Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@__kao__

Kuaförden çıktığımda kendimi nispeten daha iyi hissediyordum.

Elim benden izinsizce kısa saçlarıma gittiğinde garipsemiştim.

Şimdi saçlarım hemen omuzlarımın üzerinde bitiyordu.

Eve olabildiğince geç gitmeliydim.

Bu yüzden ekstra oyalanarak kuaförün önündeki birkaç kıza saçımın olup olmadığını sormuştum.

Onlarla küçük bir sohbete de dahil olurken saçlarıma dokunmamak için zor duruyordum.

En sonunda yeterli olduğuna kanaat getirerek kızlara el sallayarak uzaklaşmaya başladım.

Yine de adımlarım küçüktü. Şarkı mırıldana mırıldana ilerlerken "Pışt!" diyen sesle duraksadım.

Etrafıma hızla bakındım.

Gözü toptan başka bir şeyi görmeyen bir gurup oğlan çocuğu dışında bir de ilerde genç erkeklerden oluşan bir gurup vardı.

Bana uzaklardı ve bana seslenip seslenmediklerini anlamak için onlara gözümü diktim.

"Nereden böyle?" dedi biri ve beni rahatsız edici bir şekilde baştan aşağı süzdü. Daha da rahatsız edici olanı ise sol elinde, yüzük parmağındaki güneşin altında parlayan yüzüğüydü.

Muhatap olmaya değmezlerdi. Bu yüzden hiç bir şey söylemeden önüme dönmüştüm ki içlerinden birinin söylediğiyle duraksadım.

"Ağırdan satıyoruz ha?" dedi ve gevrek gevrek güldü diğerlerine nazaran daha esmer olan.

Kaşlarım çatılırken birkaç adım onlara yaklaştım sinirle.

"Şikayetçi olacağım!" dedim işaret parmağımı da onlara doğru sallayarak.

"Sözlü taciz etmek bu bildiğin!"

Hepsi birlikte güldüğünde sinirden kıpkırmızı olduğuma emindim.

Kumral olan "Metresin kızı değil misin?" dediğinde donup kalmıştım. Küçük çocuklardan duymak başkaydı aklı başında insanlardan duymak başkaydı. Arkamdan konuşmaları bir yere kadar tamamdı, korkak işiydi de yüzüme söyleyecek haddi, cesareti nereden buluyordu bunlar?

"Kuaförden çıktı yeni." dedi kirli sakallı bir tanesi.

"Kime bu hazırlık?" dedi ardından da.

"Çok uzaklara gitme." dedi parmağında yüzük olan.

"Yeterince evli adam var mahallede."

Öfkeden kaskatı kesilirken elim benden habersizce havalandı ve adamın yüzüne indi.

"Şerefsizler!" dedim hışımla. Sinirden elim ayağım titrerken gözlerim de dolmuştu.

Tam tokat attığım adam geri bana tokat atacakken bir el tarafından tutuldu.

"Amirin kızı aynı zamanda. Almayalım başımıza belayı. Bırak gitsin!" dedi nispeten sarışın olan adamın kulağına doğru.

Adam elini mecburen indirirken dayanamayarak yüzlerine tükürdüm ve ardımı dönerek eve doğru ilerlemeye başladım.

Babama edecek iki çift lafım vardı. Sonrada geri anneannemlere dönecektim. Burada daha fazla kalamazdım.

Sinirli sinirli eve doğru ilerlerken korna çalınmasıyla ardımı döndüm.

Sövmeye hazırlanırken Ali'yi görmemle duraksadım.

Bakışları gözlerimi bulduğunda kaşları çatıldı.

O arabayı yolun ortasında durdururken ben ilerlemeye devam ettim.

"Bala!" dedi çok geçmeden kolumdan çekip beni durdurarak.

"Ne oldu? Niye ağlıyorsun?"

Sinirle gür bir kahkaha attığımda bir kaç teyze cama çıkmıştı.

Ali'yi göğsünden ittirdim sertçe.

"Siktir git, Ali!"

Tekrar yürümeye başladığımda "Bala!" diye seslendi ama arabayı öylece ortada bırakamayacağının rahatlığıyla umursamadım.

Eve ulaştığımda kapıya sertçe vurmaya başladım.

Bu kapıyı babamdan başkası açmamalıydı.

Öyle de oldu. Babam bir eli tetikte bir şekilde silahındayken kapıyı açtı ve beni gördüğünde gözleri şaşkınlıkla kısıldı.

Ardımda da birinin olmadığını gördüğünde eli silahın üzerinden çekildi.

Araba sesinden Ali'nin de geldiğini anlamıştım.

"Ne oldu? Niye ağladın sen?" dedi çatık kaşlarıyla. Ardında merakla diğerleri de toplanmıştı.

"Niye?" dedim sorarcasına ve sinir bozukluğuyla gülmeye başladım ama bir yandan da ağlıyordum.

"Niye mi?" dedim ve sertçe yutkundum.

"Senin anneme yaşattıklarını kızına yaşatmak istiyorlar. Senin anneme layık gördüğünü, kızına layık görüyorlar!"

Babamın ağzı şaşkınlıkla açılırken durmadım. Sesim oldukça yüksekti ve meraklı gözleri üzerimizde hissediyordum ama umurumda değildi.

"METRESİN KIZINA METRES OLMAYI TEKLİF EDİYORLAR, BABA!" diye avazım çıktığı kadar bağırdığımda babamın yutkunuşunu anbean görmüştüm.

"Kim?" dedi benim aksime kısık bir sesle dişlerinin arasından.

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken başımı iki yana salladım.

"Bana öyle diyorlar biliyor musun? Metresin kızı!" dedim tükürürcesine.

"Çocuklar bile öyle diyor bana. Koca koca adamlar yüzüme baka baka bana metresin kızı diyebiliyor, öyle iğrenç bir teklifte bulunabiliyor. Üstelik senin aksine evli olduklarını gizleme gereği bile duymuyorlar."

"Kim?" dedi bir kez daha dişlerinin arasından.

"Kimin metresin kızı dediğini soruyorsan herkes diyor. Kendi oğlun bile senin yanında dedi ama sen ağzını açmadın. Başkalarının demesi ağrına gidiyorsa gitmesin. Kimin bana böyle bir teklifte bulunduğunu soruyorsan, sorma çünkü bütün bunların tek suçlusu sensin!"

Artık yaşlardan önümü göremezken babamı itekledim ve içeri ilerledim.

"Ben anneanneme dönüyorum. Daha fazla burada kalmayı midem almıyor!"

O kadını gördüğümde durdum ve ondan saklama gereği görmeden iğrenircesine yüzümü buruşturdum.

"Bu gurursuzluk!" dedim ve alenen baştan aşağı süzdüm.

"Bu midesizlik!" dedim ve bu sefer de aşağıdan başa süzdüm.

Gözlerinde durduğumda tükürürcesine "Bunlar bana fazla!" dedim ve Hilal'e döndüm.

"Yerinde olsam gözümü dört açardım. Babasına benziyor." dediğimde Hilal şaşkınlıkla ağzını açmıştı.

Can'a ve Elif'e çarpmayı umursamadan merdivenleri tırmanmaya başladım.

Odaya girdiğimde saçlar temizlenmişti.

Bavullarımı topladım ve bir araya getirdim ama özel eşyalarım dışında hiç bir şey almadan çıktım odadan.

Aşağı indiğimde babam koridordaki küçük taburenin üzerinde oturuyordu. Başı öndeydi ve düşünceli bir yüz ifadesi vardı.

"Bavullarımı götürdüğün gibi getirirsin!" dedim ayakkabılarımı bir kez daha ayağıma geçirerek.

"Bugün anneannenlerde kal, yarın konuşuruz..." dedi yalnızca başını bile kaldırmadan.

Umursamadım. Artık umurumda değildi. Kapıyı çarparak çıktım. Taksi çağırırken gözüm balkondaydı. Daha yeni dikmiştim o çiçekleri. Umarım babam akıl eder ve çiçeklerimi de getirirdi.

*

"Ne yapalım şimdi?" dedi saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken.

Bir çocuk edasıyla omuzlarımı silktiğimde gülerek boynumdan öptü. Geri çekilmeden önce derin de bir nefes almıştı.

"Burada kalacaksın değil mi?" dedi bir yandan da burnunu saçlarımda gezdirerek.

Başımla onayladım onu.

"Bugün kalırım. Rahat vermez babam anneannemlerde ama burayı da bulur her türlü..." dedim sıkıntılı bir nefes vererek. Babam emniyet amiri olmak zorunda mıydı?

"Aa!" dedi azarlarcasına ve benden biraz uzaklaştı.

"Düşünme sen bunu şimdi. İşsiz güçsüz adamlarız. Kapatırız telefonlarımızı, bir arkadaşım var 1 haftalığına ailesinin yanına gitti. Onun evine geçeriz. Sonrasına da bakarız."

İçten bir şekilde gülümsedim ve uzanarak dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.

"Seni seviyorum..."

Gülümsediğinde uzanıp bir kez de gülümsemesini öptüm.

"Ben de seni!" dedi ve söyler söylemez bu sefer o öptü beni.

Ayrıldığımızda başımı omzuna yasladım. O da vakit kaybetmeden kollarını bedenime dolamıştı. Başımın üzerinden de öptüğünde gülümseyerek iyice sokuldum.

"Film izleyelim mi?" diye sorduğunda yavaşça başımı iki yana salladım.

"Uykum var benim..."

"Uyuyalım o zaman." dedi ve yarı uzanır bir konuma gelerek beni de göğsüne çekti.

Ağlamaktan yorgun düşen bedenim sayesinde uykuya dalmakta hiç de zorlanmamıştım.

*

"Ne yapayım sokakta mı kalayım Serkan!"

Sitemli ses uykumu bölerken hoşnutsuzlukla diğer tarafa döndüm.

"Ya kızım, sabah kahvaltı eder etmez çıkarız. Git bir geceliğine bir arkadaşında kal."

"Kimde kalayım ya! Polis herkesi toplamış zaten!"

"Gel, gel!" dedi Serkan'ın sinirli sesi de.

"Bala içerde diyorum sana! Git otelde falan kal!"

"Uf! Kuzeniz falan deriz. Çekil şuradan!"

Kaşlarım çatılırken ağlamaktan yorulmuş gözlerim açılmamak için direniyordu.

"Kız da salaktı zaten. Git işine Burcu!"

Bir kapı sesinin ardından sessizlik hakim olduğunda ben de uykuma dönebilmiştim en nihayetinde.

"Aşkım..."

Dudaklarımda hissettiğim baskıyla gülümserken olduğum yerde gerindim gözlerimi açmadan.

Gözlerimi kırpıştırarak araladığımda Serkan'ın gülümseyen yüzüyle karşılaştım.

"Günaydın, Bala Hanım! Hadi kalk bakalım! Sana kendi ellerimle kahvaltı hazırladım."

Kıkırdarken başımı iki yana salladım.

"Biraz daha uyuyayım..."

Çocuk gibi dudaklarımı büzerek söylendiğimde Serkan güldü.

"5 dakikan var yalnızca."

"10 dakika..!" dedim ona arkamı dönerken.

"5 dakika içinde kalkmazsan bir bardak buzlu suyla geri döneceğim. Haberin olsun."

Onu umursamadan uykuma devam edecektim lakin aklıma dün gece gördüğüm rüyadan kesik kesik parçalar geldi.

Burcu diye birinden bahsettiğini hatırlıyordum Serkan'ın. Acaba Burcu kimdi?

Bunu düşünmek uykumu açarken yine de esnememe engel olamadım. Hızla elimi ağzıma kapatırken uyuduğumuz koltuktan bacaklarımı sarkıttım.

Mutfaktan hâlâ sesler gelirken adımlarım banyoyu buldu. Hızla elimi yüzümü yıkadım.

Dişlerimi de fırçalamalıydım. Neden iki tane açık diş fırçası vardı ki? Serkan ve üşengeçliği...

Başımı iki yana sallayarak daha eski duranı alıp banyodaki minik çöp kovasına attım.

Banyo dolaplarını açıp kapamaya başladım ardından da kendim için yeni bir diş fırçası bulmayı amaçlayarak.

En alt çekmecede bulduğum diş fırçasını alarak açtım. Kabını da çöpe atarken dikkatimi çöpteki ped kabı çekti. Buraya gelmeyeli uzun zaman oluyordu. Kaldı ki ben bu markayı kullanmıyordum.

Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken içime bir huzursuzluk çöktü.

Kendime engel olamayarak biraz önce açmadığım çekmeceleri de karıştırmaya başladım. Aynanın üstündeki dolabı açtığımda en son beni bir paket ped, makyaj temizleme suyu, pamuk ve bir kaç maske karşıladı.

Bu kadarı eve kısa süreli gelen bir misafir için fazlaydı sanki.

Dişlerimi hızlıca fırçalayarak banyodan çıktım ve Serkan'ın odasına girdim.

Serkan için oda fazla topluydu. Yeni toplandığı belliydi.

Çok ses çıkmaması için kapıyı ardımdan kapattım.

Dolabı hızla açtım ve karıştırmaya başladım. Bazen grup olarak burada toplanırlardı ve kızlar belki bir ihtimal onları banyoda bırakmış olabilirdi ama yatak odasında tek bir kadın eşyası bulursam biterdi.

Aklıma dün geceki rüya gelirken rüya olup olmadığından da emin olmadığımı fark ettim.

Burada bir şey bulamayınca şifonyere gittim ve orayı karıştırmaya başladım. Elime gelen taytla duraksadım.

Bu tayt benim değildi.

Belki bir arkadaşı unutmuştur ve öyle atmıştır.

Tek bir eşyadan bunu çıkartamazdım değil mi?

Hızla diğer çekmeceyi de açtım. Beni havluların altına saklanmış kadın iç çamaşırları karşıladığında olduğum yere çöktüm.

Özellikle bir şey aramıyor olsam bu çekmeceyi açtığımda bunları göremezdim. Özellikle saklanmıştı.

Dün geldiğimde kötüydüm ve salonla mutfak dışında bir yere girmemiştim.

Ben uyurken mi yapmıştı bunu?

Gözlerim dolarken başımı iki yana salladım. Beni mi aldatıyordu, yoksa benimle mi birini aldatıyordu?

İkinci ihtimal kanımı dondururken gözümden bir yaşın düşmesine engel olamadım.

Metres olma fikri beni deli gibi korkuturken nefeslerimin sıklaştığını hissettim.

Babamdan nefret ediyordum ama lanet olsun ki ona ihtiyacım vardı. Ondan başka kimsem yoktu.

Anneanneme bir sevgilim olduğunu söylediğim an yaşıma başıma bakmaz beni döverdi.

Annemin yaşadıklarından sonra bana karşı çok muhafazakar olmuştu.

"Bala?" Serkan'ın sesini duyduğumda hızla gözümden akan yaşları sildim ve havluları eski haline getirdim.

Odanın kapısı açıldığında kendimi gülümsemek için zorladım.

"Ne arıyorsun, aşkım?"

"Giyebileceğim bir şey var mı diye bakıyordum. Belki kızlar bir şeylerini unutmuştur."

İçimdeki hâlâ bunun bir yanlış anlaşılma olmasını bekleyen sesten nefret ettim.

"Yok, onlar burada bir çöpünü bile bırakmaz." dedi gülerek. Kalbime hiç olmadığı kadar büyük bir ağrı girdi o an.

"Kahvaltı edelim, ben sana benimkilerden ayarlarım bir şeyler."

Gülümserken başımla onayladım onu.

"Ben bir tuvalete gireyim, gelirim." dedim hızla.

Beni onayladığında yanından geçerek kendimi banyoya attım.

Bir bahaneyle buradan çıkacaktım ve Serkan'la tüm iletişimimi kesecektim.

Neden ayrıldığımı bilmeyecekti. Bir yüzleşmeyi hak etmiyordu. Tek kelimemi, tek saniyemi hak etmiyordu. Canı cehennemeydi ama önce diğer kızın da anlaması için bir şeyler bırakmalıydım.

Sıradan bir kızın bırakamayacağı bir şey...

Aklıma gelen şeyle sessizce banyodan çıktım. Çantamda olmasını dua ederek salona ilerledim. Neyse ki Serkan hâlâ mutfaktaydı.

Çantamda gördüğüm cımbızla gülümsedim. Epilasyon yayı da hemen yanındaydı. Kimse normal bir arkadaşının evinde kaşlarını, bıyıklarını almazdı.

Cımbızı belki benim diyerek sıyrılabilirdi ama epilasyon yayı için bir bahanesi olamazdı.

İkisini de alarak banyoya döndüm ve çekmeceye bıraktım.

İşim bittiğinde mutfağa gitmek yerine yine salona döndüm ve telefonumu aldım.

Çantamı da alarak mutfağa geçtim.

"Serkan ben çıkıyorum..." dedim, yüzüne bakmadan. Bir yandan da onu her yerden engellemekle meşguldüm.

Serkan elindeki çay bardaklarıyla bana döndü.

"Nereye?" dedi şaşkınlıkla.

"Anneannemin doktor randevusu vardı. Aklımdan çıkmış. Onu götürmeliyim." dediğimde bardakları tezgaha bırakarak bana döndü.

"Kahvaltı hazırlamıştım..." derken yanıma gelmiş ve elleri belimi bulmuştu.

Midemin ayaklandığını hissettim. Nasıl daha önce anlayamamıştım? Aptaldım.

"En azından kahvaltı etseydik..." derken dudakları boynumu bulmuştu.

Midem fokur fokur kaynarken kendimi gülümsemeye zorladım ve geri çekildim.

Gözlerimiz buluştuğunda "Sana bir kahvaltı borcum olsun..!" dedim yarım ağız.

"Pekâlâ..." dedi ve derin bir iç çekti.

"Seni bırakmamı ister misin?"

Başımı iki yana salladım.

"Anneannemi biliyorsun."

Beni başıyla onaylarken üzerime eğildi. Eğer beni bir kez daha öperse üzerine kusabilirdim.

"Görüşürüz..." dedim öpmesine fırsat vermeden geri çekildim ve hızla eğilip spor ayakkabılarımı giydim. Serkan da peşimden gelirken gerim gerim gerilmiştim.

Ayağa kalktığımda benim geri çekilmeme fırsat vermeden belimden çekti ve dudaklarımın üzerine dudaklarını bastırdı.

Hızla kendimi geri çektiğimde şaşkınlıkla baktı bana.

Umursamadım ve kapıyı açtığım gibi kendimi merdivenlere attım.

Merdivenleri ikişer üçer inerken midemdekileri midemde tutmakta zorlanıyordum.

Binadan çıkabildiğimde hemen köşeye geçtim ve midemde ne varsa boşalttım.

Gözlerimden yaşlar da akmaya başlarken Serkan'ın dairesinin arka cephede olmasından dolayı fazlaca memnundum. Midemde çıkaracak bir şey kalmadığında çantamdan suyumu çıkardım ve ağzımı çalkaladım.

Bu yeterli gelmeyince bir de ıslak mendil çıkarmış ve dudaklarımı kazırcasına silmiştim.

Aldatılmış olmayı diliyordum. İkinci kadın olmaktansa, metres olmaktansa bilerek ya da bilmeyerek aldatılmış olmayı tüm kalbimle diliyordum.

Ve beni aldatılmış olmayı isteyecek kadar acizleştiren babamdan da nefret ediyordum ama ona ihtiyacım vardı.

Yürüyüş yolunda yürürken bir yandan da telefonumu çıkarttım. Rehberde aramaya üşenip ezbere bildiğim numarayı tuşladım ama elim yeşil tuşa gitmemişti.

Bunun için de babamdan nefret ediyordum. Kardelen'e gidemezdim. Babam beni anneannemlerde bulamayınca Kardelen'lere bakardı.

Eğer ortadan kaybolmak istiyorsam telefonumu da kapatmalıydım ama gidecek kimsem yoktu.

Akşam belki babamla konuşabilirdim ama şimdi yalnız kalmalıydım.

Telefonumu kapattım ve sokaklarda öylece boş boş dolaşmaya başladım. Mahalle arasında küçük bir park gördüğümde oraya oturdum.

Ağlarken bir yandan da daha önce bakkaldan aldığım çikolataları yiyordum.

Çikolatalarım bittiğinde daha çok ağlamaya başladım. Boş boş oturmaktan sıkılıp bir ara salıncağa geçmiş ve birazda orada oturup ağlamıştım ama çocuklar doluştuğunda oradan kalkmış ve tekrar mahalle aralarında boş boş dolaşmaya başlamıştım.

Hava karardığında bir esnaf lokantısına girip yemek yemiştim. Anneannemlere gitmek istemiyordum, Kardelen'lere ve ya babamlara da... Otele gitsem, kayıt yaptırmam gerekirdi, bunu yapana kadar doğrudan babama gidebilirdim.

7/24 açık bir kütüphane buldum ve oraya girdim, sabaha kadar burada kitap okuyabilirdim.

Kendime otomattan kahve aldım ve rahat koltuklardan birine geçtim. Gözlerim uykusuzluk ve ağlamaktan acıyordu ama umurumda değildi.

Her sabah anneannem yürüyüş yapardı. O yürüyüşteyken eve girebilirdim. Benim odam çatı katında olduğu için zaten oraya çıkamıyorlardı yaşlılıktan.

Büyükbabam zaten top patlasa uyanmazdı.

Ben kitabı bitirene kadar çoktan sabah olmuştu.

Kütüphaneden çıkarak anneannemlere gittim.

Beklediğim gibi anneannem evde yoktu. Büyükbabam da uyuyordu. Anneannem ve büyükbabam fark etmezdi ama babam gelirse diye ayakkabılarımı elime aldım.

Daha önce stokladığım abur cuburları kucaklayarak odama çıktım.

Kendimi doğrudan yatağa attım. Babam çoktan buraya bakmıştır ve bir süre buraya gelmezdi. Ben de rahat rahat yaşardım.

Tek sıkıntım tuvalletti. Anneannem evden çıktığında gitmeliydim. Büyükbabamın aksine oldukça sağlam kulakları vardı ve en ufak çıttan uyanırdı.

Üzerimdeki elbiseyi çıkartıp rahat bir şeyler geçirirken anneannem gelmeden tuvalete gitmiş ve sürahiyle su da almıştım yanıma.

Ardından kendimi doğrudan yatağıma attım.

Gözlerim anında kapanmıştı.

Loading...
0%