@__nidus__
|
BÖLÜM 3: BİR TAKIM YÜZLEŞMELER
Yıllardır beklediğim o an yaşanıyordu işte. Ben öylece duruyordum. O öylece duruyordu.
Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Bedenimiz de birbirine kenetlenmeliydi. Sarılmalıydık.
Boynuna atlasam beni iter miydi?
Neden öylece durup yüzüme bakıyordu ki? Özlememiş miydi beni?
Gözleri beni süzmeye başladığında ben de onun yaptığını yapmaya karar verdim. Ayağında beyaz spor ayakkabıları, benim zorla sevdirdiğim siyah kumaş pantolonu, üzerinde siyah bir kazak ve üzerinde deri ceketi vardı.
Sakalları çıkmıştı, biraz da zayıflamıştı. Bedeni eskisi kadar iri değil gibiydi. Yüzünde ufak yara izleri vardı. Saçları 3 numaradan halliceydi yine. Uzun saçı sevmezdi çünkü ona kısa saçın yakıştığını söyler dururdum. Yeşil gözleri yorgun bakıyordu ama ne olursa olsun dimdik duruyordu.
Batuhan Sönmez işte. Sırtından vursalar, kalbine hançer saplasalar bile dimdik dururdu karşılarında. Ayakları yere basar, kendi yakışıklılığı ve başarılarını bilir, her daim ona göre davranırdı.
Yüzünde aptal bir sırıtma olmalıydı. Umursamaz bir hava katmalıydı o ciddi yüzüne.
Şuan yoktu o sırıtma ama olacaktı. Beni umursamadığını ya da bana inanmadığını göstermek istediği ilk saniyede o gülüşü verecekti bana, takacaktı yüzüne maskesini.
“Batuhan,” diyebildim onun bir şey demeyeceğini anlayarak ve ona doğru bir adım attım fakat benim adımımla beraber o da bir adım geriye gitti.
“Neden geldin Afra?”
Bu muydu cidden? Neden geldin Afra mıydı söyleyeceği ilk şey yani.
Özledim demeyecek miydi? Aptal bunca zamana kadar neden gelmedin demeyecek miydi? Demeyecek miydi duymak istediğim o sözleri?
“Anlamadım?” dedim sakince.
İçimde kopan kıyametin aksine oldukça sakin cevaplar veriyordum. Eskiden olsa şimdiye titremeye başlardı bedenim ve ağlamaya başlardım ama artık yan tarafımda dünya yansa ben öylece izlerdim.
“Neden geldin dedim neyini anlamadın? Git Afra. Zarar veririm sana, uzak dur benden.”
Batuhan Sönmez ve Afra Korkmaz’a zarar vermek. Yan yana gelmesi mümkün değildi.
Onu tanırdım. İçinde savaşlar verirdi, yakıp yıkmak isterdi, odadaki her şeyi savurmak isterdi belki ama yapmazdı. Benim olduğum yerde o durmasını bilirdi.
Sınırlar.
Ben onun sınırlarından biriydim. Belki de ben onun tek sınırıydım.
“Gitmeyeceğim,” dedim yine sakin olmaya çalışarak.
Yüzsüzlük ya da gurursuzluk muydu yaptığım? Bana göre değildi.
Dinle. Birini seviyorsan onun için her şeyi göze almayı da bilmelisin. Sevgi biraz da fedakarlık ister. Keskin sınırlar, katı kurallar, gülmeyen adamlar ve kasıntı kadınlar yoktur sevgide.
Aşk vardır. Onun için her şeyi geride bırakıp yollara düşmek, gerektiğinden git demek, bazen dur diyememek ama hep çok sevmek.
“Sarılabilir miyiz?” dediğimde bir adım daha geri gitti ve arkasını dönüp hızla merdivenlerden inmeye başladı.
Peşinden koşsam bile hızlıydı ve ben ona yetişemiyordum.
Şimdi önde o ve arkasında ben koşuyorduk. Ankara sokaklarında, gecenin bir saati, bilinmezliğe doğru koşuyorduk.
Bir süre sonra yavaşladı. Eline telefonunu aldı ve birini aradı.
“Alo,” dediğini duydum peşinden yavaş yavaş yürümeye devam ederken.
Koştuğunda peşinden koşsam bile yürümeye başladığında ben de kendimi yavaşlatmıştım.
Onunla yüzleşmek isterken bile ondan kaçıyordum aslında.
O da benden kaçıyordu. Neden? Benden kaçacak kadar uzaklaşmış mıydık onunla?
“Afra burada, hani gelirse haberim olurdu Özgür? Kız karşımda duruyordu lan, birkaç adım gerimde Özgür.”
Özgür ne dedi, telefon kapandı mı bilmiyorum ama Batuhan Sönmez sokağın ortasında dizlerinin üzerine çöktü.
Yağmur yağmıştı, yerler ıslaktı, üşüyüp hasta olacaktı.
Yanına yaklaştım. Arkasına kadar gittim.
Aramızda 1 adım mesafe kaldığında yere çöktüm ve onunla yüz yüze gelmeye çalıştım.
“Benden kaçma, lütfen kaçma benden sevgilim.”
Yüzünü bana çevirdi. Ağlıyordu.
Batuhan Sönmez birkaç ay sonra 31 yaşına girecek kocaman bir adamdı. Şimdi burada, bir sokağın ortasında dizleri üzerine çökmüş ve ağlıyordu.
“Afra,” dedi. “Afra’m, güz güzelim.”
Güz güzelim.
Cesaretimi topladım ve kollarımı birden boynuna doladım.
Sıkıca sardım onu. Öldürecek gibi, onu içime hapis etmek istiyor gibi sıktım.
Kokusu hala aynıydı.
“Batu,” dediğimde ağlamaya başlamıştım. “Çok özledim seni, sensiz o kadar zordu ki, ben seni çok seviyorum sevgilim. Bir daha hiç gitme.”
“Ben de seni özledim güzelim, çok özledim,” derken elleri ile saçımı okşuyordu.
Bir süre orada kaldık. Yağmur başladı hafiften.
Batuhan yağmuru umursamadan yola yatıp beni de göğsüne çekti. Bir süre orada öyle ıslandık.
Biraz garip davranıyorduk. Eskiden olsa yapar mıydık? Yapardık. Ama ne bileyim, garipti işte. Biz gariptik, başımıza gelenler garipti, aşkımız bile garipti.
Sonra bir araba geldi, önce kornaya bastı, sonra arabadan bir adam indi ve yanımıza geldi.
“İyi misiniz? Hastaneye götüreyim mi sizi? Kaza falan mı yaptınız?” diye sorular yağdırdı.
Yavaşça doğruldum ve “İyiyiz,” dedim.
Batuhan’ı kaldırmak için elimi uzattım ama elimi tutmadı. Kendi kalktı.
Ve aslında o an anladım. Beni çok özlemişti, bensizlik onun için de çok zordu ama eskisi gibi değildi hiçbir şey ve bu sadece bir karşılaşmaydı, asıl zor olan geçmiş ile yüzleşmek olacaktı.
“Sorun yok,” dedi benim gibi adama dönerek ve üzerindeki deri ceketi çıkarıp omuzlarıma bıraktı.
“Hasta olacaksın, geri vermeye çalışma almam.”
Bir şey söylemedim. Onunla yan yana eve doğru yürümeye başladım.
Kafam çok karışıktı, büyük ihtimalle onun kafası da karışıktı.
Birden karşısına çıkmıştım yıllar sonra ve o bunu kabullenemiyordu. Onu bulmamı bile kabullenemiyordu çünkü köşe bucak kaçıyordu benden.
Belki de ikimizin de biraz zamana ve alışmaya ihtiyacı vardı ama ben her zaman olduğu gibi ani hareketler yapıp her şeyi mahvedebilirdim.
Eve geldiğimizde Gizem camdan bakıyordu. Bizi gördüğünde camı açtı ve “Batuhan abi bak prenses senin için gelmiş,” dedi. Batuhan Gizem’e göz kırptı ve “Bir gün gelecek demiştim,” dedi.
İçeriye girdik ve en üst kata çıktık yavaş yavaş.
O benim bir adım önümdeydi. Göz teması kurmuyor, kafasını bana doğru bile çevirmiyordu.
Üşüyordum. Hasta olur muydum acaba gerçekten?
Batuhan eve girdiğimizde üzerimdeki deri ceketi aldı ve “Hemen sıcak bir duş alıyorsun, açsındır, ne yapayım sana,” dedi ve ardından ekledi, “Bira dışında bir şey yok gerçi dolapta, dışarıdan söylerim ama. Ev yemekleri yapan güzel yerler biliyorum.”
“Gerek yok, ben Gizem ile yedim bir şeyler, tokum. Duş alsam yeter.”
Batuhan bir süre gerçekten yemek yiyip yemediğimi anlamak için yüzüme baktı. Yediğime inanmış olacak ki “Küveti doldurayım ben,” dedi ve benim bir şey dememe izin vermeden banyoya doğru yürüdü.
Peşinden gidip ufak banyoya girdiğimde o suyu ayarlıyordu.
“Kedi gibi peşimde dolaşma da üzerindekileri çıkar, sırılsıklamsın,” dedi.
Üzerimdekileri yavaş yavaş çıkarırken onun yanında olmaktan çekinmedim. Görmediği bir şey yoktu sonuçta.
Bana karşı ne soğuktu ne de sıcak. Duygusuz gibi davranıyordu. Dakikalar önce ağlayarak bana sarılan adam, ağlayıp içini dökmesinden sonra rahatlamış ve hissizleşmiş gibi duruyordu.
Tamamen soyunup onun yanına gittim ve “İstersen sen de gel,” dedim.
Bu açık bir teklifti aslında ama o beni belimden sıkıca tutup tek seferde küvetin içerisine bıraktı.
“Uslu dur olur mu? Bunun için çok erken, daha senin varlığına alışamadım, kafam çöplük gibi, sen karşımdasın ve kahretsin ki çok güzel bakıyorsun ama yaşananları unutamam. Bunu duymak bekli seni üzecek ama ben sana baktığımda o günü tekrar yaşıyorum Afra. Lütfen biraz zaman ver bana.”
Gülümsemekle yetindim ve beni banyoda bırakıp çıkışını izledim.
Haklıydı. Kardeşim dediği adam ile öpüşmüştüm. Yani öyle yazıyormuş kitapta. Gerçekleri elbette ondan dinlediğimde kafamda oturacaktı düzgünce fakat o haklıydı.
Hatta ben onun yerinde olsam bağırır çağırırdım, yıkar geçerdim etrafı. O yine sakin kalıyordu.
Duş alıp orada bulduğum bir havluyu uyduruk bir şekilde vücuduma dolayıp banyodan çıktım ve iç çamaşır almak için valizimin yanına gittim.
Giyecek bir şeyler aldım ve banyoya geri dönüp üzerimi giyindim.
Garipti ama birden bir ağırlık çökmüştü üzerime. Duş alınca daha rahat ve hafiflemiş hissederdim normalde kendimi ama şuan göğsümün ortasında bir öküz oturuyor gibiydi. Omuzlarımda taşıyamayacağım yükler vardı ve ben altında eziliyordum.
Salona döndüğümde Batuhan bir bira açmıştı ve koltukta oturuyordu. Elinde ise içmesinden nefret ettiğim sigarası vardı.
Sigarayı bırakmıştı. Ben bir şekilde bıraktırmıştım ama şimdi hem sigara hem alkol alıyor olması çok garip geliyordu. Sanki o başka bir Batuhan gibiydi. Tıpkı Alaz’ın dediği gibi.
“Bana da bir tane açar mısın?” dediğimde “Açamam,” dedi.
Şaşırmadım. Eskiden de içmemi onaylamazdı. Bazen ondan gizli kızlarla içerdim ama çok az. Çünkü gerçekten sağlığıma zararlıydı.
Eskiden zararlı diye bana içirmediği biraları şimdi kendisi su gibi içiyordu.
Halimize üzüldüm. İkimiz de çok farklı kişiler olmuştuk.
Başımı arkaya doğru attım ve gözlerimi kapattım bir süre.
“Neden geldin Afra?” diye sorduğunda “Gitmemi mi istersin? “dedim ters bir şekilde.
Yaşananlar, yan yana oturmamız, yüzüne bakıyor olmam… Tuhaftık.
Her şey öylesine tuhaftı ki, sanki bir rüyadaydım ve gözlerimi açtığımda o hiç olmayacaktı.
Ve tüm bu tuhaflıkların arasında yine onu terslemeyi başarıyordum.
“Öyle değil. Yanlış anlıyorsun beni. Yani neden? Beni görmek için mi? Son bir veda için mi? Neden işte?”
Bilmem, dedim içimden. Özlediğimden belki de demek istedim.
“Çünkü özledim seni. Ve yıllara rağmen sana gelmek yüzsüzlük değildi. Gurursuzluk değil bu yaptığım dimi Batu? Aşkta gurur olmaz sevgilim. Sana geldim diye gurursuz sayılmam.”
Saçma sapan ve uzun konuştuğumu fark ettiğimde birden sustum.
Batuhan Sönmez serserice güldü.
İşte bu canım. O özlediğim gülümsemeyi bahşet bana.
“Aynısın hala,” dediğinde gözleri beni inceliyordu. “Çok konuşuyorsun, kırgınsın bana belli, kendine de kızgınsın galiba. Seviyorsun hala beni ve sevgilim için her şeyi yaparım kafasında yaşamaya devam ediyorsun.”
Beni analiz eder gibi konuşuyordu. Bira şişesini kafasına dikti ve birkaç yudum alıp geri yere bıraktı.
“Saçlarına benden sonra kimse dokunmamış galiba, hep kısacık kesmişsin, siyah göz kalemli halini tercih ederim tabi ama bu doğal güzelliğin de hala aynı, baş döndürücü. Bana gelirsek Afra, gelmeyelim. Çünkü ben seni kırarım diye korkuyorum geçmişi açmaktan.”
“Korkma,” dediğimde neden korktuğunu çok iyi biliyordum ama yaşanacaksa yaşansın istedim.
“Beni bilirsin, senin olduğun odadaki bibloya bile elimin tersi ile vuramam ben. Senin olduğun odadaki eşyaları yakıp yıkamam, sana değil elimi kaldırmak bunu aklımdan geçiremem bile. Aslında sevgilim, yapamam değil de yapmam. Gücüm buna yeter, ama sana kıyamam. O gece, öfkem, kızgınlığım, sana olan kırgınlığım koca bir mahalleyi yakardı emin ol. Ama ben ne yaptım biliyor musun Afra? Yatağının kenarına oturdum, saçlarını okşadım, yüzünü gittiğimde unutmamak için ezberledim, ağladım, bana bunu nasıl yaptığını düşündüm durdum, daha senden gitmeden seni affettim içimde ama kabullenemezdim bunu. Sizi o halde görmüşken, o evde hep beraber eskisi gibi olmayı yediremezdim kendime.”
Yutkundum. Haklıydı ve söyleyebileceğim tek kelimem yoktu.
Kırsa, dökse, kanatsa daha az acırdı canım. O şimdi yanımda oturuyorken ve bana sakin sakin anlatıyorken olanları kalbim acıyordu.
Onu ne kadar kırdıysam, o kadar kırılıyordum şimdi. Parçalara ayrılıyordum sanki öncesinde sağlammışım gibi.
“Üzgünüm,” dediğimde başını bana çevirdi.
“Üzülme, ağlama da Afra. O gece çok alkollüydün ve Kaan’ı öptün. Belki de o seni öptü ki bu önemsiz bir detay. Farkında bile değildin ama. Onu ben sanıyordun, ufacık bir öpücüktü işte ve ikiniz de sabahına unuttunuz. Ama ben unutamadım. Hala unutabilmiş değilim ama kabullendim.”
Eli yanağımdaki yaşı sildi.
“Bu kadar ufak bir şey için şimdi olsa o kadar yaygara koparmazdım. Küçüktüm, siz de küçüktünüz. Aklımdan geçen tek şey Kaan’ı dövmekti ama ben kardeşlerime el kaldırmam. Onu biraz uzaklaştırmak istemiştim sadece ama diğerleri de onun tarafını tuttu ne olduğunu anlamadan, beni dinlemeden. Öfkeliydim. Hepsine ağır şeyler söyledim, kovdum onları.”
Bana baktı. “Sonra güzel gözlüm, sonra güz güzelim, senin yanına çıktım. Benim yatağımda uyuyordun. Yastığa sarılmıştın sıkı sıkı. Seni kovmaya kıyamadım. Gidecek yerinin olmadığını biliyordum çünkü. Yanımda bir tek Özgür kalmıştı. Onu da aldım ve gittim.”
“Pişman mısın?” diye sordum. Pişman olması gereken o değil, yaptığım hata yüzünden bendim.
“Yani duruma göre değişir. Kaan’ı kovduğum için pişman değilim. Kaan ile hiç anlaşamazdık ve Afra sen ne kadar bilmesen bile biz bir üçgenin içerisindeydik. Kaan seni sevdi, sen ise onun abisini, beni sevdin. Ama seni bıraktığım için pişmanım.”
“Hiç düşündün mü?” dedim elimde olmadan onun bedenine sokulurken. “Böyle olmasaydı ne olurdu diye düşündün mü?”
“Hep düşündüm.”
Elini kaldırdı ve beni kolunun altına aldı. Göğsünde yatıyordum ve bunu çok özlemiştim. O ise eliyle bedenimi sarmak yerine elini öylece boşlukta bırakmıştı.
“Belki bir çocuğumuz olurdu. Sen çok güzel bir anne olurdun eminim. Kız olursa ona oje sürerdim. Saçlarına şekil vermeyi denerdim. Oğlum olsaydı onunla futbol oynardım. Kadınlara nasıl davranacağını öğretirdim. Sonra... Sonra belki ona gitar çalmayı bile öğretirdim.”
Onun başlattığı hayali devam ettirmek istedim ve yaptım da.
“Özgür ona derslerinde yardım ederdi. Kerem ve Kaan pislik pislik şeyler öğretirdi. Pelin ve Buse kız olursa süslenip püslenmeyi öğretir, erkek olursa zorbalar dururdu. Ama cinsiyeti ne olursa olsun arkasında hep dimdik duran bir babası olurdu. Rahatça her şeyini anlatabileceği bir annesi olurdu.”
Kapının yüksek sesli çalışı ile yerimden sıçradım.
“Korkma,” dedi Batuhan yanımdan kalkarken. “Özgür geldi.”
Ve ben daha ilk yüzleşmeyi bile yapamamışken kendimi ikinci bir yüzleşmenin ortasında buldum.
|
0% |