Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@__kao__

"Yemek yiyelim!" dedim arka koltukta biraz öne çıkarken.

Hastaneye gidiyorduk.

"Hastaneden sonra yeriz babacım." dedi babam sert çıkışırsa inat edeceğimin farkındalığıyla.

Omuz silktiğimde canım acımış ve dudağımın kenarını ısırmıştım.

"Önce yemek yemek istiyorum!" dedim kısa süreliğine duran ağlamam yeniden başlarken.

Ali önden bıkkın bir nefes verirken yanımdaki Elif de öne atıldı.

"Ben de yemek yemek istiyorum. Açım ben!" dedi ve benden etkilenmiş olacak ki o da ağlamaya başladı.

Ali'yle babamın göz göze geldiğini gördüm.

"Tamam!" dedi babam pes ederek.

"Ne yemek istiyorsunuz? Hastaneye sipariş edelim."

Hâlâ hastaneden vazgeçmemişti anlaşılan. Buna da tamamdı.

"Lahmacun!" dedi Elif.

"Döner!" dedim burnumu çekerek.

Ali telefonunu çıkarıp sipariş verirken hastaneye de gelmiştik.

Ben oturduğum yerde babamın gelip beni kucağına almasını beklerken Elif inmişti bile.

Benim dizlerim acıyordu bir kere. Yürüyemezdim.

Babam neyse ki beni çok bekletmemiş ve kucağına almıştı.

Hastanede hiç beklemeden doğrudan bir doktorun odasına girmiştik.

Bir hemşire Elif'le konuşarak onu kontrol ederken doktor dizime, omzuma ve parmağıma bakmıştı.

"İzi kalır mı?" dedim doktar omzumu sararken.

"Muhtemelen kalır." dedi doktor sıradan bir şeyden bahsedermişçesine. Sinirlerimi bozmuştu.

"Tırnağım çıkar mı?" dedim omzumu bitirip dizime pansuman yapmaya başlayan doktora bakarak.

Parmağıma çoktan bakmıştı ve bembeyaz bandaj sinirlerimi bozuyordu.

"Çıkar ama lütfen tırnağınızla oynamayın. Yoksa yamuk çıkar."

İmkansızı istiyordu.

"Bitti mi?" dedim dizlerime de pansuman yaptıktan sonra.

Beni başıyla onayladı.

"Pansuman yapmayı ihmal etmeyin." dedi beni yeterince yetişkin bir insan olarak görmemiş olacak ki babama dönerek.

"Sağ olun doktor bey." dedi babam.

"Yürüyebilecek misin? Alayım mı seni kucağıma?"

"Al!" dedim başka bir şey demeden. Yürümek istemiyordum. Hem hâlâ dizlerim acıyordu benim. Miraç'ın peşinden yeterince koşmuştum da.

Bu sırada Ali elinde yemek poşetleriyle geldi.

"Arabada yerler." dedi babam beni kucaklarken.

Ali babamı başıyla onaylarken o da Elif'i aldı kucağına.

Arabaya geri bindirdi babam.

"Anneanneme!" dedim taksiymişçesine.

"Anneannenin haberi yok." dedi babam arabayı çalıştırırken.

"Kadının yüreğine inmesin. Toparlan biraz, öyle gidersin."

Omuz silktim.

"Kardelen'e o zaman!" derken dürüm poşetini açmış ve yemeye başlamıştım bile.

"Konu tartışmaya açık değil Bala!" dedi babam bıkkın bir nefes vererek.

"Ne tesadüf benim için de hiç açık değil." dediğimde babam sakin olmak istercesine derin bir nefes aldı.

"Bala sabrımı taşırma! Adamlar daha yeni aldı sizi. Bunu yapmak da istemem ama anneannene gidip anlatırım her şeyi. " dediğinde göz devirdim ve umursamayarak bir ısırık daha aldım dönerimden.

"Ne anlatacaksın tam olarak? Kızımı benim yüzümden kaçırdılar, işkence ettiler mi diyeceksin?"

Babamın zaten yeterince üzgün olduğunun farkındaydım ama umurumda değildi.

"Derim, onu da derim ama asıl aynı evdeyken aşağı inip iyi olduğunu söylemediğini söylerim. Boş yere endişelendirdiğini."

Şaşkınlıkla babama döndüğümde devam etti.

"O itle değildin, Kardelen'le değildin. Daha da önemlisi yanında kıyafetlerin yoktu. Çantana kıyafet atmış olsan bile ayakkabı atacak büyüklükte bir çanta yoktu yanında." dediğinde bakışlarım ayağımdaki beyaz sporlara kaydı. Babamlardan çıktığımda ayağımda siyah sporlarım vardı.

"Anneannenin bunu öğrenmesini istemiyorsan paşa paşa gelecek ve kalacaksın. Gitme konusu da bir daha açılmayacak."

Sinirle bir soluk verirken ağzımdaki lokma büyüdü.

Elimde yarısını bile yemediğim döneri poşetin içine tıkıştırdım. Elif ise hiç bir şey olmamış gibi lahmacununu yemeye devam ediyordu.

"Dönerini de ben yiyebilir miyim?" dedi poşete koyduğum dönere bakarak.

Ona ters bir bakış atsam da "Ye!" dedim.

"Aynı evde nasıl fark etmediler koca kızı?" dedi Ali inanamazcasına.

"Bala'nın odası çatı katında. İkisi de yaşlı. Çıkamıyorlar yukarı." diye açıkladı babam Ali'ye. Ben ise hoşnutsuzlukla cama dayamıştım başımı.

"Ve tabii torunlarının böyle bir sorumsuzluk yapabileceğini de düşünmüyorlar..." dedi bana aynadan ters bir bakış atarak. Pazarda çocuğunu kaybeden anneler misali... Bulunca yeterince sarılmış ve dövmeye geçmişti.

Göz devirdim.

"Sen istedin bunu!" dedim tersçe. Evde huzur bırakırsam ne olayım?

Babam beni duysa da bir şey demedi.

Elif ise büyük bir iştahla kendi lahmacunundan sonra benim dönerimi de yemişti.

Eve geldiğimizde babamın beni kucağına almasını beklemedim bu sefer.

Sabırsızlıkla kapının açılmasını beklerken açıldığında dışarı adeta koşup kızına sarılan Hilal'i umursamadan yukarı ilerledim.

Merdivenlerin başındaki Can'ın da omzuna çarpmayı sorun görmeden geçtim ve bavulumdan zar zor bir havlu buldum.

Onu da alarak banyoya girdim.

Omzuma dikkat ederek uzun bir duş aldım. Ardından çıkarak odama gittim ve pijamalarımı giyindim.

En sonda yatağın içine girerek sıcak olmasını umursamadan örtüyü başımın üstüne kadar çektim.

Kapım tıklatıldığında da duymazdan geldim.

Kapım açıldığında ve içeri biri girdiğinde de umursamadım.

Babam yatağa oturduğunda hatta yanıma uzandığında da umursamadım.

Ancak elleri saçlarımın arasında gezinmeye başladığında gözümden bir damla yaş akmıştı.

"Benim olan her şey senin de, burada kendini asla yabancı gibi hissetmeni istemiyorum Bala."

Başımın üzerinden öptü.

"Serkan bir şey mi yaptı sana?" dediğinde bunu nereden çıkardığını anlamamıştım.

"Hasibe Hanım'ı hastaneye götüreceğini bahane ederek çıkmışsın." diyerek açıklamaya girişti.

"Ayrılmışsın ama o bile ayrıldığını bilmiyor. Kızımı tanıyorum. Normalde ayrılacağın varsa bile bana inadından ayrılmazsın. Ne yaptı o it sana?"

Omzumu silktiğimde omzumun üzerine bir öpücük kondurdu.

"Tamam sonra konuşuruz. Şimdi uyuyalım."

İstemesem de dizlerim acıdığı için babama döndüm ve başımı göğsüne yasladım.

"Dizlerim acıyor, yoksa seninle uyumazdım." dediğimde bir şey demeden başımın üzerinden öptü.

*

Gözlerimi açtığımda yanımda babamı görmek eskisi gibi hissetmeme neden olmuştu.

Annemle ayrı oldukları için babamın bizde kaldığı zamanlar hep, babamla birlikte uyurduk.

Çoğu zaman şimdi olduğu gibi yemek kokuları gelirdi ama şimdi bu kahvaltıyı hazırlayan annem değildi.

Babamın da uyandığını fark ettiğimde gözlerimi ovuşturuyordum.

"Günaydın, Bala'm..." dedi babam da gülümseyerek.

"Günaydın..." dedim yalnızca. Normalde olsa yanağından öperdim. Ya da ondan önce uyanmışsam kesinlikle hoşuna gitmeyecek bir şey yapar ve annemin yanına kaçardım.

"Kahvaltı hazır sanırım..." dedi babam doğrulurken.

O kadın hazırlıyorsa yemezdim.

Yataktan çıkarken de "Elini yüzünü yıka gel aşağı." diyordu.

Başımla onayladım babamı. Dün dönerimi Elif yediği için hiç olmadığım kadar aç bir şekilde uyanmıştım.

Odadan çıkıp banyoya girdim ve hızlıca elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım.

Odama geri dönüp Ali'nin inadına en kısa kot şortumu ve babamdan çaldığım siyah tişörtü giyindim.

Normalde de giyinirdim böyle şeyler ama bu kadar sık ve sadece böyle şeyler giyinmezdim. Aslında şort giymeyi de kalın bacaklarım dolayısıyla sevmezdim ama Ali'ye inat yapıyordum şu an tamamen.

Saçlarımı tararken saçlarımın kısalığı gözüme batmıştı.

Saçımı ensemde minik, dağınık bir topuz yaptım ve elimle perçemlerimi düzelttim. Fena olmamıştı.

Ruh gibi durmamak için az bir allık sürmüş, rimel sürmeden yalnızca kirpiklerimi kıvırmış ve biraz da dudak kremi sürmüştüm. Bugün dışarı çıkmak gibi bir niyetim yoktu. O yüzden makyaj yapmayacaktım.

Topuzumu son kez düzeltirken kapı açıldı ve Kardelen girdi.

"Geri zekalı!" dedi sitemle gelip bana sarılırken.

Gülerken geri ona sarıldım hızla.

"Aklım çıktı sana bir şey oldu diye."

"Oldu zaten!" dedim ondan ayrılırken.

Bunun üzerine gözleri vücudumda hasar arayışına girdi.

Serçe parmağımı söz tutuşurmuşçasına ona uzattığımda parmağımı havada kaptı.

"Ya çok güzel!" diye atıldığında şaşkınlıkla ona bakıyordum.

Masamda duran rimeli aldı ve sorgusuz sualsiz parmağıma rimelle minik bir adam çizdi.

"Artık seninle değil Baybıyıklı'yla konuşacağım." dedi çizdiği adama bir de bıyık eklerken.

"Ne kadar yaratıcısın sen öyle?" dedim göz devirerek.

"Baybıyıklı söyle şu geri zekâlıya onunla konuşmuyorum." dediğinde tekrar göz devirdim.

"Mal, niye geldin o zaman?"

"Çünkü salak da olsa arkadaşım olduğunu söyle."

Güldüm.

"Özür dilerim..." dedim yanağını da öperken ve kollarımı ona doladım bir kez daha.

Kayıtsız kalamayarak bana geri sarıldığında gülümsemem genişledi. Bu kızı seviyordum.

"Efsane dedikodum var bu arada sana!" dedi odamdan çıkarken.

"Burcu var ya!" dediğinde başımla onayladım onu.

"Hamileymiş, düşük yapmış!"

Şaşkınlıkla dururken bir süre bakakaldım.

"Bildiğimiz Burcu?" dediğimde beni başıyla onayladı.

"Babası kim hâlâ öğrenemedim ama eminim ki öğreneceğim."

"Bana bu haberi verdikten sonra öğrenmeme ihtimalin yok zaten. Meraktan geberirim." dediğimde Kardelen başıyla onayladı beni.

"Ben de geberirim valla. Buradan sonra direkt Burcu'nun yanına gideceğim. Belki ağzından bir şeyler alırım."

"Yok be!" dedim koluna hafifçe vurarak.

"O kadar da değil. Kızın acısı kendine yeter. Başka yollardan öğreniriz."

"Tamam canım! Alenen soracak halim yok. Geçmiş olsuna gideceğim..." Merdivenleri bitirmiştik ama hiç mutfağa giresim yoktu.

"Kime geçmiş olsuna gidiyorsun bakalım?"

Arkamızda birden beliren babamla sıçramıştım.

"Ay, korkuttun Mustafa amca!" dedi Kardelen de baş parmağıyla damağını kaldırarak.

"Okuldan bir arkadaşımıza gideceğim, şu somurtgan şirineyi, mutlu şirine yapayım da."

Kardelen'e kısık gözlerim altından ters ters baktım ve onaylamazcasına başımı iki yana salladım.

"Tanıyor muyum?"

"Tanımazsın." dedim yalnızca.

"Hadi bahçeye." dedi babam benim kısa cevabım üzerine morali bozularak. Normalde şimdiye kızın TC'sine kadar babama vermiş olurdum. Kendimle alakalı bazı şeyler hariç her şeyi babama anlatıp başını şişirmeyi seviyordum.

Önceden bir bardak eksik ya da fazla su içsem bile babama anlatırdım.

"Hava güzel diye bahçeye kurduk sofrayı..." diye babam açıklama yaptı.

İtiraz etmeden peşinden çıktım.

Ali ve ailesi yine buradaydı. Niye ayrı ev tutma zahmetine girmişlerdi acaba?

"Günaydın..!" diye şakıdı adeta Elif ve Hilal aynı anda.

Selma denen kadının yüzü 5 karıştı ama bir şey demiyordu.

Ali ve Can da yarım ağız "Günaydın..." dediklerinde ben cevap verme zahmetine girmezken Kardelen ve babam karşılık vermişlerdi.

Sandalyelerden birini çekip otururken Hilal çaylarımızı dolduruyordu.

Kardelen de yanımdakine oturduğunda Elif dik dik Kardelen'e bakmaya başladı.

Elini Kardelen'e uzattı.

"Elif!" dedi üstten bir tavırla.

"Kardelen..." dedi o da Elif'in aksine sevecenlikle.

"Yemekleri ben hazırladım..." dedi Hilal kulağıma doğru fısıldayarak.

Bu kıza bir ısınıyor, bir soğuyordum. Ona hiç de iyi davranmamıştım ve bana karşı olan bu tavrını ister istemez garipsiyordum.

Bir şey demeden tabağıma biraz kızartma aldım.

Kahvaltılıklardan da biraz tabağıma ekledim.

"Kahvaltıdan sonra anneanneni ara!" dedi babam bana onaylamayarak bakarak.

Bu zaten benim de aklımdaydı. Ancak telefonum yoktu. Adamların ne yaptığını bilmiyordum telefonuma.

Bu sırada Ali arka cebinden telefonumu çıkartarak bana uzattı.

"Ekipler bulmuştu." diyerek de açıklamasını yaptı.

Telefonu şöyle bir evirip çevirdim. Ekran koruyucu çatlamıştı ama telefonun kendinde bir hasar yoktu.

Kardelen aniden beni dürttüğünde şaşkınlıkla ona döndüm.

"Beni metroya kadar bırakırsın değil mi?" dediğinde yüzüne bön bön baktım bir süre.

"Niye, yolu mu bilmiyorsun?"

Kardelen bana salakmışım gibi bakarken alttan bu sefer bacağımı cimcikledi.

"Bacakların açılsın biraz..!" dedi dişlerinin arasından da ama hâlâ anlamamıştım.

"Dün yeterince açı-"

Belerttiği gözlerinde gördüğüm şeyle cümlemi yarıda kestim.

Geri zekalıydı bu kız! N'olur düşündüğüm şeyi yapmış olmasın.

"Olur bırakırım..." dedim, yine lokmalarım boğazıma dizilirken.

Olanları anlatacak vaktim olmamıştı. O yüzden Kardelen'e de kızamıyordum.

"Ben bırakırım seni, Kardelen!" diye araya giren babamla 'Al, işte!' dercesine ona döndüm.

"Yok, Mustafa amca. Dediğim gibi ben arkadaşıma geçeceğim buradan. Ta Kayaş'ta. Banliyö ile geçerim."

Babam inanmasa da başını aşağı yukarı salladı.

"Bala sen kaç yaşındaydın?"

Hilal'in sorusuyla ağzıma götürmekte olduğum patatesi tabağa geri bırakarak ona döndüm.

"21..."

"Okuyorsun o zaman?" dedi sorarcasına da.

Gözümü kısa süreli kapatıp açarak onayladım onu.

"Türk dili ve edebiyatı okuyorum."

"Ne yani!" dedi Elif kaşlarını çatarak.

"21 yaşımda hâlâ okuyor mu olacağım ben?"

Gözlerini de doldururken gülmeme engel olamadım ve onu başımla onayladım.

"21 ne ki?" dedim elimi de daha neler neler var dercesine sallarken.

"İnsanlar 40-50 yaşına kadar 4-5 üniversite okuyor."

Elif ciddi ciddi ağlamaya başlarken bundan bu kadar zevk almamam gerektiğini biliyordum ama aşırı zevkliydi.

Babam beni "Bala!" diye uyarırken gülmemeye çalışıyordum.

Ali bana ters bir bakış attı ve Elif'i kucağına aldı.

"Bakma sen şuna! O kadar da uzun değil. İsteyen o kadar okuyor. Yoksa 25 olmadan bitiyor."

Elif biraz da olsa sakinleşirken tabii ki susmadım.

"Bunun abisi..." dedim elimle Kardelen'i işaret ederek.

"26 yaşında ve hâlâ okuyor... Üstelik ilk okulu." dedim ben bilmem dercesine ellerimi de havaya kaldırırken.

"Salak mı bunun abisi?" dedi Ali bana kızarak çünkü Elif tekrar ağlamaya başlamıştı.

"Ben okula gitmeyeceğim!" diye sayıklıyordu bir yandan da hıçkırıkları arasından.

"Doktor Civan'ım..." dedim gülerek.

Evet, abisinin adı Civan'dı ve bunun dalgasını bayağı geçmiştik Civan abiyle.

Kardelen de gülerken babam derin bir nefes almıştı. Civan abiye öyle söylememden nefret ediyordu.

Uyarıcı bakışını pekâlâ anlarken umursamadım.

"Halanlarla git sen de."

Hiç üzerime alınmadım.

"Sana dondurma alacak, değil mi Bala?" dedi babam sonda sesini bir ton yükselterek.

"Halasına sor, bana niye soruyorsun?" dedim umursamazca çatala batırdığım domatesi ağzıma atarken.

"Ya sabır!"

Aşırı gıcık olduğumun farkındaydım ama bana neydi?

"Çilekli alsın!" dedi Elif en sonunda ağlamayı bırakıp burnunu çekerken.

"Neli istersen ondan alır." dedi babam Elif'e gülümseyerek.

"Bir de dede!" dedi Elif büyük bir hırsla olduğu yerde doğrularak.

"Bala X olmama izin vermedi. Dedeme söylerim dediğimde de 'Git söyle, nasıl söylüyorsun?' dedi."

Elif'e ciddi olup olmadığını sorgularcasına baktım. Sanırım hızını alamamıştı.

"Cidden mi?" dedi Kardelen gülerek.

Omuz silktim. X olmazsam olmazdı.

"Boş ver sen onu. Gelince beraber oynarız. Sen X olursun. " dedi babam da Elif'in saçını geriye atarak.

"Iı!" dedi Elif başını iki yana sallayarak.

"Söyle Bala'ya, Bala'yla oynayalım ve ben X olayım."

Bu kin bu çocuğa fazla değil miydi?

Dünden beri buna bu kadar içerlemiş miydi? Öyle bir durumda aklında kalan tek şey bu muydu yani?

"Beni bulursan oynarsın!" dedim Elif'e ve Kardelen'i dürterek kendimle beraber onu da kaldırdım.

"Hayırdır?" dedi babam ve Ali aynı anda.

Ben ise bunun üzerine yalnızca Hilal'e döndüm ve gülümsedim.

"Benzediklerini söylemiştim..."

Sahte bir tatlılıkla gülümsemem Hilal'i germişti.

Balık sırtı ördüğü kızıl saçlarının ucunu eliyle arkaya itekledi ve gülümsemeye zorladı kendini.

"Evet, baba oğul en nihayetinde."

Onu yavaşça başımla onayladım.

"Soya çekim kitaplarda en sevdiğim şey. Okumadıysan Aşk-ı Memnu'yu oku."

Ardından babam ve Ali'ye döndüm ve ne olduğunu sorarcasına başımı iki yana salladım.

"Böyle mi çıkıyorsun?" dedi Ali, babamdan önce davranarak.

Altımdaki şorta baktım ve gülümsemem genişledi.

"Çıplak mı çıkmamı tercih ederdin?"

Ali derin bir soluk alırken babamın sert bakışlarını da üzerimde hissediyordum.

"Kardelen'i bırakıp geleceğim..." dedim yalnızca ve hafifçe Kardelen'i de ittirerek yürümeye başladım.

"Can, ablanla git."

Hışımla ardıma döndüm.

"Çocuk bakıcısı değilim. Kendi çocuklarınıza kendiniz bakın! Peşimde kuyruk istemiyorum."

Kardelen'i de beklemeden bahçeden çıkarken onun vedalaştığını duyabiliyordum.

Kapının önünde durdum ve eğilerek bağcıklarımı düzelttim.

"Senin inadına giyiniyor!" dediğini duyabiliyordum babamın.

Kardelen görüş açıma girdiğinde sus işareti yaptım.

"Normalde şort giymeyi sevmez bile. Üzerine gittikçe böyle giyinmeye devam edecek. Gitme üzerine..."

"Bir şey giyse zaten laf etmeyeceğim..." dedi Ali hoşnutsuzlukla ve ilk defa Selma'nın sesini duydum.

"Sana ne Ali? Bırak ne yapıyorsa yapsın, ne giyiyorsa giy-"

Tahminen sözünü tamamlayamamasının sebebi babamın bakışlarıydı.

Daha fazla durmak istemeyerek metroya doğru yürümeye başladım. Evden yeterince uzaklaştığımızda Kardelen'e döndüm.

"Serkan mı burada?"

Beni başıyla onayladı.

"Metronun orada bekliyor..."

Derin bir nefes aldım ve olduğum yerde duraksadım.

"Serkan'la ayrıldım."

"Nasıl?" dedi Kardelen saf bir şaşkınlıkla.

"İyi gitmiyor muydu ilişkiniz?"

"Gitmiyormuş..." dedim omuz silkerek. Bu konuyu şu an konuşmak istemiyordum.

"Düz devam et ve parkın oradan sağa dön." dedim, yeri bildiğini bile bile ve geri geri ilerlemeye başladım, Kardelen'e el sallayarak.

Kardelen'in sormak istediğinin, merak ettiğinin farkındaydım ama şu an gerçekten kendimi buna hazır hissetmiyordum.

Neyse ki Kardelen de bunu anlamış ve daha sonra üstelemek üzere rafa kaldırmıştı.

Eve dönerken bakkalı görmemle duraksadım.

Dışardaki dondurma dolabına baktım. Derin bir nefes alırken oraya ilerledim.

Bir bana bir Elif'e çilekli dondurma alacakken duraksadım. Can'a da almalı mıydım?

Bana neyse? Kendime de almaktan vazgeçerek yalnızca Elif için bir tane aldım ve ödemek üzere içeri girdim.

Kasada gördüğüm Miraç'la şaşırdım. O henüz beni fark etmemişti.

Şaşkınlığımı üzerimden attığımda bir iki adım daha içeri girdim.

"Ooo, komiserim... Ek iş mi?"

Miraç başını kaldırdı, biraz önceki şaşkınlığıma benzer bir şaşkınlıkla.

Şaşkınlığını atlattığında "Hoş geldiniz..." dedi yalnızca mesafeli bir tavırla.

Dondurmayı ona göstermek için havaya kaldırdım ve aynı zamanda da kasa önünden bir iki tane çikolata da seçmiştim.

"Ne kadar?" dedim yeterince aldığıma kanaat getirerek.

"Amirimin parası burada geçmez..." dedi yine soğuk bir tavırla. Utanmasa yüzüme bile bakmayacaktı.

Göz devirmeme engel olamadım ve bildiğim kadarıyla kafamda hesaplayarak telefon kılıfımdan 50 TL çıkarttım ve bozuk paralar için olan yuvarlak şeyin üzerine bıraktım.

"Biz sonra amirimle hesaplaşırız..!" dedi bir eliyle çikolataları doldurduğu poşeti diğer eliyle bıraktığım parayı bana uzatarak.

Yalnızca poşeti alıp çıkıp gidecektim ki kolumdan yakaladı ve ısrarla parayı uzatmaya devam etti.

Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım ama pek başarılı olamadım.

"Aman iyi be!" diye adeta çemkirirken poşeti fırlatırcasına bırakmış ve parayı elinden alarak hışımla bakkaldan çıkmıştım.

Amirinin parası geçmezmiş de, amiriyle sonra hesaplaşırmış da...

Sinirli sinirli solurken canım çok çikolata çektiği için şimdi o salak yüzünden ta tepedeki markete gidecektim.

Miraç'a saydıra saydıra yokuşu tırmanmış ve markete ulaşmıştım.

Önce çikolatalarımı, sonra da Elif'in dondurmasını almış ve kasaya geçmiştim.

Allah'tan bu sefer biri amirimin parası geçmez dememişti.

Elimdeki poşeti bileğime taktım ve seçtiğim bir çikolatayı hışımla açarak hemen orada yemeye başladım.

Tüm sinirlerim bozulmuştu. Serkan beni aldatmıştı.

Ya da benimle birini aldatmıştı.

Ağlamamak için hızla ikinci çikolatayı da açtım ve onu da yemeye başladım.

Eve girdiğimde herkes hâlâ bahçedeydi. İşleri güçleri yok muydu bunların?

"Nerede kaldın sen?" dedi babam sertçe.

Göz devirdim.

"O salak komiser yüzünden! Amirinin parası geçmezmiş. Ta tepedeki markete gittim onun yüzünden..." dedim ve neden bilmiyorum ama gözümden bir damla yaş aktı.

Elif'in dondurmasını poşetten çıkartırken bir kafasına atmadığım kalarak önüne bıraktım.

Gidecekken gözüm hâlâ masada duran tabağıma kaydı.

Kardelen'inkini ve kendiminkini alarak birinin bir şey demesine izin vermeden içeri girdim.

Tabakları makineye yerleştirirken de ağlamaya devam ediyordum.

Ben normalde bu kadar sulu göz değildim. Hep babam yüzündendi.

İşim bitip arkamı döndüğümde babamın kapıya yaslanmış beni beklediğini gördüm.

Yanından geçip gidecekken kolumdan yakaladı.

Bir şey diyecek sanmıştım ama yalnızca bana sarıldı.

Bir süre kollarım şaşkınlıkla havada asılı kalırken çok geçmeden göz yaşlarım hızlanmıştı.

Babam yüzünden olduğunu söylemiştim.

Kollarım benden izinsizce babama dolanırken ben de ona sımsıkı sarıldım. Babama sarılmayı çok özlemiştim.

Elimde olmadan iç de çekerken babam beni sakinleştirmek istercesine saçlarımı okşuyordu.

Loading...
0%