Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@__kao__

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

"Pırıl pırıl pırıl saçlar
Yine dalgalanıyor mu?"

Uzun süredir gitar çalmıyordum ve özlemiştim.

"Yumuk yumuk güzel eller
Başka bir el tanıyor mu?"

Üzerimde bir gölge hissettiğimde başımı kaldırdım.

Can'ı görmeyi beklemezken sorgularcasına baktım ona.

"Gitar çaldığını bilmiyordum." dedi yalnızca.

İlk geldiğim gün geldi aklıma. Elif, Can'ın gitarının telini kopardığını söylemişti.

"Profesyonel değil." dedim gitarımı yana bırakarak. Eliyle gitarımı işaret etti. Ardından da "Çalabilir miyim?" dedi. Biraz çekiniyor olacak ki sesi kısıktı.

Gitarı ona uzattım herhangi bir şey demeden.

Yanıma oturdu ve şarkıyı çalmaya başladı. Ne yazık ki benden iyi çaldığını itiraf etmeliydim.

Şarkıyı söyleyip söylememe konusunda tereddüde düşsem de söylemeye başladım.

"Sen gideli derdimle yapayalnız yaşıyorum
Nerdesin kimlesin diye kıskanıyorum"

"Sesin güzel..." dedi çalmayı bırakıp gülümseyerek.

Nasıl yaklaşmam gerektiği konusunda emin değildim. "Biliyorum..." dedim bu yüzden yalnızca.

"Çok da mütevazisin..." dedi alayla.

Omuzlarımı indirip kaldırdım.

"Bildiğim bir şeyin aksini söylemek mütevazilik değil, yalan oluyor."

"Dünyanın en dürüst insanıydın zaten..." dedi Can da aynı alayla gülerek.

Ve yine ne yazıktı ki pek de haksız sayılmazdı.

"Herkes yalan söyler." dedim bunun üzerine yalnızca. Tam bu sırada kapı açık olmasına rağmen tıklatılmıştı. Bakışlarımız kapıya dönerken gözlerim doğrudan Hilal'i buldu. Gözleri doğrudan benim üzerimdeydi.

"Bala bir gelebilir misin?"

Anlam veremesem de kalktım ve Hilal'in peşinden koridora çıktım.

"Senden bir şey rica edebilir miyim?" derken yüzünü buruşturmuştu.

Canı mı acıyordu? Pek iyi görünmüyordu.

"İyi misin?" dedim bir yandan da şöyle bir süzerken.

"Ped alıp gelebilir misin? Bende hiç kalmamış da..."

Bunu Can'ın yanında söyleyememiş miydi?

"Tamam..." demekle yetindim yine de.

"Hangi boy ve hangi marka kullanıyorsun?"

"Orta boy olsun da marka önemli değil." dedi. Sanırım menstrüel döngüsü ağır geçiyordu.

Gerçekten iyi gözükmüyordu.

"Sen biraz uzan istersen. Sıcak su torbası falan ister misin?"

Başını iki yana salladı ve hafifçe gülümsedi.

"Ben hallederim. Teşekkür ederim."

Ben de gülümserken odaya dönmüştüm. Can hâlâ gitarımla ilgileniyordu. Telefonumu ve minik çamtamı aldığım sırada bakışları üzerimdeydi.

"Bir yere mi gidiyorsun?" dedi en sonunda.

"Sana ne?" dedim duraksamadan. Can bana şaşkın şaşkın bakarken başka bir şey demeden odadan çıktım. Ardından da hızlı hızlı aşağı indim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve kulaklıklarımı takarak bakkala doğru ilerlemeye başladım.

O evi sevmesem de mahallenin hoşuma giden bir havası vardı. Sanki bu mahalle bu zamana ait değildi. Çocuklar tıpkı eski filmlerdeki etrafta koşturuyor, kadınlar camdan birbirleriyle konuşuyorlardı. Bu nostalji hissini seviyordum.

Tam bakkala girecekken içinden çıkan adamla duraksadım. O da beni gördüğünde olduğu yerde kaldı. Bu o gün bana laf atanlardan biriydi.

Ancak ağzı yüzü dağılmıştı. Yaraları iyileşmeye başlamıştı ve bu bana bunların yeni olmadığını söylüyordu.

Gözlerini gözlerimden çekerek hızla başını eğdi ve geçebilmem için kapıyı araladı bana.

"Buyur bacım..!"

Sinir bozukluğuyla güldüm ister istemez.

"Bacımmış!" dedim sinirle de onu halihazırda kenarda olmasına rağmen hepten kenara itekleyip içeri girerken.

Yumruklarını sıktığını görsem de bir şey yapmaya bir tarafları yememiş olacak ki herhangi bir şey demeden gitmişti.

Arkasından ona tersçe bakıyordum. Babam mı yoksa Ali mi dövmüştü bilmiyordum ama fazlasını hak ettiği, hak ettikleri bir gerçekti.

"Buyur kızım..!"

Duyduğum sesle bakışlarım uzaklaşan adamdan bakkal sahibine döndü.

Allah'tan Miraç yoktu ve umarım bu adam da amirimle hesaplaşırız falan demezdi. Yoksa yine o korkunç yokuşu çıkıp markete gitmek zorunda kalacaktım.

"Ped alabilir miyim?"

Adam hafifçe öksürürken kasanın altındaki dolabı açmış ve ped çıkarmıştı. Onu gazete kağıdına sararken içime yanlış bir şey yapıyormuşum, bir suç işliyormuşum gibi bir his doğmuştu.

Bundan büyük bir rahatsızlık duymuştum.

"Gazete kağıdına gerek yok." dedim ancak adam beni duymamış gibi sardı ve onu da siyah bir poşete koydu.

Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken "Ne kadar?" diye sordum.

Kendimi şu an o kadar kötü hissediyordum ki bir daha buradan ped falan almazdım. Zaten şu anda da kendim için almıyordum ama olsundu.

Ben adama parayı verirken kucağında küçük bir oğlan çocuğuyla Miraç girdi içeri.

"Baba ben çıkı-" Beni gördüğünde duraksadı ve hafifçe başını eğerek selam verdi.

Ben para üstünü alırken babasına para almaması gerektiğini söyleyeceğini anlamıştım.

"Sakın!" dedim sözünü keserek.

"Bir kez daha o yokuşu çıkmak istemiyorum!"

Miraç ağzını kapatırken çocuk Miraç'ın yakasını çekiştirdi.

"Dondurma yiyebileceğimi söylemiştin."

Miraç çocuğu yere bırakırken ben çoktan para üstünü çantama atmıştım. Bu çocuğu da bir yerden tanıyordum.

O gün kasaları taşırken yardım eden çocuklardan biriydi.

"Git seç bir tane oğlum." dedi çocuğu yere bırakarak.

Gerçekten oğlu muydu yoksa öylesine söylenmiş bir oğlum muydu bu?

Çocuk dışardaki dondurma dolabına ilerlerken babası konuştu.

"Hanım kızımız kim?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım.

Amirimin kızı, baba..!

"Amirimin kızı, baba..!"

Beni şaşırtmayarak söylediği şeyle gözlerimi devirmek istedim.

"Aa, bilmiyordum. Ahmet ben..."

Adamın uzattığı elini sıkarken zaruri bir şekilde gülümsedim de.

"Bala..."

"Amirime selam söyle benden."

Başımı biraz eğerek onayladım onu.

"Söylerim... İyi günler..."

Miraç'a da kısa bir baş selamı vererek bakkaldan çıktım.

Çıkar çıkmaz da derin bir nefes almıştım.

Bu esnada dondurmasını almış ve hatta yemeye başlamış olan çocuğun bana baktığını fark ettim.

"Merhaba!" dedim elimi biraz kaldırıp sallarken de.

Utanarak başını eğmiş ve belli belirsiz gülümsemişti.

"Merhaba..! Poşeti taşımana yardım edeyim mi?"

Güldüm ister istemez.

"Bayağı centilmeniz sanırım ama gerek yok hafif zaten. Yine de teşekkür ederim..."

İsmini hatırlayamayarak duraksadım.

"Adın neydi?"

"Arda..." dedi başını kaldırıp gözlerimin içine bakarak.

Arda, esmer, kara yağız dedikleri cinsten bir çocuktu. Tahminimce Elif'le yaşıttı. Yani 8 yaşında falan olmalıydı.

Miraç'la da yüz hatlarının bayağı benzediğini fark ettim o an. Sanırım gerçekten oğluydu.

Babam Miraç'ı yemeğe davet ederken eşinden bahsetmemişti. Acaba çocuğun annesine ne olmuştu?

Bir şey söylemek isteyip söyleyemediğini fark ettiğimde onun boyuna eğildim.

"Bir şey mi söyleyeceksin?"

Kısa bir an tereddütle baksa da ardından başıyla onayladı beni.

"Sana bir şey versem Elif'e verebilir misin?"

Elif'e mi? O an Elif'in bir kaç kere bahsettiği Arda geldi aklıma. O Arda bu Arda olmalıydı.

"Veririm vermesine de sen neden benimle gelip kendin vermiyorsun?"

Kısa bir an boşluğa baktı. Ardından tekrar bana döndü.

"Ali abi evde mi?"

Ali ciddi miydi? Ufacık çocuğu korkutmuştu...

Dünya'daki en gereksiz insan olmaya adaydı.

"Değil..!" dedim gülümseyerek.

O da gülümsedi.

"Tamam o zaman, babama söyleyip geliyorum! Bekle beni olur mu?"

Başımla onayladım Arda'yı.

"Bekliyorum, çabuk ol!"

Arda hızla içeri fırlamıştı.

Çok geçmeden Miraç'ın kucağında dışarı çıktı.

"Ali abinlerden sonra doğru eve, tamam mı?"

"Tamam baba!" dedi Arda gülümseyerek.

Miraç, Arda'yı yere bıraktığında bana da hafifçe başını eğerek selam vermişti.

Herhangi bir dönütte bulunmadan Arda'ya elimi uzattım. Arda elimi kavradığında beraber eve doğru yürümeye başlamıştık.

"Sen Elif'e ne vereceksin bakalım?"

Gülümseyerek başını eğdi.

"Ona toka aldım. Çok güzel vişneli böyle. Kırmızı... Elif kırmızıyı ve vişneyi çok sever. Hediye paketine koymamış olsam gösterirdim sana da."

Bir Elif'i kıskanmadım değil şimdi. Bu yaşta bu kadar sevilmek...

"Bala abla..?" dedi Arda evin olduğu sokağa girdiğimizde.

"Efendim?" dedim.

"Elif de büyüyünce senin gibi mi olacak?"

Bilmem dercesine dudaklarımı büzdüm. Benzediğimiz yadsınamaz bir gerçekti.

"Olabilir, sen olmasını ister misin?"

Gülümsedi ve başıyla onayladı beni.

"Saçların kısa ama isterdim. Zaten Elif de uzun saç seviyor. O saçını kestirmez hiç. "

Gülmeme engel olamazken başımı da iki yana salladım. En azından beni çirkin bulmamıştı. Aldığım en iyi iltifatlardan olabilirdi.

Eve geldiğimizde kapıyı çaldım. Çok geçmeden Hilal açmıştı kapıyı.

Yanımdaki Arda'yı gördüğünde halsizce gülümsedi.

"Hoş geldin, Arda..."

"Elif evde mi Hilal abla?"

"Salonda çizgi film izliyor. Geç sen de." dedi gülümseyerek.

Arda büyük bir hızla ayakkabılarını çıkartıp içeri girerken zaten yerini biliyor olacak ki doğrudan salona ilerlemişti.

"Aldın mı?" dediğinde varlığını unuttuğum siyah poşeti Hilal'e uzattım.

"En yasa dışısından..." dedim yüzümü buruşturup ayakkabılarımı çıkartarak.

Hilal güldü gazeteye sarılmış pedi çıkartırken.

"Çok teşekkür ederim bu arada..."

Ben de gülümsedim.

"Rica ederim..."

"Bu arada dün yaptığın pastadan da yedim. Ellerine sağlık, çok güzel olmuş..."

Bir yandan mutfağa ilerlerken söylediği şey olmayan moralimi iyice bozmuştu.

Benimkine güzel diyorsa anneminkine ne derdi kim bilir? Anneminkinin yanında aşırı kötü bir pastaydı.

"Afiyet olsun..." dedim ben de yukarı ilerlerken.

Dağınık oda iyice sinirlerimi bozduğunda son ses bir şarkı açtım ve odamı toplamaya başladım.

*
Kardelen'le göz göze geldiğimizde ikimiz de gülmemek için kendimizi sıkıyorduk.

Gülce alenen yalan söylüyordu ancak şu an bunu bizden başka bilen kimse yoktu.

"Burak, Konya'da değil miydi ya?" dedi Kardelen bilmiyormuş gibi.

Burak ve Gülce ayrılmıştı okullar kapanmadan hemen önce. Burak da ailesinin yanına dönmüştü.

Haliyle doğru düzgün hiçbirimizle iletişimi yoktu şu an. Gülce de tamamen bunun rahatlığıyla yalan söylüyordu.

"Geldi..." dedi Gülce gülümseyerek.

"Günü birlik geldi ve gitti."

Bahsi geçen günde storysine cevap yazarak Burak'la konuşmamış olsam bu dediğine diğerleri gibi biz de inanırdık.

"Neyse çeviriyorum..." dedi ve konuyu dağıtmak için şişeyi çevirdi.

Üniversiteden arkadaşlarımızla Ulus'ta parkta buluşmuş ve şişe çevirmece oynuyorduk.

Şişenin cevap kısmı bende durduğunda yüzümü buruşturdum.

Biraz önce doğruluk demiştim ve şimdi cesaret demek zorundaydım. Bunun Gülce'ye geleceğini bilsem biraz önce cesaret derdim.

Kavgalı olmasak da, birbirimizden nefret etmesek de aramızda bir uyuşmazlık vardı.

"Cesaret..." dedim mecburen.

Gülce kolay bir şey yaptırmayacağını belli edercesine gülümsedi.

Ve bedenini geriye yaslayarak kollarından yardım aldı.

Etrafta şöyle bir göz gezdirirken içimden beni rezil etmemesi için dua ediyordum.

Gözü ilerde bir noktaya takıldığında ben de oraya döndüm.

Şarkı söyleyen iki çocuk vardı. Biri gitar çalıyor, diğeri söylüyordu.

"Git ve o çocuklarla şarkı söyle."

"Başka insanları karıştırmayalım..." dedi Kardelen bana destek olarak.

"Zaten şarkı söylüyorlar, Bala'nın da sesi güzel. Git söyle de gel, ne olacak?" dedi Hasan da.

Diğerleri de birden "Bala! Bala!" diye bağırmaya başladığında bu şekilde daha fazla rezil olacağımı anlayarak ayaklandım ve sessiz olmaları için işaret parmağımı dudaklarıma bastırdım.

Helin ve Kardelen telefonlarını çıkartırken derin de bir iç çekmiştim. İlk defa toplum içinde şarkı söylemeyecektim ama birden şarkıya dalmam ne kadar hoştu emin değildim.

Cesaretimi toplayarak çocuğun yanına yaklaşırken gözleri beni bulmuş ve şarkıya devam ederken bir yandan da ne yaptığımı sorgularcasına bana bakıyordu.

Yanında durdum ve şarkının ortasından ben de söylemeye başladım.

"Dünyanın en güzel kızı
Hem kalpsiz hem kalp hırsızı
Göremezsem o güzel yüzünü ölüce'm"

Çocuklar kısa bir an duraksalasalarda bozmadan devam etmişlerdi.

"Gerçeklere bu kadar çok takılırsan
Bu hayatın tadını çıkaramazsın
Ben hayallerimle mutlu mesut yaşarken
Sen kaybettiklerinden kurtulamazsın"

Şarkının sonuna kadar söylemeye devam ettim bir durak noktası belirlemesek de. Ortasında çıkmam daha korkunç olurdu.

Şarkı bittiğinde insanlar alkışlamaya başlamış ve bir kaç tanesi önlerine açtıkları gitar çantasının içine para bırakmaya başlamıştı.

"Pardon..!" dedim elimle mikrofonu kapatarak.

Gitarist de yanımıza gelmişti.

"DC oynuyorduk da..."

Çocuk gülümsedi.

"Sorun değil... Egemen ben..."

Uzattığı elini sıkarken ben de gülümsedim.

"Bala..."

Gitarist çocuk da elini uzattı. "Engin ben de... İkiziz..."

"Memnun oldum..." dedim gülümseyerek. Çift yumurta ikizi olmalılardı çünkü birbirlerine hiç mi hiç benzemiyorlardı.

Egemen sarışın, yeşil gözlüydü ve Engin'e göre daha yumuşak yüz hatları vardı. Engin ise koyu kumral saçlara sahipti ve de çok koyu olmasa da kavruk bir teni vardı. Egemen'in düzgün bir burnu varken Engin daha karakteristik bir burna sahipti.

"Ne zaman istersen bize katılabilirsin Bala... Memnun oluruz bundan."

Egemen'e gülümserken başımla da onayladım onu. Fazladan arkadaşa hayır demezdim.

"İşsiz güçsüz bir insanım. Seve seve katılırım."

"Numaranı almamda bir sakınca yok o zaman. Ne zaman nerede çalacağımızı haber veririz."

Gülümserken başımla da onayladım Egemen'i ve telefonumun rehber kısmını açarak ona uzattım.

"Numaranı kaydedersen çaldırırım."

Egemen telefonu alarak numarasını kaydettiğinde gülümsedim.

"Görüşürüz, beyler... Çok güzel çalıyorsunuz bu arada..."

"Görüşürüz..." dedi Egemen.

"Teşekkür ederiz..." dedi Engin de.

Arkadaşlarımın yanına döndüğümde Kardelen abartılı bir tavırla kolumu sarstı.

"Numarasını mı aldın sen onun?" Bir yandan da gülüyordu.

"Olabilir..." dedim gülümseyerek. Şarkı söylemeyi seviyordum ve Egemen ile Engin'e katılmak beni mutlu ederdi.

"Yakışıklı çocuk..." dedi Kardelen 32 diş sırıtarak.

"Saçmalama Serkan'la sevgililer..." dedi Deniz tersçe. Kendisi Serkan'ın en yakın arkadaşlarından biriydi. Bilmemesine şaşırmıştım doğrusu.

"Ayrıldık Serkan'la..." dedim yalnızca Deniz'e ve Kardelen'e döndüm.

"Ama daha yeni bir ilişkiden çıkmışken bir ilişkiye başlamayı düşünmüyorum. Arada onlarla şarkı söylemek için numarasını aldım yalnızca. Bana da meşgale olur hem."

"Arkadaş olarak başlar ilerletirsiniz canım..." dedi Helin de gülerek.

Serkan'dan ayrılmış olmama çok kolay adapte olmuş gibiydi.

Konuyu dağıtmak için şişeyi çevirdim.

*
"Bak, bak!" dedi Kardelen bugün ben şarkı söylerken çektiği videomu bilmem kaçıncıya izlerken.

"Çocuk beğendi seni. Hem çifte date olur belki..."

"Çok şükür bir tanem..." dedim asıl amacını anlayarak.

"Kaç saattir kıvranana kadar Engin'den hoşlandığını söylesene direkt..."

Kardelen cilveli bir tavırla omuzlarını indirip kaldırdı.

Bu sırada Kardelen'lere gelmiştik bile.

Kardelen'den önce ben çıkıp kapıyı çaldım.

Çok geçmeden Zeliş kapıyı açarken sıkıca sarıldım ona.

"Sıpa..." dedi gülerek benden ayrılırken.

"Ne zamandır geldiğin yok. Az kalmıştı evlatlıktan reddedecektim seni."

Zeliş'in yanaklarını sıktığımda gülerek elime vurdu ancak ben geri kalmayarak hızlıca yanağını da öpmüştüm.

"Kızma Zeliş sultan. Kaynana alarmı vermişsin, yardıma geldim."

"Şşştt!" dedi işaret parmağını dudaklarına götürerek.

"Geldi bile... Kuruldu baş köşeye yok o sarma öyle mi sarılır, yok kolum kadar oldu, yok öyle yok böyle... Valla atacağım kendimi. Ellerinizi yıkayın da yardım edin sarmama."

"Hemen!" dedim ayakkabılarımı çıkartıp içeri girerken. Doğrudan da banyoya ilerledim.

"Pis yağcı!" dedi peşimden gelen Kardelen de.

Gülerken omzumun üstünden dönüp ona baktım.

"Kıskanma be! Hâlâ en yakın arkadaşım sensin."

Hem bir Tokat'lı yani çeyrek Tokat'lı olarak güzel sarma sarardım. Babam Ankara'lı, annem de yarı Tokat yarı İstanbul'luydu.

Kardelen'le ellerimizi yıkamış ve salondaki yer sofrasının başında Zeliş'in yanındaki yerlerimizi almıştık.

"Kız!"

Gülsüm babaannenin bağırmasıyla yerimde sıçramıştım. Neyse ki bana değil Kardelen'e bağırıyordu.

"Anasına bak kızını al. O öyle mi sarılır?"

Kardelen başparmağını üst dişlerine bastırarak yukarı kaldırdı.

"Ay, babaanne! Ödümü kopardın. Gel göster nasıl sarılıyor?"

Zeliş uyarırcasına "Sus kızım!" dese de bıyık altı gülüşünü yakalamıştım.

"Bacağım ağrımasa gösterirdim tabii." dedi bir yandan da sabahtan beri ilk kez bacaklarını ağrıyormuşçasına ovarak.

Gülmemek için yanağımın içini ısırmak zorunda kaldım.

"Üçünüzün ettiğini tek başıma 2 dakikada ediverirdim."

"Ayıp ediyorsun babaanne!" dedi Kardelen ayaklanarak ve içeri gitti. Çok geçmeden koltuk sehpasıyla geri gelirken Gülsüm babaannenin uzattığı bacaklarının üzerine ayarlayarak bıraktı.

Ben artık gülmemek için büyük bir mücadele verirken Kardelen biraz yaprak ve harcı da kaplara koyarak sehpanın üzerine bırakmıştı.

Böyle kızım olmayacaksa olmasındı valla.

"Böyle rahat rahat sararsın. Şimdiden ellerine sağlık."

Abartılı bir tavırla yanağına da öpücük bıraktığında ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçmış ve Zeliş tarafından bacağıma ufak bir cimcik yemiştim.

Gülsüm babaanne kendini zorlayarak gülümsediğinde içinden Kardelen'e küfür ettiğine dair şüphelerim vardı.

Bir yandan televizyondan hint dizisi izlerken sarma sarıyorduk ve bu bir an çok korkunç gelmişti ama eğlenceli olduğu da bir gerçekti.

Biz üçüncü tencereyi sararken kapı çalmıştı.

"Ben bakarım!" diye bağırdı Civan abi odasından çıkarken.

"Bir zahmet!" diye geri bağırdı Kardelen de göz devirerek.

"Sus kız! Ders çalışıyor çocuk!"

Kardelen derin bir nefes çekti içine.

"Senin bu oğlan sevgin beni bitiriyor anne. Başkaları kız çocuk der, sen de oğlum da oğlum... Evi terk edeceğim bir gün o olacak."

"Bala!" diye seslenen doktor Civan'ımla bu harika sohbete son vererek ayaklandım. Muhtemelen babam gelmişti.

Kapıya ulaştığımda tahminimin doğru olduğunu gördüm.

"Baba?" dedim sorgulayarak. Burada olacağımı mesaj yazarak söylemiştim aslında.

"Hadi kızım... Al eşyalarını, gidelim."

"Burada kalacaktım ben?" dedim sorgulayarak. Şu an hiç o sevimsiz eve gidesim yoktu.

"Kalmayacaksın!" dedi babam da baskın bir tonlamayla.

Ne cevap vereceğimi düşünürken dudaklarımı ıslattım bir yandan da.

Bu sırada Civan abi girdi araya:

"Ben sabah bırakırım Bala'yı, Mustafa amca."

"Sorun o değil, oğlum. Kendisi biliyor. Hadi kızım!"

Sinirli bir soluk verdim. Hâlâ uyuşturucu mevzusuna ve kimseye bir şey söylemeden ortadan kaybolmama sinirliydi.

"Geliyorum..." dedim surat asarak.

Önce banyoya giderek ellerimi yıkadım. Geri döndüğümde Zeliş kapıda babama bir poşet uzatıyordu.

"Valla Bala'nın hakkı Mustafa abi. Kız kaç saattir bizimle sarma sarıyor. Daha bir lokma yiyemedi, sen geldin."

Kardelen'le hızlıca birbirimize sarıldık. Ardından Zeliş ve Civan abiyle de vedalaştım.

Loading...
0%