Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@__kao__

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

Üzerimden tır geçmiş gibiydi. Hâlâ kendimi aşırı derecede yorgun hissediyordum.

Bir ara güzel bir bakım yapmalıydım. Pandaya dönmüştüm resmen ama işin iyi tarafı şuydu ki yemek yemeye çok vaktim olmadığı ve gün içinde sürekli koşturduğum için kilo veriyordum.

Tabii şu anki incelmem daha çok ödemden olsa da bundan memnundum.

Göz altlarıma bol bol kapatıcı sürdüğüm bir makyajın ardından hızlıca yazlık elbiselerimden birini de üzerime geçirmiştim.

Beyaz sporlarımı da elime alarak aşağı ilerledim.

Bahçede kurulan masaya oturdum ve gün içinde çok yemek yiyemeyeceğimi bildiğimden daha çok tok tutacak şeylere öncelik vererek tabağımı güzelce doldurdum.

"Dersin kaçta senin?" dedi babam bu sırada.

"10'da..." dedim neden sorduğuna anlam veremeyerek babama bakarak.

"Ama öncesinde Kardelen'lere uğruyacağım."

"Kardelen kaçmıyor, zaten sürekli berabersiniz. Seninle bir konuşalım kahvaltıdan sonra."

Konuyu biliyordum ve bunu istemiyordum.

Tam bir bahane uyduracakken tabağa düşen çatal sesiyle hepimiz Selma'ya dönmüştük.

Ağzı şaşkınlıkla açılmış, eli kalbinde bir noktaya kitlenmişti.

"Tövbe bismillah!" dediğinde kaşlarım hafifçe çatılmış ve ben de diğer herkes gibi baktığı yere doğru dönmüştüm.

Gördüğüm yüz anlık olarak kalbimi hızlandırsa da gelenin annem olmadığını biliyordum.

Yine de gülümsememe engel olamayarak buruk bir hevesle ayaklandım.

"Teyze!" dedim bir kaç büyük adımla teyzeme ulaşıp sıkıca sarılarak.

Yüzleri bire bir aynı olsa da kokuları aynı değildi, bakışları aynı değildi, ses tonlamaları aynı değildi...

Teyzem de kollarını bana dolarken garip bir şekilde duygulanmıştım da. Tamam ben çağırmıştım ama bu kadar çabuk gelmesini beklemiyordum.

"Teyzoşum..." dedi ve benden ayrılarak beni şöyle bir baştan aşağı süzdü.

"Her gördüğümde daha da güzelleşiyorsun kız..." dedi ve ardından da yanağımdan öptü.

"Ne zaman geldin? Bu kadar çabuk gelmeni beklemiyordum." dedim dürüst olarak.

"Biricik yeğenim çağırmış, tabii ki koşa koşa geleceğim!" dedi kolunu omzuma atarak.

Ardından da birlikte masaya ilerledik.

"Hoş geldin, Büşra." dedi babam da ayağa kalkarak.

"Hoş buldum..." dedi ve alayla Selma'ya döndü.

"Keşke gece uçaktan iner inmez buraya gelseymişim. İlahi adalet yerini bulurmuş..." dedi ve kıkırdadı.

Selma hortlak görmüş gibiydi ve her an düşüp bayılabilirdi.

"Begüm değilim ben şekerim, ikizim olur kendileri. Hortlayıp gelmedim, rahat ol." dedi ardından da.

Teyzem biraz fazla rahat ve açık sözlü bir insandı. Sadece biraz.

"Of!" dedi teyzem ve dudağını ısırarak baştan aşağı Hilal'i süzdü.

"Taş gibisin maşallah..."

Hilal belli belirsiz gülerek teyzeme elini uzattı.

"Hilal ben..."

"Ay pek de kibar!" dedi ve özenmişçesine bana dönerek dudaklarını büzdü.

"Sizde bize katılır mısınız? Tabak getireyim?"

"Ay, yok yaptım ben kahvaltı!" dedi teyzem, ardından da bana döndü.

"Ama balım bana kahve yaparsa hayır demem. Hem babana da iki çift lafım var. Sen duyma."

Cidden mi? Teyzem beni sanırım hâlâ çocuk sanıyordu.

"Yapayım, teyze." dedim teyzeme ciddi olup olmadığını sorgulayarak bakarcasına.

"Küçüklüğünü de götür..." dedi teyzem Elif'e bakarak.

"Bu kadar benzemeniz imkansız ama ya. Annenle ben bu kadar benzemiyoruzdur." dedi Elif'e kıstığı gözlerinin altından bakarak.

"Ben Bala'dan daha güzelim bir kere." dedi Elif saçlarını geriye savurarak.

Teyzem daha büyük bir hayretle bana döndü.

"Ay, sadece tipi değil, hareketleri de sen!"

Bir Elif'e bir kendime baktım, aynı şekil de Elif de bana bakıyordu.

"Yok artık!" dedik Elif'le aynı anda ve birbirimize yüzümüzü buruşturarak baktık.

Ardından da Elif sandalyesinden atlayarak peşime takıldığında beraber içeri girdik.

"Benim teyzem yok ama dayım var. Senin de dayın yok!" dedi ve bundan keyif alarak güldü.

"Yoğ..." dedim uzata uzata, bir yandan da cezveye su doldurmuştum.

"Dayım da var benim. Hem de kocaman!" dedim.

Elif'in kaşları çatıldı.

"Eminim ki benim dayım senin dayını döver!" dedi yüzünü buruşturarak.

Yine aynı konu muydu?

"Tabii canım(!)" dedim alayla.

Dayısı da dayım gibi özel eğitimli bir asker değilse zor döverdi.

"Hatırlat da seni bir gün dayımla tanıştırayım. Döver mi dövmez mi sen karar ver!"

"Olur!" dedi Elif gereksiz bir neşeyle.

"Hem benim amcam da var ama senin amcan yok."

Bu doğruydu. Bildiğim kadarıyla babamın Almanya'da yaşayan yalnızca bir kız kardeşi vardı ama Türkiye'ye pek gelmiyorlardı.

Almanya'da yaşadığı bir gerçek olabilirdi ama Türkiye'ye pek gelmediği konusunda pek emin değildim artık. Beni tanıştıramayacağına göre yalan söylemesi muhtemeldi.

Kahve olduğunda fincana doldurdum ve yanına da lokum koydum.

Minik bir tepsiye doldurduğumda Elif'le birlikte bahçeye geri döndük.

Babam ve teyzem bayağı kızışmışa benziyordu. İkisinin de kaşları çatık ve sinirli gözüküyorlardı.

Teyzem genelde insanları sakinliğiyle, rahatlığıyla sinir ederdi. Bu kadar sinirleneceği ne konuştuklarını merak etmedim değildi.

Elif yanımda olmasa kesinlikle bir yere saklanıp dinlerdim.

Teyzeme tam kahvesini verirken babam söze girdi bu sefer.

"Bana da bir kahve yapar mısın bebeğim?"

"Çocuk değilim!" dedim sitemle.

"Aksini söylemedim. Bir şey rica ettim." dedi babam da biraz önce gördüğüm hararetinin aksine sakin bir tonlamayla.

Bıkkın bir nefes verdim.

"Başka isteyen var mı? Üçüncüye gitmem!" dedim sitemle.

"Bana da yapabilir misin rica etsem?" dedi Hilal.

"Bana da." dedi Ali.

"Ve bana da." dedi Can.

Sinirli bir nefes bırakarak Elif'le birlikte mutfağa geri döndüm ve bir kez daha kahve yapmaya giriştim.

"Ne konuştuklarını dinlemeyecek miyiz?" dedi Elif camdan oturdukları yere bakmaya çalışarak.

Ocağın altını kapatarak Elif'e döndüm.

"Sen burada kalacaksın, ben dinleyeceğim."

Elif'in kaşları çatıldı.

"Ya ikimiz ya hiç. Gider söylerim dedeme!"

"Haspam!" dedim yüzümü buruşturarak ve ocağın altını tekrar açtım. Aşırı merak ediyordum ama konuşmanın içeriğinin Elif'in yaşına uygun olmadığına emindim.

Kahveleri bir kez daha fincanlara doldurdum ve yanlarına lokumlarını ve sularını da koydum.

Tepsiyi elime aldığımda Elif de peşime takıldı.

"Ben Begüm değilim, Mustafa ve artık doğruları söylersem bana kızacak bir ikizim de yok!"

Teyzem her ağzını açtığında annemin ona karşı olan uyarıcı bakışları geldi aklıma. Anneme çok kızardım. Babamla neden barışmadığını anlamazdım.

Benim için babam annemi seviyordu, iyi bir babaydı ve en önemlisi de annem de babamı seviyordu ama barışmazdı.

Bu yüzden anneme çok kızardım ama ona onca şey söylememe rağmen tek bir sefer ağzını açıp babam hakkında gerçekleri söylememişti.

"Begüm olamazsın zaten, merak etme. Ayrıca Bala artık her şeyi biliyor. Söyle!"

"Bire bir bilmiyor, anbean..."

Teyzem beni fark ettiğinde sustu ve öne doğru eğmiş olduğu bedenini düzeltti.

Kahveleri herkesin önüne bıraktıktan sonra teyzemin bitmiş kahvesine baktım.

"Çıkalım mı teyze?"

"Seninle konuşacağız." diye araya babam girdi.

"Akşam anneannenlerde kalır, teyzenle vakit geçirirsin." diye de devam etti.

Babama itiraz edecekken bu sefer teyzem araya girdi.

"Laden..."

Ona döndüğümde gülümsedi. Annemin gülümsemesi daha sıcak, iç ısıtan cinstendi.

"Gecelere akarız ne güzel. Ben de zaten hâlâ yol yorgunluğumu atamadım. Akşam başkasına söz verme!" diyerek de yanağımdan makas aldı ve kapıya doğru ilerledi başka kimseye bir şey demeden.

Derin bir nefes alırken babamla konuşmaktan kurtulamamak beni üzmüştü.

Sıkıntılı bir nefes koyvererek tekrar sandalyeme oturdum.

Ben hariç herkesin ne konuşulduğunu bilmesi ama kimsenin tek kelime etmemesi can sıkıcıydı.

"Teyzen neden sana Laden dedi?" dedi Elif sandalyenin kol koyma yerine çenesini yaslayarak.

"Çünkü ismim Laden." dedim ona tip tip bakarak.

Kaşlarını çattı.

"Hayır, adın Bala." dediğinde güldüm ister istemez.

"Bala değil, Laden Bala." dediğimde Elif'in kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"İki ismimiz olabiliyor mu?"

Sınıfında hiç mi çift isimli biri yoktu?

"Benim neden iki ismim yok?" dedi ardından da annesi ve babasına çattığı kaşlarıyla dönerek.

"Tek bir isimde anlaştık çünkü." dedi Hilal gülümseyerek.

"Baban da ben de ismini çok seviyoruz."

Elif bu cevapla bana döndü.

"Kimler anlaşamadı da iki ismin oldu? Dedemle annen mi?"

"Laden'i dayım, Bala'yı babam istemiş. Annem de Laden Bala koymuş." dedim ve saatime baktım. Daha 8 bile değildi.

"Bakma boşuna." dedi babam bu sırada.

"Konuşacağız..."

Bu adamın her hareketimin anlamını bilmesinden nefret ediyordum.

Babam başıyla içeriyi de işaret ettiğinde mecburen peşinden ilerlemiştim.

Salona girdiğimizde berjere oturdu ve kollarını kol koyma yerlerine yerleştirdi.

Ben ise ayakta kalmayı tercih etmiştim.

"Bingöl'den döneli, kartı alalı 4 gün oldu ve daha tek kuruş almadın. Ne yapıyorsun sen kaç gündür parasız? Durmuyorsun, beklemiyorsun da."

Artık öğrenmesinin zamanı gelmişti sanırım.

"Çalışıyorum." dedim doğrudan.

"Anlamadım?" dedi babam şaşkınlıkla.

"Bir kafeye girdim ve garsonluk yapıyorum." dedim tüm sakinliğimle.

Babamın sinirlendiğinin farkındaydım ve en azından birimizin sakin olması gerekiyordu.

"Oku-"

Sözünü kestim. Devamında ne geleceğini pekâlâ biliyordum.

"Okula gidiyorum, yarı zamanlı iş..." dediğimde sakinleşmek için olsa gerek dudaklarını ıslattı.

"Neden?" dedi ardından da sakinliğini korumaya çalışarak.

"Aç mı bıraktım, açıkta mı bıraktım, bir ihtiyacını mı karşılayamadım? Neden buna gerek duydun?"

Omuzlarımı indirip kaldırdım sakince.

"Çocuk gibi ne yapıp ne yapmayacağımın raporunu verip elinden para almayacağım baba." dediğimde hepten kaşları çatıldı.

"Ne sanıyorsun sen?" dedi sertçe.

"Kredi kartından harcadığın benim param değil de, elden alınca mı benim param? Kredi kartından harcayınca neye kullandığını göremiyor muyum?"

Başımı yavaşça iki yana salladım.

"Kredi kartı farklı, çocuk gibi kuruşu kuruşuna hesap verip her gün para istemek farklı. Bir gün oluyor hiç harcamıyorum, başka gün oluyor çok harcıyorum... Sen de biliyorsun bunun kredi kartı, nakit mevzusu olmadığını. Günlük isteyeceğim miktara göre ne yapıp ne yapmayacağımı öğrenip, uygun görürsen verecek, görmezsen vermeyeceksin. Planlarımı senin inisiyatifine göre yapmaktansa, çalışır kendi paramı kazanırım."

Babam öyle mi dercesine başını aşağı yukarı salladı.

"Bana yarın tekrar benden habersizce Bingöl'e ya da İstanbul'a ya da başka bir yere gitmeyeceğinin garantisini verebilir misin Bala? Zaten hep biraz dengesizdin, sağın solun belli olmuyordu ama annenin ölümünden sonra iyice çığırdan çıktın. Benim kızım uyuşturucu kullandı! Bu çoktan olması gereken bir denetlemeydi ve bunu ben değil, sen istedin. Benden para almak istemiyor musun? Alma ama çalışmayacaksın. Kantinle konuşurum ben. Okulda alırsın ne alıyorsan, her ay öderim. Okuldan eve, evden okula gidip gelirsin."

Alayla güldüm.

"Çalışacağım baba! Burada kovdurabilirsin ama İstanbul'da? Başka bir şehirde? Elin kolun o kadar uzun mu Mustafa Ahber?"

Babam da sinir bozukluğuyla güldü.

"Okulun ne olacak hanımefendi?"

Omuzlarımı indirip kaldırdım.

"Sen söyledin. Dengesiz bir insanım. Ne yapacağım belli olmaz. Evet son senem ve ilk tercihim olmaz ama inadım tutarsa umursamayacağımı sen de biliyorsun."

Babam sinirle güldü.

"Çalışmayacaksın Bala! Kaç gündür ne kadar yorgun olduğunu görmüyor muyum sanıyorsun? Sana karşı bir baba olarak sorumluluğum bir yana, bunun hesabını ben annene veremem."

Alaylı bir kahkaha çıktı ağzımdan.

"Anneme hesabını veremeyeceğin o kadar çok şey var ki... Bir tane daha eklensin, ne olacak?"

Babamın hepten sinirlendiğinin farkındaydım ama ağlamamak için zor dururken, umursayamıyor ve ağzımdan çıkanlara engel olamıyordum.

"Bu kadar çabuk nasıl buldun bu işi? O çocuklar buldu değil mi? İkizler? Git istiyorsan Ankara'dan ama bil ki sen gidersen onlar da işsiz kalır."

Şaşkınlıkla ağzım açıldı. Bu kadarını yapamazdı.

"Yapamazsın..." dedim başımı iki yana sallayarak.

Babam da başını iki yana salladı onaylamazcasına.

"Yaparım, Bala'm... Annene karşı yüzüm o kadar kara ki, daha fazla kararmaması için bunu bile yaparım."

"Böyle mi kararmayacak anneme karşı yüzün?" dedim sinirle ve biraz da bağırarak. Sinirlerime hakim olamıyordum.

"Babam olmandan utanıyorum... Senin kızın olmaktan utanıyorum... Bana amirin kızı demeleri, metresin kızı demelerinden daha çok yüzümü kızartıyor!"

Artık özgürlüğünü ilan eden göz yaşlarımı sertçe sildim.

"Keşke annem yerine sen ölseydin!" dedim ardından da tükürürcesine ve sinirle kapıyı çarparak çıktım salondan.

Odama ilerlerken o kadının sesi doldu kulaklarıma ve duraksadım.

"Onu gerçekten seviyor..." dedi acı çekercesine.

"Ben sanmıştım ki kadın güzel, alımlı, okumuş... İlgisini çekti dedim ama değil... Aynılar. Bugün gelen kadın ve o kadın birebir aynı Hilal ama o kadına nasıl baktığını gördüm. O kadına baktığı gibi bugün ki kadına göz ucuyla bile bakmadı..."

Ne sanıyordu? Babamın onu çirkin, kültürsüz bulduğu için aldattığını mı? Ya da annemle sırf güzelliği için birlikte olduğunu mu? Kaldı ki Selma çirkin bir kadın da değildi. Öyle olsa bile bu bunun bahanesi olamazdı.

Babam tamamen bunu kendi korkaklığından yapmıştı. Dürüst olmaya cesaret edememişti. Belki halihazırda kurulu düzenini bozmaya cesaret edememişti ama aynı zamanda sevdiği kadını da kalbine gömmeyi becerememişti ve ortaya bir sürü yıkık hayat çıkmıştı.

Önce annemin ve Selma'nın hayatını, ardından da çocuklarının hayatını mahvetmişti.

Ben bugüne kadar babama bu kadar kırgın olduğumu bile fark etmemiştim.

Evet, kızgındım ama kırgınlık çok ayrı bir şeydi.

Bir zamanlar babası gelecek diye evde sevinçle bekleyen küçük kızın kalbini kırmış ve kendinden çok uzağa fırlatmıştı.

Babasına tek kötü bir şeyi konduramayan kız, baban mı annen mi diye sorulduğunda annesine babasıyla barışmamasından dolayı sinirli olduğu için babam diye cevap veren kız, bugün babasının annesinin yerine de olsa ölmesini istemişti.

İçimden daha önce de istemiştim ama bunu babamın yüzüne karşı da söyleyebilecek kadar nefret dolu olduğumu, babama bu kadar kırgın olduğumu bilmiyordum.

Kalbim acıyordu. Benim babam bu kadar korkunç, bu kadar kötü bir insan olamazdı.

*
Başım teyzemin dizlerindeydi. Saçlarımın okşanması hep beni rahatlatmıştır ve şu anda da teyzemin saçlarımı okşuyor oluşundan oldukça memnundum.

İşten sonra doğruca anneannemlere gelmiştim. Babam kendisi kovdurana kadar çalışacaktım.

Önce hep beraber bir yemek yemiştik. Mutfağı toparladıktan ve biraz televizyon izledikten sonra zaten anneannem ve büyükbabam uyumaya gitmişti.

Biz de teyzemle baş başa kalmıştık ve ben ona her şeyi baştan sona anlatmıştım.

Uyuşturucu mevzusunu, babamın onunla kalmam için zorlamasını, Serkan'ın beni aldatmasını, kaçırılma olayını -Her ne kadar anneannemler sayesinde biliyor olsa da-, Ali'nin annemin elbisesini kesmesini, Serkan'ın beni tehdit etmesini, aldattığı kızın hamile kalıp üstüne düşük yapmasını, dayımın yanına gitmemi, babamın kredi kartına el koymasını, işe başlamamı, düşük yapmamı, bugün teyzem gittikten sonra olanları...

Her şeyi uzun uzun anlatmış ve ağlamıştım. Şu an kendimi o kadar dingin ve hisleri alınmış hissediyordum ki...

Teyzemin beni yargılamayacağının, bana kızmayacağının ve en önemlisi her şeyin aramızda kalacağının rahatlığıyla, her şeyi olduğu gibi anlatmak çok iyi gelmişti.

"Neden beni daha önce aramadın?" dedi teyzem uzun sessizliğini bozarak.

"Teyze anne yarısı, ben yarısından da fazlasıyım... Ya sen benim bir tanecik yeğenimsin, annenin emanetisin, Laden... Sen bunları yaşarken ben kim bilir ne yapıyordum ve bu yüreğime dokunuyor." dedi sitemle.

"Hataların var, hem de çok büyük hataların var..." dedi saçlarımı okşamaya devam ederken.

"Tamam, Mehmet fevri ona anlatmadın, annem ve babam zaten malum, Mustafa da belli ama bana niye gelmedin teyzecim?"

Omuzlarımı indirip kaldırdım yavaşça ve dürüstçe "Annem değilsin çünkü..." dedim. Göz pınarlarım kurumamış olsa kesinlikle tekrar ağlamaya başlardım.

"Çok benziyorsun ama annem değilsin teyze..." dedim tekrar.

Anneme hâlâ çok ihtiyacım vardı. Büyümüş olabilirdim ama hâlâ anneme çok ihtiyacım vardı. Ben annemi deli gibi özlüyordum.

Loading...
0%