Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@__kao__

Tabletimden Titanik izliyor ve abur cubur tıkanıyordum ki aşağıdan duyduğum sesle filmi durdurdum, kulaklıklarımı çıkarttım ve konuşmalara kulak kesildim.

Babam gelmişti.

Merdivenlere yaklaştım ama ses yapmaktan korkarak birkaç adım kala durdum.

"Hâlâ gelmedi değil mi?"

"Yok, Mustafa. Nerede bu kız?"

Hemen yukardaydım.

"Ben bulacağım onu, Hasibe Hanım... Öyle ya da böyle bulacağım."

Acaba şimdi gayet normal bir şekilde aşağı insem ne olurdu. Anneannemin yanında beni zorlarsa anneannem babamı kelimenin tam anlamıyla terlikle kovalayabilirdi ama o terliği ben de yiyebilirdim.

En iyisi anneannem evden çıktığında parka gitmek ve biraz oyalandıktan sonra normal bir şekilde gelmekti. Daha fazla anneannemleri endişelendirmek istemezdim.

"Hele bir bulma!" dedi anneannem sitemle.

"Hele bir kılına zarar gelmiş olsun... Bu sefer Mehmet'i durdurursam ne olayım?"

Mehmet dayımdı ve askerdi. Dayımla babamın arasının iyi olmadığını biliyordum, ben annemle boşandıkları için olduğunu düşünüyordum ama şimdi sebebini daha iyi anlayabiliyordum.

"Hasibe Hanım..!" dedi babam sıkıntılı bir nefes vererek.

"Bala benim kızım, canım... Ona bir zarar gelmemesini herkesten önce ben isterim."

"O zaman ona göre davran!" dedi anneannem tersçe.

"Torunumu bulmadan da bir daha bu kapıyı çalma. Hatta mümkünse hiç çalma."

Babamın derin bir nefes daha aldığını işittim.

"İyi günler Hasibe Hanım!"

Babamın ardından kapı sesini de duyduğumda gittiğine emin olmuştum.

"Neredesin yavrumun yavrusu?"

Anneannemin titrek sesini duyduğumda kalbimin teklediğini, pişmanlıkla kasıldığını hissettim. Babama derken anneanneme de yapmıştım.

Ancak şimdi inersem anneannem daha çok kırılırdı. Anneannemin bir yere gitmesini bekleyecek ve gayet normal bir şekilde kapıdan girecektim.

Bugün bir yere çıkmasa bile en geç yarın sabah yürüyüşe çıktığında çıkardım evden.

Bir süre daha öylece durduktan sonra Titanik izlemeye devam ettim.

*

Anneannem markete, büyükbabam camiye gitmişti ve ben de hızlıca üzerimi giyinerek çıkmıştım evden.

Her şey planladığım gibi olacaktı. Parkta biraz daha oyalanacak ve anneannemin evde olduğundan emin olduktan sonra eve dönecektim.

Derin sıkıntılı bir nefes verdim. Umarım bu babam için yeterli bir uyarı olurdu. Gerektiğinde ortadan kaybolacağımı bilmeliydi.

Artık eve dönmeye karar verdiğimde günlerdir açmadığım telefonumu da açtım.

Babamın artık bilmesinin bir anlamı yoktu.

Anneannemin az da olsa gönlünü alabilmek için pastaneye girdim. Triliçeye bayılırdı.

Aldığım triliçelerle birlikte çıktığımda önümde beyaz bir araba durdu. Camları filmli ve oldukça eski bir modeldi. Ne diyorlardı bunlara? Şahin mi? Gerçi olmayabilirdi de. Arabalar hakkındaki bilgim sıfırdı.

Araba beni ürkütürken gözüm pastanenin kamerasına kaydı. Umarım ki kayıttaydı.

Normalde kestirmeden gidecek olsam da ana yoldan yürümeye devam ettim. Etrafta insanlar vardı.

"Pardon bakar mısınız?" dedi yolcu kapısından bir adam çıkarak. Neredeyse tüm yüzünü kaplayan bir güneş gözlüğü vardı.

Kısa bir bakış atsam da herhangi bir şey demeden yürümeye devam ettim.

İnsanların az olduğu sokaklardan özellikle kaçınarak, işlek bir kafe bulana kadar devam ettim.

Kafeye girdim ve tuvalet bahanesiyle arka kapısından çıktım.

Her ihtimale karşın işlek sokaklarda yürümeyi sürdürdüm ve en sonunda evin sokağına girdim.

Ev de görüş alanıma girdiğinde derin bir nefes aldım.

Daha önce hiç yaşamamıştım ama babamın birkaç kez tehdit aldığını biliyordum. Hayatımda dönem dönem polislerle gezmiştim her ne kadar kimse beni bilmese de.

Tabii son skandallardan sonra artık o kadar da gizli değildim.

Evin bahçe kapısını açarken bir el ağzıma kapandı çığlık atmama fırsat tanımadan.

Çok geçmeden de gözlerim kapanırken doğru düzgün çırpınamamıştım bile.

Gözlerim yavaş yavaş aralanırken ilk gördüğüm şey gözlerimin aynısı olan ıslak gözlerdi.

"Bala!" dedi burnunu derince çekerek.

Başım çatlarken son anımsadıklarımla hızla olduğum yerde doğruldum ve aynı hızla etrafımı taradım.

Üzerinde oturduğumuz kirli yatak dışında duvarları küflenmiş, boyaları soyulmuş bu odada herhangi bir şey yoktu.

"Elif?" dedim şaşkınlıkla.

"Niye uyanmadın hemen? Dürttüm ben seni böyle bir sürü, bir sürü." dedi bir yandan da kolumu göstermek için dürterken.

"Öldün sandım. Benim bir kuşum vardı. Maviş... Onu da böyle dürtmüştüm, dürtmüştüm ama uyanmamıştı. Sen de onun gibi bir daha uyanmayacaksın sandım."

Onu sanırım rahatlatmam gerekiyordu.

Amirin kızı ve torunu... Ya da amirin kızı ve komiserin kızı...

"Neredeyiz biliyor musun?" dedim. Belki o çocuk diye bayıltma gereği görmemişlerdir.

Başını iki yana sallarken bozulmuş iki yandan toplanmış saçları da sallanmıştı.

"Gözlerimi bağladılar. Çok karanlıktı. Çok sıktılar. Kafam acıdı!" dedi bana şikayet edercesine ve tekrar ağlamak üzere dudakları büzüldü.

Hâlâ tam olarak idrak edip edemediğime emin değildim. Keşke ilk takip edildiğimden şüphelendiğim an aptal gururu bırakıp babamı arasaydım. En azından Ali'yi ya da 112'yi arayabilirdim ama ben kaçırılmasam bile Elif her türlü kaçırılacakmış demek ki.

Bir yanım da iyi ki aramamışım diyordu. Elif'in burada tek başına kalmasını istemezdim.

Elif'i kucağıma çektim ve kollarımı ona doladım.

"Merak etme babam bizi bulur."

Elif'i zaten arıyorlardır. Ben de telefonumu açmıştım. Telefonum şimdi neredeydi bilmiyordum ama tekrar kapanmış dahi olsa babam aldığı o kısa sinyalin peşine düşerdi muhakkak.

"Benim babam da bulur!" dedi benden şu durumda bile aşağı kalamayarak burnunu çekerken.

"Benim babam senin babanı dövebilir ama senin baban benim babamı dövemez. Benim ki daha güçlü!" dedim ona ayak uydurup biraz da dikkatini dağıtmak için.

"Çünkü senin baban benim babamın da babası ve babalara vurulmaz!" dedi bilmiş bilmiş.

Omuz silktim.

"Babası olmasaydı da babam babanı döverdi." dediğimde Elif'in kaşları çatıldı.

"Hiç de bile!" dedi sesini yükselterek.

"Sen öyle san!" dedim onu kucağımdan bırakarak ve ayaklandım.

Odada sağ köşede ,çaprazda kalan, kapıdan başka çıkabileceğimiz bir yer yok gibi duruyordu. Ne bir cam ne de bir havalandırma vardı.

Kanın vücudumdan çekildiğini hissettim ama Elif'i de panik yaptırmak istemiyordum.

Açık olmayacağını bile bile kapıyı açmayı denedim ama kilitliydi.

"Kilitli!" dedi Elif ben sonuç değişecekmiş gibi ikinciyi denerken.

"Ben de denedim." dedi ve sümüğünü tişörtünün koluna sürdü.

Elif olmasa kapıya deli gibi vurup açmaları için bağırırdım ama içerdekilerin nasıl birileri olduğunu, bir sınırları olup olmadığını bilmiyordum.

Ancak ikimizi birden kaçırmalarının tek bir sebebi olabilirdi.

Birimizi harcayıp ciddi olduklarını gösterecekler, diğerimizle de istediklerini yaptıracaklardı.

Babamların hızlı davranması için dua ederken Elif'in yanına döndüm. Henüz çok küçüktü.

İlla biri harcanacaksa umarım o ben olurdum.

"Bala?" dedi Elif bu sefer kendisi kucağıma çıkarken. Onu kollarımla sararken "Hı?" dedim.

"Sen babamın kardeşisin ya?" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Değilim!" dediğimde kaşları çatıldı.

"Ama dedem senden bana bahsederken halan diyor. Hala, babamızın kız kardeşine denir!" dedi.

"Yanlış öğretmişler sana." dedim.

"Hala dünyadaki en güzel kadına denir." dedim, bir yandan da Elif'in başının göğsümde yaslı olmasından faydalanarak etrafı süzüyordum.

Çok korkunçtu burası. Gözlerim dolarken ağlamamak için bakışlarımı tavana diktim.

"Yalancı!" dedi Elif çocuksu bir kıkırdamayla. Sesinden yavaş yavaş mayıştığını anlayabiliyordum.

Ağlamaktan yorulmuş olmalıydı.

"O zaman dedem bana hala derdi."

"Hah!" diye bir nida çıktı ağzımdan. Ancak başka bir şey söylemedim. Elif ise ağzında bir şeyler daha mırıldandıktan sonra göğsümde uyuya kalmıştı.

Bunun rahatlığıyla gözümden yaş düşmesine izin verdim.

Hıçkırmamaya çalışarak ağlarken Elif'in uyanmaması için nefeslerime -göğsümün hareketine- dikkat etmeye çalışıyordum.

*

"Kapat, Hilal!" dedim sesimin sert çıkmasına engel olamayarak.

"Kızın üzerine gitme!" dedi babam ben telefonu kapatırken.

"O benim üzerime geliyor!" dedim sinirle.

"Kızı için endişeleniyor!" dedi babam uyarıcı tonlamasıyla.

Derin bir nefes aldım. Haklıydı ama tek endişelenen Hilal değildi. Üstelik Elif şu an benim yüzümden kim bilir kiminle, kimlerle, nasıl bir yerde, ne yapıyordu?

Yemek saati çoktan geçmişti. Acıkmıştır. Bir şey yedirmişler midir, yoksa aç mıdır?

Hangisi iyiydi acaba? O haram parayla boğazından bir şey geçmesi mi, aç kalması mı?

Üstelik sadece Elif değil, Bala da yoktu. Ben şımarıklığından telefonunu açıp kapadığını düşünüyordum ama babam onun da kaçırılmış olabileceği konusunda ısrarcıydı.

Sandalyenin sırt yerini sıkarken ekranda başka görüntü oynasa da gözümün önünde Elif'in mahallede arkadaşlarıyla oynarken karga tulumba arabaya bindirilişi vardı.

Gözlerindeki o şaşkınlık, o dehşet içimi yakıyordu.

Gözlerimi kırpıştırdığımda Bala'nın pastaneden çıktığı an vardı.

"Parktan pastaneye geliyor amirim. Ardından önünde bu araba duruyor." dedi eski beyaz Tofaş'ı işaret ederek.

Arabanın içinden neredeyse tüm yüzünü kapatan bir güneş gözlüğüyle bir adam iniyor ve Bala'ya sesleniyor.

Bala dönüp baksa da durmadan devam ediyor.

Ne yani anlamış ve bizi aramamış mı?

En azından yoluna işlek caddelerden devam edecek kadar zekası varmış.

Bir kafeye giriyor.

"Buradan sonra nereye kaybolduğunu bulmamız biraz zaman aldı. Sanırım takip edildiğini anlayıp izini kaybettirmek için arka kapıdan çıkmış."

Ardından işlek bir sokağa giriyordu ve ardından da başka bir mahalleye giriyordu. En son mahalle bakkalının önünden geçerken bir kamera görüntüsü vardı.

"Buradan sonra kameralar yok amirim ama ekipler telefonun bulunduğu yerde bir de gazlı bez bulmuş. Sanırım evin önüne de pusuya yatmışlar."

Babam gözlerini ekrandan ayırmazken aklından geçeni tahmin edebiliyordum.

"Plakalar?" dedi yine de otoritesinden ödün vermeden.

"Sahte. Biri bir işletmeye, öteki bir tıra ait. İşletmeye ve tıra baktırdık. Bir ilgileri olduğunu sanmıyoruz."

"Bir delil, bir şey yok mu?" diye çıkıştım.

"Arabaları bir yere kadar takip edebildik komiserim. Ormanlık alanda araç değiştirmişler. Ekipler kaçırıldıkları araçları buldu ama bir delil yoktu."

Kabul etmek istemesem de ikisini birden kaçırmalarının tek sebebi vardı.

Belki de Bala'nın şımarıklık yaptığına inanmayı bu yüzden tercih etmiştim.

Elif'e bir şey olabileceği düşüncesi...

Adamlar temiz çalışmıştı. Muhtemelen onlar kontağa geçmeden ulaşamayacaktık.

Babam kalbini tutarak koltuğa çökerken kolundan yakaladım.

"İyi misin?" derken bir yandan da hızla masadaki suyu açmış ve babama uzatmıştım.

Sudan titreyen elleriyle bir yudum alırken başıyla onayladı.

"İyiyim." derken bakışları Ahmet'teydi.

"Miraç'tan haber var mı?"

"İletildi amirim ama bir cevap gelmedi."

Bu sırada babamın telefonu titredi ve ekran açıldı.

Bilinmeyen numaradan bir mesaj gelmişti.

Babam hızla mesajı açarken tek bir şey yazıyordu.

Aldığınız malları bize geri teslim edeceksiniz ya da siz kızlarınızın cesedini teslim alırsınız.

Ardından da bir video gönderildi. Baş rolünde Bala'nın olduğu bir video.

*

"Bırak!" dedim beni kolumdan tutup sürükleyen adamın elinden kurtulmaya çalışarak.

"Düzgün dur, alırım ayağımın altına!" dediğinde hâlâ ayak diretmeye devam ediyordum. Ne kadar direnirsem benden o kadar erken kurtulmak isterler ve ilk harcayacakları ben olurdum.

Yüzüne tükürdüğümde yüzüme sert bir tokat yemiştim. Babamınki kadar acıtmamıştı ama yine de yanağım yanıyordu.

Ağzıma dolan kan tadıyla da dudağımın patladığını anlamıştım.

Gözlerim sımsıkı kapalı yere düşmüşken kolumdan tutarak tekrar ayağa kaldırdı beni.

En azından Elif içerde kalmıştı.

Beni bir sandalyeye oturtturmuş ve sıkıca bağlamışlardı tüm direnmelerime rağmen.

"Bırak! Bırakın!" dedim hızla ama az kalsın olduğum sandalyeyi çekerek düşüreceklerdi. Bu direnmeme kısa bir ara vermeme neden oldu.

"Amirin kızı da amma güzelmiş." dedi sigaradan sararmış dişleriyle iğrenç iğrenç sırıtarak tam karşımdaki kıl yumağı adam.

Sakalları tüm yüzünü kaplıyordu ve kıldan yüzü görünmüyordu.

"Eğer şanslıysak ilk uyarımızı ciddiye almazlar ve öldürmeden eğleniriz." dedi beni buraya getiren de.

Midem bulanıyordu. Benim şu an yatağımda erkek arkadaşımın hayatında başka biri daha olduğu için depresyona girmiş bir şekilde ağlıyor olmam gerekiyordu.

Bu değildi olması gereken. Babamdan nefret etmem için bir sebep daha...

Yine de beni, bizi kurtarması için babama güvenmem hayatın bana bir taraflarıyla gülme şekliydi.

"Babam bu yaptıklarınızı yanınıza bırakmaz!" dedim tükürürcesine.

"Ne yapsak dilini mi kesip amire götürsek?" dedi kamerayı ayarlayan.

İçerde üç kişilerdi ama camdaki gölgelerden dışarda fazlası olduğunu anlayabiliyordum.

"Eğer amir sözümüzü dinlemezse dili lazım olacak..." dedi dudaklarını büzerek dişleri sarı olan ve elinin tersini çenemden başlayarak boynumdan aşağı sürtmeye başladı.

Ben kendimi geri çekmeye çalıştığımda ise arkamda duran -beni getiren- saçlarımdan asılmış ve boynumun daha da ortaya çıkmasına aynı zamanda çığlık atmama neden olmuştu.

"Dua et baban, sözümüzü dinlesin..." dedi elini en sonundan boynumdan çekip derin bir nefes vererek.

Eş zamanlı arkamdaki de saçlarımı bıraktığında başım anlık olarak öne düşmüş ama ardından geri kaldırmıştım.

"Yüzüne dokunmayalım bence. Bu güzelliğe yazık olmasın. Daha sanatsal, daha derin çalışalım?" dedi ve eline bir kerpeten aldı. Sandalyeyi ters çevirdiğinde korkum arttı.

Ne yaptığını göremiyordum ama kamera kaydediyordu.

Sol serçe parmağımı kavradığında ve kerpetenin ucunu tırnağımda hissettiğimde ne yapacağını anlamıştım.

"HAYIR!" diye bağırdım var gücümle ve elimi kaçırmaya çalıştım ama sımsıkı tutmuştu.

Uzun tırnağımı kerpetenle rahatça kavrarken çekmesi ve benim acıyla gür bir çığlık atmam bir olmuştu.

Oradaki etin hava aldığını, kalp gibi attığını hissedebiliyordum. Elimle serçe parmağımı kaplamak istiyordum ama daha çok acıyacağının farkındaydım.

Acıdan ağlamama engel olamazken kalkmış ete eliyle bastırdığında ağzımdan gür bir çığlık daha çıktı.

"Şimdi yalnızca bir tırnak amir. Belki bir sonrakinde parmağını, belki daha da sonrakinde elini keseriz. Bir bakarsın en sonunda başını kesip göndermişiz. Elini çabuk tut!"

Beni çözerlerken hâlâ ağlamaya devam ediyordum.

"Durun!" dedi kameraya konuşan adam. Beni kaldıran adama hitaben.

"Kapatmadan amire küçük bir teşvik daha verelim." dediğinde gözlerim anlamazcasına ona baktı.

Tüm yüzüm yaşlarla kaplıyken önümü görmekte zorlanıyordum ama sol tarafa ilerlediğini gördüm.

Minik bir ateş vardı ve üzerinde de bir çaydanlık.

Yanında duran demiri aldığında başımı iki yana salladım ve daha çok ağlamaya başladım. Demiri ateşe tutarken bir yandan da "Omzunu açın!" dedi.

Kolumdan tutan adam elbisemin yakasını çekiştirirken daha çok direnmeye çalıştım ama diğeri de beni tutmak için geldiğinde pek bir şansım kalmamıştı.

Adam sol omzumu indirdikten sonra o da kolumdan tutmuştu.

"Hayır!" dedim bir kez daha başımı iki yana sallayarak ve ağlamam daha da hızlandı ama çoktan o demir gelmiş ve omzuma bastırılmıştı.

Acı dolu bir çığlık daha atarken kamerayı kapattıklarını gördüm.

Beni sürüklerlerken karşı koyamıyordum artık. Sürükleyerek odanın içine fırlattıklarında ellerimin üzerinde ancak dengemi sağlayabilmiştim.

Ardımdan kapı kilitlenirken bakışlarım duvar dibine sinmiş Elif'i buldu.

İyice küçülmüş ve içli içli ağlıyordu. Bu hali bendeki ağlama isteğini arttırırken Elif'in olmasını, daha çok korkmasını umursamadan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Yine de tırnağımı görmemesi için elimi ardıma sakladım. Omzumu görmemesi için olabildiğince üzerimi düzeltmeye çalıştım ama kıyafet değerse daha çok acıyacağının farkında olduğum için bundan vazgeçtim. Elif küçük adımlarla yanıma gelmiş ve o adamın vurduğu yanağıma minik bir buse bırakmıştı.

"Acıdı mı?" dediğinde dolu dolu gözleriyle başımla onayladım onu.

Elif bana minik kollarını doladığında bir hıçkırığın daha kaçmasına engel olamamıştım. Omzum da acımıştı ama şu an sarılması canımın acısına rağmen iyi geliyordu.

"Bağırdığını duydum..." dedi o da ağlamaktan titreyen sesiyle.

"Çok mu acıdı?"

Henüz tırnağımı da omzumu da fark etmemişti ve canımı yakan şeyin bir tokattan ibaret olduğunu sanıyordu.

Boğazım düğüm düğümdü. Canım çok yanıyordu.

Yatağa Elif'in minik dizine uzandığımda artık rolleri değiştirmiştik sanırım.

Gözlerim kapanmadan önce Elif'in belli belirsiz "Çok güzelsin..." dediğini de duymuştum ve dudağımda belli belirsiz bir kıvrılmaya neden oldu.

Loading...
0%