beyaz puantiyeli elbisesi içinde de çok güzeldi.

Benim dik duruşuma baktı ve duruşunu dikleştirdi.

Minik elini bana uzattı.

"Elif!"

"Bala!" dedim ben de elimi uzatarak ve elini sıktım. Aynı anda birbirimize küçümsercesine baktığımızda yine aynı anda kaşlarımız da çatılmıştı.

Kız galiba gerçekten halaya çekiyordu.

Ve Ali'yi nasıl çıldırtacağımı da bulmuştum. Kızını kendime benzeteyim de hepten, görsün gününü.

Ellerimiz de aynı anda birbirinden ayrıldığında Ali bu durumdan rahatsız bir şekilde kızını omzundan tutarak kendine yasladı iyice.

Gözleri tırnaklarıma kaydığında babasının tişörtünü çekiştirdi.

"Ben de oje istiyorum!"

"Yok oje moje!" dedi Ali hepten rahatsız olarak ve kızını kucağına aldı.

"Ben de var, süreriz!" dedim sırf Ali'ye inat ve göz kırptım. Elif de bana beceriksizce göz kırptığında gülmeden edemedim.

"Yok oje, okulda da yasak zaten!"

Ali'ye göz devirirken elimi boş ver dercesine salladım.

"Bana da yasaktı ama bir şey olmuyor. Boş ver sen."

Elif gülerken başını aşağı yukarı salladı.

Ali ağzını açmıştı ki babam araya girdi.

"Hadi çocuklar yemeğe, acıktım ben." dedi kolunu omzuma atarak. Bundan kurtulmak için bir adım yana kaydığımda sıkıntılı bir nefes vermişti.

"O kadının yaptığı yemeği yemem. Pizza istiyorum ben!" dedim şımarıkça.

Tamam normalde de biraz şımarıktım ama bu kadar değildi. Şu an sırf babamın inadına yapıyordum.

"Masaya, Bala!" dedi babam uyarıcı bir ses tonuyla. Tam konuşacaktım ki Hilal yüksek sesle araya girdi.

"Bugün yemekleri ben yaptım biliyor musun Ali? Bayağıdır mutfağa giremiyordum. Yemek yapmayı bile özlemişim."

Bu bana karşı olan nazik duyuru karşısında Hilal bir tık kalbimi fethetmişti.

"Erken mi geldin sen?" dedi Ali de eşini bozmayarak.

Hilal başıyla onayladı Ali'yi.

"Biliyorsun normalde nöbetim vardı ama iki gün sonra bir arkadaşımın abisi nişanlanıyormuş. Nöbetleri değiştirdik o yüzden."

Onlar çoktan mutfağa girerken Can'la sona kalmıştık. Ben çıkış kapsına, Can eş zamanlı yukarı ilerleyecekken babam geri çıktı mutfaktan.

"İkiniz de mutfağa!" Sert sesiyle adımlarımız duraksamış ve el mecbur mutfağa ilerlemiştik.

Mutfağa girdiğimde babamın gözü daha çok bendeydi.

"Kapıyı kilitlettirme bana!"

"Müstakil bir evde yaşıyorsunuz!" dedim göz devirerek. Bu bir çözüm değildi.

"Beni delirtme Bala! Pencerelere parmaklık da takarım kapıyı da kilitlerim!"

"Ev hapsinde miyim?" dedim sinirle babam ve Hilal arasındaki sandalyeyi çekerek.

"Hayır ama bundan sonra haberim olmadan bakkala bile gitmeyeceksin."

Başımı anladım der gibi salladım.

"Denetimli serbestlik diyorsun..."

Babam derin bir nefes alırken sınırlarını zorladığımın farkındaydım.

"Türlü mü istersin tatlım, peynirli makarna mı?" dedi Hilal bugün ikinci kez beni kurtarmak için araya girerken.

"Makarna!" dedim yalnızca. O kadın yapmadıysa yiyebilirdim.

Diğer herkese sormadan koymuştu. Sanırım sevdikleri yemeğe göre çünkü babam makarna sevmezdi ve ona türlü koymuştu.

Bir tabağa daha yemek koydu ve küçük bir kaseye de salata ayırdı. Onları bir tepsiye koyduğunda yukarı o kadına çıkaracağını anlamıştım.

"Ver, yenge. Ben çıkarırım." dedi Can bunu fırsat bilerek tepsiyi Hilal'den alırken.

Hilal ona itiraz etmeden tepsiyi verirken masada Elif dışında konuşan yoktu.

"Sabah babaannemle önce parka gittik. Dönüşte de pazara ve markete uğradık. Bana elma şekeri aldı. Sonra kitap okudum."

Birden hararetle babasına döndü.

"Günlüğümü yazarken flamingolu pembe kalemimin ucu kırıldı baba. Yarın bana yeni bir kalem alır mısın?"

"Alırım bebeğim..." dedi Ali yalnızca ve sessizce yemeğine devam etti.

Can bu sırada geri dönerken Elif'in hiç mi hiç susmaya niyeti yoktu.

"Boncuğun ayağı kırılmış biliyor musunuz? Alçıya almışlar."

Bana döndü.

"Boncuk, bakkal Ahmet amcanın kedisi. Böyle masmavi gözleri var."

Ardından ortaya konuşmaya devam etti.

"Bir de bugün Arda ve Gamze'yle evcilik oynadık. Arda baba oldu, ben anne, Gamze de çocuk."

Bu beni güldürürken Ali bu durumdan hoşnut görünmüyordu.

"Bir de baba..." dedi ve sesini kısarak dizlerinin üzerinde doğruldu. Yandan yandan kaçamak bakışları Can'ı buldu.

"Amcamın gitarının telini koparttım kazara."

Fısıldadığını sanarak konuşmuştu lakin tüm masa duymuştu.

"Ne yaptın ne yaptın?" dedi Can şaşkınlıkla Elif'e dönerek.

Elif hızla elini ağzına kapatırken babasının kucağına geçmiş ve tek kolunu da onun boynuna sarmıştı.

Can'ın ise sinirli bakışları Elif'in üstündeydi.

"O oyuncak evini parçalamazsam ne olayım!"

Tehdit edercesine de parmağını salladığında Elif babama döndü.

"Dede amcama kız! Evimi parçalayacakmış!"

Hararetli konuşması beni bir kez daha güldürürken ne kadar benzediğimize de hayret ediyordum. Ali'yi delirtmek için çok uğraşmayacaktım.

"Parçalayamaz..." dedi babam ve uzanıp Elif'in başının üstüne bir öpücük bıraktı.

"Parçalarsa onun bir aylık harçlığı yerine sana yenisini alırım." dediğinde ise Can hoşnutsuzca makarnasını çatala batırdı.

Tabağımın ancak yarısını yemiştim ama daha fazla yiyemeyecektim.

Alışkanlıkla tabağımı biraz babama ittiğimde herhangi bir şey demeden almış ve makarnamı o yemeye başlamıştı.

Normalde sevmezdi. Sadece ben tabağımı bitiremediğimde benimkini yerdi. Tabakta yemek kalmasından nefret ederdi.

Makarnamı da bitirdiğinde kalktım ve tabağımı kısaca sudan geçirerek makineye attım. Bu da annemden kalma bir alışkanlıktı. Herkes kendi tabağını makineye atardı yer yemez.

"Odam nerede?" dedim işim bittiğinde babama dönerek.

Tabağını bitiren Can'a döndü babam.

"Ablana abinin odasını göster."

Loading...
0%