Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@__kao__

Ayakkabılarımı elime aldım ve küçük adımlarla merdivenleri indim.

Kapıyı yavaşça açtım, aynı yavaşlıkla da ardımdan kapattığımda derin bir nefes verdim.

Cidden bir evden gizlice çıkmadığım kalmıştı.

21 yaşındaydım ben!!!

Ayakkabılarımı merdivenlere oturup hızlıca giyindim. Yaşadığım büyük rahatlamayla saçlarımı geriye attım ve derin de bir nefes aldım.

Kulağıma kulaklıklarımı geçirirken son derece mutlu hissediyordum. Babam istediği kadar uğraşsın dursun. Bir şeyi eğer gerçekten çok istersem beni engelleyemezdi.

Metroya yürürken bir yandan da şarkıya eşlik etmeye başladım.

"Kara kara gözler, ona buna bakıyor mu? O incecik beli şimdi başka biri sarıyor mu?"

Kartımı basarken artık yüzümde geniş bir gülümseme vardı. Etrafımda babam olmadığında aslında gayet hayat dolu bir insandım.

Adeta seke seke merdivenleri inerken şarkıyı mırıldanmaya da devam ediyordum.

Ancak metroya bindiğimde şarkı söylemeyi bırakmıştım insanları rahatsız etmemek için. Kızılay durağında indim ve Meşrutiyet çıkışından çıktım. Arkadaşımla butik bir kafede buluşacaktık.

Her zaman geldiğimiz kafeye girdiğimde Kardelen'i her zamanki masamızda buldum.

Beni gördüğünde ayağa kalkmıştı. Sıkıca birbirimize sarıldık.

"Dün akşam gittim size. Hasibe Sultan babasında dedi."

Sorgulayan bakışları da üzerimdeyken göz devirdim.

"Sana da günaydın aşkım!"

"Ay!" dedi elime vurarak.

"Cevap ver bana! En son Mustafa amcadan köşe bucak kaçıyordun? Ne oldu da gittin?"

Sorusunu kısa bir süreliğine askıya alarak garsonu yanımıza çağırdım.

"Sütlü bir kahve ve soğuk sandviç alabilir miyim?"

"Bana da sade bir kahve ve soğuk sandviç lütfen..." dedi Kardelen de. Garson bizi onaylayarak gittiğinde Kardelen'e döndüm.

"Dün ben Ebru'larla kafedeydim ya. Polis bastı. Kafe sahibi satıcı mı neymiş..." dedim sıkıntılı bir nefes vererek. Gençlerin sık kullandığı bir kafeydi.

"Çantamda vardı deme bana! Hani bir daha kullanmamıştın!" dedi Kardelen sitemle.

"Kullanmadım zaten..." dedim hızla. Bu konu beni geriyordu. Annem ilk öldüğünde yalnızca bir kaçış yolu aramıştım ve pişmandım.

"Sana demiştim ya nereye koyduğumu hatırlamıyorum diye. O seninle aldığımız siyah çantamda kalmış. Dün de o vardı yanımda. Babam da zorla kendi evine götürdü. Artık onlarla yaşayacakmışım."

Kardelen'in kaşları çatıldı.

"Nasıl yani? Onlarla derken? Baban tek yaşamıyor mu?"

Derin sıkıntılı bir nefes verdim. Babamdan o denli utanıyordum ki en yakın arkadaşıma bile anlatamamıştım.

"Babam evliymiş." dediğimde şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Garson bir tepsiyle siparişlerimizi getirmişti. Hem siparişlerimizi bırakıp gitmesi hem de Kardelen'in sindirebilmesi için bekledim.

Garson "Afiyet olsun!" diyerek yanımızdan ayrıldığında öne doğru eğildim.

"Ben annem ve babamı boşandı sanıyordum ya boşanmamışlar. Aslında hiç evlenmemişler."

Stresle parmaklarımla oynamaya başlarken bir yandan da sonunda birine anlatıyor olmak iyi geliyordu.

"Babamla annem, annem babamın evli olduğunu bilmeden bir ilişkiye başlıyorlar. Annem, babamın evli olduğunu öğrendiğinde ondan ayrılıyor ama sürpriz. Bana hamileymiş. Görüşmeye devam ediyorlar haliyle ama bir ilişki içinde olmuyorlar. Yalnızca anne ve baba... Biliyorsun zaten ben boşandıklarını sanıyordum."

Kardelen beni başıyla onaylarken sözümü kesmek istemediğinin yalnızca benim anlatmamı beklediğinin farkındaydım. O yüzden biraz zaman kazanmak için kahvemden bir yudum aldım ve konuşmaya devam ettim.

"Sonra babamın karısı öğreniyor bir şekilde. Nasıl öğrendiğini henüz bilmiyorum. Kapımıza dayanıyor gecenin bir yarısı. Annem zaten kalp hastasıydı biliyorsun. O kadın o kadar iğrenç şeyler söyledi ki... Annem dayanamadı oracıkta yığıldı. En kötüsü ne biliyor musun? Annem yığıldığı gibi ardına bakmadan kaçtı gitti. Ben hem o kadının söylediklerinin şokundaydım, hem annem gözümün önünde düşüp bayılmıştı. Hiç bir şey yapamadım. Sese gelen komşular ambulansı aradı ama geç kalmışlardı."

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde ağlamamak için bir yudum daha aldım kahvemden.

"Boşandılar mı?" dedi Kardelen de destek olmak istercesine elini elimin üstüne koyarken.

Acıyla gülümsedim ve başımı iki yana salladım.

"Keşke anneme söylediklerinin 10'da 1'ini babama söyleyip boşasaydı onu. O zaman biraz da olsa hak verebilirdim ona ama hiç bir şey olmamış gibi hâlâ evliler..."

"Ve Mustafa amca da seni o kadınla aynı eve soktu?" dedi inanamazcasına başını iki yana sallarken.

Onu başımla onayladım.

"Bana verdiği müsamaha bitmiş. Eve girdiğim çıktığım saat belli olacakmış. Kimlerle gezdiğim tozduğum..."

"Tamam, uyuşturucu konusunda pek de haksız sayılmaz..." dediğinde ona tersçe baktım.

"Ama seni ne olursa olsun o kadınla aynı eve sokmamalı. Bizde kalsana sen!" dediğinde kıkırdadım.

"Niyetim o yönde zaten. O eve yalnızca yatmadan yatmaya giderim."

"Ben konuşurum Mustafa amcayla. Yatmaya da gitme. Boş ver!" derken eş zamanlı olarak elini de 'Boş ver!' dercesine sallıyordu.

Babam, Kardelen'i severdi. Olmaz değildi ama ilk sinirinin geçmesi gerekiyordu.

"İlk siniri bir geçsin..." dedim daha hiç dokunmadığım sandviçimden bir ısırık alırken.

Bu sırada telefonum da çaldığında göz devirdim.

İyi insan lafının üstüne mi deseydim diğerini mi deseydim bilmiyordum ama diğerini söylemeye dilim varmıyordu.

İlki de babama uymuyordu.

Ekranı Kardelen'e gösterdikten sonra telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Neredesin sen!"

Açar açmaz azarlamasıyla bir kez daha göz devirdim.

"Kardelen'leyim baba!" dedim sitemle.

"Bana bak, eğer o Serkan itiy-"

Pes ya!

"Serkan hâlâ nezarette baba! Kardelen'leyim."

Anneannemlere geçtiğimde Serkan'a çıkınca bana yazmasını yazmıştım ve hâlâ yazmadığına göre çıkmamıştı.

"Al, Kardelen'i de eve gel. Birlikte kahvaltı yapalım."

Sıkıntılı bir nefes verdim.

"Biz kahvaltı yaptık baba, size afiyet olsun."

"Bala! Al Kardelen'i de gel işte. Kahvaltıdan kastın ya kuru tost kemirmek ya da çiğ etli sandviçlerden yemek."

Salam babam için çiğ etti.

"Allah aşkına sen ne hazırlayacaksın?" dedim hafifçe gülerek. Babamın yapabildiği yalnızca üç şey vardı.

Tost, mangal, çoban salata...

Makarna bile yapamaz, yumurta bile kıramazdı.

"Tost..!" dedi bu da soru mu dercesine.

"Ama babanın yaptığıyla o dışardan aldığınız yarısı boş tost bir olur mu hiç?" dediğinde hak vermemiş değildim ama şu an için pek umurumda değildi.

"Size afiyet olsun baba!"

Başka bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım ve Kardelen'e döndüm.

"Gratis'e mi gitsek? Benim dudak kremim bitti."

*
Elimdeki kasaları kucağımda düzeltirken yürüyen merdivenlere ilerledim. Keşke babamı arasaydım da gelip alsaydı.

Kasa kasa çiçekle metrolarda sürünmezdim en azından. Ali'nin odasının bir balkonu vardı ve madem kalacaktım güzelleştirmeliydim.

Turuncu ve beyaz bir sürü begonya ve balkon demirlerine asılabilen özel saksılardan almıştım ve tabii ki bunun için babamın kredi kartını kullanmıştım.

Elimdeki kasaları zar zor taşırken mahalleye girmiştim bile ama çok da susamıştım. Elimdeki kasaları bakkalın önündeki kaldırımın kenarına bıraktım ve içeri girdim.

"Merhaba!" dedim içeri girdiğimde.

Yaşlı ton ton bir amca kasadaydı.

"Merhaba!" dedi o da aynı sevecenlikle. Dolaptan bir şişe su aldım ve direkt kapağını açarak kafama diktim. Yeterince içtikten sonra onu alıp tezgaha bıraktım. Kasanın önündeki çikolatalardan da bir kaç tane alıp yanına bıraktım.

"Ne kadar abi?"

"20 versen yeter..." Çantamdan parayı çıkartırken bir yandan da çikolataları ve suyu çantama tıktım.

"Kolay gelsin!" dedim cüzdanımı da çantama tıkarak ve bakkaldan çıktım.

Kasaları tekrar kucağıma alırken mahalleye de ilk defa şöyle bir baktım. Eski mahalleler gibiydi. Çocuklar etrafta koşturuyor, neredeyse herkes birbirini tanıyordu. Sokakta merdivenin önüne oturmuş iki teyzenin birbirini dürtüp beni gösterdiğini gördüm ama umursamadım.

"Yardım edelim mi abla?" dedi sokakta oynayan çocuklar yanıma gelerek. En büyüğü 12 yaşında falandı.

Normalde kabul etmezdim ama biraz daha taşırsam kollarım kopabilirdi.

"Zahmet olmasın?" dedim yine de.

"Ne zahmeti abla?" dedi bir diğeri ve en üstteki kasayı aldı. Bir diğeri bir başka kasayı, bir diğeri de bir başkasını aldığında bana yalnızca 1 kasa kalmıştı ve fazlaca rahatlamıştım.

"Yeni mi taşındın abla?" dedi küçük bir kız çocuğu. Kasalardan birinden yalnızca küçük bir saksı almış ve onu taşıyordu.

Buna ister istemez güldüm.

"Sayılır, Bala ben bu arada. Siz?"

"Fatih ben!" dedi ilk yardım teklif eden.

"Ekrem ben de!" dedi hemen sağımda yürüyen. Yeşil iri gözleri vardı ve siyah saçları sayesinde daha da belirgindi.

"Ben de Esma." dedi küçük kız da ve saksıyı burnuna götürerek kokladı.

"Arda..!" dedi sonuncusu da utangaçça gülümseyerek.

"Tanıştığıma memnun oldum çocuklar!" dedim gülümseyerek.

Eve geldiğimizi fark ettiğimde gülümsemem büyüdü.

"Yardım ettiğiniz için de teşekkür ederim. Geldik." dedim gözlerimle hemen çaprazımızda kalan pembe evi işaret ederek.

"Metresin kızı mısın sen?" dedi Arda iri iri açtığı gözleriyle.

Yüzümdeki gülümseme anında silinirken içimden kendime onun yalnızca bir çocuk olduğunu söylüyordum.

"Annem sana öyle söylüyor." dedi Esma da.

"Metres ne ki?" dedi ardından da.

"Kötü kadınmış." dedi Fatih.

"Kötü kadının kızı mısın sen? Ne yaptı ki annen de kötü oldu?" dedi Ekrem de.

"Annem değil, insanlar kötü!" dedim sertçe ve önce elimdekini merdivenlere bıraktım. Ardından da çocukların elindeki kasaları alarak üst üste bıraktım.

En son Esma'nın elindeki saksıyı da alıp kasaya koydum.

"Hadi gidin artık!" dedim elimle de kış kışlarcasına bir işaret yaparak.

"Görüşürüz Bala abla!" dedi Esma gülümseyerek ve bana el salladı.

Diğerleri de onun peşinden el sallayarak giderken derin bir nefes aldım.

Metresin kızı...

Mükemmel!

Sertçe kapıyı çaldım. Kapı yine Can tarafından açıldığında hiçbir şey demeden kasaları aldım. Ayağımdaki ayakkabıları fırlatırcasına çıkartırken ne mutfakta yemek yapan o kadını, ne de salonda çizgi film izleyen Elif'i umursadım.

Doğrudan yukarı çıktım.

Ali'nin eski benim yeni odama girdiğimde kimsenin girmesini istemediğim için ardımdan kapıyı kilitledim.

Kasaları çalışma masasının üzerine bıraktım. Kafamı dağıtmalıydım.

İyi ki bu begonyaları almışım. Başka türlü sakinleşemezdim.

Telefonumdan son ses müzik açarken sandalyeyi balkona taşımış ve telefonumu üzerine bırakmıştım. Saçlarımı hızla dağınık bir topuz yaparken üzerimdeki beyaz tişörtü, siyah bir tanesiyle değiştirdim.

Saksılara tek tek özenle begonyaları diktim saatlerce. Balkon demirlerine her birini astım ardından da. Tüm balkon demirlerinde belli aralıklarla begonyalar vardı artık.

Bir turuncu bir beyaz begonya olarak gidiyordu ve hoş duruyordu. Burası için armut koltuk ya da bir salıncak da aldırmalıydım babama.

Her birinin can suyunu da verdiğimde yorulmuştum ama değmişti.

Gerçekten güzel olmuştu. Balkonun kenarına çökerken şarkı bilmem kaçıncıya tekrar ediyordu.

Sıkılana kadar tek bir şarkıyı dinleyenlerdendim.

Elimin toprak oluşunu umursamadan önüme düşen bir kaç tutamı ardıma attım.

Annemle oturduğumuz evin bahçesinde daha çok çiçek vardı ve daha güzeldi.

"Kusura bakmayın..." dedim çiçeklere bakarak.

"Ben biraz sıkıcı bir insanım... Aynı şarkıyı delirene kadar dinlerim, dertlerim hiç bitmez, sonra zaten hayatımda sıfır aksiyon var, her gün aynı şeyleri yaparım falan. Şimdiden sıkılmaya hazırlayın kendinizi..."

Derin bir iç çektim.

"Ve de çok üşengeç bir insanım..."

Duşa girmeliydim ama ne odadan çıkıp banyoya gitmek istiyordum ne de buradan kalkmak.

O kadınla karşılaşacak olma düşüncesi tüylerimi diken diken ediyordu.

Kendimi zorlayarak kalktım oturduğum yerden ve şarkıyı kapattım.

Valizimden bornozumu ve saç havlumu çıkartarak odadan çıktım ve banyoya girdim. Evde bir ebeveyn bir normal olmak üzere iki banyo vardı ve ebeveyn banyosu ne yazık ki benim odamda değildi.

Babamların odasında da bir balkon olsa o oda için olay çıkartabilirdim ama maalesef ki yoktu.

Uzun bir duşun ardından banyodan çıkmış ve geri odama dönmüştüm.

Giyeceğim kıyafetleri ancak seçmiştim ki kapım çalındı.

"Bala!"

Babamın sesini duyduğumda derin bir nefes aldım.

"1 dakika, giyiniyorum!"

"Bekliyorum!"

Hızlıca iç çamaşırlarımı giyindim. Ardından da seçtiğim kahverengi, askılı elbiseyi geçirdim üzerime. Ardından da kapıyı açtım.

Babam kapıda bekliyordu.

'"Sıhhatler olsun..." dedi ıslak saçlarıma bakarak.

"Bir şey mi oldu?" dediğimde başıyla onayladı beni.

"Misafir gelecek. Belki kızım tatlı yapmak ister dedim."

Mutfakta uğraşmayı sevdiğimi biliyordu.

Başımı iki yana salladım.

"İstemem. Hem Kardelen'lere geçeceğim." dedim omuz silkerek.

Hayır, Serkan çıkmıştı ve onunla buluşacaktım.

"Öyle mi? O zaman misafirlerimize Osman amcanların dahil olduğuna sevineceksin."

Ciddi olup olmadığını anlamak için gözlerine baktım.

Sanırım bayağı ciddiydi. Kardelen niye bana söylememişti?

"Öyle mi?" dedim sahi bir şaşkınlıkla.

"Kardelen geleceklerini söylememişti. Gerçi daha iyi olmuş. Kardelen'le yalnız takılırız."

Babam tabii tabii dercesine başını salladı.

"Evden çıkılmayacak, Bala! Belli ki o it sana çıkar çıkmaz yazmış ama şu saatten sonra abin ya da ben olmadan dışarı çıkmayacaksın. İlla çıkman gerekiyorsa söylersin bize bırakırız."

Sinirle bir soluk verdim ve kapıyı babamın yüzüne kapatarak ardından kilitledim.

"Camdan çıktığın an parmaklık taktırırım!" diye seslendi yine de beni uyarmaktan geri kalmayarak.

İki dakikada tüm sinirlerimi germişti.

Hırsımı bir şeylerden çıkarmam gerekiyordu ve hedefime Ali'nin odasına astığı posterler girmişti.

Her birini hırsla duvardan söküp aldım ve buruşturarak odanın bir köşesine fırlattım.

Çok kalmayı planlamadığım için dokunmamıştım ama madem öyleydi. Burası da tamamen bana ait olmalıydı.

Dolaptaki posteri de sökerken gözüm aynaya takıldı.

Saçlarım gereğinden uzundu. Hızla çekmeceleri karıştırmaya başladım. En sonunda bir makas bulduğumda tüm hırsımı saçlarımdan almak istercesine makası acımadan geçirdim.

Yer yer belime kadar uzanan dalgalı saçlarım artık koltuk altıma geliyordu.

Daha fazla kesmemiştim çünkü eşit değildi ve kuaförün eşitleyebilmesi için de bir pay bırakmalıydım.

Saçlarıma bir bakış daha attım. Yıllardır dümdüz kullanıyordum. Kısa bir tereddüttün ardından makas bir kez daha saçlarımı buldu ve perçem kestim.

Yerler tamamen saç olmuştu ama şu an pek de umurumda değildi.

Üzerimi silkeledim. Odayı öylece bırakarak çıktım ve aşağı ilerledim.

Yanıma yalnızca telefonumu almıştım ve telefon kılıfının arkasına babamın kredi kartını sıkıştırmıştım.

Dış kapıya ilerlerken babam çıktı kapıdan. Eş zamanlı olarak mutfaktan da Hilal çıkarken, ardında da o kadın meraklı gözlerle bakıyordu.

"Saçlarına ne yaptın?" dedi babam şaşkınlıkla.

Dudaklarımı bilmem dercesine büzerken her ne kadar elbisemle uymasa da siyah spor ayakkabılarımı giydim.

"Kuaföre gidiyorum ben!" dedim ardından da ve hatırlamışçasına babama döndüm.

"Bırakacak mısın, kendim gidebilir miyim?"

Babamın gözleri hâlâ saçlarımdaydı. Bu zamana kadar hiç bu kadar kısa kullanmamıştım.

Babam tutulmuş gibi bir şey diyemezken Hilal girdi yine araya.

Başta iyi gelse de bu ara bulucu tavırları artık hoşuma gitmiyordu.

"Ben de seninle gelebilir miyim? Kırıklarını aldıracaktım." dedi kızıl saçlarının ucunu kontrol ederek.

"Hayır!" dedim sertçe ve babamın bir cevap vermeyeceğini fark ettiğimde kapıyı açarak çıktım hızla.

Gözlerim sebepsizce dolarken kulaklığımı almadığım için kendime lanet ettim.

Daha önce mahalleye girerken gördüğüm kuaföre doğru ilerlerken gözümden bir kaç damlanın düşmesine engel olamadım.

Babamdan nefret ediyordum. Keşke annem yerine o ölseydi.

Loading...
0%