@__kao__
|
"Bunlar mı?" duyduğum seslerle gözlerimi kırpıştırdım. "Dokunma!" Elif'in çığlık atarcasına konuşmasıyla hızla doğruldum yerimden. Beni dağlayan adam Elif'e tokat atacakken benden önce başka bir el onun elini kavradı. "Kıza yapmışsın zaten yapacağını. İkisine birden zarar veremeyiz. Çocuğu rahat bırak." Gözlerim uyku sersemliğiyle buğulu görürken Elif'i kendime doğru çektim iyice. "Bir tokattan bir şey olmaz. Baksana şu şımarığa!" dedi ve Elif'e yüzünü buruşturarak baktı. Dişlerimi sinirle sıkarken Elif'in yüzünü saklamak istercesine göğsüme bastırdım omzumun acısına rağmen. "Babamın bir tokatla kalmayacağına emin olabilirsin!" dediğimde sinirle, Elif için kalkmış eli benim yanağımla buluştu. Başım kısa bir süre yana düşse de hemen geri kaldırdım. Canımı daha fazla yakamazlardı sanırım. "Naci biraz aklını kullan!" dedi burada ilk kez gördüğüm adam. Hepsi midemi bulandırıyordu. "Vermezse öldüreceğiz kızı ama verirse ikisini bir götürüp atacağız karakolun önüne. Mustafa amiri ömür boyu mu peşine takmak istiyorsun? Kızlara bir şey olursa peşimizi bırakmayacağını biliyorsun değil mi?" Adamı sertçe itekledi Naci denilen adam. "Dünkü bebe gelmiş bize ders veriyor! Siktir git, amına koyayım!" Elif'in kulaklarını hızla kapatırken Naci dediği adam çıkıp gitmişti. Geride kalan adamın bakışları beni bulduğunda başımı dikleştirdim. "Aferin..." dediğinde kısık ve sevecen bir sesle Elif kollarımın arasından sıyrıldı. "Hiç belli etmedim değil mi Miraç abi?" Şaşkınlıkla bir Elif'e bir adama bakarken adam Elif'e bakıp gülümsedi ve başıyla onayladı. Kapıyı yokladıktan sonra bana döndü. "Ben komiser Miraç Keskin... Gizli görevdeyim. Sizi buradan çıkaracağım." Tüm savunmam adeta yıkılırken başımı daha fazla dik tutamayarak duvara yasladım. "Ne derlerse desinler cevap verip adamları kışkırtma. Benim de yapabileceklerimin bir sınırı var. İlk amacımız ikinizi de buradan sağ salim çıkartmak. Tamam mı?" Onu başımla onaylarken tekrar kapıya bir bakış attı. Ardından da birden çenemden kavradı. "Bir dahakine o dilini kopartırım!" dediğinde kaşlarım çatılırken ardından tekrar buraya gelen adamı gördüğümde oyununa ayak uydurdum ve sertçe çenemi elinden kurtardım. Miraç sinirle doğrulurken kapıya ilerledi ve adamı yeni görüyormuş gibi kısa bir an duraksadı. "Çıkalım şuradan yoksa benim elimde kalacak!" "Bir yandan da amirin sözümüzü dinlememesini o kadar istiyorum ki..." derken gevrek gevrek gülüyordu Naci. Kapıyı üzerimize çekip kilitlediklerinde artık sesleri uğultu şeklinde geliyordu. "Bala!" Bakışlarım kapanan kapıdan Elif'e kaydı. Başımı ne var dercesine salladım. Elini çenesine yaslamış ve aptal aptal gülüyordu. "Miraç abi çok yakışıklı değil mi?" Beni şu halde güldürebilmesi normal miydi? Biraz büyük duruyordu ama evet dediği gibi yakışıklıydı. Esmer denemezdi belki ama yanık bir teni vardı. Kahve saçları ve kemikli yüzüyle de hoş bir aurası vardı. "Önce abi demeyi bırak!" dedim gülmeme engel olamayarak. Elini çenesinden çekerek sitemle bana döndü. "Ya ben aslında hayatım diyordum ama öyle deyince babam kızıyor." Yüzümü buruşturdum. "Eğer bir daha kızarsa annenle uyuyacağının ve onun sizinle uyuyamayacağını söyle. 1 hafta onu yatağa alma bak nasıl kızmıyor bir daha!" "Valla mı?" dediğinde başımla onayladım onu. "Ay tamam o zaman. Ben Hayatım demeye geri döneyim." "Dön bakalım!" dedim başımı geri duvara yaslarken. Hâlâ çok fazla uykum vardı. Babam gelsindi artık bir an önce. Elif'le yerde bulduğumuz bir taşla duvarda XOX oynamaya başlamıştık bir yerden sonra. "Bu sefer ben X olacağım." dedi elimden taşı alarak. "Bana ne?" dedim ve taşı aldım elinden. "Başından beri ben X'im ve O da olmam." "Dedeme söylerim seni!" dedi kaşlarını çatarak. Elimle tıkılıp kaldığımız odayı işaret ettim. "Hadi git söyle, nasıl söylüyorsun?" Elif dudaklarını büzerken omuzlarını aşağı indirip kaldırdı. "İyi, tamam! Ben O'yum." Tam ortaya X yazarken kapı açıldı ve Miraç girdi. Öylece elimde taşla kalırken biraz utanmıştım da. Kim kaçırıldığı odada XOX oynardı ki? "Hayatım?" dedi Elif tatlı tatlı gülümseyerek. Miraç önce duvara sonra bize baktı. Görmezden gelmeye karar vermiş olacak ki başını iki yana salladı. "Sessiz olun!" dedi en sonunda ellerini de dudaklarına götürerek. "İçerdekilere uyku ilacı verdim, dışardakileri de yemek almaya yolladım. Çok vaktimiz yok. Sizi buradan çıkartmalı ve geri dönmeliyim." Hızla oturduğum yerden kalkarken Elif'in de kalkması için elimi uzattım. Elif işaret parmağıma değdiğinde ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Orospu çocukları tırnağımı çekmişlerdi ve acıyı artık hissetmediğim için unutuyordum. Ancak bir yere değdiğinde varlığını hatırlıyordum. Miraç elime kısa bir bakış attı. Elif'i biraz çekiştirerek diğer tarafıma getirdi ve sorgulamasına izin vermeden sağlam elimle Elif'in elini birleştirdi. "Ne olursa olsun ayrılmayın. Arkamda kalın ve ne dersem sorgulamadan yapın." Sonlara doğru bakışları beni bulmuştu. Ancak beni Elif'ten daha aklı başında bir insan olarak görüyorsa büyük yanılıyordu. Ardından tekrar kapıyı sessizce açtı. Bizim geride kalmamızı istercesine bir elini bize doğru kaldırmışken başını dışarı çıkartmış ve depoyu süzmüştü. Diğer eli ise belindeki silahtaydı. Bize döndü ve kafasıyla ileriyi işaret ettikten sonra önümüzden yürümeye başladı. Adamlardan ikisi sandalyenin üzerinde masaya devrilmiş bir şekilde duruyorlardı. Üçüncüsünün ise nerede olduğunu bilmiyordum. İlk buraya girdiğimde dışardakiler hariç 3 kişilerdi. Miraç yürümeye devam ettiğinde peşi sıra ilerledim. Bir yandan da her ne kadar elini tutsam da Elif'i yokluyordum. Dış kapıyı açarken bir anda önümüzde bir karartı belirdi. Miraç bizi tek eliyle geriye iterken bir adım kendisi öne çıktı. "Her şey yolunda mı abi?" Yabancı sesi duymamla ses yapma ihtimaline karşın elimi Elif'in ağzına kapadım. "İçerde yolunda da dışardan bir ses geldi sanki." dedi Miraç. "Diğerleri dönmedi mi hâlâ?" diye de ekledi. "Yok abi, anca gider gelirler. Ben bir ses duymadım ama?" dedi kafası karışmış bir şekilde. "Sen niye gitmedin?" dedi bu sefer de Miraç. "İkisi gitti zaten abi. Ben ne olur ne olmaz diye kaldım." İyi bok yedin. Miraç'ın başını aşağı yukarı salladığını gördüm. "İyi. Ne olur ne olmaz sen şu tarafa bak, ben de şu tarafa bakayım. Bir terslik çıkmasın." "Tamam, abi!" Ardından ayak sesleri duyuldu. Elimi Elif'in ağzından çekerken Miraç geri bize dönmüştü. "Ses yapmayın!" diye uyardı bir kez daha ve eliyle onu takip etmemizi işaret etti. Peşinden dışarı çıktığımızda o penceresi bile olmayan odadan sonra derin bir nefes almak iyi gelmişti. Miraç önden geçmemizi işaret ettikten sonra arkaya dönüp kolaçan etti. İtiraz etmeden önden gösterdiği tarafa ilerlerken Elif'in elini gereğinden fazla sıkı tuttuğumun farkındaydım ama istesem de gevşetemiyordum. Ormanda biraz ilerledikten sonra Miraç Elif'i kucaklamıştı. "Hızlı ol. Burada telefon çekmiyor. Çeken bir yer bulmalıyız." Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Bana kalırsa kurtulmuştuk ve bu ifadesine bir anlam veremiyordum. Hem neden gelmeden önce babamlara haber vermemişti ki? "Neden gelmeden babamlara haber vermedin?" "Nerede olduğunuzdan emin olmalıydım. Bildiğim tüm adreslere baskın düzenlersek ifşa olurdum." "O adam gördü seni?" dedim benim için kenara çektiği dalların arasından geçerken. Ondan önce attığım ilk adımımda yere kapaklanmam ise tam bir rezaletti. Sırf yere düştüm diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamam ise daha büyük bir rezaletti. Dizlerim acıyordu. Miraç tek koluyla Elif'i tutarken kolumdan kavradı ve tek harekette beni tekrar ayağa kaldırdı. "Şimdi bunun için vaktimiz yok. Sonra istediğin kadar ağlarsın." Kolumu sertçe elinden kurtardım ve yüzümden akan yaşları elimin tersiyle sildim. İç çekişlerime engel olamıyordum yine de. Miraç önde ben hemen arkasından devam ederken ormanda daha uzaktan gelen bir ses duymamla Miraç'ın koluna yapıştım. Bana döndüğünde "Ses geldi..." dedim fısıldayarak. Ancak o da duymuş olacak ki sorgulamadan Elif'i yavaşça yere bıraktı ve kendisi sesin geldiği tarafa dönerek bizi arkasına çekti. Ben de sağlam elimle Elif'i arkama çekerken bir yandan da kaçıp gitmesin diye kolundan tutuyordum. Ay ışığının altında bir metalin parıldamasını gördüm. Çok geçmeden de bunun Miraç'ın silahı olduğunu anladım. İlk defa bir silah görmüyordum ama o silahın her an ateşlenebilecek olması beni fazlaca korkutmuştu. Sanırım bir süre hiçbir yere yalnız gitmeyecektim. Uzun bir süre... Dalların arasından bir tavşan fırladığında az daha çığlık atacaktım. Miraç derin bir nefes alarak silahını yerine koydu. Ardından da tekrar Elif'i kucakladı. "Hadi!" dedi bana dönerek de. Onu takip ettim bir süre daha. Birkaç kere düşme tehlikesi geçirmem dışında herhangi bir sorun yoktu. Zaten çok geçmeden de toprak bir yola çıkmıştık. Miraç, Elif'i yere bıraktığında Elif doğrudan bacaklarıma sarıldı. Tek kolumla ben de onu sararken Miraç cebinden tuşlu eski bir telefon çıkarmıştı. "Çekiyor mu?" dedim biraz da korkuyla. Daha fazla yürümek istemiyordum. Beni başıyla onayladığında derin bir nefes bıraktım rahatlayarak. Toprağın biraz nemli olmasını umursamadan yolun kenarına oturdum. Elif de bacaklarımın arasına girip otururken bakışlarım telefonu kulağına götüren Miraç'taydı. "Tam olarak neresi olduğunu bilmiyorum. Eskişehir yolu üzerinde bir un fabrikasına giden yolun üzerindeyiz. Her an dönebilirler." Başka bir şey demeden telefonu kapattı ve tetikte bir şekilde etrafı süzmeye başladı. Ardından yanımıza geldi. "Burada kabak gibi durmayalım..." dedi ve az ilerdeki çalılıkları işaret etti başıyla. Elif ayağa kalktığında ben de kalkmış ve hep beraber çalılıkların arkasına geçmiştik. "Bala..." dedi Elif çenesini dizime yaslayarak. Ne olduğunu sorarcasına başımı iki yana salladım. "O kadar da kötü değilsin, ben seni daha kötü sanıyordum." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken gülmeme de engel olamadım. Ardından da yanağını sıktım hafifçe. "Sana kötü olduğumu düşündüren ne?" "Babam sana şımarık diyor, babaannem de şımarık, arsız ve daha bir sürü bir şey diyor." Göz devirdim. "Baban önce bir kendine baksın, babaannen de öyle." dedim biraz da Miraç'ın bizi duyabiliyor olmasından rahatsızlık duyarak. "Amcam da senin bahsin geçince bozuluyor..." dedi, Elif susmadan. Elif'in yanında söylediklerime dikkat etsem iyi olacaktı. "Sen onları seviyor musun?" diye sordu ben bir şey demeyince. "Hayır." dedim düşünmeden. "Ama ben babamı seviyorum?" dedi benim de babasını seviyor olmam gerekiyormuş gibi. "Ne tesadüf?" dedim abartılı bir şaşkınlıkla. "Ben de benim babamı seviyorum." "Yağ!" dedi Elif ve hafifçe dizime vurdu. "Annemi seviyor musun peki?" dedi benim şaşkınlıkla havalanan kaşlarımı umursamadan. Dudaklarımı bilmem dercesine büzdüm. "Annene nötürüm. Ne seviyorum, ne sevmiyorum." "Dedemi seviyorsun ama değil mi?" Konuyu nereye getirmeye çalışıyordu bu cadı? "Evet..." dedim sıkıldığımı saklama gereği görmeden derin bir nefes vererek. Bakışlarını kaçırdı ardından ve yerdeki dallara bakarak sordu. "Peki, beni sevdin mi?" Kısık sesiyle şaşkınlıkla ağzım açıldı ve asıl derdini anladığımda gülümsememe engel olamadım. Yine de onu taklit etmekten geri kalmadım. "O kadar da kötü değilmişsin, ben seni daha kötü sanıyordum." dediğimde kaçırdığı gözleri beni buldu ve gülümsedi. Ardından da dağılmış saçlarını tek eliyle ardına attı. "Sağ ol, cimcime!" Şaşkınlıkla gülerken Elif istediğini almış olacak ki Miraç'a döndü. "Hayatım biliyor musun? Ben yüzmeye başladım. Artık yüzebiliyorum." "Aferin sana." dedi Miraç Elif'e gülümseyerek. Kulağı burada olsa da gözü etrafta geziniyordu. "Ama hayatım!" dedi Elif sitemle ve kaşlarını çattı. "Benimle neden ilgilenmiyorsun?" "Acaba neden?" dedim Elif'e göz devirerek. Elif ve Miraç eş zamanlı olarak beni görmezden geldi ve bu biraz kırıcıydı. "Nasıl yüzüyorsun göster bakalım!" dedi Miraç, Elif'in gönlünü yapmak için. Elif de kulaç atar gibi yapmaya başladı. "Böyle, böyle!" dedi ardından da. Miraç Elif'in yanağından makas aldı bunun üzerine ve göz kırptı. "Araba geliyor!" dedim panikle uzaktan gördüğüm arabayla. Miraç da hemen yola döndü. "Bizimkiler değil bunlar, eğilin!" dedi hızla ve sanki biz eğilemezmişiz gibi başımıza bastırdı. Araba geçip gittiğinde ciğerlerimin tamamını dolduran derin bir nefes aldım. Miraç küfür ettiğinde ise artık tamamen ifşa olduğunu anlamıştım. "Şştt!" dedi Elif, Miraç'a kızarak. "Çok ayıp, annem ağzına acı biber sürer bak!" Miraç, Elif'e gülümsemeye çalıştı. "Aramızda kalsın olur mu? Ağzıma acı biber sürülsün istemiyorum." dedi sahte bir korkuyla da. Elif başıyla onayladı hevesle. "Sen merak etme hayatım. Sırrın benimle güvende." "Ama benimle değil!" dedim sırf Elif'e muhalefet olmak için. Elif bana döndü ve ters ters baktı. "X olmama izin vermediğini dedeme söylerim." Yüzümü buruşturdum. "Ay, git söyle! Haspam!" "Haspam ne demek?" dediğinde saf saf, kıkırdadım. "Tatlı kız demek." dediğimde genişçe gülümsedi. "Evet ben haspamım. Sense haspamın zıttısın." dediğinde gülmemek için zor durdum. "Teşekkür ederim!" dediğimde Elif omuz silkmiş ve Miraç'ın onaylamaz bakışlarıyla karşılaşmıştım. Miraç, Elif'e açıklama yapacakken bir dal çatırtısı duyuldu. Ardından da sesler. "Buralarda olmalılar..." Fısıltılı ses ormanın sessizliğinde bize ulaştığında panikle Miraç'a döndüm. İşaret parmağını ağzına götürerek sus işareti yaptı. Elif'in ağzını ses yapmaması için kapatırken beni de biraz daha yanına çekmişti. Ardından da belinden silahı çıkardı ve başıyla bana Elif'i işaret etti. Elif'i kendime çekerek başını göğsüme dayadım olası bir silah patlamasında bir şey görememesi için. Dalların arasından iki beden gördüğümde bedenimin titrediğini, parmağımın ve omzumun ise sızladığını hissettim. Dalların arasından beni dağlayan adamla göz göze geldiğimde kalp atışlarım hızlandı. Bu tarafa doğru silahını doğrultmuştu ki Miraç ondan önce davranıp ikisini de vurmuştu. Ağzımdan kaçan çığlığa engel olamazken kulaklarım uğulduyordu. "Hadi!" dedi Miraç Elif'i alıp Elif'in yüzünü boynuna doğru bir şey görmemesi için bastırırken. "Dahası da vardır! Bizimkiler gelene kadar saklanacak bir yer bulmalıyız." Uzattığı silah olan elini mecburen bileğinden kavradım ve kalktım. Eş zamanlı olarak bize ait olmayan ayak sesleri de duyduğumuzda Miraç yol doğrultusunda ormanın içine doğru koşmaya başladı. Ben de mecburen peşinden koşarken adrenalin olmasa şuraya yığılıp kalabilirdim. Artık nefesimin dayanmadığı anlarda uzaktan gelen polis sirenlerini duydum. Bu adımlarımı ister istemez yavaşlatırken Miraç hafifçe sırtımdan itekledi. "Ses uzaktan geliyor. Adamlar yakınımızda, biraz daha!" Mecburen koşmaya yeniden başladık. Adım seslerini adrenalinden mi yoksa polis sirenlerini duyduklarında kaçtıklarından mıdır bilmem ama artık duymuyordum. Polis sirenleri iyice yaklaştığında Miraç bizi yola çıkarttı. Polis arabaları önümüzde durduğunda içinden hızla babam ve Ali çıkmıştı. Ali doğrudan Miraç'ın kucağındaki kızını kaparken babam hasar tespiti yapmak istercesine önce durmuş ve Elif'i süzmüş, ardından da beni uzun uzun süzmeye başlamıştı. Daha fazla beni taşıyamayan dizlerime itiraz etmeden yol kenarına çöktüm. Miraç polisleri yönlendirirken babam yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı. Omzumun sızlamasıyla ağlamaya başlarken babam saçlarımı okşuyordu. "Ambulans geliyor mu?" diyen babamla birlikte ağlamam daha da hızlandı ve ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Babam benden biraz ayrılırken üzgün gözleri yüzümü taradı. Ardından omzuma ve parmağıma baktı uzun uzun. Cevabından korkarmışçasına "Çok acıyor mu?" diye sorduğunda başımla onayladım onu. "Dizlerim acıyor!" dedim bir çocuk gibi burnumu çekerken. Babam şaşkınlıkla dizlerime baktı ve dizlerime de bir şey yaptıklarını sanarak diz kapaklarımı açıkta bırakacak kadar elbisemin eteğini yukarı çekti. Gördüğü ufak çiziklerle sorgularcasına bana döndüğünde elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. "Düştüm, koşturdu bizi. Düştüm!" dedim nedensizce Miraç'ı şikayet ederek. Ağlamam daha da hızlandığında babam tekrar başımı göğsüne yaslamıştı. "Bala'm!" dedi dudaklarını kafamın üzerine bastırırken. "Kucağıma alayım mı seni?" dediğinde burnumu çekerek başımla onayladım onu. "Dizlerim acıyor, yürüyemem!" dediğimde hafifçe tebessüm ettiğini gördüm. Babam eteğime dikkat ederek beni kucağına aldığında gelen ambulansı görmüştüm. Başımı babamın göğsüne yaslarken "Ambulansla gitmeyelim!" dedim nedensizce. Sadece bir şeylere karşı çıkmak istiyordum. "Sadece yaralarına bakacaklar..." dedi ondan nadiren duyduğum yumuşak sesle. "Sonra evimize gideceğiz. Beraber uyuruz. Ben seninle uyumayı çok özledim." derken beni ambulansa götürüyordu bir yandan da. "Evimiz yok ki artık. Hem ben özlemedim ama yalnız uyumak istemiyorum. O yüzden olur!" dedim biraz terslenerek. Babam buna herhangi bir cevap vermezken ambulansa gelmiştik. "Arabayla gidelim!" dedim ağladı ağlayacak dudaklarımı büzerken. "Tamam!" dedi babam itiraz etmeden. "Arabayla gidelim, sen nasıl istersen öyle olsun." |
0% |