@__kao__
|
Kitappad'in en kötü kısmı duyuru panosunun olmaması olabilir. Birkaç gündür bölüm gelmiyor. Aşırı yoğun birkaç gündü. Eve gelip direkt uyumalısından... 41.bölüm final. Yani bu bölümü saymazsak 4 bölüm kaldı. Kalan 4 bölümü de toplu atmayı planlıyorum. İŞimdilik görüşürüz. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar... * Kapının önünde duran Ali'nin arabasına hızlıca binerken derin bir nefes vermiştim. Sevişmek, tekrar duşa girmek ve giyinmek düşündüğümden uzun sürmüştü ve makyajımı yapmama vakit kalmamıştı. Ve tabii bunda Miraç'ın saçlarımı kurutmamı beğenmemesi ve kendisinin uzun uzun kurutmasının da büyük bir etkisi vardı. "Nerede kaldın?" diye söylendi Elif minik kaşlarını çatarak. "Sevişmekle meşguldüm de..." dediğimde Hilal'i bir öksürük sarmıştı. Ben ise umursamadan makyaj çantamı çıkarmıştım çantamdan. "Ne yapmakla?" dedi Elif şaşkınlıkla, anlam veremediği açıktı. Hilal'in tehdit edercesine bakması ki bu ifadeyi yüzünde ilk kez gördüğüm için bir taraflarım da yememiş ve Elif'e dönüp gülümsemiştim. Hilal "Dilinin kemiği olsun biraz..." diye sitemle karışık söylenirken ben Elif'e "Film." demiştim. "Film izlemeye dalmışım da." "Ne garip isim? Sevmek olur, sevilmek olur ama sevişmek ne?" "Vallahi çok güzel." dediğimde Hilal benim utanç duygu payımı da almış olacak ki domatesten daha kırmızı bir tona bürünmüştü. "Domates, Biber, Patlıcan açar mısın anne?" Elif'in isteği üzerine Hilal bu garip konuyu da kapatma ihtiyacıyla hızla telefonuna bağlı olan arabadan açmıştı. AVM'ye kadar da Elif'le birlikte Barış Manço söyleyerek gitmiştik ve Hilal de bize eşlik etmişti. Bu esnada da Can Bedenden Çıkmayınca dilime dolanmıştı. Hatta güvenlikten geçerken bile mırıldanıyordum. "Unutma ki dünya fani, veren Allah alır canı Ben nasıl unuturum seni? Can bedenden çıkmayınca..." * "Oha!" dedik Elif'le aynı anda. Hilal'in denediği siyah dar elbise ona mükemmel olmuştu. Hem fiziğini hem kızıl saçlarını ön plana çıkarmıştı. Mırın kırın etse de benim ve Elif'in ısrarlarına dayanamayarak denemeyi kabul etmişti. "Tamam, evet güzel oldu ama nerede giyeceğim ben bunu?" dedi peşin peşin alması için ısrar etmememizi ister bir tavırla. "Eşek değilse şu güzelliği bir yemeğe çıkarsın yani!" dedim ayağa kalkarken ve Hilal'in etrafında bir tur döndüm. Aşırı iyi olmuştu gerçekten. "Bence de." dedi Elif annesini en az benim kadar hayran hayran süzerken. "Bizi yemeğe çıkarsın babam!" Elif'e göz devirdim. "Hemen her şeye atlama be! Baş başa çıkılır böyle yerlere!" Elif bana dil çıkardı. "Baş başa çıkacağız işte. Çekirdek aile!" diye de devam ettiğinde saçına asılmak üzere uzandım ancak annesinin arkasına kaçtı gülerek. Hilal de kızını gülerek arkasına almış yani alenen kayırmıştı. Onaylamazcasına başımı iki yana salladım. "Biz böyle bir yere gideceğiz ve Elif evde kalacak?" dedi 'Keşke!' dercesine bir iç çekerek de. "Aman canım siz de her şeyi söylemek zorunda mısınız? Ali'nin devriyesi, senin nöbetin aynı güne denk gelsin es kaza." Elif'in kaşları çatılırken öne çıkmış ve biraz da korkuyla "Anne!" demişti. Bu kocaman bir kahkaha bırakmama neden olurken Hilal de gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Yalan söylemek kötü bir şey annecim. Halan şaka yapıyor." Hilal'in bana bakmadığı bir anda dudak oynatarak "Yapmıyorum!" dedim Elif'in gözlerinin içine bakarak ve eş zamanlı bir şekilde de söylediğimi tasdiklercesine başımı iki yana salladım. "Anne böyle bir şey yaparsanız sizinle bir daha konuşmam!" Ağladı ağlayacak bir tavırla konuşması gülmemek için zor durmama neden olmuştu. "Yapmayız anneciğim. Yalan söylemek çok kötü bir şey." Ardından bana döndü. "Elbiseyi çıkarayım, oturup yemek yiyelim bir yerde. Acıktım ben!" "Elbiseyi çıkar, alalım, yemek yiyelim. Ben de çok acıktım." diyerek düzelttim onu. Uzun zamandır Miraç'ın kartını kullanıyordum ama hâlâ tam anlamıyla kullanmaya alışamadığımı bugün bir şeyi almadan önce 40 kez düşündüğümü fark ettiğimde anlamıştım. Evlendikten sonra okula gideceğim ilk gün vermiş ve tüm itirazlarımı "Evlenirken hâlâ okuduğunu biliyordum ve tüm ihtiyaçlarını karşılamak benim sorumluluğumda. Kimin kartı sendeyse ona geri ver." diyerek sonlandırmıştı. Zaten o sırada kimsenin kartı bende değildi. Teyzem her ay belli bir miktar para yolluyordu kendi kartıma ancak daha sonrasında kullanmadığımı fark ettiğinde teyzeme göndermemesi için zorla mesaj yazdırtmıştı ve tabii mecburen Miraç'ın verdiği kartı kullanmak zorunda kalmıştım. "Almayayım..." dedi Hilal aynadan kendine kararsızlıkla bakarak. Ardından bize doğru döndü ve bakışları bir kızı bir de benim üzerimde mekik dokudu. "Ya da alayım..." dedi ardından her nasıl bakıyorsak ve tekrar deneme kabinine girdi. * "Hoş geldiniz beyefendi!" dedim Arda'ya gülümseyerek. Daha kapıdan içeri girmeden montunu çıkarmaya başlamıştı. "Hoş buldum Bala abla." dedi ve ardından da elindeki poşetle koşarcasına içeri gitti. Arkasından şaşkın şaşkın bir süre baksam da mecburen Derya Hanım'a dönmüştüm tekrar. Genelde Ahmet amca bakkalı kapatıp Arda'yı bırakıyordu. Derya Hanım'ı görmeye pek alışık değildim o yüzden. "İçeri geçmez misiniz?" dedim tamamen laf olsun diye ve planlarımda kabul etmesi yoktu. Ancak ne yazık ki her şey planlar dahilinde olmuyordu. "Geçeyim valla çok yoruldum..." Beni neredeyse itekleyerek içeri girdiğinde sinirli bir soluk bırakmış ve dilimi ısırmıştım. Niye laf olsun diye dahi olsa teklif ediyorsam. Sinirle kapıyı kapattım ve zaruri bir gülümsemeyle salonu göstermek için arkamı döndüm ancak Derya Hanım çoktan içeri doğru ilerliyordu. Umarım Miraç bir an önce gelirdi ya da Derya kendi kendine giderdi yoksa her an sinir krizi geçirebilirdim. Salona girdiğimde Derya Hanım etrafı incelemekle meşguldü. "Bugün cumartesi değil mi, yanlışım yok?" "Cumartesi." diyerek onayladım onu ve kendisi etrafı incelerken ben geçip oturmuştum. Derya Hanım gelip bölene kadar Emily in Paris izliyordum. "Okulun yoktu yani?" Nereye gelmek istiyorsa oraya gelip ikimizi de bu çileden kurtaramaz mıydı bir an önce. "Yoktu, Hilal'le alışverişe gittik." Yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirdi. Sanırım cana yakın tavırları sadece yanımızda başkaları varken geçerliydi. "Oğlum çalışıp kazansın, biz çocuğa bakalım, gelin de harcasın..." Daha çok kendi kendine konuşurcasına içine içine söylemişti ama duyabilmiştim. "Oğlunuzun bununla bir sorunu yok, benim de. Kaldı ki torununuza bakmak bu kadar zor geliyorsa bunu oğlunuzla konuşmanız gerekiyor. Arda'yla ilgilenmekten gocunmam, o ayrı konu ama ben torununuza bakıcı ya da anne değil, oğlunuza eş olarak buradayım." Arda'nın duyup yanlış anlamaması için sesimi olabildiğince kısık tutmuştum. "Ben aksini mi söyledim kızım?" dedi şaşkınlıkla. Derin bir nefes verdim sakin kalmak için. Bu sırada da Derya Hanım çenesinden bağladığı başındaki örtüyü çözmüş ve omzundan geriye bırakmıştı. Bu bana daha burada olduğunu söylerken çığlık atmamak için yanağımın içini ısırdım. "Yarın da evdesin değil mi?" Arkasından ne geleceğini tahmin edemediğim için "Belli değil." dedim. Normalde tüm gün evde kalmayı planlıyordum ama bir şey isteyecek gibi bakıyordu. "Eğer evde olursan gün olacak yarın bizde. Sen de gel. Hem seni bir görmek istiyorlar. Hem de bir ağızlarını kapamak lazım." Ardından sır verircesine koltukta öne doğru eğilmişti. "Ben demiyorum bak ama başkaları evli bulamayınca, çocukluya sardı diyorlar..!" Sinir kat sayım giderek artıyordu. Sinirli bir kahkaha bıraktım. Kendimi toparlayabildiğimde derin bir nefes vermiş ve önüme düşen saçlarımı geriye atmıştım. "Sizin dediklerinizi de unutmuş değilim Derya Hanım. İçiniz rahat olsun." dedim ve ardından da daha fazla yanında durmamak için ayaklandım. "Üstelik insanların ağzı torba değil ki büzüp kapatalım... Konuşacak olan konuşur bir şekilde ve izninizle benim pilav yapmam lazım. Miraç yarım saat, bir saate gelir." Taze fasulye yapmıştım zaten geldiğimde ancak pilavı sıcak kalsın diye henüz yapmamıştım. Pilav ısıtmaktan nefret ediyordum. "Ben de yardım edeyim bari." diyerek peşime düşmesiyle derin bir nefes aldım ancak en azından bir şeylerle uğraşırken onunla muhatap olmak zorunda kalmam diye bir şey demedim. Önce ısıtıcıya su koymuş ve ardından da öncesinden suya koyduğum pirinçleri süzgece aktararak yıkamıştım. Bu sırada Derya Hanım etrafı alenen kurcalıyordu ve kendisini görmezden gelmemi de fazlaca zorlaştırıyordu. Yardımdan çok merakından geldiğini daha fazla belli edemezdi sanırım. Dolaptan anneannemin buz küplerine doldurduğu tavuk sularından da bir küp çıkarmıştım. "Sen mi öyle yapıp dolaba attın onu?" dedi pek beklemediğini alenen belli ederek. "Anneannem." dedim kısaca ve dolaptan tereyağı çıkarttım. "Anneannenlerle ne zaman tanışırız?" Anneannemlerle? "Sormam gerekiyor." dedim anneannemler her daim müsait olsa da. Bu sırada bir tencerede tereyağını eritmiş şehriyelerle pirinçleri de içine atarak kavurmuştum. Ardından erimeye başlayan tavuk suyu buzunu, tuzu ve ısıtıcıda kaynamış olan suyu da ekleyerek kapağını kapattım. Tamamen boş kalmamak için de dolaptan salata malzemelerini çıkarmış ve bir de salata yapmaya girişmiştim. "Kavurması mı, yemeği mi bu?" dedi fasulye tenceresinin kapağını açıp ne olduğuna bakarak. Yıkadığım domatesleri kesme tahtasının üzerine bırakırken "Yemeği." dedim yine kısaca. Bu fasulyeler de anneannemin buzluk koleksiyonuna aitti ve sanırım gerçekten anneannem olmasa yapacak bir şey bulamayacakmışım. Bu esnada Arda "Bala abla!" diye koşarak içeri girmişti elinde tuttuğu paketle. Babaannesinin hâlâ burada olduğunu görmek çocuğu bile şaşırtmıştı. "Söyle balım..." dedim Arda'nın şaşkınlığını yok sayarak. "Yarın evde misin?" Biraz önce ikili konuşmuş olmamı umursamadan Arda'yı başımla onayladım. "Evdeyim, yani evdeyiz." "Beraber Ejdarhanı Nasıl Eğitirsin izleyelim mi? Elif ilk filmini izlemiş sevmiş, ikinci filmini beraber izleyelim dedi." Gülerken "Sanırım ardından da akşam da Elif'le burada film izleyelim mi gelecek?" dememle Arda da gülmüş ve başını sallamıştı aşağı yukarı. "Yarın beraber izleriz izlemesine ama Elif'in de izin alması gereken bir anne ve babası var." "Ali abinin canına minnet ki. Zaten buraya gelmek için bahane arıyor." Küçücük çocuk bile anlamıştı. Ali bunu duysa görse utanır mıydı? Hiç sanmıyordum... Benim yorum yapmamam üzerine Arda, babaannesine dönmüştü. "Sen niye hâlâ buradasın ki babaanne?" "Babanı bekliyorum oğlum, geldiğinde beni bırakıversin eve." "Aa, yemeğe kalırsınız diye düşünmüştüm." dedim yapmacık bir ilgiyle ki yapmacıklığını resmen gözüne sokmuştum kadının es kaza kabul etmemesi için. "Yok, kızım!" dedi o da yapmacık bir gülümsemeyle. "Evde de yemek saati. Feride tek başına beceremez." Ardından Arda'ya dönmüş ve biraz önce baktığı için şikayet ettiği torununun saçlarını okşamıştı. "Hadi bana odanı göster paşam." Sanırım ardından da Arda'dan evi gezdirmesini isteyecekti. Ben tepkisiz kalırken Arda mecburen babaannesiyle birlikte içeri doğru ilerlemişti. Nitekim gelen ufak tefek seslerden evi gezdiklerini de anlamıştım ama duymazdan geldim bunu da. Salata malzemelerini doğramayı bitirdikten sonra ayrı bir kaba daha sonra eklemek üzere sosunu da hazırlamıştım. Pilav da çoktan hazır olmuş ve dinlenmesi için altını kapatmıştım. Salona geçip Derya Hanım'la muhatap olmamak için çıkan ufak tefek bulaşıkları makineye attığım sırada kapı da çalmıştı en nihayet. Miraç'ın gelmesinden çok, Derya Hanım'ın gidecek olmasına sevindiğim bir gerçekti. Hızlı adımlarla kapıya ilerlerken neyse ki Derya Hanım görünürde yoktu. Miraç girer girmez dudaklarıma minik bir öpücük bıraktığında geçtiğimiz bir saatin sonunda ilk kez içten bir şekilde gülümsemiştim. "Hoş geldin..." diye mırıldanırken kollarımı boynuna dolamış ve bir kez de ben dudaklarına öpücük bırakmıştım. "Öhö öhö!" Arkamdan gelen yalandan öksürükle mecburen Miraç'tan uzaklaştım. Derya Hanım baş örtüsünü bir yandan da bağlamakla meşguldü. Miraç'ın, annesini burada beklemediği için oluşan şaşkınlığı da oldukça net bir şekilde görünüyordu yüzünde. "Anne?" dedi sorarcasına. "Hiç girme oğlum. Arda'yı ben bıraktım bugün ama geri dönmeyi gözüm kesmedi. Dizlerim bitmiş. Beni eve kadar bırakıver iki dakika." Miraç annesine dönmeden önce bir sorun olup olmadığını anlamak istercesine bana dönmüş ve beni özellikle de gözlerimi uzun uzun incelemişti. Ancak benden alabildiği tek tepki basit bir gülümsemeydi. "Bırakayım anne..." dedi ardından da biraz önce çıkarmaya niyetlendiği montunun yakasını düzelterek ve ardından hızlıca şakağıma bir öpücük bıraktı. "5 dakikaya gelirim yavrum." Başımla onaylamakla yetindim yalnızca ve Derya Hanım'la birlikte çıktılar. * Giydiğim halihazırda kısa olan geceliğin iyice açılmasını sorun etmeden yatağın içine girmiş ve üzerimi örterken Miraç'a doğru sokulmuştum. "Annem bir şey demedi değil mi?" dedi elleri omzumu sararken. Yavaş yavaş omzumu okşarken de başımı iki yana salladım. "Yok demedi." Yemekte Arda da olduğu için konuşamamıştık. "Ama sanırım sana bir şey demiş." dedim ellerim her zamankinden daha suratsız olan yüzüne çıkarken. Keseli birkaç gün olan sakalları elime batıyordu ama bu ne çok kısa ne de çok uzun olan hali Miraç'a fazlasıyla yakışıyordu. "Annem işte..." dedi umursamazca ama annesinin bu tavırlarının canını sıktığı da fazlaca belliydi. Omzuna bir öpücük bıraktığımda eli omzumdan belime doğru kaymıştı. Belimdeki ellerinden de destek alarak kucağına bacaklarımı iki yana ayırarak oturdum ve ellerim masaj yapmak için omuzlarını buldu. Ben masaj yaparcasına hafif hafif omuzlarını sıkarken belimdeki eli oldukça yavaş bir şekilde sürtünerek yukarı çıkıyordu. Siyah geceliğimin askısını düzeltircesine iki işaret parmağını da çengel geçirircesine askılarıma geçirmiş ve yavaşça ileri geri oynatıyordu sıcak parmağını. Dudaklarımızın birbirine kapandığı sırada askılarımı düzeltmekten ziyade aşağı indirmiş ve geceliğin göğüslerimden kayarak üst kısmının belimde toplanmasına neden olmuştu. Göğüslerim çıplak kalmalarıyla birlikte uyarılırlarken öpüşlerimiz hızlanmıştı. Miraç'ın elleri de omuzlarımdan göğüslerime doğru yol alırken dudaklarımız da ayrılmış ve zevkle başımı geriye atmıştım. Dudakları önce çeneme öpücüklerini bırakmış ve oradan da boynuma geçmişti. Altımda sertleşen penisini hissetmek beni daha da tahrik ediyordu. Göğüs ucumu sıktığı ve benim de hafifçe inlediğim sırada kapı iki kez tıklatılmıştı. Mecburi bir hızla kendimi Miraç'ın kucağından yana atarken kapı da açılmıştı. Son anda çıplak göğüslerime yorganı çekmeyi becerebilmiştim. Miraç da hafifçe boğazını temizlerken sırtını hepten başlığa vererek oturduğu yerde dikleşmişti. "Ne oldu oğlum?" dedi elindeki kahve köpüğü ayıcık ve pijamalarıyla yatağın ucunda uykulu gözlerle bekleyen oğluna. Arda tam gelecek zamanı bulmuştu gerçekten. Hâlâ hızlanan nefeslerimi düzene koyabilmiş değildim ki Arda benden tarafa doğru birkaç adım daha yaklaştı. "Sizinle uyuyabilir miyim?" Miraç önce bana kısa bir bakış atmış ve ardından da oğluna dönmüştü tekrar. Ne diyeceğini bilemezmişçesine de dudaklarını ıslatırken başıyla onayladı. "Uyu tabii oğlum da nereden çıktı bu birden?" Arda benim yanımda yatacağını belirterek bu tarafa iyice yaklaşmıştı ki Miraç diğer tarafına iki kez vurdu. "Böyle gel, babacım." "Neden ki?" dedi Arda şaşkınlıkla. Çünkü gelmeseydin sevişecektik ve üzerimi düzeltme fırsatım olmadı. "Ne o, benim yanımda uyumak istemiyor musun?" dedi Miraç da soruya soruyla karşılık vererek. Arda bunun üzerine yatağın etrafında dolanarak babasının tarafına doğru ilerlerken başını iki yana sallamıştı. "İstiyorum ama senin kolların büyük. İkimize de sarılabiliyorsun öyle." demişti babası kendisini koltuk altlarından tutup yatağa çıkartırken. "Böyle de sarılırım." dedi Miraç oğlunun alnına bir öpücük bırakarak. "Hem ikinizin de yanımda olmasını daha çok seviyorum." Arda gülümserken babasının göğsüne doğru sokulmuştu bile elindeki oyuncak ayıyla. "Şimdi sen söyle bakalım. Bir şeyden mi korktun?" Arda başını iki yana sallarken Miraç uzanarak önce kendi tarafındaki abajuru söndürmüştü. "Sadece uyandım ve sizinle uyumak istiyorum." "Peki..." derken üzerimden uzanıp benden taraftaki abajuru da kapatmış ve bu sırada omzuma da bir öpücük bırakmıştı. Karanlık olmasıyla birlikte önce yorganın içinde askıları kollarımdan geri geçirmiştim hızlıca ve ardından da Miraç'tan tarafa dönerek göğsüne doğru sokuldum. Arda da şu an diğer taraftan babasının göğsüne sokulmuştu ve Arda'nın deyimiyle büyük kollarıyla bizi sarıyordu. "Baba." dedi Arda, ellerim hafif hafif Miraç'ın göğsünü okşarken. "Söyle." dedi Miraç da derin bir nefes çekerek içine. Sanırım o da sevişemediğimiz için çok mutlu olmasa gerekti. "Bir kardeşim olursa..." dedi ve hemen ardından da kendi sözünü keserek kendisi ekledi. Sanırım dünkü konuşmalarında bununla ilgili bir şey de geçmişti. "Biliyorum bir kardeşim yok ama olursa Bala ablanın karnında mı büyüyecek?" Sanırım bu kardeş mevzusuna gerçekten takmıştı ancak içi rahat olabilirdi çünkü gerçekten çocuk yapmak gibi bir niyetim yoktu. "Belli bir süre için evet ama sonra doğacak, yani olursa." dedi Miraç da ne düşündüğünü anlayamadığım dümdüz bir sesle. Acaba çocuk istiyor muydu yoksa daha çok olsa da olmasa da olur tavrında mıydı? Arda'nın minik kaşlarını çattığını karanlıkta zar zor seçebildim. Yorganın altından eli babasını da geçmiş ve karnımda duraksamıştı. Gözlerime de bundan rahatsız olup olmadığımı anlamak istercesine bakıyordu. Ona hafifçe gülümsediğimde bakışları tekrar babasına döndü. "Buraya nasıl sığacak ki? Çok küçük, değil mi?" Sen bir de çıkacağı yerin küçüklüğünü gör. "Fiziğimi bozarak." dedim, babasına sormuş olsa da ben cevaplayarak ancak Miraç'ın ters bakışlarını da üzerimde hissedebiliyordum. "Nasıl yani?" dedi Arda anlam veremeyerek. "Bala ablan karnının büyüyeceğini kast ediyor oğlum ama bu gayet normal bir şey... Füsun halanı Kaan'a hamileyken hatırlıyor musun? Karnı kocamandı." Arda çocuklara özgü bir şekilde kıkırdadı. "Balon gibi. Koltuktan kalkamıyordu bile halam." "Normal bir şey mi diyordun?" dedim dehşetle. Bu mükemmel esneklikteki vücut koltuktan kalkamayacak hale mi gelecekti? Almayayım. "Yani içinden bir insan çıkıyor, tabii ki normal yavrum." Bir de anneannem üçüz doğurmuştu. Acaba üç bebeği birden nasıl taşımıştı, nasıl doğurmuştu? Şu an bir tanesi bile bana fazlaca korkunç geliyordu. "İçimden bir insan çıkması başlı başına normal bir şey değil." dedim dehşetimden gram kaybetmeden. "Nasıl oluyor peki çocuk?" dedi bu kez de. Zaten böyle bir şey sormasını konu açıldığından beri bekliyordum ve o yüzden şaşırmamıştım. Cevap verme işini Miraç'a bırakırken boynuna doğru sokuldum. Eğer Arda gelmese uygulamalı olarak gösterebilirdik. Göğsündeki elim yaramaz bir tavırla daha aşağılara kaymaya başladı. "Bunu nasıl anlatsam bilemiyorum, bunu sana nasıl anlatacağımı düşünmem için biraz süre verir misin bana?" Bu kadar doğrudan söylemesi beklediğim bir şey değildi. Ben bir şeyler saçmalar ve eğlenirim diye düşünmüştüm. Hiçbir zaman istediğimi vermiyordu. "Tamam ama yarın söyle." dedi Arda da anlayışla. Bu sırada elim kasıklarına kadar inmiş ve ağır ağır oralarda dolaşıyordu. Zaten önceden de uyarılmış olduğu için uyarılmaya oldukça hazırdı ve tamamen oraya dokunmasam da hissedebilmiştim. Miraç elimi yakalayıp kendinden uzaklaştırırken oğlunun başına bir öpücük kondurdu. "Söylerim ama şimdi uyuyalım." dedi ve ardından da yakaladığı elimi göğsüne çıkardı ve oraya bıraktı. "Kaşınma!" demeyi de ihmal etmemişti ve de tabii ki kulağıma doğru. Miraç'ın Arda ve benim üzerimi örttüğü sırada kulağına "Uykum kaçtı ama..." diye huysuzca mırıldandım. "Arda gelmese olabilecekler çok uyku kaçırıcı..." Bu kez uyarmak yerine doğrudan kalçama minik bir tokat atmış ve gülmeme neden olmuştu. "Uyu Bala!" dedi yine de göğsünü derin bir nefes çekerek doldururken. "Puf!" derken nefesimi oldukça kasıtsız bir şekilde kulağı ve boynu arasındaki o yere vermiş ve kalçama minik bir tokat daha yemiştim. * Biz kahvaltıyı yaparken kapı çalmıştı ve hiç beklemediğim bir şekilde anneannem gelmişti. Sanırsam yeni evlilere duyduğu süre bitmişti. Miraç mecburen çok geçmeden kalkıp işe gitmek zorunda kalmıştı ve biz de anneannemle yalnız kalmıştık. Anneannemin gelişi sanırım en çok Arda'ya yaramıştı ve yalnızca yanında getirdiği malzemelerden dahi bugün başıma iş çıkaracağını anlamak hiç de zor değildi. "Nasıl bu kadar şeyi oradan buraya taşıdın anneanne?" derken bir yandan da kahvaltıda çıkan bulaşıkları makineye diziyordum. Hafta sonları evde kaldığımda yine Miraç hazırlıyordu kahvaltıyı ama ben topluyordum genelde. "Lütfü'nün de bu tarafta işi vardı. Geçerken bırakıverdi beni." dedi hızlıca ve masada oturmuş ilgiyle bizi izleyen Arda'ya bakıp gülümsedi. Lütfü dediği yan komşuydu. "Paşam bak sana şişe şişe vişne suyu kaynattım. İçer misin şimdi bir bardak?" "Olur." dedi Arda gülümseyerek ve anneannem bir de cam şişelere doldurup getirmiş olduğu vişne sularından birini açarak bir bardağa doldurdu ve ardından da Arda'nın önüne bıraktı. Arda "Teşekkür ederim..." dediğinde biraz da utanarak, anneannem başının üzerinden öpmüş ve "Oy! Afiyet olsun!" demişti büyük bir neşeyle. Ardından bana dönmüştü tekrar. "Ben şunları bir dolaba yerleştireyim, sen de mutfağı topla. Sonra temizlik yapalım. Şimdi sen tek başına yalap şap yaparsın. Hazır gelmişken iki elden evi de bir temizleyelim." "Ben dün temizledim!" dedim hızla. Amacım bugünümü boş bırakmak ve yemek yapmak dışında tüm gün yatmak olduğu için dün yalan yanlış süpürüp silmiştim ancak anneannem gelerek tüm planlarımı alt üst etmişti. "Temizledin mi?" dedi şaşkınlıkla ve şöyle bir etrafına bakındı. Ardından işaret parmağını bana doğru salladı. "Her hafta getirtme beni buraya Bala!" diye de kızdığında ağlamaklı bir nefes verdim. "Anneanne her hafta her hafta dip köşe temizlemeye ne gerek var. Haftada bir gelişi güzel temizle, ayda bir de dip köşe temizle yeter." "Tabii yeter Bala da bu evin bir ayı hiç dolmamış sanki." dedi anneannem ve en son ne zaman dip köşe temizlik yaptığımı düşünmeme neden oldu. Miraç'ın dayımlarla tanışmak üzere anneannemlere geleceği gün anneannem zorla çatı katındaki odamı temizletmişti, yani bu evi hiç dip köşe temizlememiştim. "Şimdi git perdeleri çıkar, makineye at." dedi bulaşık makinesinin kapağını kapattığımda. O kadar dip köşe temizlikti. Oturup ağlamak istiyordum. "Sonra da nevresimleri çıkartıp onları değiştir, katlanacak çamaşır varsa da katla kaldır ama önce bana süpürgeyi ver başlayayım süpürmeye. Sana hiç güvenmiyorum." "Sağ ol anneanne!" dediğim sırada beni hiç takmadan Arda'ya döndü. "Paşam, sen de odan dağınıksa topla, sonra ne istersen yap." Anneannemin dediği gibi önce perdeleri çıkartarak makineye atmıştım. Ardından da çamaşır odası olarak kullandığımız hem de misafir odası olan küçük odaya girerek tek tek kıyafetleri ayırmıştım. En önce Arda'nınkileri katlayıp çamaşır sepetine doldurdum ve "Arda!" diye seslendim. Süpürge sesinden bizzat yanına gitmem gerekeceğini düşünmüştüm ancak Arda çok geçmeden kapıda görünmüştü. "Efendim Bala abla." "Al balım, bunları dolabına yerleştir ama sonra bana sepeti geri getir olur mu?" Arda sepeti elimden alırken başıyla da onayladı beni. Ben de ütülenecek kıyafetleri Miraç'ın daha sonra ütülemesi için kenara ayırmış ve ütü gerektirmeyenleri de hızlıca katlamıştım. Bu sırada Arda'nın getirmiş olduğu sepete de katlamış olduğum kıyafetlerimizi yerleştirerek odamıza gitmiş ve kıyafetlerimizi yerleştirmiştim. Hazır odadayken kendi nevresimlerimizi de sökerek çamaşır sepetine atmış ve dolaptan çıkardığım temiz nevresimleri de geçirmiştim. Arda içinde temiz bir nevresim takımı alarak onun odasına ilerledim. Henüz kendisi yapamazdı sanırım. Bu yüzden önce onun yatağının nevresimlerini de sökmüş ve temizlerini geçirmiştim. İşim bittiğinde anneannemin başka bir şey istemeyeceğini düşünmek ise benim salaklığımdı. Kendisi ona verdiğim paspasla yerleri silip, toz alırken beni de banyoları ve tuvaleti temizlemem için göndermişti. Üstelik normal alaturka tuvaleti kullanmamamıza rağmen orayı da temizletmişti. İşim bittiğinde kapılara kadar silen anneannemin bu yaşta bu enerjiyi nasıl bulabildiğine hayret ettim. Her gün o kadar yoga yapmama ve genç olmama rağmen benim belim kopmuştu burada. "Yapılacak başka bir şey kaldı mı? Duşa girebilir miyim?" dedim yorgunlukla anneanneme bakarak. "Yemeğe patatesli yahni yapıp gideceğim, kış günü iyi gelir. Yer mi Miraç?" dedi daha önce şu an elindeki bezle sehpanın üzerini silen Arda'ya yiyip yemeyeceğini sormuş olacak ki. "Yer ama yorulmadın mı anneanne? Ben makarna falan yaparım. Yorulduk." "Hih!" dedi anneannem kapıyı silmeyi bırakıp eli belinde bana dönerek. "Her gün makarna yemiyorsunuzdur inşallah?" "Hayır anneanne ama hani bugün yorulduk ya..." "Ben yorulmadım yaparım." dedi, ardından da Arda'yı işaret etti. "Senden güzel siliyor maşallah." "Al nüfusuna geçir çocuğu anneanne!" dedim sitemle. "İşim bitti sayılır benim. Ben mutfağa girmeden iki dakika bir kek çırpıver. Büyükbaban istiyordu senin elinden. Giderken bir iki dilim götüreyim ona da." Pes ederek "Neli yapayım?" dedim. "Portakal da getirmiştim taze taze. Şöyle limonlu, portakallı yapıver." Bunun üzerine mutfağa geçerek hızlıca bir kek de çırpmış ve keki fırına verdikten sonra da anneannemin yanına ,salona, geçmiştim. Arda'yla oturmuş ve çizgi film izliyordu. "Anneanne kek fırında, zaman ayarını kurdum. Çalınca fırından çıkarırsın olur mu? Duş alacağım." "Tamam, yavrumun yavrusu..." demişti anneannem de kısaca bana dönerek. Ilık bir duş ve iyi bir cilt bakımı yorgunluğumun yarısını alıp götürmüştü bile. Islak saçlarımı tarayıp güzelce kurutmuş, yüzümü güzelce nemlendirmiş ve tırnaklarıma bakım yağı sürmüştüm. Üzerime de yalnızca Miraç'ın bana fazlaca büyük gelen siyah kazaklarından birini giyinmiştim. Zaten elbise gibi olduğu için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. Salona girdiğimde anneannem yoktu ve Arda çizgi film izlemeye devam ediyordu. Mutfağa girdiğim esnada ocağın altını kapatıyordu anneannem. Beni fark ettiğinde gülümsedi ve çocukken de yaptığı gibi saçımı kokladı içine derin bir nefes çekerek. "Oh, mis!" derken de saçlarımın arasına bir öpücük bırakmıştı. "Yemek pişti. Ben gideyim artık." dediğinde ciddi olup olmadığını anlamak istercesine gözlerimi kırpıştırdım ancak son derece ciddi görünüyordu. "Saçmalama yemeğe kal, Miraç bıraksın seni." dedim hayretle de. "Büyükbaban da yalnız mı yesin?" dedi anneannem gülümseyerek. "Büyükbabam da gelsin. Sonra Miraç bırakır sizi." "Geldim, gördüm, gideyim hem ben yürümek istiyorum." "Eve kadar yürüyecek değilsin ya! Ne kadar yürümek istiyorsan söyle o kadar önce indirsin Miraç seni." Bazen anneannemi anlamakta gerçekten zorlanıyordum. "Kendim geldim, kendim giderim." "Bari yemekten size de al. Eve gidip bir de yemek mi yapacaksın?" dedim gitmeye son derece kararlı olduğunu anladığımda. "Sabah yaptım da geldim buraya." İçime böyle hiç sinmediği için kabul etmeyeceğini bile bile şansımı denedim. "Bari babamı arayayım. Belki evdedir. O bıraksın seni." "Sinirlerimi hoplatma benim!" dedi tehdit edercesine. "Doktor Civan'ım?" dedim bu kez de sorarcasına. Evleri buraya yakındı ve Kardelen dün Civan abinin bugün izinli olduğunu söylemişti. Sabah beraber gezeceklerdi ve beni de çağırmışlardı ama canım hiç istememişti. "Kocanın yanında da böyle konuş da tez boşanın..." dedi anneannem bana ters ters bakarak. Ağız alışkanlığıydı. Ne yapabilirdim? "Kimse bıraksın istemiyorum, hem sen çocuğa film izleyeceğiz demişsin. Sevdiği kız gelecekmiş, devamını da onunla mı ne izleyecekmiş. Sen tamam dediğin için çocuk seni bekliyor kaç saattir." * "Ev temizlik kokuyor." dedi Miraç halime gülerek. Ben dün de temizlemiştim aslında ama hiç böyle bir tepki almamıştım. Sinirlerim bozulurken yine de uzanıp dudaklarına bir öpücük bıraktım. "Yorgunluktan ölüyorum, önümüzdeki 1 yıl boyunca temizlik kelimesini dahi duymak istemiyorum." derken arkamı dönmüş ve içeri doğru ilerlemeye başlamıştım bile. "Perdeler nerede?" dedi Miraç da peşimden gelirken ister istemez çatılmış kaşlarıyla. "Onlar da anneannemin gazabına uğradı ve asılmak üzere seni bekliyorlar. Yemek yiyelim ben mutfağı toplarken asarsın." "Yavrum akşam akşam... Işıklar da açık. Asayım sonra yiyelim." dedi perdelerin olmamasından büyük bir rahatsızlık duyarak. "Sen bilirsin." dedim geçip koltuğa otururken. Gerçekten çok yorulmuştum. "Hasibe Hanım nerede?" dedi Miraç. Perdelerin olduğu sepetle salona dönerek. "Gitti." dedim. Ne dersem diyeyim kalması için ikna edememiştim ne yazık ki. Anneannem gittikten sonra da oturup Arda'yla Ejdarhanı Nasıl Eğitirsin izlemiştim. "Neden?" dedi Miraç da şaşkınlıkla. Bir yandan da salon perdelerinden başlamıştı bile. "Ben bırakırdım." diye de devam etti. "Dedim de sözümü dinledi mi sence?" Miraç salonun perdelerini asmayı bitirdiğinde peşinden mutfağa da gitmiştim. "Odaların perdelerini yemek yedikten sonra as olur mu?" dedim çenemi göğsüne yaslarken. "Çok mu acıktın?" derken burnumun ucuna minik bir öpücük bırakmıştı. Dudaklarımı büzdüm ve başımı aşağı yukarı salladım. Elleri belime sarılırken bu kez de dudaklarıma bir buse bırakmıştı. "Yemekleri böl o zaman yavrum, ben de hızlıca burayı da asayım." Başımla onayladığımda mecburen kendilerinden de ayrılmıştım. * Ali koltuğa oturduktan sonra şaşkınlıkla etrafına bakınmış ve bana dönerek "Bu ev niye bu kadar temiz?" demişti. Önceki gelişlerinde böyle bir ortam görmediği için bunu sorması hem normal hem sinir bozucuydu. Hoşnutsuzlukla içime derin bir nefes çekerken Miraç oldukça eğlendiğini belli edercesine gülmüştü. "Ne dersen de beni bu evi senin temizlediğine inandıramazsın." diye de Ali devam ettiğinde Hilal'den uyarıcı bir bakış yemişti ama farkında dahi değildi. "Anneannem buradaydı!" dedim hoşnutsuzlukla. Ayrıca ev normalde de o kadar kirli değildi. Sadece anneannem biraz fazla titiz olduğu için şimdi ekstra temizdi o kadar. "Ayrıca bana da temizletti." "Film izlemeye geldim ben, sizi dinlemeye değil!" dedi Elif huysuzca. "Haspam!" Söylenmemle Elif bana dönmüş ve dil çıkarmıştı. "Baba mısır patlatalım!" dedi Arda babasına dönerek. "Gel patlatalım oğlum." dedi Miraç ayağa kalkarak ve elini oğluna uzattı. Arda babasının elini yakaladığında Elif de diğer elini kavradı. "Ben de geleceğim hayatım." Bana da "Ne içersiniz?" diyerek peşlerinden kalkmak düşmüştü. Üzerimde hâlâ Miraç'ın kazağı vardı ve kalktığımda diz kapağımın bir karış kadar üstüne kadar inmişti. "Anneannem vişne suyu kaynatmış. O var, bir de çay, kahve?" "Gözlerim yaşardı." dedi Ali abartılı bir tavırla. "Senden böyle bir misafirperverlik görmek..." "Sana değil karına saygımdan canım." dedim yüzümü de buruşturarak. "Vişne suyu iyi olur." dedi Hilal gülümseyerek ama hemen ardından o da ayaklanmaya niyetlendi. "Yardım edeyim mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Miraç'la hallederiz." "Ben de vişne suyu alayım." dedi Ali bana ters ters bakarak. Çocukların zaten ikinci bir tercih hakları yoktu. Ben de vişne suyu içerdim. Yalnızca Miraç'a sormak kalmıştı. Mutfağa girdiğimde Elif ve Arda masada oturmuş ve Miraç da mısır patlatmak için bir tava çıkarmıştı. Bu sırada Elif, Arda'ya "Sevişmek de izleyelim." diyordu. Ben şaşkınlıkla duraklarken Miraç da Elif'e dönmüş ve "Ne izleyelim, ne izleyelim?" demişti. "Sevişmek..." dedi Elif safça. Miraç kesinlikle bana kızacaktı. "Yanlış mı söyledim Bala?" diyerek bana da döndüğünde üstüne bir de tüy dikmişti resmen. "Hani dün demiştin ya, onu izlemeye dalmışsın. O yüzden geç kalmışsın." Miraç'ın sinirli gözleri beni bulurken yutkunmuştum. Bir yandan da bu konuşmanın salonda değil de burada geçmesinden de oldukça memnundum. Bir de Ali'nin gereksiz triplerini çekemezdim. "Dün ne izlediğimi hatırlamıyorum ama öyle bir şey değildi. Onun yerine Güzel ve Çirkin izleyebiliriz. O çok güzel bir film." Elif umursamazca omzunu silkerken "Tamam onu izleriz." demişti. "Sen ne içersin sevgilim?" dedim ardından da biraz da nabız yoklamak için Miraç'a dönerek. Bana hâlâ sinirli olduğunu hissettiren bir bakış attı ve çocukların duymaması için dudak oynatarak "Konuşacağız!" dedi. |
0% |