Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@__kao__

İki gündür biraz rahatsızdım o yüzden bölüm gelmedi. Hâlâ bir kırgınlık var üzerimde ama daha iyiyim. Şimdiden iyi dilekleriniz ve anlayışınız için teşekkür ederim...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

"Abisine ne oldu?" diye sorabildim ancak saniyeler sonra.

"2 yıl..." dedi iki parmağını da havaya kaldırıp bana göstererek.

"Koskoca bir ömre sadece 2 yıl verdiler ve sonra da elini kolunu sallaya sallaya çıktı. Ailesi kızlarını öldürmemiş gibi ona kucak açtı."

Kendimi şu an çok kötü hissediyordum. Tüylerim hâlâ diken dikendi ve ürperti tüm benliğimi ele geçirmişti.

"Hâlâ dışarda mı?" dedim kollarımı kendime dolarken.

Neyse ki başını iki yana salladı.

"Çıktıktan 3 ay sonra bir kavgaya karışıp adam yaraladı. Mustafa amcanın gözü zaten hep üzerindeydi. Bunun üzerine direkt aldı ve bağlantılarını soktu araya. Tekrar girdi içeri. Orada da şişlemişler."

Azıcık da olsa ürperti geçerken kollarımı çözdüm ve sağ elimi nazikçe koluna koydum.

"Senin suçun değildi biliyorsun değil mi? Öyle olacağını bilemezdin."

Başını iki yana salladı ve tekrar acı acı gülümsedi.

"Ülkemizde, yaşadığımız yerde insanların evlilik dışı yakınlaşmaları doğru bulmadığını biliyordum."

Bu kez başını iki yana sallayan bendim.

"Onların cehaletlerinin sorumlusu sen değilsin. Ayrıca..." dedim ve kolundaki elimi yüzüne çıkarıp bana bakmasını sağladım. İlk defa bu kadar gardını indirmiş bir şekilde görüyordum ve bu beni çokça kötü hissettirmiş, üzmüştü.

Başparmağımla yavaşça sakallarını okşamaya başladım.

"Yakınız diye, beni seviyorsun diye, bana dokunuyorsun diye bana hiçbir şey olmayacak."

Bunu kanıtlamak istercesine parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarına sadece dokunmak istemiştim ancak benden bir adım kadar uzaklaştı.

"Biraz önce sen söyledin. Babamı tanıyorsun, bana asla za-"

Belki fiziksel olarak vermezdi ama...

"O şekilde zarar vermez." diye devam ettim.

İtiraz edercesine yavaşça başını iki yana salladı ve sıkıntılı da bir nefes koy verdi.

"Dayını tanımıyorum, diğer akrabalarını..."

Buruk bir şekilde gülümsedim.

"Farkındaysan gayrimeşruyum ve 21 yıllık hayatımın 20 yılında annem de benimleydi. Ne dayım ne de başka herhangi biri bana zarar vermez. Hiçbir şey olmayacak..." dedim yemin edercesine ve ona bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım.

Bir kez daha parmak uçlarımda yükseldiğimde geri çekilecek gibi oldu ama elimi ensesine götürdüğümde kıpırdamadı. Dudaklarım dudaklarına değdiğinde de kıpırdamadı.

Öpüşmedik. Sadece Bir elim ensesinde bir elim omzundayken dudaklarım dudaklarına değdi bir saniye kadar ve geri çekildim.

"Gördün mü?" dedim aramızda hâlâ çok az bir mesafe varken. O kadar yakındık ki konuştuğumda dudaklarım dudaklarına değmişti ve bu fazla güzeldi.

"Bir şey olmadı, beni öptün diye de hiçbir şey olmayacak..."

*

"Siz ikiniz..." dedim ve yan yana oturan bir kız ve erkeği kurban seçtim. Doğrusu bir miktar shiplemiştim ve umarım ki sevgilileri yoktur ve olurlar.

Birbirlerine kısa birer bakış attıktan sonra sahne merdivenlerini çıktılar. Kafamdan hızla bir senaryo kurdum bu sırada.

"Şimdi siz sevgilisiniz..." Oğlana döndüm doğrudan.

"Sen fikirsizsin. Kim seni nereye çekerse oraya gidiyorsun. Kız arkadaşın ne derse tamam diyorsun, ne isterse yapıyorsun. Anlaşılmayan bir şey?"

Başını iki yana salladığında kıza döndüm doğrudan. Gözleri çok güzel iri iriydi. Bir miktar da kıskanmadım değildi.

"Senin de artık her şeye tamam demesi sinirlerini bozuyor. Sırf karşı çıksın diye olur olmadık şeyler istiyorsun ama karşı çıkmıyor ve patlayıp en sonda terk ediyorsun ve bitiriyorsunuz. Anlaşılmayan bir şey?"

Kız da başını iki yana salladığında tekrar yerime oturdum. Tam arkamda oturan Barış sinirlerimi bozuyordu ve bir miktar bilerek onu sona bırakıyordum.

"Geri zekalı!" diye kız öyle bir bağırdı ki sanki gerçekten yaşıyordu ve ardından attığı tokadı pek de ayarlayamamış olacak ki şak sesi tüm salonu inletmişti.

"Yuh, kız ne yaptın?" dedi Rüzgar olduğu yerden kalkarken. Kız ise panikle elini ağzına kapatmış sonra çocuğun vurduğu yanağına elini değdirmişti.

"Hih! Özür dilerim. Biraz fazla kaptırdım sanırım kendimi. Çok özür dilerim..."

Çocuk elini yanağından çektiğinde buradan kızarıklığı çok net bir şekilde görebilmiştim.

Çocuk gülümsedi ve başını iki yana salladı.

"Bir kahveye ödeşiriz." deyip çapkınca gülümsediğinde eseriyle gururlu bir anne olarak genişçe gülümsedim ve Rüzgar'ın boşalttığı koltuktan Rana'ya eğildim.

"Alalım ikisini de."

Başıyla onayladı beni.

"Kıza şiddet içeren bir rol vermeyelim de..." dediğinde ben gülerken Rüzgar hazır ayaktayken geriye dönmüş ve arkamızdan yeni kurbanlar seçmişti.

"Sen, sen ve sen..." demiş ve geri tam ortamıza oturmuştu. Çok geçmeden sahneye aralarında Barış'ın da olduğu biri kız olmak üzere üç kişi çıkmıştı.

"Ben de senaryo kalmadı!" dedi Rana, Rüzgar ona sorarcasına döndüğünde.

"Klişe olalım. İş görüşmesi." dediğimde Rüzgar beni başıyla onaylayarak sahnedekilere döndü.

"Sen iş görüşmesine geldin. Aşırı heyecanlısın, ne dediğini bilmiyor ve sürekli saçmalıyorsun." dedi kıza dönerek ve ardından da diğer çocuğa döndü.

"Sen patronsun, sabırsız ve sinirlisin. Hiçbir şeye tahammülün yok."

Ve en son Barış'a döndü. "Sen de sekreter gibi bir şeysin. Ha bire saçma saçma sebeplerle içeri girip bölüyorsun." dedi ve ben atıldım.

"Sakarsın bir de, aşırı sakar..."

Zorlaştırmasam olmazdı. Rana ne yaptığımı anlamış olacak ki gülümsedi ve Barış'a döndü.

"Tikin olsun bir de. Ne olacağına sen kendin karar ver."

Sabit ifadesini korumuştu. Ayrıca bana rağmen buraya geldiyse kulübe girmeyi gerçekten istiyor olmalıydı ve rolün hakkını verirse uzatmaz ve almak için oylardım.

"Şimdi Barış sen Sema'yla birlikte içeri giriyormuş gibi yap ve oradan başlayın. Anlaşılmayan bir şey var mı?"

Üçü de başını iki yana salladığında Rüzgar'ın dediği gibi içeri giriyormuş gibi yaparak başladılar ve dürüst olmalıydım ki Barış da diğer çocuk da oldukça iyi oynamıştı ancak kız için aynı şeyi söyleyemezdim. Sadece şey deyip durmuştu bütün oyun boyunca.

"İkisini de alalım, kız elensin." dedi Rüzgar onlar sahneden inerken. Başımla onayladım ve Rana da "Vallahi hakkını yiyemeyiz." demiş ve Barış ve diğer çocuğun isimlerinin yanına tik koymuştu.

Kalan son dört kişinin de kamp yapan dört arkadaş olmalarını istemiş ve herkesi bitirmiştik.

"Seçilen isimler 24 saat içinde okulun web sitesinden duyurulacak, katılan herkese teşekkür ederiz!"

Rana'nın söyledikleri üzerine as gurupla birlikte ayaklanmıştık.

"29 ekim oyunu için hazırlanmaya da başlamalıyız." dedi Ozan otomatik olarak oluşturduğumuz daireden yarım adım kadar öne çıkarak.

"Kostümler zaten var, ufak tefek değişikliklere gidilir, oyun da belli. Yarından itibaren provalara başlarız ama teknik ekibin çoğu mezun oldu. Yeni birilerini ayarlamalıyız." diyen Melis'le başımı aşağı yukarı salladım.

"Olmadı mezunlardan buralarda olanlardan rica ederiz. Oyunda yeni aldıklarımıza küçük roller veririz hem bir sahnenin tadına da bakmış olurlar. Zaten sıfırdan birini büyük bir role hazırlayacak kadar vakit de yok. 29 ekimden sonra da asıl yıl sonu gösterisi için çalışmalara başlarız. Ayrıca bu yıl ben hemşire olacağım."

Şu an mezun olan Güneş kapmıştı geçen sene hemşire rolünü ve ben o eski beyaz hemşire kıyafetlerini hiç giyememiştim. Sırf kıyafeti için hemşire olmak istiyordum.

"Ay, ol da artık kurtulalım senden!" dedi Rana da bıkkınlıkla. Geçen sene de bunun özelinden çok başlarının etini yemiştim.

Ona göz devirdiğim sırada Rüzgar kolunu Rana'nın omzuna attı.

"Biz kaçıyoruz gençler..." dediğinde hayretle ağzım açıldı. Her 2. seçmeden sonra yeni gelenler olmadan beraber takılmak bir kulüp âdetiydi.

"Ekiliyor muyuz?" dedi Emre de benim gibi şaşkınlıkla.

"Annemlerle tanışacak da..." dedi Rana gülümseyerek. Bunlar evlenirdi de.

"Benim eşyalarım kuliste kaldı. Siz geçin gelirim ben de arkanızdan." dedim Rüzgar ve Rana'yı yok sayma kararı alarak.

"Seninle gelmemi ister misin?" diyen Melis'e gülümsedim ve başımı iki yana salladım.

"Gerek yok. Hemen gelirim zaten."

Onlar çıkarken ben de hızla kulise gitmiş ve eşyalarımı almıştım. Her zaman takıldığımız kafe hemen bir alt sokaktaydı zaten ancak okuldan çıktığım gibi Serkan'ın karşıma çıkması beklemediğim bir şeydi.

Şu lanet seçmeleri keşke gizli gizli duyurmanın bir yolu falan olsaydı. Önce Burcu şimdi bu.

Yanından yalnızca geçip gidecekken kolumdan yakaladı.

"Konuşabilir miyiz?"

"Hayır?" dedim sorarcasına ve kolumu elinden kurtardım.

"Beni dinlemek zorundasın!" diye sesini yükselttiğinde sokaktan geçen birkaç kişi bize dönmüştü ve bu rahatsız ediciydi.

"Hayır, değilim ama sen biraz daha buna devam edersen polis çağıracağım. Taciz ediyorsun şu an."

"Taciz?" dedi sorarcasına ve alayla güldü. Ardından da arkamdaki duvara yaslanmamı sağlayacak şekilde üzerime geldi.

"Taciz ne görmemişsin, aşkım..."

Üzerime eğildiğinde sertçe itekledim onu.

"İleri gidiyorsun! Gerçekten polisi aramadan git! Yoksa bu kez babamın elinden kurtulamayacaksın."

Bir kez daha kolumu yakaladı.

"Pişmanım tamam mı? Boşanacağım Burcu'dan da. Sadece seni istiyorum."

Laftan anlamıyordu. Daha dün babamla kavga etmişken polisi aramam demek her türlü haberinin olması demekti.

"Ben seni istemiyorum, geri zekalı!" dedim sertçe ve çok da istemeyerek Ali'yi aramak için telefonumu çıkarttım çantamdan. Bir daha karşına çıkarsa bana haber ver demişti en nihayetinde ve aramızda kalırdı sanırım.

Telefonumu elimden çekip aldığında bıkkınlıkla ona döndüm.

"Karın burada olduğunu biliyor mu?"

Başını iki yana salladı.

"Boşanacağım diyorum sana. Nesini anlamıyorsun?"

Alayla güldüm.

"Ben de sana hayır diyorum." dedim ve sokaktan geçen birini durdurup polis çağırmasını istemeye karar verdim. Babam da öğrenirse öğrensindi artık.

Ben yardım isteyebileceğim birine bakınırken bu tarafa doğru gelen Barış'ı gördüm.

"Bir sorun mu var?" dedi yanıma ulaştığında. Spor yaptığını belli eden kasları vardı ancak Serkan da boş sayılmazdı.

"Ali'yi arayabilir misin?" dedim yalnızca ve o esnada bakışları neden benim aramadığımı sorgularcasına kısıldı ve Serkan'ın elindeki telefonumu gördü.

"Gerek yok!" dedi Serkan, Ali'nin ismini duyduğunda ve bana telefonumu uzattı. Elinden çekip alırken "Tam da gidiyordum..." dedi ancak bakışından bunun son olmayacağını anlamıştım.

"Bir şey yaptı mı sana?" dedi Barış o arkasını döndüğü sırada ve cevabım evet olursa onu dövmeye hazır olduğunu görebiliyordum.

Başımı iki yana salladım.

"Teşekkür ederim." dedim yalnızca da Serkan'ın arkasından dik dik bakarak.

"Sevgilin mi?" diye sorduğunda ona da ters bir bakış attım.

"Eski sevgilim!"

"Burada bırakmayacak, Mustafa amcaya söylemelisin..." Maalesef ki biliyordum ancak babamla kavga etmiştim ve Miraç'ı da eski sevgilimle muhatap etmek istemiyordum.

Rastgele bir karakola gidip şikayetçi olsam da babamın haberi olurdu ve bu sebeple Ali'ye kalmıştım.

"Seçildin bu arada." dedim bir miktar da konuyu değiştirmek için.

O da şaşırmış olacak ki "Ne?" dedi şaşkınlıkla.

"Tiyatro kulübüne diyorum, seçildin. Aramıza hoş geldin..."

"Şaka mı yapıyorsun?" dedi şaşkınlıkla.

Başımı iki yana salladım.

"Ben hayır oyu versem bile diğer iki juri onayladı." Ancak ben de evet oyu vermiştim ki bunu bilip bir taraflarının kalkmasına gerek yoktu.

"Yemin et!" dedi garip bir heyecanla ve neredeyse bana sarılacak gibiydi. Parmak uçlarımla onu omzundan hafifçe ittirdim ve garip garip suratına baktım.

"Git ve başka bir yerde sevin!"

Ardından onu öylece arkamda bırakarak arka sokaktaki kafeye doğru ilerlemeye başladım.

*

Metrodan çıkar çıkmaz karşımda arabasına yaslanmış bekleyen Ali'yi görmeyi asla ve asla beklemiyordum.

"Hayırdır?" dedim yanına ilerlerken. Yüzüme dik dik baktığında dudaklarımı ıslattım "Barış mı?" diye sorduğumda onaylamazcasına başını iki yana salladı.

"Ne zaman söyleyecektin? Ben sana bir daha karşına çıkarsa, seni rahatsız ederse bana söyleyeceksin demedim mi? Barış söylemese haberim bile olmayacaktı."

O pis ispiyoncuyu yarın bulup bunu ödetirdim elbet ki ben de zaten Ali'ye söyleyecektim.

"Söyleyecektim." dediğimde hayretle kaşları havalandı.

"Ne zaman? Sana zarar verdikten sonra mı? Yanından uzaklaşır uzaklaşmaz araman ve söylemen gerekiyordu. Adam telefonunu almış!"

İspiyonun da bu kadarıydı. En azından sadece rahatsız ettiğini söyleyip gerisini bana bırakamaz mıydı?

"Babamın haberi olmasın." dedim hoşnutsuzlukla kaşlarım çatılırken.

Sıkıntılı bir nefes verdi.

"Ne dedi o it? Bir şey yaptı mı?"

Başımı iki yana salladım.

"Boşanacağım falan diye bir şeyler zırvaladı gitti." dediğimde kaşları sorgularcasına çatıldı.

"Evlendi mi o?" dediğinde "Ohoğğ!" dercesine sağ elimi salladım.

"Senin vurulduğun gün evlendiler..."

Kaşları daha da çatıldı.

"Sen oradan mı geliyordun?"

Kırdığım potla gülümsedim.

"Dediğim gibi babamın haberi olmasın. Görüşürüz..."

Tam anneannemlere doğru gidecekken kolumdan yakaladı ve durdurdu.

"Ne zaman istersen, canını bir şey sıkarsa falan gelip bizde de kalabilirsin."

Alayla güldüm.

"Sizin de babamlarla yaşamanız dışında teklifinde bir sorun göremiyorum." dediğimde bana ters ters baktı.

Ancak cebinden cüzdanını da çıkardı ve bana bir kart uzattı. Neden herkes bunu yapıyordu?

"Babamın kartını bırakmışsın, ihtiyacın olur, harcamaktan çekinme. Babama söylemem."

Başımı iki yana sallarken kartı da geri ona ittim.

"Evi terk etmem de herkese dert oldu maşallah ama zaten bundan birkaç ay öncesinde de anneannemlerde kalıyordum."

"Ama o zaman babamın kartı da sendeydi. Yaşlı başlı, emekli insanlar... Ayrıca herkese derken?"

"Param var. Teşekkür ederim." dedim içten bir şekilde de gülümseyerek ve de sorusunu görmezden gelerek. Daha bu sabah teyzemle konuşmuştum ve hatırı sayılı bir miktar para göndermiş, her ay da göndereceğini eklemişti.

"Bala ben ciddiyim..." dedi ısrarla kartı uzatarak.

"Ben de ciddiyim, teyzem para gönderdi, param var ama yine de ihtiyacım olursa aklımda olursun." dediğimde içine sinmediğini gözlerinden anlasam da uzatmamış ve kartını geri cüzdanına koymuştu.

"Ayrıca gözüm Miraç'ın da senin de üzerinde!" dedi sertçe.

"Bay bay canım!" dedim göz devirip ona el sallamış ve arkamı dönerek anneannemlere doğru ilerlemeye başlamıştım.

*

1 ay sonra...

"El kadar çocuğun bana nasıl bir zararı olabilir, Allah aşkına?" dedim sabahtan beri Miraç'ın çocuklu olmasına takan anneanneme sitemle.

"Şimdi öyle diyorsun da bu adamın önceliği hep çocuğu olacak."

"Yani?" dedim anlam veremeyerek.

"Bir zahmet çocuğu olsun zaten anneanne. Asıl sorun önceliği çocuğu olmazsa bence."

Eğer ki Miraç beni ön plana alıp çocuğunu ihmal edecek olursa onunla olmazdım zaten. Çocuk yapacağımdan değildi ancak bana bir şey olsa ve bizim de bir çocuğumuz olsa ve onu geri plana atacak bir adam olsa Miraç'tan ayrılırdım.

"Sorun çocuk falan değil." diyerek dayım da araya girdi.

"Aranızdaki yaş farkı. Adam dokuz yaş büyük senden!" dedi dayım da onaylamazcasına başını iki yana sallayarak.

Laden dayımdan 5 yaş büyüktü ve sanırım anneannem biraz da bu yüzden Laden'i sevmiyordu.

Dayımın bunu söylemesine şaşırmakla beraber aklımdan geçeni de söyleyememiştim çünkü Miraç'ın gelmesi an meselesiyken bir tatsızlık çıkmasını istemiyordum.

"Tamam yeter!" dedi büyükbabam dayımı azarlarcasına ve anneanneme döndü.

"Tüm çocuklarımı evlen evlen diye kaçırtıyorsun, birini getirdiklerinde de beğenmiyorsun. Yeter artık Hasibe!"

Ardından bakışlarını anneannemden çekerek ortaya konuştu.

"Sanki siz onaylamayınca ayrılacak. İnadına gider evleneceği yoksa da evlenir aksine. Önce bir gelsin çocuğu tanıyalım, sonra yapın yorumunuzu!"

Şu an büyükbabamı çok seviyordum.

"Bir tanesin!" dedim dayımın gözünün içine baka baka inadına büyükbabamı yanağından öperken.

Dayım sabır çekerken teyzemin burukça gülümsediğini görmüştüm.

"Ayrıca yaşı yaşına denk olunca ne oluyor yani? Serkan yaşına denkti, çocuğu yoktu da ne oldu? Kiminle mutluysan onunla ol, bir tanem!" dedi teyzem de ancak ve ancak kırdığı potu göz göze geldiğimizde ve de eş zamanlı bir şekilde dayım "Serkan?" diye sorunca fark etti.

"Serkan kim?" dedi anneannem de.

Ne Serkanmış arkadaş! Ona evet dediğim güne gitme şansım olsa gerekirse dilimi keser yine evet demezdim. Bir rahat vermemişti bana.

Gerçi bende bu salaklık varken evet demenin bin tane yolunu bulurdum da...

Neyse ki tam bu esnada kapı çalmıştı da konu kaynamak zorunda kalmıştı.

"Sana sonra soracağım ben!" dedi anneannem ben kapıyı açmak için ayaklanırken.

Onu hiç umursamadan doğrudan kapıya ilerledim.

Kapıyı açmadan önce girişteki aynadan hızlıca kendimi süzmüştüm. İyice soğuyan havalardan sebep altımda bol paça açık bir kot pantolon, üzerimde ise yakası oldukça açık, mavi, lacivert şeritli bir kazak vardı. Boynumdaki minimal kolyenin aksine parmaklarımda bolca yüzük vardı.

Saçlarımın da önlerden bir tutamı arkadan tutturulmuştu ve perçemlerim özenle şekillendirilmişti

Saçlarımın da önlerden bir tutamı arkadan tutturulmuştu ve perçemlerim özenle şekillendirilmişti. Mavi geçişli farımı saymazsak da oldukça doğal bir makyaj yapmıştım.

Kendimi incelemem bittiğinde en nihayetinde kapıyı açabilmiştim.

Miraç'ı ve hemen yanındaki Arda'yı gördüğümde genişçe gülümsedim.

"Hoş geldiniz..."

"Hoş bulduk..." derken uzanıp yanağıma minik bir öpücük bırakmıştı. Kendisi dayımın bir teröristi teslim etmek üzere geldiğini duyunca onunla da tanışmak istemişti ve buradaydık. Bir kot pantolon ve siyah bir gömlek giyinmişti ve doğrusu yakışmıştı da.

Miraç benden uzaklaşırken elindeki sanırsam tatlı ya da çikolata olan kutuyu da bana vermişti.

Ona elimle salonu gösterirken Arda da bana gülümsemişti. Onu da görmeyeli uzun zaman olmuştu. Sanırım en son o düğünde görmüştüm.

"N'aber?" dedim elimdekini hemen yanımdaki mutfağa girmeye üşenip yanımdaki peteğin üzerine bırakırken.

"İyi... Artık Mustafa amcalarda neden kalmıyorsun? Elif de ben de özledik seni."

Elif bir ara Hilal'le birlikte gelmişti ama onu da iki haftadır falan görmüyordum.

"Öyle mi?" dedim ve salona girmeden önce saçlarını karıştırdım. Hiç özleneceğimi düşünmemiştim. Ancak Elif'in en son geldiğindeki tripli tavrı düşünülürse bir o kadar da beklendik bir şeydi.

Salona girmemizle herkes ayaklanmış ve Miraç herkesle tek tek tanışmıştı. Arda zaten teyzem hariç herkesi tanıyordu ve o Arda'nın o Arda olduğunu söylemediğim için de ters bakışlara maruz kalmıştım.

Ayrıca biraz önce Miraç'ın çocuklu olmasından sebep yakınan anneannem anında Arda'yı bağrına basmıştı. Miraç'ın yanına oturacakken dayım bileğimden yakalayıp kolunun altına çekti.

"Ay!" dedi teyzem benim vermek isteyip veremediğim tepkiyi vererek.

"Sanki hiç yan yana oturmadılar."

Dayım teyzeme tersçe bakarken teyzem asla umursamadan Miraç'a dönmüştü.

"Kardeşin falan var mı?"

"Bir ablam, bir kız kardeşim var."

Doğru ya bir de Antalya'da yaşayan ablası vardı. Bir ara Feride söylemişti.

"Kız kardeşine böyle davranıyor musun?" dedi eliyle dayımı işaret ederek. Miraç soruyu anlamazken ben sorma sebebini anlamıştım. Teyzem etme bulma olayını severdi ve kız kardeşine dayım gibi davranıyorsa dayımın onu kıstırmasına sesini çıkarmayacak, davranmıyorsa dayımın üzerine oynayacaktı.

"Kastınızı anlamadım?" dedi biraz öne eğilip daha rahat bir pozisyona geçerken ve anlık olarak bakışlarımız da kesişmişti.

"Koruma adı altında kısıtlıyor musun?" dedi teyzem dayıma ters bir bakış atarak ancak dayımın kimseyi kısıtladığı falan yoktu. Dayımı gören süt dökmüş kediye dönüyordu otomatik olarak ve Miraç nasıl bu kadar rahattı şaşmıştım doğrusu. Ben ailesini zaten tanıyordum ama yine de böyle tanışma şeysi olsa asla rahat olamazdım.

"Kısıtlamıyorum ama elbette ki yaşadığımız çevre düşünülürse, her gün işte gördüklerim düşünülürse korumak durumunda ve hatta beni anlamadığında bazı şeyleri zorla yaptırmak durumunda kalıyorum."

Bu kadar uzun konuşabiliyor muydu ya?

Ayrıca bu cevabıyla dayımın takdirini kazanırken teyzemin gözünden de bir tık düşmüştü.

Büyükbabam da soru sormak üzere Miraç'a dönmüştü ki araya girdim.

"Açım ben! Yemekte sorun ne soracaksanız."

Anneannem asla istememesine rağmen büyük ve saçma bir hazırlığa girişmiş ve bana da iş yaptırmasına rağmen yaptığı güzelim sarma ve dolmalardan yememe izin vermemişti.

Üstelik çatı katındaki ve benden başka kimsenin girmediği ve de girmeyeceği odamı bile zorla toplattırıp temizletmişti.

"Sen nasıl oruç tutuyorsun hâlâ aklım almıyor..." diye söylenirken dayım da ayaklanmıştı ve bunun üzerine hep birlikte masaya geçmiştik.

"Acı çeke çeke..." dedim dayımın biraz önce söylediğine hitaben. 11 ay her haltı yiyip 1 ay imana dönenlerdendim. Eğer cennete gidersem Ramazan ayları sayesinde olurdu bu.

"Kendi alıp yiyebilir..." dedi Miraç şaşkınlıkla Arda'nın tabağına istediklerinden koyan anneanneme bakarak.

"Yapar tabii, koca adam ama yapabilecek olması yapmasını gerektirmiyor." dedi anneannem Miraç'ı takmadan Arda'yla ilgilenirken.

"Çocuklarla ilgilenmeyi sever Hasibe." dedi büyükbabam, Miraç'ın anneannem ilgilenirken rahat edemediğini fark ettiğinde.

Miraç'ın hâlâ içine sinmediğini görebiliyordum ama anneannemi de Arda'yı da gayet keyifleri yerinde görünce bir şey dememiş ve belki de diyememişti.

Ben büyük bir zevkle yemek yemeye dönerken dayım yalnızca bakarak Miraç üzerinde psikolojik baskı yapıyordu. En azından çalışıyordu ve dayım yemeğin sonlarına doğru psikolojik baskı yapmayı kestiğinde bayağı bayağı sohbet etmeye başlamışlardı.

Bu herkeste böyle mi oluyordu bilmiyorum ama ben daha farklı hayal etmiştim. En azından biraz olsun terlemesini, biraz eğlenmeyi falan. Dayım abartırsa gerilmeye bile hazırlamıştım kendimi ama şu an bayağı bayağı sohbet ediyorlardı. Önce mesleğinden açılan sohbet şu an nerede askerlik yaptığına evrilmişti.

"Sen anlattığında biraz abarttığını falan sanmıştım ama harbi ağır abi!" dedi teyzem kulağıma doğru fısıldayarak ve yüzünü buruşturdu.

"Ben asıl anneanneme şaşıyorum." dedim hâlâ özenle Arda'yla ilgilenen anneanneme bakarak. Arda ona bir şeyler anlatıyordu ve anneannem de 8 yaşında bir çocuğa verilmesi gereken ciddiyetin kat ve kat fazlasını vererek dinliyordu.

"Bırak şimdi anneanneni falan. Sen siyahsan o beyaz, sen yazsan o kış, sen gündüzsen adam gece... Nasıl bu kadar uzun zamandır bir ilişki yürütebilirsiniz?"

Teyzem için uzun süre 2,5 aydı. Normalde bu tanışmayı saçma bulurdum ama biraz daha olsun içi rahat etsin ve tanışsınlar diye kabul etmiştim. O gün anlık bir boşlukla öpmeme izin verse de -öpmek bile değildi, sadece dudaklarımı dudaklarına değdirmiştim- bir ikincisi kesinlikle olmamıştı. Yaşadığı travma düşünülürse de üzerine gitmeme kararı almıştım.

"2,5 aydır beraberiz teyze. Ayrıca hiç mi zıt kutuplar birbirini çeker denildiğini duymadın?"

Başını iki yana salladı.

"Zıt olur da bu kadar da olmaz... Kıyafetlerine falan karışıyor mu?" dedi gözlerini kısarak.

Birden neden böyle bir soru sorduğunu anlayamasam da kısa bir an düşündüm. Karışmayı bırak rahatsız olduğuna dair bir imada bile bulunmamıştı.

"Yoğğ..." dedim uzata uzata.

"Sadece geç bir saatte bir yerden bir yere gideceğimde zorla o alıp bırakıyor."

Bir kere tiyatro kulübüyle bara gitmiştik ve Barış'ı görene kadar istemeye istemeye benimle gelecekti. Barış'ı gördüğünde yalnızca gözleriyle anlaşmışlardı ve Barış bütün gece ne kadar kovarsam kovayım kuyruk gibi peşimde dolaşmıştı ve Miraç da yalnızca çıkışta gelip beni almıştı.

Sadece o gün Barış'ı peşime taktığı için minik bir atışmıştık da ve onun dışında doğru düzgün kavga da etmemiştik.

"Çok sinir oldum şu an!" dedi teyzem sebepsiz yere Miraç'a tersçe bakarak.

"Neden?" dedim gülmeme engel olamayarak.

"Mehmet'le anlaşabilmesi sevmemem için başlı başına bir sebep!" derken dayıma da ters bir bakış atmıştı.

Bu esnada kısa bir an onlara odaklanmıştım şu an ne konuştuklarını anlayabilmek için.

"Eskisi gibi değil artık..." diyordu dayım her nereden bahsediyorsa ve Miraç da onu onayladı. Bu sırada büyükbabam da ilgisini anneannemlerden çekerek dayım ve Miraç'a katılmıştı.

*

"Üşüyeceksin..." dedi kısa bir an üzerine bakmıştı bana verebileceği bir şey var mı diye ancak yalnızca siyah gömleğiyle duruyordu.

"Üşümüyorum..." derken arkamdaki duvara yaslandım. Sabah çok erken kalkmıştım ve şimdi de deli gibi uykum vardı.

Bana bir adım kadar yaklaştı ve rüzgarın önüme attığı perçemlerimi kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Çok güzelsin." dediğinde gülümsememe engel olamadım.

"Hiç bu akşam düşündüğüm gibi olmadı." dediğimde birden, hafiften kaşları çatıldı.

"Neden? Bir sorun mu var?"

Başımı iki yana salladım.

"Ben böyle biraz seninle eğlenirim diye düşünmüştüm..." derken uzanıp gömleğinin yakası düzgün olmasına rağmen düzeltmeye koyuldum.

"Hımm..." dedi o da eğlenerek ve başını da hafifçe iki yana salladı. Elleri de iki yandan belimi bulmuştu ve şu anki halimiz çok hoşuma gidiyordu.

"İstediğini alamamana üzüldüm." dedi ancak söylediğinin aksine gülümsüyordu. Bu sinirlerimi bozarken onu hafifçe ittirdim omzundan.

"Git hadi, bekletme daha fazla çocuğu..!"

Bunun üzerine uzanıp alnımdan öptü ve başıyla kapıyı işaret etti.

"Gir hadi!"

Kesinlikle ben içeri girmeden gitmeyecekti. Parmak uçlarımda yükseldim ve yanağına bir öpücük bıraktım.

"İyi geceler..."

"İyi geceler..." dedi o da gülümseyerek ve hafifçe aralık olan kapıya ilerledim ancak sonra her nedense durdum ve içeri girmemi bekleyen Miraç'a döndüm.

"Bu arada kaynadı ama..."

Tekrar yanlış anlamasından korkarak dudaklarımı ıslattım ve tereddütle ona baktım.

"Evet..."

"Neye evet?" dedi şaşkınlıkla ve bir şeye anlam veremediğinde yaptığı gibi hafifçe kaşlarını çatmış ve ellerini ceplerine yerleştirmişti.

"Hani demiştin ya... 'Bana bir kez evet dersen evvelin de ahirin de ben olurum.' gibisinden bir şeyler. Söyleme şeklim biraz alayvariydi ama ciddiydim. Evlenmek istiyorsan tamam yani. Sen söylemiyorsun ama Feride'yle de konuşuyorum."

Feride, Miraç'ın birkaç kez ilişkimiz yüzünden annesiyle kavga ettiğini söylemişti. Tabii Miraç bunu bana ne hissettirmiş ne de söylemişti. Böyle bir baskıya maruz kalmasındansa çenelerini kapatmayı tercih ederdim.

Miraç sıkıntılı bir nefes vererek evin camına baktı.

"Bu böyle ayak üstü konuşulacak bir konu değil, yavrum. Daha sonra bunu oturup uzun uzun konuşalım."

Gülümserken onu başımla da onayladım.

"Tamam ama eğer kararımız evlilik yönünde olursa bana evliliğin ne olduğunu öğretmen gerekecek..." dedim burukça da gülümseyerek.

"Ne?" dedi şaşkınlıkla.

"Evliliğin ne olduğunu öğren de gel demiştin ya... Tamam seksten ve iki imzadan ibaret olmadığını biliyorum ama hâlâ ne olduğunu bildiğim söylenemez."

Ardından ellerimi iki yana açarak evi işaret ettim.

"Tüm çevremi, ailemi tanıyorsun artık... Ve gördüğün üzere anneannem ve büyükbabam dışında evli olan doğru düzgün hiç kimse yok ve kuşak farkını düşünürsek de onların uygun bir örnek olduğunu düşünmüyorum."

İfadesi yumuşarken aramızdaki mesafeyi kapattı ve alnımdan öptü bir kez daha ancak bu kez hemen çekilmemiş ve uzun uzun dudakları alnımda kalmıştı ve ben de kokusunu rahatça soluyabilmiştim.

"İçeri gir şimdi, bunların hepsini konuşacağız..." dedi benden bir miktar uzaklaşarak.

Bir kez daha yanağından öptüm ve arabadan bize bakan Arda'yı gördüğümde ona da el salladım. Ardından da dediği gibi içeri girdim.

Loading...
0%